Prof. Dr. Sinsi
|
İnsan İradesi-İhtiyârî Fiilleri Ve Sorumluluk
Bilindiği gibi insan, kâinattaki yaratıkların en olgunu ve şereflisidir Çünkü, bu âlemdeki canlı cansız varlıkların hepsi, insanın emrine ve hizmetine verilmiştir Bu bakımdan insan, Rabb'ini bilmek ve O'na ibadet etmek için olduğu gibi, bu dünyayı imar ve ıslah etmek için de yaratılmıştır Bu sebeple " u Teâlâ, insana her türlü güzel vasıflar, yanında onu diğer varlıklara üstün kılan ve insan yapan, akıl, ruh, irade ve ihtiyar gibi manevi değerler vermiştir O, aklı, irade ve seçme gücü ile diğer varlıkların yapamayacağı bir çok işleri yapmak, yeni yeni şeyler keşfedip kesb etmek kudretine sahiptir Insana bu sınırlı kudreti ve cüzî iradeyi veren; gücü her şeye yeten mutlak kudret, kulli irade ve sonsuz kemal sahibi olan Teâlâ'dır Fakat insana verilen bu sıfatların hiç biri tam ve mutlak değildir 'ın kemâl sıfatlarına nazaran çok eksik ve sınırlıdır Bu sebeple insan, iradesini, fıtrî yeteneklerini ve diğer sıfatlarını kullanırken, belirli ölçülere, kayıtlara ve ilâhî kanunlara tabidir Fakat bu kayıtlara ve bazı engellere rağmen insan, cüz'î iradesini kendi sınırları içinde kullanmakta ve dilediği tarafa yöneltmekte serbesttir Gerçek şudur ki insan, belirli ölçüler ve sınırlar içinde hareket edebilen hür bir varlıktır O halde insanın kendi irade ve ihtiyarı ile yaptığı, isteyip kesbettiği (elde ettiği) işler vardır ve yaptığı bu işlerden elbette sorumludur Yapmakla mükellef olduğu iyi ve güzel işler karşılığında mükafaat alacak, yapmaması gerekenler karşılığında da ceza görecektir , Çünkü insan, kendi irade ve isteğiyle iyi veya kötü belirli bir işi yapmaya karar vermiş ve o kararını uygulamaya koymaya girişmiş olmakla, o işin sorumluluğunu yüklenmiştir Işte insanlar, sahip oldukları bu irade ve ihtiyarları (seçme melekelerine sahip olmalarından dolayı mükellef ve yaptıkları işlerden sorumludurlar Bu teklif esasına göre dinen sevaba layık veya cezaya müstehak olurlar Aksi halde insanlar mükellef ve yaptıkları işlerden sorumlu olmazlar Teklif ve sorumluluk, sevap ve ikab (ceza) esaslarını kabul etmemek ise, bütün ilahî dinlerin esas ve gayesine aykırıdır
Diğer taraftan, şayet insanlar yaptıkları her işi mecburi ve zorunlu olarak yapar diye düşünürse, cebir (zorlama) lazım gelir ve insan iradesi inkâr edilmiş olur Yani insanların yaptıkları hiç bir işte irade ve ihtiyarları olmaz, buna rağmen o işlerden sorumlu tutulmuş olurlar ki bu, ilahi adalete aykırı düşer Bu sonuç ise batıldır
O halde, karşımıza, birbiriyle zor bağdaşan iki dini esas çıkıyor:
Birincisi; " (c c) her şeyin halîkı (yaratıcısı) dır" (ez -Zümer, 39/62) âyetine uyarak, Hak Teâlâ'nın yegane yaratıcı olduğuna, yaratıcılıkta hiç bir ortağı bulunmadığına ve kulun ihtiyarı fiillerini de yaratanın olduğuna iman etmektir
Ikincisi de; kul, kendi irade ve ihtiyarı ile yaptığı (zorunlu olmayan) Ihtiyarı Fiillerinden sorumludur Yani 'ın emirlerini yapmak ve yasaklarından kaçınmakla mükelleftir Bu, teklif ve sorumluluğun esası olup, dinde sevap ve ikabın kaynağıdır Bu esas, bizi "insanın sorumlu olması için, fiilini icad etmesi gerekir" sonucuna götürebilir Bu sonuç ise, birinci esasa aykırı düşer
Işte, inanılması gereken bu iki esas arasında görülen çelişkiyi kaldırmanın zorluğu, insan aklını tereddüde ve fikir ayrılıklarına sevketmiş ve bu konuda Ehl-i Sünnet dışı mezheplerin doğmasına neden olmuştur O halde ihtilafın ana sebebi; insanların "ef'âli ihtiyarıye" diye anılan kendi irade ve ihtiyarları ile yaptıkları "fiilleri yaratmak" Teâlâ'nın fiillerinden midir? Yani bu irâdı fiillerin yaratıcısı Hak Teâlâ mıdır, yoksa o fiili bizzat işleyen kul mudur? meselesidir Bu konuda farklı görüşler ve ayrı ekoller ortaya çıkmıştır:
1-Mutlak cebir düşüncesine dayanan "Cebriyye" mezhebi öncüsü Cehm b Safvan olduğundan "Cehmiyye" adıyla da anılır
2-Mutlak ihtiyar fikrine dayanan Kaderiyye ve "Cumhuru Mu'tezile" mezhebi
3-Cebr ve ihtiyar arasında görülen "Mâturîdiyye" mezhebi
4-"Cebr-i Mutavassıt" olduğu iddia edilen "Eş'ariyye" mezhebidir
Ilk iki mezhep, insan iradesi üzerinde aşırı giden ve birbirinin zıddı olan "mutlak cebir" ve "mutlak ihtiyar" fikrine dayanan ve böylece ifrat ve tefrite kayan Ehl-i Sünnet dışı bâtıl mezheplerdir
Son iki mezhep ise, ifrat ve tefrite sapmayan hak mezheplerdir Her ikisi de, Ehl-i Sünnet görüşünü temsil ederler
Cebriyye; insanın irâdî fiilleri üzerindeki kudret irade ve ihtiyarını tamamen inkâr ederek, kulun daima mecbur ve muzdar olduğunu, yaptığı işlerde hiç bir rolü olmadığını iddia ediyor Böylece "teklif ve sorumluluk" esasını yıkarak, insanı mutlak cebre teslim ediyor Onu âdeta cansız bir varlık seviyesine indiriyor İslam'ın ana prensipleriyle bağdaşmayan bu çarpık görüş, müslümanlar arasında rağbet görmemiş ve kısa zaman sonra ortadan kalkmıştır
Kaderiyye ve Mu'tezilenin büyük çoğunluğu; Cebriyye'nin mutlak cebir fikrının tam aksini savunacak, insanı "hâlikiyet" yani yaratıcı derecesine çıkarıyor ve "kul, yaptığı ihtiyârî fiillerin yaratıcısıdır" diyorlar Böylece u Teâlâ'ya, bir çeşit şirk koşma gibi tevhid akidesine aykırı bir duruma düşüyorlar
|