08-05-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Kafkas İslâm Ordusu
Doğu Cephesinde Son Umut: Kafkas İslâm Ordusu
Ali DEMİRTOPUZ
I Dünya Savaşı’nın sonlarında, Osmanlı Devleti’nin kurup Azeri Türkler’e yardıma gönderdiği “Kafkas İslâm Ordusu” adlı ordu Kafkasya için yeni bir umut olmuştu Tam bir kurt sofrasına dönen bölgede önemli başarılar kazanan bu ordu, trajik bir şekilde lağvedildi
Dört yıl süren Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı orduları muhtelif cephelerde pek çok zafer ve yenilgiyi bir arada yaşamıştır Ne var ki savaşın sonlarına doğru yenilgilerimiz çoğalırken, hemen hemen tüm cephelerde artık tükenmek üzereydik Yine de bunun bir istisnası vardı
Rus ihtilaliyle değişen şartlar
Savaşın başlangıcında büyük bir felaketle karşı karşıya kaldığımız doğu cephesinde işler tamamen lehimize dönmekteydi 1917 Mart’ında Trabzon, Erzincan, Muş, Bitlis ve Van hattı hâlâ Rusların işgali altındayken Petersburg’dan gelen bir haber dünyayı heyecana boğmuştu Rusya’da ihtilal olmuş ve Çarlık rejimi sona ermişti Karmaşa kısa sürede tüm Rusya’ya yayılırken, Rus ordusundan pek çok asker de kimseye haber verme gereği duymaksızın evlerinin yoluna düşmüştü
Kasım 1917’de Rusya’dan yeni bir ihtilal haberi daha geldi Komünist Bolşevikler iktidara el koymuştu Bolşevikler Rusya halkının desteğini kazanmak için derhal ülkeyi savaştan çekeceklerini ve Rus olmayan halklara özgürlük vereceklerini vaat ediyorlardı Ancak Bolşevik karşıtları da harekete geçince Rusya iç savaşa sürüklendi Böylece cephelerdeki Rus askerleri hangi rejim ve kim adına orada kalmaları gerektiğinin cevabını veremez olmuş, firarî asker konvoyları Rusya içlerine doğru daha yoğun bir şekilde akmaya başlamıştı
Ruslar Doğu Anadolu’yu boşaltırken, bunun anlamı Ermenilerin artık burada kendi ayakları üzerinde durmak zorunda olduğuydu Ne var ki Osmanlı ordusuna karşı direnmeleri mümkün değildi Onlar da ellerinden gelebilen seçeneği tercih ettiler ve Rusların yanında gönüllerince yapamadıkları şeyi yaparak, mümkün olduğu kadar çok müslümanı katlederek doğuya doğru çekilmeye başladılar
Osmanlı ordusu süratle ilerleyerek nihayet kendi topraklarının bittiği yere kadar geldi Ancak ortalıkta onu bu sınırı geçmekten alıkoyacak hiçbir güç görünmüyordu Karşısındaki tek siyasi muhatap, Rusya’daki iç savaş bitene dek kendi kendilerini yönetmek üzere Azeri, Gürcü ve Ermeniler’in oluşturduğu geçici Güney Kafkasya Komiserliği idi
Gürcü ve Ermenilerin itirazlarına karşın ilerleme devam etti ve 1878’de Ruslara kaptırmış olduğumuz Batum, Kars ve Ardahan geri alındı Ama böyle bir atmosferde bu noktada durmak olmazdı Gürcülerin tüm muhalefetine rağmen 1829’da Rusya’ya kaptırılan Ahıska ve Ahılkelek de geri alındı ve bir anda 1828 sınırlarına ulaşılmış oldu Bu arada, aynı çatı altında yaşayamayacakları belli olan Azeri, Gürcü ve Ermeniler kendi yollarına gittiler ve Güney Kafkasya’da üç yeni bağımsız devlet ortaya çıktı Gürcüler ve Ermeniler derhal kendilerine hamiler aramaya başlamış, Almanlar Gürcistan’ı sahiplenirken Ermeniler İngilizler’e ve her ihtimale karşı da Bolşevikler’e yanaşmıştı Azeriler’in tek dayanağı ise Osmanlı Devleti olabilirdi
Azerilerin yardım talebi
Azeriler çok önemli problemlerin üstesinden gelmek zorundaydı Kafkasya’daki genel durumun aksine Bakü, Bolşevik denetimi altındaydı Bakü’nün gerçek sahibi olan Azerbaycan Türkleri’nin ise komünistlere şirin görünmeye hiç niyeti yoktu Ama bu direniş korkunç bir faciayla sona erdi
1918 Mart ayının son günü başlayan Bolşevik-Ermeni ortak harekâtıyla Bakü’de 10 000 (muhtelif kaynaklar bundan daha az ve daha çok çeşitli sayılar zikreder) civarında müslüman katledildi Azerbaycan’ın diğer bölgelerinde de Ermeniler müslümanlara karşı şiddetin dozunu giderek artırıyorlardı Azerbaycan Türkleri’nin kendi kendilerine bu sorunlarla baş edebilmesi imkansızdı
