Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
yeniçeriler

Yeniçeriler

Eski 08-05-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yeniçeriler



Yeniçeriler Türk askeri tarihindeki en etkin savaş gücü olarak bilinir Yeniçerilerin elit bir savaş gücü olmalarının yanı sıra batılılar tarafından en iyi bilinen ve eleştirilen özellikleri kölelerden oluşturulmuş olmasıdır Birçok Hıristiyan ülke esirlerini basitçe öldürürken, Osmanlı devlet sistemi esirleri köleleştirip Müslümanlığa geçmelerini sağlamaya çalışmıştır Müslümanlaşan köleler ise daha sonraları imparatorluğun belli kademelerinde görev almışlardır Yeniçeri ordusuna en büyük asker kaynaklarından bir diğeri de, yine Batılıların kabullenemediği devşirme sistemidir Devşirme sistemi ile bir nevi devlet tarafından evlat edinilen Hıristiyan ailelerin çocukları, Müslümanlaştırıldıktan sonra, ya devlet kademelerinde yüksek makamlara yerleştirilmiş ya da elit askeri birlikleri oluşturmuşlardır Ancak yeniçerileri bir köle ordusu olarak tanımlamak yanlıştır Köle kelimesi yerine, Osmanlı sosyal hayatında 17 yy sonlarına kadar bir şeref kabul edilen "kul" sıfatının kullanılması daha doğru olur



Yeniçeri Ocağının Kökenleri ve Geçirdiği Değişiklikler


Kuruluş dönemi Osmanlı ordusu göz önünde canlandırıldığında akla hemen süvari okçuları gelir Ancak bu yanlış bir önyargıdır Osmanlı ordusu o dönemde dağlarda ve ormanlık arazilerde de başarıyla savaşabilecek durumdaydı 14 yy ortalarında donanmalarını da kurmalarıyla beraber artık deniz operasyonları ve amfibik operasyon yapma kabiliyetini de kazanmıştır Piyade sınıfı çok etkin bir rol oynamasına rağmen, süvari sınıfı 18 yy’a kadar baskın bir unsur olarak yerini korumuştur 14 yy’da Osmanlı piyade ve levendlerinin(deniz piyadesi) teşkilatlanmasında Bizans etkisi büyüktür Dönemin en etkili Bizans birliği "mürtedler" denilen, Bizans ordusuna katılan Türk savaş esirlerinden oluşan okçu birlikleriydi


Yeniçeri ocağı Orhan Bey döneminde kurulmuştur Orhan Bey’in askeri danışmanı Ali Paşa, sultanın bu yeni askerlerinin ordunun diğer birliklerinden kolay ayırt edilebilmesi için beyaz börk(başlık) giymeleri önerisinde bulundu Ordu birlikleri o dönem kırmızı börk giymekteydi


Yeniçeri ocağına savaşmak üzere alınan ilk esir askerler İpsala’nın fethi sırasında ele geçirilen Bizans esirleriydi İlk Yeniçeri Ortaları(taburları) bu askerlerden kuruldu ve sultanın avlanmaya çıktığında yanına aldığı birliklere katıldı


