![]() |
Taşlaşan Kalbler Ve Gözyaşları |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Taşlaşan Kalbler Ve GözyaşlarıTaşlaşan Kalbler ve Gözyaşları Kur'an hakikatleriyle ilk tanıştığımız günlere nispeten gözyaşlarımızın kuruduğunu hissediyoruz Bu halimiz mutlak manada kalblerimizin katılaştığının emaresi midir? Kalblerimizin yumuşaması ve gönül pınarlarımızın yeniden coşkun akması için neler tavsiye edersiniz? Gözyaşları, kalb inceliğinin, muhabbet ve merhametin ifadesidir; gönüldeki hüzün, neş'e, hasret, hicran, merhamet ve şefkat gibi duyguların billûr taneler şeklinde dışa vurmasıdır İnsan genellikle sevinç, keder, emel, ümit, ayrılık ve vuslat ![]() Diğer ağlamalar cibillîdir; insanın tabiatından kaynaklanır İman, mârifet, muhabbet, aşk ve şevkin tetiklediği ağlamalar ise, Hakk'ı bilmeye, her şeyde O'na dair alâmetler görmeye ve sürekli O'nun huzurunda bulunduğunun farkında olmaya bağlıdır Nezd-i ilahîde her ağlamanın kıymeti âh u efgân edenin duygu ve düşünce ufkuna göre değerlendirilir Bu açıdan, musibet ve belâlar karşısında rızasızlık ve kadere itiraz manasına gelen ağlamalar haram; yarınlar endişesiyle kıvranıp inlemek bir ruhî maraz; dünya hesabına fevt edilen şeyler karşısında sızlanıp durmak da boş bir telaştır ve bütün bu sâiklerle dökülen yaşlar gözyaşları adına israftır Aşk u İştiyak İniltileri ![]() ![]() Kur'ân-ı Kerim, ruhun selâmeti adına, ahiret yurdu hesabına, Hak mehâfeti ve mehâbeti ya da günahların kahrediciliği karşısında ağlayan insanları takdirle yâd eder ve her zaman onların örnek alınmasını salıklar Mesela; değişik nebileri özel hususiyet ve fâikiyetleriyle bir bir tebcil ve takdir ettikten sonra, "Bunların hemen hepsi, kendilerine Rahmân'ın âyetleri okununca hıçkırıklarla secdeye kapanırlar" (Meryem, 19/58) diyerek konuyu âh u efgân etme fasl-ı müşterekiyle noktalar ![]() Kur'ân'ın mübarek Mübelliği (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, tıpkı şeytanın hilelerinden ![]() ![]() Rasûl-ü Ekrem (aleyhi ekmelüttehâyâ) "Müjdeler olsun nefsine hakim olana! Müjdeler olsun (misafir kabul etme hususunda) evini geniş ve müsait tutana! Müjdeler olsun hataları karşısında gözyaşı dökene!" diyerek ümmetine âdeta üç basamaklı bir miraç yolu göstermiştir Haşyetle dökülen gözyaşlarının ilâhî azaba karşı bir sütre olabileceğine dikkat çekmiştir: "İki göz vardır ki, Cehennem ateşi onlara dokun(a)maz: Birisi Cenâb-ı ![]() ![]() Cehennem Alevlerini Söndürecek Yegâne İksir ![]() ![]() ![]() Bundan dolayıdır ki, İmam Gazalî Hazretleri "Ağlayan da kaybedebilir, ağlamayan da!" demiştir İnsan ağlamıyorsa, o bir gün mutlaka pişman olacaktır; çünkü, onun önünde kendisini ağlatacak çok badireler vardır ve o badirelerin bazıları ancak burada dökülen gözyaşlarıyla aşılabilecek mahiyettedir Fakat, pek çok ağlayanlar da vardır ki, günahlarından ya da aşk u iştiyaktan dolayı değil de, başka şeyler sebebiyle, belli dünyevî hislerin tesirinde