Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
cennet, olsun, yuvaniz

Yuvaniz Cennet Olsun Mu?

Eski 08-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yuvaniz Cennet Olsun Mu?




Evlenirken attığınız adım ne kadar büyüktü bilmem?

Ne kadar koşmayı istediniz eşinizle?

Yorulunca birbirinize nasıl destek verdiniz?

Kim taşıdı diğerini, kim kaldırdı düşeni?

İlk adımı birbirinizden mi beklediniz yoksa?

Neler düşlediniz bu uzun soluklu maratona başlarken?

Hani hep derler ya, “Evlilik aşkı öldürür!” diye

Bu söze ne kadar inanıyorsunuz bilmem Toplumdaki ailelere bakınca sözlerin beyinlerdeki etkisinin çok fazla olduğu görülüyor, yaşanıyor

Böyle sözlere yenileri ilave edilip değiştirilmedikçe; bizler dünyamızın cenneti yuvalarımızı kurmakta zorlanacak gibiyiz

Sizin yuvanız cennet gibi mi?

Yoksa…

Yazmak istemiyorum ve istiyorum ki, yuvaları cennet yapma yolunda adımlar atalım Ne dersiniz? Evlerimizde yepyeni beyaz sayfalar açmaya, o mutlu ilk adımı yeniden atmaya hazır mısınız? Evliliğe Hazır Olun

Evlenmek kolay, sürdürmek zordur Çaba, gayret, sabır, eğitim ister

Biz ehliyet alırken bile sürücü kursuna gideriz, trafik bilgilerini ezberleriz

Ama evlenirken… Evlilik nedir? Niçin evleniyoruz? Cevaplarını gerçekten bilmek istiyor muyuz?

Evlilikle ilgili hayaller kuruyor, koltuklara, takılara, çeyizlere milyarlar veriyoruz Ama “Geçinme Sanatı” ve “Evlilikte Çatışma Çözme Sanatı”, “Mutlu Olma Sanatı” gibi hayatımızı etkileyecek konularda bilgi edinmiyor ve rasgele bir evlilik felsefesi ile evleniyoruz

Bu felsefeyi de zaten bizden önce büyüklerimiz belirliyor “Gelinlikle çıktığın bu eve kefenle dönebilirsin!” ya da “Ayrılık şerefsizliktir!” gibi Şimdi bu felsefe değişti tabiî, “Sakın çekme, geçinemezsen bırak gel!”, “Gidebileceği yere kadar, ölene kadar değil!” şeklinde

Boşanma dillerde sakız olmuşFedakârlık ve sabır ise unutulan şeyler

Evlilikleri sürdürme çabası yok Eşler de birbirine güvenmiyor

Güven olmayınca, saygı ve sevgi dünden terk ediyor yuvaları

“Evlilik Felsefesi” olmadan, eşler ortak bir kültürle, ortak bir hedefe kilitlenmeden mutluluk olmuyor

Evlilik dilinde, kavramları yeniden yorumlamalı aslında

Ben-sen yerine, biz Kullanma yerine, paylaşım “Taş fırın” ya da “light” yerine, “beyefendi”, “adam gibi adam” olmak (İstanbul beyefendisi) “Bireysel özgürlükçü” bayan yerine, “ailece özgürlüğü benimseyen” hanımefendi olmak Sevgiyi öldüren “emirler” yerine, sevgiye yol açan “ricâlar”…

“Kızdım, içime gömdüm” demek yerine, “açık iletişim” kurmak

“Tekdir (azarlamak)” yerine “takdir” gibi (Takdir edilen davranış mutlaka tekrar eder)


Aklınızdan Geçmişin Olumsuz Anılarını Silin

Olumlu düşünün güzel anılarınızı hatırlayın (Yok ki, deyip kötüleri değil)

Evlendiğiniz eşiniz; sizin dünyanız ve âhiretinizdeki yerinizi belirlemede en etkin kişidir

Sizin için çok önemlidir

O, babanızın, annenizin gelini, damadı değil; sizin kaderinizdir (Kader deyince insan kendisinin etkisini unutup, boyun eğerek, başkasını suçlamamalı)

Sizin eşinizdir, (bu bir)

Düğün karmaşasında yaşanan artılar eksiler, “şu isteklerim oldu, şunlar olmadı”lar artık bitti

Bunun suçlusu eşiniz değil (bu iki)

Yuvanızda birbiriniz için yaptığınızı düşündüğünüz iyilikler, fedakârlıklar yok

Yapılan fedakarlık “yuvanız” için, yani senin için değil, bizim için

Artık sizi isteyen çok zengin, makam mevki sahibi kişilerin önemi yok

Onlar da yok Evlilik için iki kişi yeterlidir ve o iki kişi sizsiniz

Eşler zihinlerinde binlerce kişiyle evlenirse oturdukları 2 kişilik koltukta, akıllarındaki kişilerle oturmak zorunda kalırlar ve sığamazlar O ev, o koltuk, onlara dar gelir

Ne demiştik “geçmiş” geçti artık

Şimdi, “şimdi” var

Ama birçok insan, geçmişin pişmanlıkları, geleceğin endişesi ile şimdiyi yaşayamadan, çoğu zaman bir gün bile yaşamadan bu hayattan göçüp gidiyor (Siz farklı olun, farklı olmaya da kararlı!)


