Prof. Dr. Sinsi
|
Behlül'e Dair Bir Hikaye
Behlül'e dair bir hikaye
Gönlü perişan Behlül, Bağdat'ta çocukların elinden bunalmıştı Sürekli ona taş atıyorlar, her yandan üstüne saldırıyorlardı Derken yerden küçük bir taş alıp onlara verdi ve dedi ki:
"Böyle küçük taşlar atın bari! Büyük taşlarla beni to*pal etmeyin Attığınız taşlardan ayağım yaralanırsa otu*rarak namaz kılmak zorunda kalırım "
Nihayet bir taş, onu adamakıllı yaraladı Canı yandı, gönlü alt üst oldu O taşlar yüzünden daralan gönlünden öyle kanlar aktı ki, taşın gönlü bile onun derdinden kan kesildi Behlül çocuklardan kurtulmak için perişan bir halde topallayarak Basra'ya gitti Geceleyin Basra'ya ulaştı Uyumak için bir yere gitti Fakat orada biri öldü*rülmüş, kanlara, topraklara bulanmış, yatıyordu Bunu farketmedi, adamın yanına yattı, uyudu Uykuda bütün elbisesi kanlara battı
Ertesi gün insanlar gelip, ölü adamla elbisesi kanIa*ra bulanmış Behlül'ü görünce bu işi Behlül'ün yaptığına hükmettiler
Ona,
"A köpek! Nerelisin sen, nereden geldin? Seni tanı*mıyoruz" dedi
Behlül,
"Bağdatlıyım Oradan kalkıp buraya geldim Bu ada*mın yanında yattım, dinlendim Fakat onun öldürülmüş olduğunu ancak tan yeri atıp alem ışıyınca farkettim" dedi
Behlül'e,
"Bağdat'tan kalktın, kan dökmek için ta Basra'ya gel*din ha!" dediler
Ve ellerini kuvvetlice bağlayıp onu merhametsiz zin*dancıya teslim ettiler Behlül içinden,
"Ey gönül! Haydi bakalım, şimdi ne yapacaksın? Ço*cukların taşlarından kaçtın, ama burada kendi kanına girdin Bağdat'ta o taşlara razı olsaydın Basra'da can korkusuna düşmezdin" diyordu
Nihayet durumu padişaha haber verdiler ve Behlül'ün öldürülmesi emredildi Onu tutup darağacına go*türdüler Zalim cellat, merdiveni dayadı, Behlül’ü çıkar*dı Boynuna ipi geçirmek üzereydi ki Behlül, başını go*ğe kaldırıp, dudaklarını oynatmaya, gizlice bir şeyler söylemeye başladı Tam bu sırada bir yandan dürüst bir adam fırladı
"Durun! O suçsuzdur, adamı ben öldürdüm Benim öldürülmem gerek Bu kadar ağır bir yükü taşıyamaya*cağım Bir boyuna, iki kan fazla!" diye bağırdı
Her ikisini de padişahın huzuruna götürdüler Padi*şahın veziri de oradaydı işin tuhaf tarafı Basra padişahı, uzun zamandan beri Behlül'ü görmek ıstıyordu Fakat onu hiç görmemişti
Vezir, Behlül'ü görünce tanıdı Çünkü onu önceden görmüş, konuşmuştu Padişaha dedi ki:
"Padişahım! Gözünüz aydın! Behlül'ü arıyordudunuz ya, işte size Behlül "
Padişah neşesinden yerinden sıçradı Başını, yüzünü öptü Yüzlerce ikramlarda bulunarak yanına oturttu
Huzurdaki hizmetçiler padişaha, katılle maktülün durumunu, sonrada Behlül’ün hikayesini anlattılar
Padişah,
"Derhal o adamın kanını dökün!" dedi
Behlül padişaha,
"Ey padişah! Gönlümün yanışına hürmetin varsa sakın onun kanını dökme! Onun kanını dökersen hiçbir fayda elde edemezsin Zira o, doğrulukla kalkıp, benim için kendisini feda etti Benim için canıyla oynadı Nasıl olur da o adamın kanını dökersin?" dedi
Bunun üzerine padişah, öldürülen adamın yakınları*nı çağırdı ve onlara,
"Diyet istemeniz gerek! Dilerseniz onu öldürebilirsi*niz, ama bu iyi olmaz Farzedin ki bu işi o yapmadı, ben yaptım Doğrusu o asidir, ama siz muti olarak telakki edin! Zira ona Behlül şefaat ediyor" dedi
Nihayet onları altınla razı ediverdiler Bütün düşman*larını hoşnut eylediler Padişah, o adama,
"Nasıl oldu da insanların arasından çıkıp, canından geçtin ve korkmadan suçunu söyleyiverdin?" diye sor*du
"Benzerini daha önce hiçbir yerde görmediğim bir ej*derha gördüm Ağzını açmış, ateş püskürtmekteydi Mermer bile onun korkusundan yarı canlı bir hale gelmişti Bana, 'Kalk, doğruyu söyle! Yoksa işin bitiktir Şimdi kanını emer, içine girer, yerleşirim Ebedi bir azap içinde kalırsın Bu alemde hiç kimse feryadına yetişemez, dedi Onun korkusundan yerimden fırlayıp suçumu söyleyip, kurtuldum "
Bunun üzenine padişah, Behlül’e,
“Peki ya sen? Darağacına çekileceğin vakit ne söylüyordun?" dedi
Behlül dedi ki:
"Helak olmak üzere bulunduğumu anladım, candan elimi yudum Başımı kaldırıp, 'Ya rabbi!' dedim 'Bu za*vallıdan ne istersin? Bunları başıma üşüştüren sen*sin Beni şu anda ağlatıp sızlatarak öldürürlerse kan di*yetimi onlardan değil, senden isterim O bir avuç pej*mürde kişiden ne alabilirim ki? Ben ancak seni tanırım, senden başka kimsem yok İşim gücüm seninle İçine düştüğüm haller, senin hükmünle olmakta ' Ben bunları gizlice söylerken bu adam kalktı, bağırdı Ve, beni dara*ğacından indirdiler Perde ardından böylesi bir iş zuhur etti işte Uğradığım mihnet, beni önce perişan bir hale soktu, kanlı katil yaptı, ama sonunda bana yüzlerce can vererek lütuflarda bulundu "
Ey oğul! Önünde muradına erişememek, mahrumi*yete uğramak bile olsa bu yolda yüzlerce can vererek O'na gitmek gerek
Fakat sen ağyarı gördükçe bütün hayrın ve şerrin O'ndan geldiğini sanmaktasın 
|