Prof. Dr. Sinsi
|
Geçmişten Günümüze Kişilik Kavramı
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KİŞİLİK KAVRAMI
Kimi kişiler, kişiliklerini geliştirmek, kimi kişilerse başkalarının sahip olduklarını elde etmek için çaba gösterirler
KONFİÇYUS
Kişilik; sözlükte “ Kişiyi bütün öteki kişilerden ayıran ruhsal ve bilinçsel özelliklerin tümü   ” biçiminde tanımlanmaktadır Ruhbilimci Ribat “ Kişilik, her türlü eğilimleri ve duygularıyla birlikte beden yapısı ve bellek olmak üzere iki temel etmenin ürünüdür ” der Bu tanıma göre kişilik, insanın davranışlarının tümüdür Mizaç ve karakter’le etkileri de kapsar Gelişmeyle değişen yanları olduğu gibi belli bir oranda süreklilik taşıyan yanları da vardır
İnsanın kişilik olabilmesi için önce insanlığının bilincine erişmesi gerekir Bu bilinç ona insanlık gücünü kazandırır Marx’a göre kişilikli insan, özgür insandır ve başkaca hiçbir gücün güdümü altında değildir Kişilikli insan, kendi gücüne dayanarak davranabilen, kendi kendisini üretebilen insandır Alman düşünürü Max Scheler’e göre kişilikli insan:
1- Güçlüdür Başka bir gücün yardımını gereksemez Çünkü kişilik, kendi istedikleri, duydukları ve düşündüklerini başkasının istedikleri, duydukları ve düşündüklerinden ayırt edebilme eyleminin gerçekleştiricisidir
2- Tutarlıdır Tüm davranışları arasında bir anlam birliği vardır Çünkü kişilik, bir anlam birliği ile birbirlerine bağlı bulunan çeşitli eylemlerin ancak, bu birlik için mümkün bulunan gerçekleştiricisidir
3- Sorumludur Tüm davranışları arasındaki anlam birliğini duyar ve denetler Çünkü kişilik bir anlam birliğiyle birbirlerine bağlı bulunması gereken çeşitli davranışları bizzat eleştirebilme eyleminin gerçekleştiricisidir
4- Bağımsızdır Kendisini, kendi bedeninden bile ayrı olarak duyar Çünkü kişilik, hayat enerjisine uygun bulunan hayvansal bedenin dışında oluşan bir karşıtlığın gerçekleştiricisidir
Ne var ki, Max Scheler gibi idealistlerin görüşleri doktrinde eleştirilmiş ve insanın soyut bir varlık olmadığı, toplumsal ilişkilerin toplamı olduğu, kişilik kavramının onu oluşturan toplumsal, siyasal ve ekonomik koşulların tümü içinde ele alınabileceği, belli aşamalarla insan kültürünü tüm verilerini özümleyen tam bir kişiliğin oluşturulabileceği ileri sürülmüştür
Bu konuda şu görüşlere de yer vermek olanaklıdır: Maddi ve manevi faaliyeti sırasında insan, hem kendi koşullarını ve hem de toplumsal yaşamın koşullarını yaratır Kişiliğin oluşumunda göz önünde tutulması gerekli nokta, yalnızca kişiliğin toplumsal ilişkilerin ve eğitimin bir ürünü olduğu değil, aynı zamanda insanın kendisinin de bu ilişkileri ve eğitim biçimlerini oluşturabilen bir güç olduğudur
Kişilik: Toplumbilim Terimleri Sözlüğünde “ Bireyin toplumsal yaşamı içinde edindiği alışkanlıkların ve davranışların tümü”, Ruhbilim terimleri Sözlüğünde de “ Kişinin işler durumdaki ruhsal, bedensel ve fizyolojik özelliklerinin kendine özgü olan az çok durağan bütünlüğü” olarak tanımlanmaktadır
Kişilik ile ilgili kimi tanımlamalar şu biçimde özetlenebilir
Kişilik aşama sırası: Kişiliği yöneten güdülerin birbirlerini belli bir düzen içinde izlemesi ( İng Personality hierarchy)
Kişilik birleştirimi: Kişinin güdülerinin ve eğilimlerinin iç çatışmaları azaltacak biçimde örgütlenip kaynaşması ( İng Personality integration)
Kişilik bozuklukları: Ruh hastalıkları biliminde önemli bozuklukların dışında kalan kişilik ve karaktere ilişkin uyum güçlükleri ve davranış yetersizlikleri ( İng Personality disorder)
Kişilik ölçeri: Kişiliğin türlü açılardan ve değişik yöntemlerle değerlendirilmesine yarayan ölçümlemeler ( İng Personality test)
