Prof. Dr. Sinsi
|
Rabbim Gerçek Manada Beni Sen Sevdin!
Rabbim Gerçek Manada Beni Sen Sevdin!

Rabbim gerçek manada beni sen sevdin  Niceleri ise sever gibi göründü  Ama daima, kendilerini sevdiler  Çünkü âcizdiler, fâniydiler  Kendilerine bile yetemediler ki, bana yetseler 
Hepsi Sana borçluydu varlığını Hepsinin bir canı vardı  Ve onlar, kendi canları yanmadıkça, anlayamadılar acıyı  Anlayanlar da zaten, kendilerince bir mânâ çıkardı 
Sen varsın hakkıyla bilen beni  Her şeyimle bilen, her şeyimle seven, bir tek Sen  Sevdiğini biliyorum, zira sevmemiş olsaydın, o kadar kendinle meşgul etmezdin beni Sevmemiş olsaydın, aratmazdın böylesi 
Sen sevmemiş olsaydın, sevebilir miydim ki Seni?
Sen canımın Cânânı  Sen'in sevginde vefâyı idrak ettim ben  O eşsiz vefâna, karşılık vermekten âciz oldum her zaman  Seni, Senin beni sevdiğin gibi sevmekten âcizim  Zira Sen yaratansın, ya ben? Ben, kul olmayı bile beceremeyen 
Yalnızca Sendeydi tatmin  Sadece Sende Bir Sen yettin bana  Kimselerle yetinemedim 
Acı çekmeyi sever oldum Senin izninle Dertlerin içinde gizlenmiş nice derman buldum 
Sevdirdiğince sevdim Seni  Buldurduğunca buldum  Bir Sen varsın Bâkî olan  Geride ne varsa fâni  Bütün varlıkların hepsi fâni  Kimi güzel, kimi çirkin, kimi vasat, ama işte her biri fâni  Dallardaki çiçekler, göklerdeki bulutlar, çöller, pınarlar hep fâni  Seraplar ve gölgeler fâni 
Çöllerde kalmayı sevdim Seninle  Yalnızdım, kalabalıklar içinde  Her şeyde Senin sanatını görmeyi sevdim ben  Herkeste Senden bir tecelli bulmayı sevdim  Yıldızlarda nûrunu, güneşte nârını, ateşte hârını bulmayı sevdim
Hiçbir şeye muhtaç olmayışını sevdim ben Azîz oluşunu, Kâdir-i mutlak oluşunu sevdim Settâr oluşunu sevdim Öylesine güzel bir sırdaştın ki Sen, kimselere bir sırrımı vermedin Günahıma rağmen yücelttin beni Şeref ikram ettin Ekrem-ül ekremînsin 
Kulunu sevmeni sevdim Ey Rabbim! Ben unuttum, unutmadın Ben, adını anmadım, yine de bırakmadın Yüceler yücesi aşkına karşılık vermek varken, Seni bırakıp başkalarına yandım  Yine de vazgeçmedin benden
Sevdin beni, oysa, ben Sana kul bile olamadım Nankörlük ettim Yine de nimetlerini esirgemedin
Şikayet eden, sızlanan, dert yanan hep ben oldum Sen, sabrettin Sen sevdin beni  Bense vefâsız bir sevgiliydim Kıymetini bilemedim
Şimdi, cemâlinin hasretiyle yanıyorum Ve Senin muhabbetin fâni hazları benden yok etti O kadar ki, güneşin kavurucu sıcağında da, serinleten rüzgarda da, Senin hasretin içindeyim
Senin sadece sanatını seyretmek yetmiyor artık! Şahdamarımdan daha yakın olmanı sevdim Ama bu bile yetmedi bana Korkuyorum perdeler arkasında kalmaktan Korkuyorum, başkalarına görünüp de beni mahrum koymandan Cemâlin  Tüm derdim bu ey Rabbim!
Cemâlin tüm derdim bu ey Rabbim
Dayanamam Mevlâm! Ne olur Sensiz bırakma beni! Biliyorum ki, ne yaparsam yapayım, cemâlini hak edecek bir sermaye biriktiremem
Seni hak edecek gücüm yok benim Seni hak edecek amelim yok Hiçbir şeyim yok ey en Güzel!
Ellerim bomboş Üstelik günah kirleriyle lekeliyim Bembeyaz gelemiyorum Sana  Yarattığın gibi tertemiz değilim Dünya kirletti beni, nefsim aldattı Şeytana kandım Müflisim Vallahi hiçbir şeyim yok!
Duyduğum iştiyakın sebebi, yine Sensin Sensin her yanımda  Sensin varlığım  Zenginliğim Sensin  Tüm sefilliğime rağmen yine de Seni isteyişim, sırlarındandır
Bilmiyorum, bilen Sensin Ve eğer, murâdıma, maksûduma, matlûbuma, yani Sana, yani Senin Cemaline kavuşursam bir gün, bu da sadece Senin merhametin
Sermayem yok Sevgili! Tüm sermayem, rahmetin  Lokmanın bile derman olamayacağı derdimin, dermanısın Sen!
Yârsın!
Cansın!
Şifâsın!
Lokmanda değil ey Yâr, Sendedir benim devâm!
Sana kavuşmadıkça, huzur da bana haram!
Sermayem rahmetin, ilâcım Cemâlindir,
vesselâm!
Hiçbir şey yoktu, yalnız Sen vardın Hiçbir şey yoktu, aşkın vardı Aşkını izhâr ettin, yarattın bizi Muhabbet ettin, yarattın beni…
Vahdaniyetinin tecellîsiyle bütün kalplere bir katre aşk iksiri serptin Ehadiyetinin tecellisiyle bütün kalpler Sana âşık…
Bildim, seven sendin beni! Bütün varlıklarda yansıyan güneş gibi, sevgisiyle saran Sendin beni… Annemin merhamet yüklü sesi, yüreğini yüreğimin üstüne koyan dostun merhabası, başımı okşayan Peygamber eli, hâtırasıyla hüznümü alan sevgilinin sohbeti… bildim hep Sendendi
Sevdin, sonra kopmaz bir zincirle kendine çektin Zincirin her bir halkası, Senden tecellîlerdi
Aşkına âşık olduğum Mecnûn “Sen”din Aynalarda seyrettiğim Yûsuf, “Sen”!
Sonsuz siyah güller, lâcivert akşamların iğde kokusu, hüzün yüklü sonbahar, yağmurun toprağa dokunuşu, bir gül renginde eriyen akşamlar, Dost'un yüzü, sevdiğim ne varsa, hep “Sen”dendi
“Tecellî, tecellî edeni gösterir ” (a g e , Hazret-i Mevlânâ)
Sûretlerde nihân olan Sevgili, ey Sevgili!
Yetimler Yetîmi'ne «vedduhâ» sırrıyla tecellî ederken, O'nu tek olana, “bir olan”a çekiyordun Başka bütün kapıları kapatırken, hep açık olan kapına çağırıyordun
Bildim, kalbimdeki her bir muhabbet tecellisiyle beni de kendine çekiyorsun Çekiyorsun ve bırakıyorsun Bırakıyorsun ki, kanayayım; zayıf yanlarımı tanıyayım Seni bulayım
Sonra yine çekiyorsun Bu, hüzünlü bir şehrâyîn Bu, bitimsiz bir med-cezir Bu, içimdeki Mûsâ'yla Firavun savaşı; sulhü yok!
Sevgili, en Sevgili!
Sûretlerden geçerek, Sana erdir beni! Merhametinle arındır, kalbimi!
|