Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hace, hârûnî, osman

Hâce Osman Hârûnî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Hâce Osman Hârûnî




HÂCE OSMAN HÂRÛNÎ

Hindistan'ın büyük velîlerinden On ikinci yüzyılda yaşadı Künyesi Ebü'n-Nûr'dur Hâce Osman, zamânının imâmıydı 1116 (H510) senesinde doğdu Ömrünün yetmiş senelik bir kısmını riyâzet ve mücâhede nefsin istediklerini yapmayıp istemediklerini yapmak ile geçiren Hâce Osman, 1220 (H617) senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti Oraya defnedildi Hâce Osman, İran'ın Nişâbur şehrine bağlı Hârûn isimli beldede yaşadı

Osman Hârûnî, Hâce Hacı Şerîf Zendenî'den edep ve ilim öğrendi Osman Hârûnî, ilk defâ hocasının huzûruna gelip tövbe edince, hocası ona; "Şu dört şeyi terk etmelisin: 1) Dünyâyı ve dünyâ ehlini, 2) Arzularını ve hırslarını, 3) Nefsin neyi hatırlayıp isterse onu, 4) Allahü teâlâyı zikretmek için, gece uykuyu Netice olarak Allahü teâlâdan başka her şeyi terk etmelisin Herkesi kendinden iyi bil ki, hepsinden iyi olasın Tevâzu sâhibi ve alçak gönüllü ol ki, evliyâlık makâmına ulaşasın Böyle olmayanın bizim yolumuzla ilgisi yoktur" buyurdu

Osman Hârûnî, hocasının bu nasîhatına uyarak çok riyâzet çekti Üç yıl sonra, hocası tarafından ona vekil olma izni verildi İsm-i a'zama kavuştu Zâhirî ve mânevî ilimleri öğrendi Hocası vefât edince, yerine geçti Hâce Osman Hârûnî'nin dört büyük talebesi vardı Bunlar; HâceMuînüddîn Çeştî, Hâce Necmüddîn Sugrâ, Şeyh Sa'dî Tenkuhî ve Şeyh MuhammedTürkî'dir

Osman Hârûnî devamlı nefsi ile mücâdele ederdi Hiçbir zaman doyuncaya kadar yiyip içmezdi Geceleri çoğunlukla uyumaz, ibâdet ederdiÇok acıktığı zaman, sâdece bir-iki lokma yemek yerdi Duâsı makbûldü Âhireti düşünerek çok ağlardı

Bir gün Hâce Osman namazdayken gâipten bir ses; "Ey Osman, namazını beğendim ve kabûl ettim Dileğini iste vereyim" dedi Namazdan sonra; "Yâ Rabbî! Ben senden seni istiyorum" dedi Yine; "Ey Osman! İsteğini kabûl ettim Başka ne istersen iste ki vereyim" deyince, Osman Hârûnî; "Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmın ümmetinden olan bütün müslümanların günahkârlarını affet" diye niyazda bulundu Bunun üzerine o ses; "Onlardan otuz bin günahkârı sana bağışladım" dedi Osman Hârûnî bundan sonra her namazının arkasından hep böyle duâ eder ve aynı cevâbı işitirdi Onun duâsı ile affolanların sayısını ancak cenâb-ı Hak bilir

Osman Hârûnî çok seyâhat ederdi Bir gün halkı mecûsî, ateşperest olan bir yerin yakınına geldi Bir ağaç altında namaz kılmaya başladı Yemek pişirmek için Fahreddîn isimli yardımcısı ateş almak için mecûsi köyüne gitti Köylülerden ateş yakabilmek için kor istedi Fakat halk, ateşe tapındıklarından, istediğini vermediAteş almadan geri dönüp, durumu arz edince, Osman Hârûnî abdestini tâzeleyip bu defa kendisi gitti ve halkı ateşe tapar buldu Başkanlarının yedi yaşındaki oğlu da oradaydı

Osman Hârûnî onlara; "Allahü teâlânın önemsiz bir mahlûku olan ve az bir su ile sönebilecek ateşe tapmaktan maksadınız nedir? Ateş, cenâb-ı Hakk'ın âciz bir yaratığıdır Onun ve her şeyin sâhibi yalnız Allahü teâlâdır Niçin O'na tapmıyorsunuz? O'na taparsanız ebedî kurtuluşa kavuşursunuz" dediMecûsîlerin başkanı; "Ateşin, bizim dînimizde yeri büyüktür Biz ona kıyâmet günü yakmasın diye ibâdet ediyoruz" deyince, Osman Hârûnî ona; "Bu kadar kıymetli yıllarını kendisine tapmakla harcadığın ateşe bir uzvunu koy da yakmasın" dediBaşkan; "Ateşin âdeti yakmaktır Buna kim karşı gelebilir?" deyince, Osman Hârûnî; "Ateş de, bütün âlemin yaratıcısı olan Allahü teâlânın emrindedir O'nun izni olmadan bir saç teli bile yakamaz" dedikten sonra yaşlı adamın kucağındaki çocuğu aldı Besmele çekerek; "Ey ateş! İbrâhim'in üzerine serin ve selâmet ol" (Enbiyâ sûresi:69) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okuyarak ateşin içinde kayboldu