Kişilik dökümü: Kişiliğin türlü boyutları ve kişisel özellikler üzerinden düzenlenmiş olan sorular dizisi ( İng Personality inventory)
Kişilik örüntüsü: Kişiliğin bütünlüğünde ve davranışlarda görülen ve güç yaşam koşulları altında ruh hastalıklarına dönüşebilen sürekli bozukluklar ( İng Personality pattern disturbance)
Kişilik özelliği: Kişiler arasındaki değişiklikleri oluşturan anlık ve süreklilik gösteren tutum ve davranışlar ( İng Personality trait)
Kişiliksel ruhbilim: Bütün ruhsal etkinlik ve görevlerin belli bir kişinin yaşamıyla ilişkili olduğu ve bu görevleri kişiden kopmuş soyutluklar olarak değerlendirmenin yanlış olduğu görüşünü savunan ruhbilim türü ( İng Personality psyhology)
Kişilik tipi: Kişinin nitelik ve davranış eğilimlerine göre sokulduğu kalıp (İng Personality type)
Kişilikçilik: İnsan kişiliğini evrensel yapıda en üstün ve en gerçek değer olarak ileri süren idealist ve dinsel akım ( İng Personalism )
Kişilikçilik adı verilen dinsel akım içinde en ünlü öğretiler Fransız düşünür Renouvier ile Mounier ve Alman düşünürü Scheler’ den gelmiştir Her üç öğreti de insan kişiliğini, evrensel yapı içinde en üstün değer olarak görür ve kişisel özgürlüğü kanıtlamaya çalışır Renouvier’ e göre insan kişiliği , bu kişiliğin dışındaki her türlü değerden üstündür Kişilikler, birbirlerine indirgenemeyen ve birbirlerinden kökten ayrı bulunan bireysel değerlerdir Kişiliklerin ortak yönü yalnızca “ algı” ve “ iştahlanma” güçleridir Mounier’ ye göre birey toplum için ve toplum kişi içindir Kişisel sorunlar, metafizik sorunlardan önce gelir Scheler’ e göre insan ne madde ne de ruh olan bir kişi varlıktır İnsanı insan eden ilke geist’ tir Geist’ in bir varlıkta meydana çıkmasını sağlayan edim merkezi kişiliktir Daha açık bir tanımlama ile, insansal edimler, ne ruh ne de maddece etkilenirler, kendiliklerinden ve özgürce meydana gelirler İnsanı insan olmayan’ dan ayıran nitelik budur Kişilik, kendi kendilerini gerçekleştiren edimlerin bir düzen sistemidir Kişilik, evrenin bütün varlık biçimlerinden üstündür Öyleyse kişi evrenin bir parçası değildir Kişinin bu yalnızlığı, Tanrı düşüncesini gerekli kılar Geist, kendisini bütün varlıklardan üstün kılmak suretiyle içine düştüğü yalnızlığa bir sığınak bulmak zorundadır Öyleyse Tanrı bilinci, kişiliğin kendisini gerçekleştirmesidir
Her iç öğreti de nesnel gerçeğin insansal değeri yok ettiğini ileri sürmekte ve nesnel gerçekten kurtulmaya çalışmaktadır Avrupa da ve Amerika da “ manevi cihazlaşma” gibi derneklerin kurulmasına yol açan bu akım, toplumu, bireysel kişiliklerin bir toplumu sayar ve dünyanın değiştirilmesi yerine, kişinin değiştirilmesini savunur
Kimi zaman mizaç ( yaratılış) ile huy ( tabiat, doğal özellik) ve kişilik kavramları eş anlamda kullanılmaktadır İç dürtülerin tümü için mizaç deyimi getirilmektedir Gerçekten, iç dürtüler kişilere göre değişkenlik göstermektedir Oysa, huy deyimi, yalnızca zihni tutumu etkileyen bir grup- fiziksel olanları da içermek üzere- etkenler için kullanılmalıdır Kişilik ise, zeka ve iradenin yönetimi altında, belli ölçüde, bilinçli olarak biçimlenmektedir Kişilik çoğu zaman bir savunma mekanizması olarak kullanılmakta ve bu kullanım da kişiye huzur sağlamaktadır Ne var ki, bu kullanımlar da kişide bir alışkanlık yaratmakta ve baskılara karşı bir tepki biçimi olarak gelişmektedir İnsan, bir takım ruhsal baskılar altında eski alışkanlıklarına doğru gerilemektedir
“ Toplumsal yeteneklerimiz, teknik yeteneklerimize uygun bir biçimde gelişse idi, son dünya savaşı olmayacaktı ”
Roger TREDGOLD