Yeniçeri ocağının bir numaralı asker kaynağı olan devşirme sistemi aslında ilk kez Bizanslılar tarafından, 11 yy’da Arnavutluk bölgesinden bazı çocukların devlet tarafından alınması sırasında kullanılmıştı Osmanlı’da ise bu fikir 14 yy’da Kara Rüstem isimli alim tarafından ortaya atıldı Devşirme kanunu gereği ihtiyaca göre üç beş senede ve bazen daha da uzun bir sürede Hıristiyanlardan sekiz ila on sekiz ve bazen yirmi yaş arasındaki sıhhatli ve kuvvetli çocuklardan Acemi Oğlanı alınmaya başladı Bununla beraber 14-18 yaş arasındakiler tercih ediliyordu Önceleri Rumeli’de Arnavutluk, Yunanistan, Adalar ve Bulgaristan’dan, daha sonra ise Sırbistan, Bosna-Hersek ve Macaristan’dan çocuk toplandı Muhtelif hizmetlerde bulunan Acemilerin, Yeniçeri Ocağına kayıt ve kabullerine "Çıkma" veya "Kapıya Çıkma" (bedergâh) denirdi Devşirme usulü, kendi dönem ve zamanına göre iyi bir sonuç vermişti Bu sonuç hem Osmanlılar, hem de çocuğu devşirilen aileler için faydalı olmuştu Devlet bitip tükenmeyen savaşlarda duyduğu asker ihtiyacı için Hıristiyan vatandaşlarından istifade ediyordu Böylece Müslüman Türk tebaa azınlığa düşmüyordu Aileler ise çocuklarını iyi bir geleceğin beklediğini biliyorlardı Hatta çocuğunu devşirme olarak vermek için aileler yarışıyordu Öyle ki Bosna Müslüman tebaaya sahip olmasına rağmen halkın isteği üzerine buradan da çocuklar devşirildi Sistem Yeniçeri ocağı için hayati bir öneme sahipti ancak Fetret Devri sırasında uygulanmadı 2Murat devşirme sistemini yeniden canlandırdı ve Yeniçerileri doğu ve batıdaki operasyonlarda kullandı Ondan sonra gelen Fatih Sultan Mehmet ise İstanbul’un fethinin ardından Yeniçerilerin ücretlerini arttırdı ve onları ordunun çekirdek birimi haline getirdi 14 yy’da 1000’i geçmeyen yeniçerilerin sayısı, 1475 yılında 6000 idi Sayıları Fatih döneminde 3 tümendi Kanuni’nin fetihlerde kullandığı 87927 mevcutlu ordusunun 37627 askeri yeniçeri, süvari ve diğer istihkam sınıflarındandı 1683 yılındaki başarısız Viyana kuşatması sonrası ele geçirilen Osmanlı belgeleri, kuşatma birliklerinin dörtte birinin yeniçerilerden oluştuğunu gösteriyordu Sonraları bozgunlar arttıkça, yeniçeri sayısı azaltıldı 18 yy ortalarında Osmanlı ordusunda 113400 yeniçeri vardı Ancak bunların 12000’i bostancı, 50000’i levend, 3000’i Mısırlı yardımcı piyade ve 6000’i de diğer türde yardımcı kuvvetlerdi Yani sadece 42400 normal yeniçeri savaşçısı vardı Bu arada azap ve levend birliklerinin 18 yy’ın ortalarına kadar çok etkili deniz piyadesi birlikleri olduklarını söylemekte fayda var Bu birlikler Orhan Bey döneminde Karesioğulları beyliğinin alınıp, donanmalarının ele geçirilmesiyle kurulmuş ve Osmanlı sahillerini Avrupa’dan gelen tehditlere karşı korumuşlardır


Avrupa’da devletler ordularının efendisi konumundaydı Osmanlıda ise sultan ordunun efendisiydi Sultan elindeki köle kullarının üzerindeki efendiliği sayesinde orduya nüfuz ediyordu Ancak 18 yy’a gelindiğinde artık ordu devamlı bozguna uğradığından yeniçeri ocağı eksilen mevcudunu yetersiz kimseler ile karşılama yoluna gitti Ocak gittikçe siyasileşti ve devlet kararlarına hükmetmeye başladı Böylece Ordu devletin efendisi konumuna geldi Bu gidişe 15 Haziran 1826’da 2 Mahmut dur dedi ve yeniçeri ocağını kapattı




Asker Alımı ve Eğitim


Yeniçeri ocağının en önemli asker kaynağı olan devşirme sistemi, dönemin Hıristiyan dünyasında Hıristiyan nüfusun İslam dinine geçirilmesi sebebiyle hoş karşılanmadığı gibi, bazı Osmanlı alimleri tarafından da Sultanın gayri Müslim kullarına yapılan bir haksızlık olarak görülmekteydi Devşirme sisteminin devlet tarafından dayandırıldığı en önemli noktalardan biri ise Hz Muhammet tarafından söylenen: "Bütün insanlar Müslüman doğar" hadisiydi Osmanlı devlet politikasının öncelikli amacı ilay-ı kelimetullah yani İslamiyet’in yayılması olduğu için, bu olay o kadar da aykırı gözükmemekteydi


Devşirme sistemiyle, her beş senede bir Balkanlar genelinde çocuk toplama işlemi uygulanırdı Her 40 evden 1 çocuk alınarak uygulanan prosedür sonucunda bir senede 1000 ila 3000 arasında yeniçeri adayı toplanırdı Devamlı azalan insan kaynakları yüzünden 16 yy’da Müslümanlar da Yeniçeri Ocağı’na alınmaya başlandılar Devşirme sistemi, teslim şartlarında bu konuda anlaşmaya varılmış bazı yerlerde, büyük şehirlerde ve adalarda uygulanmazdı Ayrıca Anadolu’daki Hıristiyan azınlık da devşirme kanununa tabiiydi Çiftçi ailelerin 7-20 yaş arasındaki çocukları arasından seçim yapılırdı Sağlıklı fakat eğitimsiz olmalarına dikkat edilirdi Sistemden; tek çocuğu olan aileler ve Yahudiler muaf tutulurdu Rumlar genelde muaf kaldılar çünkü çoğunlukla büyük şehirlerde ve adalarda yaşıyorlardı Diğer muaf tutulan gruplar; madenciler ve hali hazırda yerel savunma ödevleri bulunan stratejik bölgelerde (sınır boyları, geçitler vs) yaşayan ailelerdi


