Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
zeynelâbidîn

Zeynelâbidîn

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zeynelâbidîn




ZEYNELÂBİDÎN

Tâbiînin büyüklerinden ve Oniki İmâm’ın dördüncüsü İsmi, Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebî Tâlib’dir Künyesi, Ebû Muhammed ve Ebü'l-Hasan’dır Lakabı, Şeccâd ve Zeynelâbidîn’dir Hazret-i Hüseyin’in oğludur Annesi, Acem pâdişâhının kızı Şehr-i Bânû Gazâle’dir 666 (H46) senesinde Medîne-i münevverede doğdu

İmamlığı, yâni tasavvufta insanlara feyz vermesi, doğru yola kavuşturması otuz dört sene sürmüştür Hadîs, fıkıh ve tasavvuf ilminde âlimdi Eshâb-ı kirâmdan çoğunu görmüştür Hazret-i Abdullah ibni Abbâs, hazret-i Ebû Hüreyre, hazret-i Âişe, babası hazret-i Hüseyin, amcası hazret-i Hasan, hazret-i Ümmi Seleme ve diğerlerinden hadîs-i şerîfler işitip rivâyet etmiştir Rivâyet ettiği bâzı hadîs-i şerîfler, Kütüb-i Sitte adı verilen altı hadîs kitabında yazılıdır

Zeynelâbidîn’den kendi oğulları, Muhammed Bâkır, Zeyd bin Ali, Abdullah bin Ali, Ömer bin Ali’den başka Zeyd bin Eslem, Âsım bin Amr, Ebû Seleme bin Abdurrahmân, Tâvus bin Keysan Yahyâ bin Saîd, Ebü'z-Zinâd ve diğerleri hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir İmâm-ı Zühri; “Ondan daha üstün fıkıh âlimi görmedim” demiştir Tasavvuf ilmindeki yüksek derecesi ve hâlleri de medhedilmiştir Her gün ve gecede bin rekat namaz kıldığı ve buna ölünceye kadar devam ettiği nakledilmiştir

Hazret-i Ömer’in hilâfeti zamanında Eshâb-ı kirâmın ordusuİran’a gidip, Yezdicürd’ün memleketini fethettiler Oradan çok ganimet ile köle getirdiler Kölelerin arasında pâdişâhın üç kızı da vardı Medîne-i münevvereye geldiklerinde hepsini halîfe Ömer’e teslim ettiler Hazret-i Ali bu kızları satın aldı Bunlardan Şehr-i Bânû Gazele’yi oğlu hazret-i Hüseyin’e nikâh etti (Zeynelâbidîn bundan oldu) Birisini hazret-i Abdullah bin Ömer’e, diğerini de hazret-i Muhammed bin Ebû Bekir’e nikâh ederek verdi

Hazret-i Zeynelâbidîn, her abdest aldığında yüzü sararır, vücudu titrerdi Sebebini sorduklarında; “Kimin huzuruna çıkacağımı biliyor musunuz?” buyururdu Bir gece teheccüd namazı kılıyordu Şeytan ejderhâ şekline girip, kendisini meşgul etmek istedi Fakat o hiç aldırış etmeyince, ayak parmağını ısırdı Namazdan sonra ejderhânın şeytan olduğunu anlayınca, ona vurup; “Defol ey mel'ûn!” dedi İbâdetlerini tamamlamak için kalktığında gaybdan bir ses üç kere; “Sen Zeynelâbidîn’sin (yâni ibâdet edenlerin süsüsün)” dedi

Birisi aleyhinde konuşmuştu Bu kendisine söylenince yanına gitti Onunla biraz sohbet ettikten sonra buyurdu ki: “Hakkımda bâzı şeyler söylediğini duydum Dediklerin doğruysa, Allahü teâlâdan mağfiret dilerim, beni affetsin Dediklerin iftirâ ise, Allah seni affetsin; selâmı, rahmeti, bereketi de üzerine olsun

İmâm-ı Zeynelâbidîn’in bir devesi vardı Yolda kamçı vurmadan gider ve üzerindekini hiç incitmezdi Zeynelâbidîn vefât edince, devesi kabri üzerine gelip göğsünü yere koyup inledi Hiç kimse bu deveyi mezar başından kaldıramadı Oğlu hazret-i Muhammed Bâkır orada bekleşen halka buyurdu ki: “Kalkması için fazla uğraşmayın Bu deve burada ölecek!” Üç gün sonra deve orada öldü