Çarlık rejimi her zaman potansiyel tehdit olarak gördüğü Azerbaycan Türklerini (Volga boyu müslümanları hariç, diğer tüm müslümanları da) askerlikten muaf tutmuştu Bu durumun doğal sonucu olarak Azeriler arasında doğru düzgün tüfek tutacak neredeyse hiç kimse yoktu Ayrıca yine Çarlık rejiminin kısıtlamaları yüzünden idarî kadroyu teşkil edecek yetişmiş eleman sayısı da çok azdı
Ermeni ve Gürcüler ise cephelerden dönen askerlerden oluşan düzenli birlikler kurmaya devam ediyorlardı Ancak Azeriler yine de iyi kötü bir organizasyon yaptılar ve kısa sürede kendilerine yönelen saldırılara karşı koymaya başladılar Ama yetersiz kuvvetleri ne saldırıları sonlandırmak ve ne de Bakü’yü almak için yeterliydi Mutlaka Osmanlı ordusunun devreye girmesi gerekiyordu
Bakü’ye giremediği için Gence’de karargâh kuran Azerbaycan Hükümeti bu yardımı temin etmek için bir heyet oluşturarak Anadolu’ya gönderdi 3 Ordu Kumandanı Vehip Paşa’yla görüşen heyet İstanbul’a geçti ve burada durumu Enver Paşa’ya aktardı
Osmanlı açısından savaş diğer cephelerde kötü gitse de, karmaşa içindeki Kafkasya ve genel anlamda Rusya müslümanları Enver Paşa için yeni ve büyük bir umut olarak belirmişti Burada kurulacak bağımsız müslüman devletler Osmanlı siyasetinin yeni dayanağını oluşturabilirdi Enver Paşa tereddütsüz kararını verdi Bakü ve tüm Azerbaycan’da düşmanı etkisiz hale getirecek özel bir ordu kurulacaktı: “Kafkas İslâm Ordusu”
Kafkasya için yeni bir plan
Ordunun vazifesi Azerbaycan’ı kurtarmakla da sınırlı kalmayacak, Kuzey Kafkasya’daki müslümanlara destek olacaktı Kafkas İslâm Ordusu Kumandanlığı’na getirilen Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa derhal İran üzerinden Gence’ye geçerek içeride teşkilatlanmaya başladı Nuri Paşa’nın Gence’ye gelişi Azerbaycan tarihinin en mühim hadiselerinden biri olarak kaydedilmiştir Osmanlı’nın kendilerine sahip çıktığını ve üstelik bunun bizzat Harbiye Nazırı ve Başkumandan Vekili Enver Paşa’nın kardeşi vasıtasıyla yapıldığını gören Azeriler Nuri Paşa’yı büyük bir coşkuyla karşıladılar
Kafkas İslâm Ordusu’na bağlı birlikler Azerbaycan’a Gürcistan üzerinden geçecekti İşte bu noktadan sonra siyasetin ne denli çetrefilli bir iş olduğunun en ibret verici örnekleri ortaya çıkmaya başladı Osmanlı’nın müttefiki olan Almanya harekâta karşıydı ve Osmanlı birliklerinin Gürcistan’ı kullanarak Azerbaycan’a geçmesine mani oldular Petrol aşkı müttefik tanımıyordu Almanlar Bolşeviklerle anlaşmış, Bakü’de petrol üretiminin artırılarak dörtte birinin kendilerine verilmesi taahhüdünü almışlardı
Buna mukabil Bakü ve civarındaki Bolşevik egemenliğini tanıyor, Osmanlı birliklerinin şehre harekât yapmaması için nüfuzlarını kullanacaklarını vaat ediyorlardı Ahmet Ağaoğlu’nun ifadesiyle “Almanlar Bakü’yü Bolşevikler’e bir teneke gaza satmışlardı ” Ancak Kafkas İslâm Ordusu’nun Azerbaycan harekâtı Osmanlı Devleti’nin geleceği açısından kritik öneme sahipti ve Alman baskısı bunu durduramazdı
Enver Paşa Almanları yatıştırmak için görünüşte onların istedikleri türden talimatlar verse de, gizli talimatlarında operasyonun gerçekleştirilmesini kesin olarak emretmişti Almanlara bu harekâta iştirak eden birliklerin kendi inisiyatiflerini kullandığını söylüyordu Neticede Osmanlı birlikleri bir yolunu bularak Azerbaycan’a ulaştı ve önce Gence ve civarındaki Ermeni terörüne son verildi Bundan sonra Bakü’ye doğru ileri harekâta geçilerek Bolşevik ve Ermenilerle yapılan muharebelerden sonra Bakü’nün silüeti yavaş yavaş belirmeye başladı
Petrol ittifakı