Bazı ailelerin çocuklarını bekleyen parlak kariyer için, çocuklarını gönüllü vermeleri hatta alınmayan çocuklarının alınması için rüşvet verdikleri kayıtlarda mevcuttur Bu olay devşirme sistemini eleştirenler arasında halen şaşkınlık konusudur Devşirme olarak alınan tek Müslüman tebaa olan Boşnak halkından alınan adaylar eğitim evresini atlayarak doğruca elit Bostancı birliklerine verilirlerdi


Sultanın devşirme işleminin başlaması yönünde verdiği ferman ile, yayabaşı rütbesinde bir subay, yanında birkaç sürücü, bir sekreter ve üniformalarla belirlenen Hıristiyan bölgesine giderdi Bölgede aranan şartlara uyan çocukların, vaftiz belgeleriyle beraber bir listesini bölge papazından temin ettikten sonra, iki ayrı liste çıkarılırdı Bu listelerden teki bir sürücüye verilir ve bu sürücü çocukları İstanbul’a getirirdi İçlerinden zeki olanlar "İç Oğlan" sıfatı ile Enderun Mektebinde özel bir eğitime tabi tutulurlardı ve geleceğin devlet adamları olarak yetiştirilirlerdi Diğerleri ise "Acemi Oğlan" sıfatı ile eğitimlerinin ilk aşamasına başlamak üzere, yüksek kademeli kimselerin yanlarına yollanırdı Çocukların seçimleri sırasında uzmanlar tarafından karakter testleri ve günümüz IQ testlerine denk testler uygulanırdı


İç oğlanların eğitimleri Bursa, Edirne, Galata ve İstanbul’daki okullarda verilirdi Burada kapı ağası gözetiminde 2-7 yıl arası çok sıkı disiplinle eğitime tabi tutulurlardı İlk önce hocalar tarafından İslam üzerine eğitim alırlardı Her çocuk yapısına ve karakterine uygun bir branşta uzmanlaştırılırdı Bu branş; dini, askeri veya idari olabilirdi Türk, Fars ve Arap edebiyatının yanı sıra, binicilik, mızrak kullanma, okçuluk, güreş, ağırlık kaldırma ve yetenekli olanlara müzik eğitimi verilirdi Dürüstlük, sadakat, iyi ahlak ve kendini kontrol edebilme olguları her daim vurgulanırdı Eğitimlerin sonunda "çıkma" adı altında bir seçme ve terfi süreci başlardı En iyi olanlar derecelerine göre sarayın üst ve ast kademelerine, geri kalanlar ise kapıkulu süvari birliklerinde görevlendirilirdi


İç oğlanların bu adeta şövalyevari eğitimlerine kıyasla, Acemi oğlanların eğitimleri ağırlıklı olarak askeriydi ve tamamen itaat üzerine kurulmuştu Önce Türk oğlan adı altında Türk çiftçi ailelerin yanına çalışmaya verilirlerdi Bu sırada İslam inancını ve temel Türk askeri sistemini öğrenir, bu alanda eğitilirlerdi Yerlerine yerleştirilecek yeni adaylar geldiğinde Acemi ocağına gönderilirlerdi Bazı Acemi oğlanlar eğitimlerini Paşaların konaklarında, Enderun Mektebi’ne benzer şekilde tamamlarlardı En iyi Türk Oğlanlar, sıradan yeniçeri birlikleri yerine Bostancı ortalarına(taburlarına), Baltacı ortalarına veya denizci ortalarına gönderilirlerdi Eğitimlerini tamamlayan yeniçeriler sınıflara ayrılırlardı Cebeci(zırhçı), Topçu ve Top arabacısı sınıflarına girecek kadar kalifiye olmayan çoğunluk, yeniçeri piyadesi olurdu Ayrıca bazı yeniçeriler, saray mutfağında veya tersanelerde de çalışırlardı


Acemi oğlan eğitimleri sıkı disiplin içerisinde, kadınlardan izole edilmiş bir şekilde gerçekleşirdi En son kapıya çıkma yani mezuniyet ve terfi töreni büyük bir dinsel hava içinde gerçekleştirilir ve yeniçeriler tek sıra halinde geçit töreni yaparlardı Odabaşı önünde tek sıra halinde dururlardı Burada kendilerine sertifikaları ve başlıları verilirdi Akşam üzeri dualar okunur ve her asker dolamasını dolardı ve ocağın tam bir üyesi olurdu Ayrıca yeni subayın elinin öpülmesi de adettendi İlginçtir ki ocağa kabul edilen yeniçerilerin bir çoğu daha sonraları Hıristiyan aileleriyle görüşmüştür