Farklılıklarınızı Kabul Edin

Evliliklerde atılan ilk adım, alınan tembihler (!) çerçevesinde eşimizi, kendi isteğimiz yönünde, aklımızdaki eş tipine benzetme ve bu uğurda her türlü kabalığı mübah görme eğilimidir

Gelin bir sahne canlandıralım gözümüzde:

İki eş, iki eliniz gibi olsun

Ellerinizi yan yana koyun Üstüne yuvanız olan evi temsilen de bir kitap koyun

Sağlamca duruyor değil mi?

Şimdi, eşlerin birbirine benzetme çabasıyla, çatışmadan bıkan eşin, artık otomatik bir makine gibi hissizleşerek eşinin istediği kişi olduğunu düşünelim

O zaman evlilikte iki kişi yoktur (Zâhirde var, ama gerçekte yoktur) Tek kişi vardır Böylece iki elinizi üst üste koyun ve evinizi simgeleyen kitabı üstüne koyun Eski sağlamlığında mı?

Hele buna bir de zaman zaman zorunlu boyun eğişteki tepkileri koyarsak, sarsıntı şok bir depreme dönüşmez mi? Yıkılmaz mı yuva?

Her insan kendisidir Parmak izi gibi eşsizdir Onu tanımak ve farklılıkları olduğu gibi kabul etmek gerekir

İletişimde bir ilke vardır, bu bizim de dilimizde olmalı:

“Ben, sen değilim,

Sen de, ben değilsin,

Ben senin gibi olmak için gelmedim bu dünyaya,

Sen de benim gibi olmak için gelmedin bu dünyaya”

Bu eşlerin birbirine isyanı değildir

Bencillik de değildir

Ancak farklılıklar güç katar, renk katar hayata

Nasıl ki, her yörenin bir mutfağı olması, ülkemiz için zenginlikse; İslâmî çizgideki her farklı adım da güzelliktir

Mesela Kâbe’ye yönelerek namaz kılan insanları düşünelim

Bazıları yan yana, ama karşı karşıya gibidirler Bunlar, görüntüde karşı gibi ama nasıl aynı amaca hizmette iseler, kadın ve erkekler de farklılıkları ile hayatı zenginleştirirler

Birbirinin üstünü değildirler Hiçbir insan, hayata cinsiyeti gereği üstün başlamaz

Hepsi aynı temizliği, aynı potansiyeli taşırlar

Kadın ve erkekler psikolojileri gereği, hayata birbirlerinden farklı bakarlar Bu farklılıkları bilmek çatışmaları çözmede ilk adımdır Nedir bu farklılıklar, şöyle bir bakalım:


a) Erkekler genellikle sonuca odaklanırlar Kadınlar, sonuçla birlikte, sonuca giden yoldakilere de

Mesela: Olay, yemek yemekse; erkekler, yemeğin hemen sofraya konmasına; hanımlarsa masanın örtüsüne, takım olan çatal kaşığa, günlük yemek takımının konmasına uğraşır Beyler bu durumda hanımları tembellikle suçlamaya başlar Tabiî ki karşı atak, her evde değişebilir

Yani hanımların ince ruhu, erkekler tarafından gereksiz teferruat olarak anlaşılmamalı Tabiî hanımlar da erkeklerin kestirmeden sonuç istediğini unutmamalı, tedbir almalı


b) Hanımlar bir anda birden çok işe odaklanabilirler Erkekler ise odaklandıkları işi daha iyi yapma gayretiyle, çoğunlukla başka bir işle ilgilenmezler

Hanımlar hem konuşup, hem örgü örebilir, hem de elleriyle çevreye müdahale edebilirken Erkekler yalnız bir işe; çok iyi odaklanırlar

Bu yüzden araba kullanırken, TV seyrederken hanımı dinleyemeyebilir Sadece sonunda baş sallayıp, “ne demiştin” diye tekrarlatabilirler

Hanım da bir söylediğini 3-4 kez tekrarladığında, önemsenmediğini düşünebilir

Bu yaratılışın gerçeği, kendinizi üzmeyin, eşiniz tv seyrederken, kitap, gazete okurken, bilgisayar başındayken ona müdahale etmeyin

Odak noktasını kendinize çevirin


c) Kadın ve erkeklerin stres tepkileri birbirinden farklıdır Kadınlar strese girince konuşur Erkekler strese girince susar

Ayrıca, kadınların günlük konuşma ihtiyacı günde 24 bin kelime, erkeklerinki ise 12 bin kelimedir

Erkekler çalışıyorsa, genelde bu sermayelerinin tamamını ya da 10 binini kullanıyor

Kadınlar çalışıyor, toplantılara günlere gidiyorsa bile, 24 bin kelimenin ancak 12 - 18 binini kullanıyor

Geriye akşam evde paylaşılması gereken; erkek için 2 bin, kadın için 12 bin kelime kalıyor? Bu durumda, uyuklayan erkeklerin başında konuşan hanımların olması ya da telefon faturalarının yüksek gelmesi tabiî değil mi?