Minhal bin Amr anlatır: “Hacca gitmiştim Zeynelâbidîn’e rastladım Halka zulmüyle meşhur Huzeyme bin Kâhil’i sordu “Ben Kûfe’de iken hayatta idi” dedim Ellerini kaldırıp; “Yâ Rabbi! Huzeyme’ye demirin ve ateşin hararetini göster!” diye duâ etti Kûfe’ye geri dönerken yolda eski bir dostum olan Muhtar bin Ebî Ubeyd’i gördüm Huzeyme’yi sordum Ellerinin kesildiğini ve cesedinin yakıldığını söyledi Bunu duyunca; “Sübhânallah!” dedim Muhtar sebebini suâl etti Ben de Zeynelâbidîn’in duâsını anlattım Hemen iki rekat namaz kıldım Halkın Huzeyme'nin zulmünden kurtulduğu için şükrettim

Bir gün oğulları, hizmetçileri ve birkaç kişi ile sahraya çıkmışlardı Sabah kahvaltısı hazırlandı Bir ceylan gelip yakınlarında durdu Zeynelâbidîn ona; “Ben Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebû Tâlib, annem de, Resûlullah’ın kızı Fâtıma’dır Gel bizimle biraz yemek ye!” buyurdu Ceylan gelip berâber yediler Sonra ceylan bir tarafa gitti Hizmetçilerinden biri, yine çağırın, gelsin dedi “Dokunmayacağınıza söz verirseniz, çağırayım” buyurdu Hepsi, dokunmayacaklarına söz verdiler “Ben Ali bin Hüseyin bin Ali bin Ebû Tâlib’im, annem de, Resûlullah’ın kızı Fâtıma’dır Soframıza gel, biraz daha yiyelim” buyurdu Ceylan tekrar geldi Yemeğe başladı Sofradakilerden biri, elini ceylanın sırtına koydu Ceylan ürküp gitti

Zeynelâbidîn yine bir gün arkadaşları ile sahrada oturuyordu Bir ceylan yanına geldi Ayaklarını yere vurarak bir takım sesler çıkarttı Etrafındakiler ceylanın ne dediğini sordular Zeynelâbidîn buyurdu ki: “Dün bir Kureyşli, bu ceylanın yavrusunu tutmuş, “Yavruma dünden beri süt veremedim” diyor” Bunun üzerine ceylanın yavrusunu tutan Kureyşliyi çağırdılar Zeynelâbidîn, Kureyşliye buyurdu ki: “Bu ceylanın yavrusunu tutmuşsun Dünden beri süt vermemiş, o yavruyu getir sütünü versin!” Kureyşli adam ceylanın yavrusunu getirdi Ceylan, yavrusuna süt verdi Zeynelâbidîn, Kureyşliye, yavruyu annesine bağışlamasını söyledi O da râzı oldu Ceylan, yavrusu ile beraber sesler çıkararak gitti Oradakiler ceylanın ne söylediğini sordular Zeynelâbidîn de buyurdu ki: “Allahü teâlâ size hayır ve iyilikler versin, diye duâ ediyor"

Abdülmelik bin Mervan, Haccâc’a; “Abdülmuttalib’in oğullarını öldürmekten çok sakın, onlara iyi muâmele et!” diye bir mektup yazarak gizlice gönderdi Bu, Zeynelâbidîn’e mâlûm oldu O da Abdülmelik bin Mervan’a; “Falan gün ve saatte Haccâc’a şöyle bir mektup yazdın Resûlullah bana, bu yaptığının Allahü teâlânın katında makbul olduğunu, bunun karşılığı olarak da mülkün sende sâbit kalıp, pâdişâhlık zamânının biraz daha arttırıldığını haber verdi” diye bir mektup yazdı Ve bunu kendi devesiyle birine verip gönderdi Abdülmelik mektuptaki târih ile yazdığı târihin aynı olduğunu görünce hayret etti Deveye götürebileceği kadar hediyeler yükletip Zeynelâbidîn’e gönderdi

Rivâyet edilir ki, bir zaman Zeynelâbîdin hastalanmıştı Bir grup insan ziyâretine gelmişlerdi Onlara buyurdu ki: “Buraya ne için geldiniz?” Onlar da; “Seni sevdiğimiz için buraya geldik” dediler “Bizi neden seversiniz?” deyince, oradakiler de; “Siz Resûlullah efendimizin torunu olduğunuzdan, Allah ve Resûlü için seviyoruz” dediler Buyurdu ki: “Kim Allah ve Resûlü için bizi severse Allahü teâlâ da kıyâmet günü onu arşın gölgesi altında gölgelendirecektir O gün o gölgeden başka gölge yoktur Bu sevgilerinin mükâfâtını Allahü teâlâ Cennet’te onlara verecektir Lâkin kim bizi dünyâlık için severse, Allahü teâlâ onlara da hesabsız rızık verecektir