Bir müddet sonraOsman Hârûnî kucağında çocuk ile ateşin içinden çıktı Yaşlı râhib ve etrâfındakiler çocuğu sağ sâlim görmekten memnun oldular ve ona ateşin içinde ne gördüğünü sordular Çocuk; "Şeyhin sâyesinde bir bahçede oynadım" diye cevap verdi Mecûsilerin hepsi bu duruma hayran kalarak, müslüman oldu Başkanın ismini Abdullah, oğlununkini İbrâhim koyan OsmanHârûnî bir süre orada kalarak, onlara İslâmiyeti öğretti Söz konusu ateş mâbedinin yerine bugün de mevcûd olan çok güzel bir câmi inşâ edildi

Muînüddîn Çeştî anlatır: "Bir gün Osman Hârûnî ile birlikte bir seyâhate çıkmıştık Dicle kenarına geldiğimizde, karşıya geçebilmek için bir kayığın bulunmadığını gördük Osman Hârûnî bana dönerek; "Gözlerini kapa!" buyurdu Birkaç sâniye sonra; "Aç!" dedi Gözlerimi açtığımda karşı sâhile geçmiş olduğumuzu gördüm Bunun üzerine Allahü teâlâya şükrettim

Yine birgün hocam Osman Hârûnî ile Sevastan'a gitmiştik Bir müddet Sadrüddîn Ahmed Sevastânî'nin dergâhında kaldık Hocama birisi geldiği zaman, görülmez kaynaktan Allahü teâlânın izniyle bir şey gelirdi O da bunu yeni gelene verir ve ondan Allahü teâlâya ve Peygamber efendimize olan îmânla mezara gitmesi için duâ etmesini ricâ ederdi Kabir azaplarından bahsedilince, bir yaprak gibi titrerdi Bâzan günlerce ağlardı

"Bir gün öleceğim Kıyâmette yaptıklarının hesâbını verecek olan kimse, nasıl gülebilir ve günlük işlere dalabilir Eğer insanların akrep ve yılanların kabirde verecekleri sıkıntıdan birazcık haberi olsa, tuz gibi erirler" buyururdu"

Muînüddîn Çeştî yine şöyle anlatır: "Bir komşum vardı Osman Hârûnî'nin talebelerindendi Bu komşum vefât etti Cenâzesinde bulundum Cenâze kabre konunca herkes gitti Ben biraz kalıp, murâkabeye daldım O anda azap melekleri geldi O sırada Osman Hârûnî de orada hazır oldu Onlara; "Bu benim talebelerimdendir Ona azâb etmeyin" dediMelekler gittiler, sonra hemen geri geldiler ve cenâb-ı Hak; "Bu şahıs senin hilâfına iş görürdü" buyurdu, dediler Osman Hârûnî onlara; "Evet! Fakat bize intisâb edip talebe olmuştu" dedi O anda cenâb-ı Hak'tan şu emir geldi: "Ey melekler!Osman Hârûnî'nin talebesinden elinizi çekiniz Ben onu, Osman Hârûnî'nin dostluğuna bağışladım" Ben de ümîd ederim ki, Osman Hârûnî'nin hürmetine bizi de affeder

Osman Hârûnî buyurdu ki: "Hesaplaşma günü geldiğinde, bütün peygamberler, velîler ve müslümanlar, Allahü teâlâ tarafından namaz husûsunda sorguya çekilecektir Zamânında bu görevi yapanlar kurtulacaklar Ancak yapmayanlar Veyl denilen ve azâbı çok ağır olan Cehennem kuyusuna atılacaktır Allahü teâlâ Veyl kuyusunun, namazı vaktinde kılmayan için olduğunu bildirmiştir"

O SİZDİNİZ

Bir gün Osman Hârûnî'nin huzûruna bir şahıs gelerek; "Uzun zamandır kayıp oğlumdan bir haber alamadım" deyip, Fâtiha ve duâ taleb etti Osman Hârûnî bir müddet murâkabeye daldı Sonra orada bulunanlara; "Niyet edip Fâtiha okuyun da bu zâtın oğlu bulunsun" buyurdu Oradakilerin hepsi denileni yaptılar

Osman Hârûnî bir müddet daha murâkabeye daldı Sonra o zâta; "Git, oğlun inşâallah evine gelmiştir Onu beni görmeye getir" buyurdu O zât evine yaklaşınca, oğlunun döndüğü müjdelendi Hasret giderdikten sonra, Osman Hârûnî'nin huzûruna gittiler Osman Hârûnî o zâtın oğluna nerede olduğunu ve başına gelenleri sordu O da; "Bir gemide esir alınıp adalardan birinde zincirle bağlı iken, bir zât gelip zincirleri çözdü, gözünü kapat ve aç deyince kendimi evde buldum Sonra da o pîr kayboldu ve o sizdiniz" diye anlattı Daha sonra bu zâtın oğlu, Osman Hârûnî'nin hâlis talebelerinden oldu

1) Siyer-ül-Aktâb; s93
2) Hadîkat-ül-Evliyâ; 3 kısım, s157
3) Sefînet-ül-Evliyâ; s93
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c9, s218

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.