Kişilik kavramı, düşünce, söz ve davranışlarla görüntülenir Düşünce, söz ve davranışlar kişilerde değişik biçimlerde ortaya çıkar Kişisel ayrılıklar da diyebileceğimiz bu farklılıkların nedenleri üzerinde çok durulmuştur Kimi kişiler neden tepkilerinde sert ve acımasız,ya da ağır ve yumuşaktır? Bu konuda üç temel etkenden söz edilebilir Birincisi, insanlar doğuşlarında eşit doğmamışlardır Bir takım fiziksel özelliklerin kalıtımla geçtiği görülmektedir İkincisi, çocuğun ilk yıllarındaki sevgi biçiminde elde ettiği duygusal güvenliğin, ileriki yıllarda kişinin dengeliliğinde önemli bir katkı unsuru olmasıdır Üçüncüsü ise en geniş anlamda eğitimin etkisidir Çocuk büyüdükçe, hiç kuşkusuz duygusal tepkiler ve davranışlar yaratan pek çok baskılarla karşılaşmaktadır Bu baskıları yapıcı bir biçimde kullanmayı ve sağlıksız tepkilerden sakınmayı öğrenmesi, kendi geleceği için son derece önemlidir Bu öğrenmedeki ilk sorumlulukta anne ve babasına ve öğretmenine düşecektir Bu durum,kişiye sağlıklı ya da sağlıksız tepkiyi geliştirmesi olanağı verecektir
Kişileri etkileyen baskılar gruplarda da söz konusudur Gruplar, bu baskılara bunalım, saldırganlık ve benzeri tepki gösterirler Ne var ki, grup tepkileri genelde daha ilkel, daha duygusal, az mantıklı, herkesi kapsayan genellemeler yapmaya daha yatkındır Gruplar özellikle bir önder tarafından verilen telkinlere daha yatkındırlar Bir grubun üyeleri, zorbalık ve saldırganca davranışlardan, bunları tek başına yaptıklarında duyacakları sorumluluğa oranla da az sorumluluk duyarlar Akıl ve hikmetle davranan , sorumluluk duyan, birbirleri ile kenetlenen ve ortak bir amaç için bir araya gelen entelektüel kişilerden oluşan bir grubun, tepkilerinin daha çağdaş ve etkili davranışlar biçiminde sergilenmesi doğaldır Hatta bu arada dış baskı, zorbalık ve haksızlıkların grup üyelerinin birlik ve beraberliklerini ve kaynaşmalarını daha bir arttıracağından da söz etmek olanaklıdır
Dış tehlikeler ve haksızlıklarda grup üyeleri, grubun amacına duydukları güvenden ve bağlılıktan ödün vermemelidir Haksızlıkların geri çevrilmesinde grup ve/ veya grup üyeleri olarak güvenilir ve etkili çıkış yolları aranmalıdır Çünkü, kendisini savunduğuna inanan grubun arkasına sığındığı kalkanın karşıt gruplara karşı keskin bir mızrak gibi görünmesi de olasıdır Kuşkusuzdur ki, karşıt grubunda birtakım misillemelerle kendisini korumaya kalkışması doğal bir yaklaşımdır O halde uygar ve çağdaş bir grubun kendine özgü bir amacı ve stratejisi vardır ve bundan da ödün verilmesi olanaksızdır Hedefi bilinmeyen bir yolda doludizgin koşmakla etkili ve doyurucu sonuçlara ulaşıldığı görülmemiştir
Günümüzdeki birtakım haksızlıkların sağlıksız yaklaşım ve dogmatik görüşlerle biçimlendirildiği açıktır Sağlıksız kişilerin ve kimi çıkar gruplarının bu haksızlıkları alışkanlık haline getirdikleri de bir gerçektir Kuşkusuzdur ki, bu alışkanlıkların kökleşmesini beklemeden, grubun bütününe ve üyelerine yönelik haksızlıkları giderme yöntemlerini araştırmak ve grubun toplumla uyumunu ve bütünleşmesine çaba göstermek gereklidir
Bir grubun karakteristik özelliklerinden birisi, üyelerinin o gruba bağlı olmanın değerini daha iyi anlaması, diğer bir deyimle “mensup olma duygusu” dur Bu duygu, daha çok kişinin bir kavrama ya da davranışa yabancılık duyması durumunda söz konusudur Haksızlıkların gerçeği yansıtmadığı görüşünde olan her kimsenin bu haksızlıklara karşı çıkması bir anlamda mensup olma duygusunun belirgin bir kanıtıdır Grup adına veya grup olarak yola çıkışta bir takım usul ve gelenekler vardır Grup üyesi olmanın bir takım görev, yetki ve sorumlulukları beraberinde getireceği kuşkusuzdur Grubun, üyelerinin sorumluluk duygusunu güçlendirmesi daha doğrusu özendirmesi ve grup moralini sağlaması gerekmektedir General Pershing’ in deyimi ile bu duygu, “ Her askerin kendisini, dünyanın en iyi ordusunun, en iyi birliğinin, en iyi askeri olduğunu düşündüğü durum” dur