Osmanlının yükseliş döneminde yeniçeri askeri çok çeşitli silahlar kullanmıştı İstanbul Okmeydanı bir eğitim arazisiydi Burada atıcılık, okçuluk, mızrak atma ve kılıç kullanma eğitimi alırlardı Bir Fransız gözlemcisi, askerlerin çok uzaktaki hedefleri, tek elleriyle tuttukları silahlarla vurduğunu anlatmıştır Osmanlı’nın düşmanları, yeniçeri atıcılarının ay ışığında bile isabetli atışlar yaptıklarını kaydetmişlerdir Osmanlı ateşli silahlarının isabet oranı ve menzili, 17 yy’da bile Avusturyalıları etkilemişti


Sonraları ocağa asker alımı tamamen değişmişti 1568’de eskiden ocakta bulunmuş yeniçerilerin çocukları da ocağa alınmaya başlamış, 1582’de devşirme veya köle olmayanlar da ocağa alınmaya başlanmıştı 16 yy’daki adayların çoğunluğu eski yeniçerilerin çocuklarıydı 1594’de ocak bütün Müslüman gönüllülere açıldı Devşirme sistemi 1648’de fiilen durduruldu ancak 1703’de başarısız bir devşirme girişimi yapıldı Sonraları ana asker kaynağını Kırım Tatarları oluşturmaya başladı Bu da 1783’de Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesiyle sona erdi



Yeniçeri Ocağı’nın Teşkilatlanması


Osmanlı ordu teşkilatını genel olarak inceledikten sonra Yeniçeri Ocağı’nın kendi iç yapısını daha detaylı inceleyebiliriz Yeniçeri Ocağı kendi içinde 3 bölüme ayrılırdı Bunlar Cemaat ortaları(taburları), Sekban ve Ağa bölükleri idi


Cemaat Ortaları: Ocağın ilk kurulan bölümüdür Önceleri her yüz asker bir orta oluşturur, başlarında da yayabaşı denen komutanlar bulunurdu Ortalardaki asker sayısı 17-18 yüzyıllarda artmışsa da, toplam orta sayısı 101 olarak kalmıştır Bu ortalar diğer (Ağa ve Sekban) ortalarına göre imtiyazlı idiler En önemli hudut kalelerine muhafız olarak bu ortalar gönderilirdi


Bilinen Cemaat Ortaları şunlardır:


1) Kul kahyası tarafından komuta edilen Deveciler (Sultan da 1 Orta’ya bir asker olarak kayıtlıdır)

2) Deveci

3) Deveci

4) Deveci

14) Haseki (muhafız)

17) Çergiciler (Çadır dikiciler Bunların çadırları sefer sırasında sultanın çadırının karşısında bulunurdu)

28) Okçular

35) Sekban avcıları

60) Solaklar (İmparatorluk muhafızları)

61) Solaklar

62) Solaklar

63) Solaklar

64) Zağarcılar(Sultanın av birliklerindendir Mızraklı süvarilerden oluşur)

65) Zağarcılar

71) Samsuncular(Sultanın av birliklerindendir)

73) Turnacılar(Sultanın av birliklerindendir)

94) (Orta imamı tarafından kumanda edilirdi)

99) (Bektaşi şeyhi tarafından kumanda edilirdi)

101) (Beytülmalcı(yeniçeri hazinecisi) tarafından kumanda edilirdi)


Sekban Bölükleri: Fatih Sultan Mehmed’in 1451’deki Karaman seferi sırasında yeniçerilerin buyruklarına karşı çıkması üzerine kendine bağlı askerlerden oluşturduğu birlik olarak ortaya çıktı Toplam 35 ortadan oluşan sekbanlar daha sonraları tek bir orta sayıldı ve Yeniçeri Ocağı’nın 65 ortası olarak adlandırıldı


Bilinen Sekban Ortaları:


18) Katipler (Sekban bölükleri Yeniçeri Ocağına bağlanmadan önce katiplik yaptıkları için bu isimle adlandırılmışlardır)

20) Kahya Sekban Ortası diye bilinir

33) Avcılar(Avcubaşı tarafından kumanda edilirdi Karadeniz kıyılarına konuşlanmışlardır Boğaz girişinin güvenliğinden sorumlu oldukları sanılmaktadır)


Ağa Bölükleri: II Bayezid’in tahta çıkışı (1481)sırasında sekbanların ayaklanmaya kalkışması sonucunda kuruldu Padişaha bağlı askerlerden oluşturulan ağa bölüklerinin sayısı 61 idi Kanuni Sultan Süleyman döneminden (1520-1566) başlayarak padişahlar da birinci ağa bölüğünün askeri sayıldı


Bilinen Ağa Bölüğü Ortaları:


5) Başçavuş tarafından idare edilirdi

19) Bekçiler (Günümüz askeri polisinin yaptığı görevi yapardı)

28) Muhzır Ağa tarafından idare edilirdi(Yeniçeri Ağası’nın muhafızları da bu ortadan seçilirdi)