Diğer yandan Bolşeviklerin baş düşmanı olan ve Rusya sathındaki iç savaşta Çarlık yanlılarını destekleyen İngilizler İran’dan Bakü’ye asker taşıyarak Bakü’yü tahkim eden Bolşeviklerin yanında yerlerini aldılar Bu tuhaf ittifaka elbette ki Ermeniler de iştirak etmişti Herkes kendi adına petrolün o dönemdeki bilinen en büyük ikinci kaynağı olan Bakü’yü sahiplenmek istiyor, Osmanlı’nın böyle bir girişimine karşı ise tereddütsüz omuz omuza veriyordu
Bakü Osmanlı’nın eline geçmesin de kendi aralarında sonra nasıl olsa hesaplaşırlardı İngilizler açısından mesele Bakü petrollerinin çok ötesinde başka bir öneme daha sahipti Rusya’daki karmaşa Osmanlı Hükümeti’nin Asya’daki hedeflerine şu veya bu ölçüde ulaşabileceğine dair İngilizler’de ciddi bir endişe uyandırmıştı Osmanlı ordusu, her nasıl olursa olsun ama mutlaka durdurulmalıydı Müslümanların her yerde ve özellikle de Hindistan’da bağımsızlık heyecanına kendilerini kaptırmaları engellenmeliydi
Ancak bu garip ittifakın tedbirleri sonuçsuz kaldı Azerbaycan ve Osmanlı askerleri 1918 Eylül ayının 15 günü şehre girdi O gün aynı zamanda kurban bayramıydı ve müslüman ahali hem bayrama hem de başkentine kavuşmuş olmanın mutluluğunu yaşıyordu Ancak Kafkas İslâm Ordusu’nun önünde daha kat etmesi gereken çok uzun bir yol vardı Bir yandan Karabağ’daki Ermeniler’in üzerine bir birlik gönderilirken, diğer yandan kuzeye, Dağıstan bölgesinde Osmanlı Ordusu’nun yolunu bekleyen müslümanlarla birleşmek üzere Süleyman İzzet Bey kumandasında bir tümen gönderildi
Süleyman İzzet Bey Hazar boyunca ilerledi ve önce Derbend’i aldı Daha önce bağımsızlığını ilan etmiş olan Kuzey Kafkasya Cumhuriyeti’ne bağlı askerî birlikler de Süleyman İzzet Bey’i komutan olarak tanıdılar İslâm Ordusu’nun karşısına burada çıkan ittifak ise öncekilere taş çıkartacak cinstendi Çar yanlısı Rus Albay Biçerehof’un sancağı altına Bolşevikler bile girmişti
Ancak onlarla hesaplaşmaya fırsat kalmadı Aslında Enver Paşa Osmanlı Devleti’nin az zaman sonra mütareke masasına oturmak zorunda kalacağını biliyor ve hiç olmazsa Kafkasya’da Azerbaycan ile Kuzey Kafkasya müslümanlarını bir araya getirecek bağımsız bir İslâm devletinin kurulmasını hedefliyordu
Yalnız kalan cephe
Böyle bir gelişme her halükârda Osmanlı Devleti’nin masa başında elini güçlendirir ve tüm dünya müslümanlarının bağımsızlık mücadelesi için ilham kaynağı olabilirdi Bu yüzden Kafkasya’daki kumandanlara gönderdiği son emrinde mütareke imzalansa bile orada kalarak faaliyetlerine devam etmelerini istemişti Ne var ki Mondros Mütarekesi’nin ardından İngilizler’in yoğun baskısından bunalan yeni İstanbul Hükümeti Kafkasya’daki kumandanlara geri dönmeleri için kesin talimat verdi Nuri Paşa ve arkadaşları askerlikten istifa ederek harekâta devam etmek istedilerse de, İstanbul Hükümeti’ni İtilaf Devletleri karşısında zor durumda bırakmamak için bundan vazgeçtiler
İki-üç yıl içerisinde bütün Kafkasya Rusya’daki iç savaştan galip çıkan Bolşeviklerin denetimi altına girdi ve buradaki müslümanların bağımsızlık hayalleri de hüsranla sonuçlanmış oldu Bakü petrolleri, yüzünü kızıla boyamış Rus emperyalizminin yeni başkenti Moskova tarafından yağmalandı Din, kültür, çalışma hayatı, vs her alanda Moskova’daki zorbaların ağzından çıkan safsatalar müslümanlara da dayatıldı
İşin başında Bolşeviklerin “Rusya’da yaşayan tüm halklara özgürlük!” sloganıyla ortaya çıkmış olduklarını düşünürsek, öyle herkesin sözüne inanmamak gerektiği de kendiliğinden ortaya çıkar Ama bu tabloda bir şey galiba diğer her şeyden daha fazla kendisini hissettiriyor: Birbirlerini yiyen Almanlar, İngilizler, Bolşevikler, Çarlık yanlıları ve adları ne olursa olsun tüm İslâm düşmanları, söz konusu müslümanların bir kazanımı olduğunda hemencecik nasıl da tek millet olduklarını hatırlayıveriyorlar
O zaman şöyle bitirelim: “İslâm tek millettir, küfür tek millet ”
alıntıdır
|
|
|