Konuşmak gerçekten bir ihtiyaçtır

Dinlenilmek, önemsenmek de her insanın vazgeçilmez ihtiyacıdır

Dinlediğiniz, duygularını hissettiğiniz insanın varlığını kabul edersiniz, sesini duyduğunuzun değil Hanımlar konuşurken, akıl almak ister, ama çözüm için emirler duymak istemez Konuşarak rahatlar

“Sen daha iyi bilirsin” cümlesini eşinden eleştirisiz, îmâsız bir ses tonuyla duymak ister

Erkeklerse genelde problemlerini çözene kadar susarlar, içlerine kapanırlar Hanımın yardım isteğini reddederler Kendileri çözüm üretmek isterler

Hanım bu reddedilişi, uzaklaşmayı, kişiliğine bir haksızlık olarak algılar ve üzülüp eşinin üstüne daha çok gider

Oysa düşünün gerilen bir lastik nasıl geri dönüyorsa, bu geçici durum da biter Siz üstüne giderek bitiş sürecini uzatmış olursunuz

Beyler de hanımının yardım isteğini anlayışla karşılamalı, reddecekse bile nazikçe yapmalı ki, karşılıklı incinmeler yaşanmasın

Biz birlikteyiz, ama farklı yaratılışlardayız, bu unutulmamalı

Herkes karşısındaki eşini kendisi gibi biliyor Ama karşımızdakinin nasıl olduğu daha önemli Çünkü herkes kendine ait bir dille kendisine ulaşılmasını istiyor

Erkekçe ve kadınca

Bu iki dili de gerektiği yerde, muhatabımız için kullanmalıyız

Kadına hitaben kadınca,

Erkeğe hitaben erkekçe,

Tıpkı Kur’ân’ın dili gibi


Sorunlara Eşinizle Birlikte Ortak Çözüm Bulun

Millet olarak herkesin sorununa, devlet politikalarına, her yere rahatça burnumuzu sokup çözüm teklifleri geliştiririz Ne var ki, kendi problemlerimizi çözme konusunda böyle bir hassasiyet gösteremeyiz

Biz çözümün parçası olmayınca; çevredeki bütün akraba ve komşular, arkadaşlar bizim yerimize söz sahibi olur

Oysa Nasrettin Hoca’nın baklava örneği ne güzeldir Sorun bizimse size ne, sizinse bana ne (Duyarsızlığı kasdetmiyorum Aile problemlerini kastediyorum Müminler birbirinin kardeşidir elbette)

Sorunlar karşısında eşler tek vücut olmalı

Tartışmalar, aileyi yıkmaz Aileyi yıkan herkesin sorunu konuşmadan içine atmasıdır

Çünkü içe atılan sorunlar içimizde “pimi çekilmiş bomba” gibi bir zaman gelir patlar Bunun yerine çözmek, konuşmak en doğrusudur

Çiftler birlikte gelişmeli ve değişmelidir Biri kendisini geliştirip, diğeri aynı kalınca, ailenin atmosferi de değişir Bu konuya özellikle hanımlar dikkat etmelidir Çocuklarla, evle ilgilenip, kendimizi onlara adarken gelişen, değişen eşlerimize çoğu zaman yetişemiyoruz Hiç kimse bizden “saçımızı süpürge etmemizi” istemiyor Bunu önemsemiyor Ama kendimizi geliştirmek, her zaman önemlidir Sonra birden kendisini “evin ve eşinin annesi” gibi bulan hanım, eşinin “anne beni eversene” isteğine muhatap oluveriyor Çok şahit olduğum bu manzaraların bitmesi gerektiğine inanıyorum Eşinizin gizli özelliklerini paylaşmanız eşsiz bir hazineye sahip olmanız demektir


Ailece Değişik Faaliyetler Yapın

Aile bağlarını güçlendiren faaliyetlere (bayramlar, tatiller, aile yemekleri gibi) önem verin

Aile toplantıları tüm ailenizin, konuşabilen en küçüğünün bile, mutlu olduğu anlar olarak hafızanızda kalsın

Eğitimde kalıcılık, ancak duygulara hitap edildiğinde sağlanabilir

Eğer yuvanızda huzur ve mutluluk varsa, yüzlerde tebessüm

Dillerde takdirler, tatlı sevgi nağmeleri varsa,

Sevgi, saygı, güven, mutluluk o yuvada çoktan yerini almıştır

Gülden terazi kurulur

Gül, gül ile tartılır

Gül yüzle, gül kokulu cennet bahçesi yuvalar,

Mutluluğa geleceğe cennete umut kapısı açar




ALINTIDIR

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.