32) Kahya Vekili tarafından idare edilirdi

54) Talimhaneci tarafından idare edilirdi

56) Haliç civarında konuşlanmış polis birliği


Yeniçeri Ocağı içerisinde 196 orta bulunmaktaydı Bunun 101 tanesi Cemaat, 61 tanesi Ağa bölükleri ve 34 tanesi de Sekban bölüklerine bağlıydı



Yeniçeri ortalarının amblemleri; 1-101 arası amblemler Cemaat Ortalarını, 2B-58B arasındakiler de Ağa bölüklerini ifade etmektedir



Yeniçeri Ocağı’nın Rütbe Yapısı


Yeniçeri ocağının rütbe yapısı, modern orduların rütbe yapılarına göre oldukça karmaşıktır Ocak bünyesindeki 196 ortanın hepsi Yeniçeri Ağası’na bağlıdır Ayrıca Ağa, padişahın bulunmadığı durumlarda Başkomutan vekili olur


Diğer Genelkurmay subaylarından Sekbanbaşı ve Kul Kahyasıdır Bunların İkisi de Yeniçeri Ağa’sının yaveridir Ayrıca İstanbul Ağası (İstanbul’daki tüm acemi oğlanların ve garnizonların komutanı), Ocak İmamı, Solakbaşı, Beytülmalcı (Yeniçeri Ocağı mali sorumlusu), Muhzır Ağa, Kahya Yaveri, Talimhanecibaşı, Azarbaşı(Hapishane ve ceza infaz sorumlusu) diğer Genelkurmay subayları arasındadırlar


Rumeli Ağası, Anadolu Ağası ve Gelibolu Ağası bu bölgelerden devşirme çalışmaları yapmak ve bu bölgelerdeki ortaları yönetmekle görevlidirler Ayrıca yeniçerilerin çocuklarını eğitmek üzere Kuloğlu Başçavuşu görevlendirilmiştir


Ortaların kendi içindeki komuta yapısı Orta Asya geleneklerine göre düzenlenmiştir Liderin adamlarını beslediği bir gelenekten gelen yeniçeri sisteminde orta içerisindeki rütbeler Çorbacı(albay) ile başlar Ondan sonra Aşçı Usta gelir ve Aşçı Usta komutası altında 1 veya 2 tane daha Aşçı rütbesinde astsubay ve Başkarakullukçu(Başçavuş) bulunur Orta içerisinde askeri terimi çağrıştıran tek rütbeye sahip olan kişi Bayraktar’dır Orta sancağından sorumludur Orta içerisinde yardımcı görevlerde bulunan diğer görevliler; Odabaşı(kışla sorumlusu), Vekilharç(levazımcı), Sakabaşı( su tedarikçisi) ve İmam’dır


Bunların orta içerisindeki yetki sıraları tam bilinmemekle beraber, Sakabaşı en düşük rütbe olacak şekilde, Baş Karakullukçu, Aşçı Usta, İmam, Bayraktar, Vekilharç, Odabaşı ve en yüksek rütbe olarak Çorbacıbaşı şeklinde olduğu zannedilmektedir


Rütbesiz askerler olan Yeniçeri "Nefer"i de kendi içinde 3 seviyeye ayrılır Bunlardan en alt seviyedeki Eşkincilerdir Eşkinciler yeni askerlere verilen isimdir Amelimanda, savaş görmüş gazilere verilen isimdir Oturak ise en üst seviyedir Oturaklardan sefere çıkmaları istenmez Ayrıca ticaret yapmalarına da izin verilir




Sancaklar ve Semboller


A, B ve C) At kuyruğundan yapılmış tuğ figürleri

D ve E) Alem figürleri

F ve G) Birlik sancağı

H) Birlik forsu

I) Savaş Sancağı

J) Eyalet Sancağı

K) Savaş Sancağı

L) Kumandan Sancağı


Yeniçeri Ocağı’nın kendine ait bir sancak ve sembol sistemi vardı Avrupa ordularından tamamen farklıydı Orhan Bey, Yeniçeri Ocağı kurulduğunda ocağa üzerinde hilal olan kırmızı bir sancak vermişti İstanbul’un fethinden sonra ise bu sancağa bir yıldız eklenmiş ve modern Türk bayrağı ortaya çıkmıştır Yeniçeri sancakları üzerinde güneş, yıldızlar, hançer gibi semboller veya Zülfikar gibi dini semboller bulunurdu Tuğ ise en ayırt edici ve kutsal objeydi ve bunu taşıyan birlik normal ordudan 1 günlük mesafe önde ilerlerdi