gözyaşı dökerler Daha da kötüsü, hassas, duygulu, müttaki ve ![]() Saf ve temiz duygularla, sırf ![]() ![]() ![]() Ülfet Hastalığı Heyhat ki, soruda da şikayet edildiği gibi, çok defa ülfet insanın gözyaşı pınarlarını kurutabilir Haddizatında, "ülfet" kelimesi alışma, dost olma ve muhabbetle dolma demektir; insanın eşya ve hâdiselerle münasebetini, böyle bir münasebetten hâsıl olan manaları, bu manaların vicdanda bırakacağı tesirleri, neticede insanın davranışlarında beliren farklılıkları ve bütün bunlar neticesinde ruhun canlı, dinamik ve duyarlı kalmasını akla getirmektedir Bununla beraber, bilip duyduktan, görüp tanıdıktan, düşünüp anladıktan veya öyle olduğunu zannettikten sonra, sıradan görme ve alışkanlığa gömülme gibi manalar da ülfet kelimesiyle ifade edilmektedir İşte, bir parça görüp bildikten, az buçuk inanıp irfana erdikten sonra alâkayı yitirip, derinleşmeyi gerektiren meselelere karşı bütün bütün duyarsızlaşma ve hiçbir şeyden ders almama manasına gelen ülfet, insan için bir sukut ve duyguların ölümü demektir Şayet, insan yöneleceği kapıya yürekten yönelmez, kulluk yolunda gereken ciddiyet ve gayreti göstermez, her zaman daha engin mülâhazalarla bir tekâmül peşinde bulunmaz, dahası her an yeni derinliklere açılma azmi içinde olmazsa, onun için renk atma da, sararıp solma da, hatta çürüyüp dağılma ve kendi enkazı altında kalıp ezilme de kaçınılmaz olur Bu duruma dûçar olan kimse, eğer tez elden gözünün çapaklarını silip, eşyadaki hikmet inceliklerini anlamaya koşmaz ve koşturulmazsa, kulağını açıp mele-i a'lâdan gelen ilâhî mesajları dinleyip anlamaya koyulmazsa, onun içten içe yanıp karbonlaşması ve devrilip gitmesi mukadderdir Tabii ki kalb ve ruh hayatı adına mefluç hale gelen böyle birinin kalb rikkatini koruması ve gözyaşı çeşmesini canlı tutması da mümkün değildir Ürpermeyen Gönüller Cenâb-ı ![]() Şüphesiz, bu ayet tahkir ihtiva eden bir ikaz değildi Kaldı ki, Ashab-ı Kiram, bu ilahî hitaba muhatap oldukları dönemde de çok hüşyar birer mü'mindiler; hemen hepsi namazlarını hıçkıra hıçkıra ikâme ediyor ve kıyamdayken ayaklarının bağı çözülecek halde bulunuyorlardı "Henüz vakti gelmedi mi?" denilerek, onlara ulaştıkları noktayı yeterli bulmamaları ve daha da olgunlaşmak için gayret göstermeleri tavsiye ediliyordu; sahabe efendilerimize kemâlin zirvesi hedef olarak gösteriliyordu Ülfete yenik düşmemeleri için, geçmiş kavimlerin akıbetinden ibret almaları gerektiği ve sürekli tekamül peşinde olarak o tehlikeden kurtulabilecekleri vurgulanıyordu Aslında, Ashab-ı Kiram'a dahi bu şekilde hitap edilmesi, daha sonraki mü'minler için de çok önemli bir tembih manasına gelmektedir Binaenaleyh, Kur'an Sahabe'ye seslendiği aynı anda bize de şunları söylemektedir: Onca hakikati açıkça gördüğünüz halde, artık kalbinizin haşyetle dolup taşacağı an gelmedi mi? Sakın siz, sizden evvelkiler gibi olmayın! Nitekim ülfet ve ünsiyet hükmünü icra edince onların kalbleri