Bir gün Zeynelâbidîn’in misâfirleri vardı Kölesi sofrayı getirirken, sofra kölenin elinden kaydı merdivenin altında oynayan küçük çocuğun üzerine düştü Bu küçük oğlu vefât etti Köle bu durum karşısında çok korkup titremeye başladı Zeynelâbidîn onun bu hâli karşısında buyurdu ki: “Sen hiç korkma Seni affettim Ve Allah rızâsı için âzâd ettim” Bundan sonra da çocuğunun techiz ve tekfin işlerini kendi elleri ile yaparak cenâzeyi kaldırdı

Zeynelâbidîn hazretleri buyurdu ki:

“Kibir sahipleri benim çok garibime gidiyor Kendilerinin bir damladan meydana geldikleri, sonra da çürümüş, kokmuş leş olacaklarını bildikleri halde yine de kibirlenirler; bunlar neyine güvenirler!”

“Allahü teâlânın bütün yaratıklarını gözleri ile müşâhede ettikleri halde, öyle kimseler vardır ki Allahü teâlânın varlığı ile birliği hakkında şüpheye düşerler Yoktan nasıl var edildiklerini gözleri ile gören pekçok insan var ki ölümden sonraki dirilmeyi inkâr ediyor Bunlar gelip geçici dünyâya emek verip, ebedî olan âhireti unuturlar Ben bunların bu hallerine çok şaşarım!”

“Allahü teâlâ, günâhlarına pişman olup, tövbe edenleri sever

“Hakîkî cömert; Allahü teâlâya itâat eden, kulların haklarını gözeten, yaptığı iyiliği Allah için yapıp, karşılığında insanlardan teşekkür beklemeyendir

“İnsanlar zarûret diyerek, yiyecek kazanma peşinde koşarlar Halbuki esas zarûret günahlardan kaçınmaktır Fakat çokları bundan kaçınmayıp, yiyecek peşinde koşarlar



Alıntı Yaparak Cevapla

Zeynelâbidîn

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Zeynelâbidîn




Zeynelâbidîn hazretleri ibâdet edenleri şöyle sınıflandırırdı: “Allahü teâlâdan korktukları için O’na ibâdet ederler Bâzı insanlar da Allahü teâlânın rahmetini ve Cennet'ini istedikleri için O’na ibâdet ederler Bu ibâdet, tüccar ibâdetidir İnsanların diğer bir kısmı ise Allahü teâlânın gazâbından korkarak sâdece Cenâb-ı Hak ibâdete lâyık olduğu için, şükrünü îfâ etmek için ibâdet ederler İşte bu tam mânâda müttekî olanların ibâdetidir” diye buyurmuştur

Sâbit bin Ebî Hamza es-Simâlî, İmâm-ı Zeynelâbidîn’in şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Kıyâmet günü, fazîlet sâhipleri kalksın diye çağrılır İnsanlar arasında bir grup kalkar Onlara hadi Cennet’e giriniz denilir Onlar Cennet’e giderken meleklerle karşılaşırlar Melekler nereye gidiyorsunuz derler Cennet’e derler Hesaptan önce mi Cennet’e giriyorsunuz? derler Evet cevâbını verirler Sizler kimlersiniz? dediklerinde, biz fazîlet ehliyiz derler Sizin fazîletiniz nedir? diye sorarlar Onlar da, dünyâda bize hakâret edildiğinde tahammül ederdik Bize zulmedildiğinde sabrederdik ve bize kötülük yapıldığında affederdik derler Bunun üzerine melekler, hadi Cennet’e giriniz Sâlih amel işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir, derler Sonra sabır ehli kalksın diye nidâ olunur Bir grup insan kalkar Onlara da, hadi Cennet’e giriniz, denilir Onlar da meleklerle karşılaşırlar Melekler onlara da aynı şeyi sorarlar Biz sabır ehliyiz dediklerinde, sizin sabrınız ne idi? derler Biz Allahü teâlâya ibâdet etme hususunda zorluklara katlandık Nefsimize uymayıp, günâhlardan sakındık ve bu hususlarda sabrettik, derler Melekler onlara da, hadi Cennet’e girin, sâlih amel işleyenlerin mükâfâtı ne güzeldir, derler Sonra bir nidâ daha gelir Allahü teâlânın komşuları kalksın, denir Bir grup insan kalkar, fakat bunların sayıları azdır Onlara da, hadi Cennet’e giriniz, denilir Melekler karşılayıp aynı şeyleri onlara da sorarak sizin ameliniz nedir? dediklerinde; “Biz Allah rızâsı için birbirimizi ziyâret ederdik Allah rızâsı için oturup sohbet ederdik ve Allah rızâsı için birbirimize mallarımızı bol bol verirdik” derler Bunun üzerine melekler sâlih ve iyi amel işleyenlerin mükâfâtları ne güzeldir Hadi girin Cennet'e, derler