Ocağın sembolleri arasında belki de en çok göze batan "kazan" sembolüydü Kazan her ortada bulunan ve yemeklerin piştiği kaptı Yemek saatleri askerler kazanın etrafına toplanırlardı Geçit törenlerinde ortalar kazanlarıyla beraber geçit töreni yaparlardı Kazan taşınma törenlerinde tam bir sessizlik olurdu Ayrıca savaşta ortaya ait kazan, bir geri çekilme noktası olarak da görev yapardı Eğer bir orta kazanını kaybederse, subayları ve neferleri ile ayıplanırdı ve bu ortaya bir daha kazan taşıma törenine katılma izni verilmezdi


Üniforma ve Silahlar


A-B) 16 yy Türk piyade zırhı

C) Osmanlı külah miğferli tam piyade zırhı

D) Kolluk

E) Omuz ve boyun muhafazası

F) Kıncal(Kafkas hançeri)

G) Şimşir

H) Yatağan

I) Türk eski tüfeği

J) Kafkasya çakmaklı tüfeği

K) Türk çakmaklı tüfeği

L) Türk çakmaklı tabanca

M) Arnavut çakmaklı tabanca

N) Kapsül haznesi

O) Barut kabı

P) Türk barut kabı

Q) Savaş Baltası

R) Tören baltası

S) Tırpan

T) Nacak

U) Bıçak

V) Arnavut hançeri


Yeniçeri kıyafetleri çoğunlukla yünlü giysilerdi Kafalarına giydikleri börk ve üsküfler en dikkat çekici aksesuarlarıydı Bu başlıkların ön tarafına küçük tahtadan bir kaşık iliştirilmişti Bu, Yeniçeri Ocağı’nın yemekle ilgili sembollerinden biriydi Subayların yelekleri genelde kürklü olurdu Sarı çizme giyen subaylar ve ayrıcalıklı birlikler dışında, Yeniçeri askerleri kırmızı deriden çizmeler giyerlerdi Kemerler ve kuşaklar rütbe sembolleriydi Bostancı Ocağı’nın 9 rütbe seviyesinin hepsinin ayrı kuşak renkleri vardı En yüksek seviye olan 1 seviye mavi, 2 beyaz, 3 sarı, 4 mavi ve beyaz, 5 beyaz kumaş, 6 beyaz ipek, 7 siyah kumaş, 8 ve 9 ise düz siyah kuşaklar giyerlerdi Osmanlı ordusu silah ihtiyacının büyük kısmını Avrupa’dan alırdı Her ne kadar Vatikan bu ticareti durdurmak istemişse de Protestan İngiltere ve Hollanda bu ticarete devam etmişlerdir Osmanlı da karşılığında yüksek kaliteli silah namluları satmıştır


Yeniçeriler barış zamanı silahsızlandırılırlardı Sefer hazırlıklarında ise Cebehane’den(Silah deposu) istedikleri silahı alırlardı


Osmanlı ordusunda başlarda kılıç kullanımı pek yaygın değildi Daha çok mızrak çeşitleri kullanılıyordu Ancak yine de Osmanlı kılıçları kendilerine hastılar Genelde Pers ve İslam geleneğini yansıtan kılıçlar kullanılırdı Avrupa ordularının aksine Osmanlı kılıçları düz değil hafif eğimliydi Ancak acemi kılıcı denilen kılıçlar düz yapıdaydılar Gaddar denilen kılıçlar geniş ve hafif eğimliydiler Bunlar Pers kökenliydiler Genelde Levendlerin kullandıkları yatağanların ve düz palaların kökenleri tam bilinmemektedir Meç, batılı silahlardan esinlenilerek kullanılmıştır Kesici değil delici bir silahtır Sadece denizciler ve Macaristan’daki birlikler tarafından kullanılmıştır Gürz, şepşer, koçbaşı ve teber de yine popüler silahlardandı Osmanlı ordusu saplı silahlardan da kullanmıştı Bunlardan en çok bilinenleri harba, tırpan, zıpkın ve balta idi Bu silahların kullanımının Cenova ve Venedik kolonilerinden öğrenildiği düşünülmektedir ancak Osmanlının ürettiği saplı silahlar daha çok Rusların kullandıklarına benzer


Yeniçeri ortaları genelde piyade okçularından oluşuyordu ancak sonradan barutlu silahlarla silahlanmaya başladılar Ancak ok ve yay her zaman ocak için önemli birer sembol olarak korundu Yeniçerilerin tatar yayı(crossbow) kullanmış oldukları pek bilinmez Ancak çanra adı altında bu silahın kullanılmış olduğu ortaya çıkmıştır Yeniçerilerin barutlu silahları kullanmaları Batılıların dikkatini çeken şeydi Her ne kadar başlarda Yeniçeriler bu pis silahların, temiz görünüşlerini bozduğunu düşünüp istememişlerse de Macaristan Seferi’nde bu silahların etkisini görmüş ve bu silahları kabullenmişlerdir