taş gibi kaskatı kesilmişti Onlar için, geceler ölü geçmeye başlamıştı, gözyaşları hayatlarından silinip gitmişti Sakın kalb katılığında ve göz kuruluğunda onlara benzemeyin! "Gerçekten inananlar ancak o mü'minlerdir ki, yanlarında ![]() ![]() Öyle ki, onların kalbleri katılıkta taş gibi, hatta ondan da sert bir hal aldı Çünkü bazı taşlar vardır, onların bağrından gürül gürül ırmaklar fışkırır; bazıları da vardır, onlarda bir etkilenme ile çatlama meydana gelmiştir, onlardan da su çıkar, fışkırmazsa da sızar Bazı taşlar da vardır ki, ilahî kudretin eseri olan tabiî olaylardan etkilenerek yerinden oynar, yuvarlanıp düşer Halbuki, dumura uğramış kalbler, onca mucizeleri, ilahî ayetleri ve âşikar hakikatleri duyup görseler de, hiç müteessir olmazlar; gözyaşı dökmek bir yana, içlerinde korku ya da sevgi hislerini dahi duyamazlar Onun için, siz o kalbsizler gibi olmayın, katı yüreklilere benzemeyin ![]() Evet, Kur'an bu çağrısıyla bize, canlılığımızı korumamız için her zaman yükselip derinleşme aşk u heyecanı içinde bulunmamızı, mefkûremiz adına hep yüksekleri kollamamızı ve tamamiyet peşinde olmamızı öğütlüyor Hayatımız boyunca taze ve canlı kalabilmemizin ancak tamamiyet peşinde bulunmakla mümkün olacağını işaret ediyor Kalb Rikkatinin Vesileleri Ayrıca, söz konusu ayet-i kerimenin hemen akabinde, Cenâb-ı Hak, kalbinin ışığının söndüğünü, gözyaşlarının kuruduğunu ve manevî dünyasının karardığını düşünen kimselere ümit kaynağı olacak ve onlara yeni bir başlangıç heyecanı yaşatacak bir işarette bulunuyor, bir müjde veriyor; "İyi düşünün ki ![]() ![]() Bu hususu teyid eden bir hadis-i şerifte, Rehber-i Ekmel (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, "Kalbinin yumuşamasını ve muhtaç olduğun şeye kavuşmanı arzu ediyorsan, yetime merhamet et, başını okşa ve yemeğini ona yedir Böyle yaparsan kalbin yumuşar ve muhtaç olduğun şeye kavuşursun" buyuruyor Kalbin rikkat kesbetmesinin en önemli vesilesi, tefekkür etmek ve kainatı ibret nazarıyla süzmektir Tefekkür sayesinde, kalb nurlanır, vesvese ve şüphelerden sıyrılır, şeytanın hile ve desiselerine karşı dayanıklılık kazanır Aksi hâlde, okumayan, düşünmeyen ve kendini yenilemeyen kimseler, sararır solar ve savrulur giderler Bu itibarla, ülfete düşmemek ya da düşme eşiğinde bulunanları oradan çekip almak için âfakî ve enfüsî sağlam bir tefekkür şarttır Mâzînin altın sayfalarında sık sık seyahat etmek, zaman zaman düşünce ufku aydın, vecd ve heyecan insanlarının atmosferinde bulunmak ve bazı müesseseleri ziyaret edip oradaki zinde insanlardan aşk u şevk almak da ülfetten kurtulmanın mühim vesilelerindendir Kalb ve düşüncenin istikamet ve canlılığını muhafaza etmek için, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz'in hayat-ı seniyyelerini mütâlaa etmek, sahabe-i kiramın, tâbiîn-i izâmın ve sırasıyla asırlara ışık tutan salih kimselerin örnek hayatlarına ait tabloları okumak ve dinlemek de bir başka