Zeynelâbidîn’e bir gün birisi gelip; “Sizi filân şahıs evine dâvet ediyor Mümkünse berâber gidelim” dedi Sonra berâberce çıkıp o kimsenin evine gittiler Daha o şahıs bir şey söylemeden buyurdu ki: “Biz hiç kimseden dünyâlık yardım beklemedik, verileni de almadık Allahü teâlâ bizim rızkımızı göndermektedir Siz yardımınızı ihtiyaç sâhibi fakirlere veriniz Allahü teâlâ bizi de sizi de affetsin

Vefât edecekleri gece oğlu Muhammed Bâkır’dan abdest almak için su istedi Suyu getirdiklerinde buyurdu ki: “Bu su içinde hayvan ölmüş, bununla abdest alınmaz” Yakınları mum ışığında kabın içine dikkatlice baktıklarında kabın içinde bir fare ölüsü gördüler Oğlu tekrar su getirdi Abdest aldı ve; “Artık ölümüm yakındır” buyurup, vasiyetini bildirdi O gece Osman bin Hayyâm tarafından zehirletilerek şehîd edildi 713 (H94) Bakî' Kabristanında amcası hazret-i Hasan’ın yanına defnedildi

KULLARIN CEZÂSI

Bir gün Ali Zeynelâbidîn hazretlerinin elleri kelepçeli, ayaklarında kayış bağlı olduğu halde Medîne’den Bağdat’a götürüyorlardı Hazret-i Zührî, onu bu halde görünce çok ağladı Ve dedi ki: “Keşke şimdi sizin yerinizde benim ellerim kelepçeli olsaydı” Zeynelâbidîn de ona dedi ki: “Yâ Zührî bu bize hiç zor gelmez, istediğim zaman el ve ayaklarımı açabilirim” Ve çok hafif bir silkinme ile elindeki kelepçeyi ve ayağındaki kayışı açtı Kısa bir zaman sonra eline kelepçeyi ayağına kayışı tekrar geçirerek buyurdu ki: “Bunlar kulların cezâsıdır ve kolaydır İstediğimiz zaman açabiliriz Esas zor olan Allahü teâlânın azâbıdır

ŞAŞARIM KİBİRLİYE

Hazret-i Hüseyin'in, bir mübârek oğludur,
Ve hazret-i Ali'nin, kıymetli torunudur

Muhakkak kılar idi, her gecede bin rek'at,
Ölünceye kadar da, devâm etti bu tâat

Çok korkardı Rabbinden, ömrünün her ânında,
Bilhassa titrer idi, abdeste kalktığında,

Sebebini sordular, buyurdu ki o zaman:
"Ben kimin huzûruna, çıkacağım birazdan?"

Bir kimse arkasından, onu gıybet etmişti
Öğrenice, o zâta, gidip şöyle demişti:

"Affetsin Rabbim beni, doğruysa sözün şâyet,
Yok eğer yanlış ise, seni etsin magfiret"

Bir gün hasta olmuştu, ziyârete gittiler,
Sordu ki: "Ne maksatla, geldiniz bana sizler?"

Dediler ki: "Efendim, seviyoruz sizi biz"
Sordu yine onlara: "Ne için seversiniz?"

Dediler: "Allah için, severiz biz sizi hep,
Hâlistir niyetimiz, yoktur gayri bir sebep"

Buyurdu: "Allah için, ederseniz muhabbet,
Cennet nîmetlerine, erersiniz nihâyet

Eğer dünyâlık için, sevseniz de siz yine,
Bolca kavuşursunuz, Dünyâ nîmetlerine"

Ziyârete geldiler, bir zaman kendisini,
Emretti kölesine, yemek getirmesini

Köle, sofra elinde, çıkarken merdivenden,
Yemek dolu o sofra, kayıverdi elinden

Altta küçük çocuğunun, üstüne düştü hem de,
Mübâreğin çocuğu, vefât etti o demde

Köle bunu görünce, korkudan titredi hep,
Düşündü ki: "Efendim, ne cezâ verir acep?"

Buyurdu ki: "Hiç korkma, affeyledim vallahi,
Ve seni Allah için, âzâd ettim hem dahi"

Buyurdu ki: "Şaşarım, kibreden kullara hep,
Zîrâ kibirlenecek, neleri vardır acep?