Avrupa çakmaklı tüfekler kullanırken Osmanlı Ordusu bunları kullanmamıştır Çünkü çakmaklı tüfekler doğunun tozlu savaş alanlarında hiç kullanışlı değildi Kolay temizlenen çakmaklı tüfekler 17 yy’da ortaya çıkana kadar Osmanlı ordusu kendi eski tüfeklerini kullanmıştır 1645-1669 Girit Seferi’nden sonra tabancalar da kullanılmaya başlanmıştır


1770 yılında Baron de Tott isimli Macar asıllı Fransız, Osmanlı Ordusu’nu modernleştirmek için davet edilmişti Beraberinde getirdiği "süngü"yü Yeniçerilere tanıttı Ancak Yeniçeriler süngüyü kabullenemediler Çünkü süngü, bireysel savaşan Yeniçeri savaşçısının aksine, mızrak gibi, daha organize ve birliktelik içinde savaşıldığı zaman kullanışlı oluyordu Yeniçeriler bunu şöyle görmüş olabilirler: "savaşçı gibi değil de, robot gibi savaşmak"



Strateji ve Savaş Taktikleri


Osmanlı İmparatorluğu’nun erken dönem zaferlerinde süvari kuvvetinin büyük bir önemi vardı Ancak Çanakkale üzerinden Trakya’ya yapılan seferlerde ve bundan sonraki operasyonlarda piyade gücü büyük rol oynadı Osmanlı Ordusu kendine has çok başarılı bir stratejik planlama, hazırlık ve hareket sistemi geliştirmişti Operasyonlar kış aylarında planlanıyordu ve Ağustos-Eylül döneminde icra ediliyorlardı Askeri planlama heyeti eski askerlere ve operasyon kayıtlarına başvuruyorlardı Operasyon öncesi harekat bölgesine yüksek miktarda erzak yığınağı yapılıyordu Yeniçerilerin kendi yedek erzakları olan peksimetleri vardı (Peksimet Osmanlı Ordusu tarafından 1Dünya Savaşı’nın sonuna kadar kullanılacaktı) Ayrıca seferde taze ekmek, pilav ve pastırma yiyorlardı Aralık ayında sefer emri her yere gönderiliyordu Avrupa’ya yapılacak seferlerde ordu Davutpaşa’da toplanıyordu Asya’ya yapılacak seferlerde ise Üsküdar’da toplanılıyordu


Sefer öncesi ayrıntılı planlamalar yapılıyordu Sultanın altı at kuyruğu olan sancağı veya vezirin üç at kuyruğu olan sancağı Topkapı Sarayı’nın bahçesine dikiliyordu Sonra da ordunun gelişini haber vermek üzere gönderiliyordu Yol üzerindeki bozuk yollar ve köprüler onarılıyordu Köprü olmayan yerlere ise yapay köprüler kuruluyordu Yol olmayan yerlerde ise güzergahı belirlemek üzere taşlardan yol işaretleri yapılıyordu


Ordu şafakta hareket ediyor ve öğle vakti belirlediği bir yere ordugah kuruyordu Önden hafif süvari keşif birliği olarak ilerliyor, onu seçkin süvari birlikleri takip ediyor, onları da piyade ve istihkam birlikleri takip ediyordu İlerleyen ordunun kanatlarını ise çok sayıda süvari koruyordu Ayrıca geriden gelen ağırlıkları koruyan süvari birlikleri vardı Ordugah da ise her Yeniçeri ortasının kendine ait üzerinde birlik amblemi bulunan büyük bir otağı vardı Ama orta içerisindeki her takımın kendi uyudukları çadırları vardı Kışın bu çadırların kurulması çok zor oluyordu Donan toprağa kazık çakmak oldukça güçtü Tecrübeli askerler acemilere donan toprağın kazık çakılacak yerini kaynar suyla nasıl eritileceğini öğretiyorlardı ve çadırlar kuruluyordu Ancak sabah donan topraktan bu kazıkları sökmek çok büyük bir sorun oluyordu


Kampta topluca sabah namazı kılındıktan sonra işaret topu atılırdı Askerler sultana, kumandalara ve subaylara dua ederdi Keşif kolları gönderilirdi Mehter çalmaya başlar ve askerler mehtere savaş çığlıklarıyla eşlik ederlerdi Bertrandon de la Broquiére 15 yy’da yeniçerilerin düşmanla çarpışmak üzere kamptan ayrılmalarını şöyle tasvir eder: "Hazır olduklarında, Hıristiyanların nereden geldiklerini ve nerede olduklarını öğrendiklerinde kampı çok hızlı bir şekilde ve öyle bir sessizlikte terk ederlerdi ki, yüz adet Hıristiyan askeri bin adet Türk’den daha çok gürültü çıkarırdı Tek yaptıkları büyük bir davul çalmaktı Gidecek olanlar öne çıkarlardı Diğerleri ise sıraya geçerlerdi Düzen asla bozulmazdı" 15 yy’da yeniçeriler, Hıristiyan ordularının aksine geri çekilirken düzenlerini bozmaz ve dağılmazlardı Hıristiyanlar ise dağılır ve evlerinin yolunu tutmaya başlarlardı