“ Önemli olan söylenenin ne olduğu ya da nasıl söylendiği değil, ama söylenenin nasıl işitildiğidir”
Guy HUNTER
Grubun üyeleri aynı zamanda toplumun bireyleridir Grubun toplumla olan ilişkilerinde ister üye isterse birey olsun kişinin birtakım vazgeçilmez yükümlülükleri vardır Topluma bir düşüncenin ya da sistemin özümletilmesinde grup üyelerinin mutlaka üye olarak görünmelerinde de zorunluluk yoktur Kişinin grubun üyesi olarak toplumsal ilişkilerini düzenlemesi kendi tercihine kalan bir husustur Üyenin bu tercihinde kuşkusuz bir takım soyut ve somut gerçekler söz konusu olmaktadır O halde üyeden, üyeye farklılık gösteren bu durumları göz ardı etmek suretiyle bir genellemeye gitmek olanaksızdır Bu arada kimi grup üyelerinin grup dışı etkinliklerde kısıtlayıcı etken oldukları da bir gerçektir Grup, toplumla iletişim kuramıyorsa, onu etkileyemiyorsa, ya da toplum grup üyelerini gruptan daha çok etkileyebiliyorsa ortada üzerinde önemle durulması gereken temel bir sorun var demektir Olanla yetinmek, toplumla yabancılaşmak, bir takım çağdaş gelişmelere ilgisiz ya da olumsuz gelişmelere suskun kalmak ne denli gerçekçi bir yaklaşım olacaktır?
Bu arada “organizasyon” tanımına da kısaca değinmekte yarar vardır Organizasyon, belirli amaçların gerçekleştirilebilmesi için bir araya getirilmiş sosyal ve fiziksel kaynaklar topluluğudur Organizasyon, bir yönüyle insan faaliyetlerinin farklılığını gösteren, diğer yönüyle de insan faaliyetlerini birleştiren bir sistemdir Organizasyonun bir diğer özelliği de çevre ile karşılıklı etkileşim içinde olmasıdır
Bir organizasyon yapısında, mensup olma duygusunu taşıyan kişiler birbirlerini sosyal tutum ve davranışlarla etkiler ve etkilenirler İyi bir organizasyonun işlerliği organizasyon bünyesi içinde yer alan kişilerin; katılım ve katkıların öncelikle bu yapıdaki konumlarını bilmeleri sonra da içte ve dışta edimlerini yerine getirmeleri gerekmektedir “Kötü işçi aletlerini suçlar” deyiminden yola çıkıldığında doyurucu bir sonuca ulaşmak olanaksızdır
Bir insanın kendisince ve başkalarınca bilinen yönleri vardır Bir insanın bilmediği başkalarının bildiği yönleri vardır Bir insanın bildiği başkalarının bilmediği yönleri vardır Ne insanın ne de başkalarının bilmediği yönleri vardır Bilinmeyen yönleri araştırmak, davranışları eleştiride kişiliği değil, davranışı ele almak yararlıdır Aracına göre yönetimde, grubun stratejisinin gözden geçirilmesi, gerektiğinde yeni stratejiler üretilmesi, çözüme yönelik görüş ve önerilerin belirlenmesi, stratejilerin geliştirilmesi planlarına ilişkin koşul ve olanakların sağlanması, amaca uygun ve yerinde karalar alınması ve uygulanması, performans ve potansiyelin saptanması, ölçümlemeler ve değerlendirmeler yapılması, sorumlulukların benimsetilmesi, gruba girecek üyelerin titizlikle seçilmesi, özendirilmesi, eğitilmesi, kaynakların arttırılması ve yerinde kullanılması, bir takım risklerden kaçınılması, yarınlar için bu günden neler yapılabileceğinin saptanması ve yöneticilerin özenle seçilmesi ön koşullardır
Milat yıllarında Marcus AURELIUS şöyle diyordu: “ Örgütlenmiş bir kuruluşun çeşitli üyeleri için söylenebilecekler, ayrı olarak yaşayan kişiler içinde söylenebilir; aynı kurallar geçerlidir; bütün bu kişiler tek bir toplumu meydana getirirler ”
Tuncay KESİM / 27 07 2001
|