Bir damlacık su idi, sonra bir leş olacak,
Bundan gayri neleri, vardır gururlanacak?"

Buyurdu ki: "Mahşerde nidâ eder bir melek:
"Fazîlet sâhipleri, kalkıversin!" diyerek

Bir grup kalktığında, suâl eder melekler:
"Sizin fazîletiniz, dünyâda neydi?" derler

Onlar der: "Sıkıntıya, katlanırdık durmadan,
Kötülük yapanı da, affederdik her zaman"

Melek der ki onlara: "Haydi girin Cennet'e"
Sonra nidâ eder ki:"Sabredenler nerede?"

Bir grup kalkar yine, suâl eder o melek:
"Siz dünyâda nelere, sabrettiniz?" diyerek

Derler ki: Rabbimize, ibâdet ederken biz,
Her türlü zorluklara, sabrederdik hepimiz

Günahlardan sakınmak, çok zor gelse de bize,
Sabreder, işlemezdik, uymazdık nefsimize"

Onlar dahi gidince, şöyle denir bu defâ:
"Allah'ın komşuları, gelsinler şu tarafa!"

Kalkar başka bir grup, nidâ eder münâdî:
"Ey insanlar, sizlerin, ameliniz ne idi?"

Derler:"Biz Allah için, sevdik birbirimizi,
Allah için ziyâret, ettik diğerimizi,

Allah için oturup, ederdik dînî sohbet,
Allah için fakîre verirdik mal ve servet

Allah için giderdik, hep birbirlerimize,
Dünyâ karıştırmazdık, hâlis niyetimize"

Melek der ki:"Siz dahi, sonsuz kalın Cennet'te,
Bu ihlâsın meyvesi, Cennet olur elbette"

DÖRT KİMSEYE GÜVENME

Zeynelâbidîn hazretleri, oğlu Muhammed Bâkır’a buyurdu ki: “Ey oğlum! Şu dört çeşit kimselerle arkadaşlık etme, zîrâ fâsık kimse seni bir lokma ekmek için terk eder Cimri ile arkadaşlık etme, cimri senin çok muhtâc olduğun şeylerini elinden almak ister Yalancı ile arkadaşlık etme Yalancı da fâsık bir kadına benzer; senin yakınlarını senden uzaklaştırmak ve senden uzak kimseleri sana yaklaştırmak ister Bir de sıla-i rahmi terk edenlerle arkadaşlık yapma Zîrâ onlar Kur’ân-ı kerîmin üç âyeti ile lânetlenmiştir

CEYLÂNIN KONUŞMASI

Zeynelâbidîn Ali, kendi oğullarıyla,
Sahrâya çıkmış idi, en yakın dostlarıyla

Sabah kahvaltısına, başlanacağı anda,
Bir güzel ceylân gelip, durdu onun yanında

Yaptı ayaklarıyla, bir takım işâretler,
Bir şeyler söyler gibi, çıkarttı bâzı sesler

Dediler ki:"Efendim, bu ceylân ne istiyor?"
Buyurdu, bir derdi var, bana bunu söylüyor

Diyor ki: "Alıp gitti, yavrumu köyden biri,
Hiç süt emziremedim, yavruma dünden beri"

Zeynelâbidîn Ali, çağırttı hemen onu,
Buyurdu: "Niçin tuttun, sen bunun yavrusunu?

Diyor ki süt vermedim, yavruma dünden beri,
Süt emzirmesi için, hemen git, getir geri"

Köylü hayret etti ve getirdi hemen onu,
Ana ceylân emzirip, doyurdu yavrusunu

Sonra buyurdular ki köylünün kendisine:
"Bağışla bu yavruyu, istersen annesine"

Köylü kabul etti ve yavruyu verdi hemen,
Ceylân yavrusu ile, uzaklaştı o yerden

Hoplayıp zıplayarak, sevinçle gidiyordu,
Arkasına bakarak, garip şeyler diyordu

Ceylânın çıkarttığı, sesleri işitenler,
Dediler ki: "Efendim, yine söyler bir şeyler"

Buyurdu ki: Teşekkür ediyor şimdi bize,
Diyor ki: "Hak teâlâ, iyilik versin size"

1) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s1168
2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d; c5, s211
3) Hilyet-ül-Evliyâ; c3, s133
4) Şezerât-üz-Zeheb; c1, s104
5) Tezkiret-ül-Huffâz; c1, s74
6) El-A’lâm; c4, s277
7) Tehzîb-ut-Tehzîb; c7, s304
8) Muhtasar-ı Tuhfe-i İsnâ Aşeriyye; s35
9) Eshâb-ı Kirâm; (6 Baskı) s405
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c2, s85

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.