Osmanlı savaş taktikleri yıllar boyunca değişime uğradı Ancak belli başlı özelliklerini hep muhafaza etti 1389’da Karamanoğulları Beyliği’ne karşı Konya’da yapılan savaş, Yeniçerilerin katıldığı ilk büyük savaştı Burada piyade merkeze yerleştirilmişken, kanatlara ve geriye süvariler yerleştirilmişti 1402 yılındaki Ankara Savaşı’nda ise piyade daha defansif bir rol üstlenmiş ve bir kaç tepeyi tutmuştu Bu savaş kaybedilmiş olsa da Yeniçeri ve Azap piyade okçuları kendilerini kanıtladılar Kanatlarına süvari desteği gelene dek, Timur’un amansız süvari saldırılarını geri püskürttüler 1444 yılındaki Varna Savaşı’nda ise Yeniçeri savunmasının sol kanadı tüfekli birliklerce tutulmuştu Süvari, düşman kuvvetini azap piyadesinin üzerine çekmişti Onlar da düşmanı topların ve yeniçerilerin menziline çekmeye çalışmıştı Bu sırada süvari de kanatlara hücum yapmıştı


Osmanlı Ordusu’nun hücumunda başlıca rol süvariye aitti Süvari düşman hattını yarıyordu Sonra yeniçeriler tüm toplarını ateşleyerek kama düzeninde kılıçlarıyla ve diğer silahlarıyla hücuma kalkıyorlardı Arkalarında çalan Mehter ile daha da coşan Yeniçerilerin bu saldırıları genelde durdurulamıyordu Bunda bir diğer önemli sebep de düşmanın bir piyade disiplinine sahip olmamasıydı Bir diğer önemli nokta da Yeniçerilerin, tüfekleri ile batılı ordular gibi toplu halde yaylım ateşi açmayıp genelde bireysel vaziyette kullanmalarıydı Elit hücum müfrezelerine Serdengeçtiler denirdi Bunlar ortalama 100 kişiden oluşurdu


Osmanlı Ordusu, at arabalarını birleştirerek savunma pozisyonları oluştururdu Bu taktik Vahşi Batı’da uygulanan taktiğin aynısıydı Bu pozisyonlar tekerlekli kaleler gibiydi Ancak 17 yy’dan itibaren Avrupa topçularına karşı etkisiz kalmaya başladı


Osmanlı Ordusu, kuşatma muharebelerinde ustaydı En önemli iki kuşatma İstanbul’un 1453’deki fethi ve 1638’de yapılan başarısız Viyana Kuşatması idi Osmanlı piyadesi, düşmanlarının anlattığı kadarıyla kuşatmalarda oldukça disiplinliydi Çılgınca duvara hücum etmek yerine, merdivenler kullanıyorlardı Bu sırada okçular ve tüfekçiler surlardaki savunmacıları oyalıyorlardı Viyana Kuşatması, Osmanlı’nın kuşatma taktiklerinin doruk noktasıydı Siperleri, Avrupalılarınkine göre daha derin ve daha genişti Siperin iki ucunda tüfek bataryaları bulunuyordu Hücumların başladığı toplanma noktaları vardı Hücumlar gündüz ve gece yapılıyordu Gece hücumlarında işaret fişeği kullanılıyordu ve 30-100 kişi arasında değişen bir Serdengeçti müfrezesi bazı görevler için gönderiliyordu Bu müfrezeler 5 kişilik gruplara ayrılırdı Bu gruplar; 1 adet kılıç kuşanmış yeniçeri, 1 humbaracı, 1 okçu ve 2 tüfekçiden oluşuyordu



Son Olarak


Yeniçeriler sadece Türk tarihinin değil, dünya tarihinin de görmüş olduğu en etkin, elit ve en kendine has savaş güçlerinden biriydi Kendi döneminde ise 17 yy sonlarına kadar rakipsizdi Türk fobisi nedeniyle haklarında tutulan asılsız kayıtlar nedeniyle bugün halen dünyanın büyük bir kısmı tarafından barbar sürüsü olarak bilinseler de onlar çağlarının ötesinde askerlerdi Kazandıkları başarılar sadece Türk tarihinin değil dünya tarihinin de gidişatını değiştirmiştir Dünya tarihi boyunca bunu yapabilen askeri birliklerin sayısı ise sınırlıdır


DİPNOT: ALINTIDIR

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.