çaredir Ayrıca, Kur'an-ı Kerim, kalblerin, ![]() ![]() Ölümü düşünmek de, ülfetin tesirlerini kırıp zararlarını giderebilecek bir vesiledir Hazreti Aişe (radıyallahu anha), kalbinin katılığından şikayet eden bir kadına "Ölümü çok hatırla, mevti düşünmek kalbi yumuşatır" demiştir "Râbıta-ı mevt" denilen ölümü sürekli hatırlama ameliyesinin yanı sıra, hastaların ve engellilerin hallerinden ibret almak ve kabirleri ziyaret etmek de ülfete karşı bir çare olarak sayılabilir Ubudiyette Sadâkat Ufku Diğer taraftan, bazen yumuşak kalbli bir insan da gözyaşları tükenmiş gibi bir hale mübtela olabilir Aslında, ağlama istidadını kaybetmiş gibi olduğu zamanlarda bile o insan sonuna kadar sâdıktır; yüreği sadâkatle çarpıyordur Dinin emirlerine karşı saygı ile dolup taşmaktadır İbadet ü taatında kusuru yoktur; ubudiyetinde ciddidir, vakurdur; asla laubaliliğe ve gayr-i ciddiliğe düşmemektedir Hatta, içinden gelmese de, kıyamında, kıraatinde ve secdesinde her zamanki halâveti bulamasa da, gecesini yine ihya etmektedir Bu konuda küçük bir kusur yaptığı zaman yemeden içmeden iştahı kesilmektedir Fakat, yaptıklarında daha önce hissettiği lezzet-i ruhaniyeyi bir türlü yakalayamamakta, secdede doya doya ağlayamamaktadır İşte, böyle bir insana "kalbi katılaşmış" denemez Belli ki bu insan, o zaman diliminde ayrı bir imtihana tâbi tutulmaktadır Cenâb-ı Hak bastla imtihan ettiği gibi, yani insanın gönlünü manevî duygularla doldurarak onu aşk u iştiyakla ağlatıp içine huzur verdiği gibi, kabz ile de imtihan eder, yüreğini daraltır, canı çıkacak hale sokar Kulunun, darlık zamanlarında da Hak kapısının eşiğinden ayrılmamasını ister ve bu konuda ona temrinler yaptırır Hâlis bir kula düşen vazife, O'nun kapısında sabırla beklemek ve vefadan bir an dûr olmamaktır Sadâkat ve vefayla dergah-ı ilahîye müteveccih bulunma, zamanla kalbin inşiraha kavuşmasına ve şevk ü şükür gözyaşlarına vesilelik edecektir Dahası, hemen herkes Kur'an hakikatleriyle tanıştığı ilk günlerde, aylarda ve yıllarda aşk u şevkle gerilir; her zaman heyecanlı olur Çünkü, gördüğü, duyduğu, öğrendiği her şey onun için yeni ve tazedir Bir de, Cenâb-ı ![]() Ne ki, bu zorlu virajı da sağ salim geçebilenler artık istikrar ve istikamet sarayına taht kurarlar Onlar, yaptıklarını sadece ![]() Zaten bir sâdığın gönlünde muhabbet, maddî-mânevî bütün varlığı Sevgili'ye bağışlayıp kendine hiçbir şey bırakmama seviyesine yükselmiştir O bazen gözyaşlarıyla sevdasını dillendirse de, çoğu zaman onun gönlü gözlerinin sır vermesine sitem eder Gözleri çağlarken gönlü ağyara dert yanma vefasızlığından dolayı iki büklüm olur ve ağlamalarına inler Ona göre, aşk iniltileri ve Hak kapısındaki sızlanışlar dışa vurularak hâl bilmezlerin oyuncağı haline getirilmemelidir Evet, âşık, gözlerinden yaş dökerek yüreğini serinletir; ama sâdık, herkesten kıskandığı gözyaşlarını içine akıtarak sürekli bağrını yakıp kavurur Fethullah Gülen |
![]() |
![]() |
|