Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Tas Çorbanın Ücreti..
Büyük bir mâneviyat adamı olan Muhammed Harir, bir gün Kâbe’nin etrafında tâvaf ediyordu Az ötede , başını eğip tefekküre dalmış bir yabancı gözüne çarptı Kim olduğunu merak ederek, yaklaşıp sordu :
- Kimsin sen eyALLAH ’ın kulu?
Tefekküre dalmış genç, hafifçe başını kaldırdı Yukarı doğru şöyle bir baktı, sonra başını eğerek cevap verdi :
- Buraya yeni gelmiş bir yolcuyum, misafiriniz sayılırım!
Cevap ilginçti Tefekkürdeki genç, hem yolcu olduğunu söylüyor, hem de Muhammed Harir’in misafiri sayılacağını ifade ediyordu Misafir olunca, ona misafirperverlik gösterip yemek çıkarmak, karnını doyurup, o gece yatacağı bir yer göstermek islâmi bir örftü
Ama Muhammed Harir, o gece Halifenin yemeğine davetli bulunuyordu Böyle bir sofra çıkarmaya vakti müsait değildi
- Ey ’ın kulu, buyur seninle Halifenin sarayına birlikte gidelim! Dedi
Ama tefekkürdeki genç, başını kaldırmadan :
- Ben şu anda halifeden büyüğüyle sohbet etmekteyim Bana bir tas çorba yeter! Cevabını verdi
Muhammed Harir, daha fazla meşgul olamadı misafiriyle Doğruca Halifenin sarayına gitti, davette hazır bulundu Orada çeşitli yemekler yendi, lezzetli şerbetler içildi Hayli zaman sonra , evine dönerken gencin tefekkürde olduğu yere de uğrayıp onu eve götürmek istedi Ama genci uykuya dalmış, istirahata çekilmiş bir halde buldu Bu yüzden onu rahatsız etmek istemedi Gidip kendisi de uykuya yattı Az mı uyudu, çok mu, ama heyecanlı bir rüya görmeye başladı
Genişçe bir sahrada bulunuyordu Güneş ışıklarını pırıl pırıl serperken ucu bucağı görünmeyen nurani insanlar kafilesiyle karşı karşıyaydı En önlerinde de, göremediği güzellik ve nuraniyette bir zat…
Muhammed Harir, bir an şaşırdı Ne söyleyip, soracağını bilemez oldu Yanında peyda olan biri kulağına eğilip :
- Bu nurani kafile , (124) bin peygamberler kafilesidir En önlerindeki de Ahir zaman Nebisi Hz Muhammed’dir dedi
Bunu duyan Muhammed Harir, daha çok heyecanlandı Elini uzatıp Resûlüllah’ın mübarek ellerinden öpmek istedi Ama nafile ! Öpmek istediği el hemen geri çekildi, tutması mümkün olmadı
Teessür ve üzüntüsü şiddetlenen Muhammed Harir :
- Ya Resûlâllah , şüphesiz ki kusur ve hatalarım çoktur ama mübarek elinizi öpmeme mani olan kusurum hangisidir acaba, işaret buyursanız da terk edip tevbe istiğfarda bulunsam diye sordu
Aldığı cevap şu oldu :
- Bizim elimizi, bizim dostumuza dostluk gösterenler öper Sen bizim dostumuzu kendi haline terk edip Halifenin sofrasına koştun Onu aç ve susuz bıraktın Hemen git, dostumuzun karnını doyur, gönlünü al, sonra huzurumuza gelip, elimizi öp!
Heyecan ve telaş içinde uyandı Muhammed Harir Vücudunu saran soğuk terleri sildikten sonra, yatağından fırladı, koşa koşa Kâbe’nin Haremine gitti Ama dostu genci, ayakkabılarını giymiş , heybesini omzuna almış, yola çıkmak üzere buldu Hemen seslendi :
- Ey ’ın sevgili kulu, Resûlünün aziz dostu! Dur lütfen, azıcık dur Sana bir tas çorba çıkarayım da ondan sonra yoluna revan ol!
Ama genç arkasına bile bakmadan ilerledi
Muhammed Harir ise onun peşini bırakmadı, feryadı bastı :
- Dur ne olur bir dakika dur, sadece bir tas çorba çıkarayım da ondan sonra yoluna revan ol !
Genç ısrara dayanamadı Geri dönüp şu karşılığı verdi :
- Senden bir tas çorba içmek için (124) bin Peygamberi harekete geçirmek gerekiyorsa , o çorba içilmez Böyle pahalı çorba insanın boğazından geçmez Diyelim ki , ben harekete geçirdim o nurâni kafileyi Ya buna muvaffak olamayan fakirler , garipler ne yapacak, aç mı kalacak? Senin gariplere , fakirlere ilgin bu kadar mı?
Muhammed Harir Bu cevabı işitince yığılıp kaldı Genç ise gözden kaybolup gitti Bize de bu olaydan ibret alıp tefekkür etmek düştü
|