Prof. Dr. Sinsi
|
Kara Şems (Şemseddîn Ahmed Sivâsî)
Birkaç gün İstanbul'da kaldıktan sonra pâdişâh ve orduyla birlikte yola çıkıp, Eğri Kalesi önlerine ulaştılar Kale kolay bir şekilde fethedilip, harab olan yerler tâmir edildi Ancak asıl düşman askerlerinin, kale yakınlarında bir başka yerde olduğu öğrenilince, ordugâh, düşmanın karşısına nakledildi Küffâr askerinin sayısı çoktu Rivâyet edilir ki yedi yüz bin kişilik bir orduydu İslâm ordusuyla küffâr ordusu karşılaştı İslâm ordusunda bozgun ve firâr başgösterdi Pâdişâh Üçüncü MehmedHan, yerinden hareket etmeyip; "Ey Rabbimiz! Üzerimize bol bol sabır dök Ayaklarımıza kuvvet ve sebât ver, bizi kâfirler kavmi üzerine muzaffer kıl " meâlindeki Bekara sûresi iki yüz ellinci âyet-i kerîmesini okudu Pâdişâhın yanında şeyhülislâm, kazaskerler, şeyhler ve bâzı vazifeliler hâricinde kimse kalmadı Hazîne ve cephânelik düşman tarafından zabtedildi Bu firâr ve bozgun üzerine her şeyin bittiğini zanneden pâdişâh, Şemseddîn Sivâsî hazretlerini çağırıp; "Söylediklerinizin tersi vâki oldu " deyince, Şemseddîn Sivâsî; "Pâdişâhım söylediklerimiz doğrudur Kafirin hezîmete uğramasına yarım saat kalmıştır Şu anda bir kuvvet sâhibi tasarruf için ortaya çıkmak üzeredir Bu an fethin başlangıç ânıdır Hâtırınızı hoş tutunuz " diye cevap verdi
Gerçekten de çok geçmeden, Şemseddîn Sivâsî hazretlerinin târif ettiği şekilde bir zât ortaya çıktı Bunu gören şeyh, hemen pâdişâhın huzûruna çıkarak; "Fetih vaktidir " diye müjdeledi Ortaya çıkan zât, dağılan ordunun önüne düşüp; "Ey müminler! Nerede İslâm gayreti? Nerede Peygamber efendimizin gayreti? Nerede cömertlerin cömerdi sultan gayreti?" diye nida edip; "Şehid olmak, dînini yüceltmek isteyen kimse yanıma gelsin!" buyurdu Bu sırada yanına birkaç bin kişi toplanıp, birlikte düşmana hücûm ettiler Bu durumu gören düşman neye uğradığını şaşırdı Durumu haber alan firârî askerler dönüp, düşmana saldırdılar Nihâyet düşman bozguna uğratılıp, kesin zafer elde edildi Daha sonra o zâtın kim olduğu Şemseddîn Sivâsî'ye sorulunca, Hızır aleyhisselâm olduğunu haber verdi
Şeyh Şemseddîn-i Sivâsî hazretleri, zaferi müjdelemek üzere pâdişâhın huzûruna çıktı ve aralarında şu konuşma geçti:
Pâdişâh; "Buyurun ey gönlümün sultânı " dedi Şemseddîn Sivâsî; "Vâdini yerine getiren, kuluna yardım eden ve kâfirleri hezîmete uğratan Allah'a hamd olsun Ey benim pâdişâhım!Eğer dinlerseniz birkaç kelime nasîhat etmek isterim " deyince, pâdişâh; "Ey insanlara hakkı tavsiye eden üstâdım! Buyurun Hak olan sözü dinlerim " dedi Şemseddîn Sivâsî; "Ey benim pâdişâhım! Yeryüzünde Allahü teâlânın halîfesi olanların niyetleri; Allahü teâlânın rızâsını kazanmak olup, dayandıkları ve güvendikleri, Allahü teâlâ olması gerekir Savaşta askerlerin çokluğuna güvenmeyip, kuvvet ve kudret sâhibi Allahü teâlâya tevekkül etmek gerekir Âyet-i kerîmelerde meâlen; "Siz de, düşmanlara karşı gücünüzün yettiği kadar, her türlü kuvvet ve cihâd için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın " (Enfâl sûresi: 60) ve "Ey îmân edenler! Düşmana karşı hazırlığınızı görün ve silâhlarınızı takınarak cihâda hazır olun da, birlikler hâlinde savaşa çıkın, yâhut toptan seferber olun " (Nisâ sûresi: 71) emredildiği üzere, savaş için gerekli hazırlıklar yapılmalı Ancak, buna güvenmeyip Allahü teâlâya tevekkül ve îtimâd etmelidir Eğer Allahü teâlâya güvenmeyip askere ve cephâneye güvenilir ise, hezîmet, yenilgi zuhûr eder Kalbden cenâb-ı Hakk'a tam tevekkül edip, hâlis kalb ile yönelebilirsen, zafer müyesser ve mukadder olur Bizden hüznü giderenAllah'a hamd olsun "
Ey pâdişâhım! Bilesin ki, deden Fâtih Sultan Mehmed Han, İstanbul'un fethine niyetlenince, Akşemseddîn'in refâkatı ve duâsı bereketiyle fetih müyesser oldu Akşemseddîn hazretleri; "Ey pâdişâhım! Büyük fethin şükrân ifâdesi olarak nice câmi, mescid, medrese ve hamamlar inşâ etmek gerekir " buyurmuştu Bunun üzerine Fâtih Sultan Mehmed Hânın da, nice hayır ve hasenât yapmış olduğu mâlumunuzdur Aynı şekilde, sizin de isminiz Sultan Mehmed, duâcınız hakîrin dahî ismi Şemseddîn'dir Bu güzel fethin şükrânesi olarak zâtınız dahî, reâya (halk) ve fukarâ üzerinden sıkıntıyı kaldırıp, İslâm askerine ihsânlarda bulunup, her makâma dindar, adâletli ve doğru kimseler tâyin etmeniz gerekir " buyurdu Bu nasîhatları can kulağıyla dinleyen pâdişâh Üçüncü Mehmed Han şu cevâbı verdi: "Bin can ile kabûl ettim ve nasîhatinize fazlasıyla riâyet edeceğim "
Pâdişâh, ordusuyla birlikte İstanbul'a döndüğünde, Şemseddîn-i Sivâsî'nin İstanbul'da kalmasını ısrarla ricâ ettiyse de kabûl ettiremedi Şemseddîn-i Sivasî ihtiyârlığının yanında, seferin şiddetinden ve kışın aşırı soğuğundan hayli yorgun ve zayıf düşmüştü Hayâtının son anlarını yaşadığını anladığından, rûhunu âilesinin ve sevenlerinin yanında teslim etmek istediğini belirterek izin istedi Sivas'a döndü Gelişinden kısa bir müddet sonra, amcazâdesi ve dâmâdı olan Receb Efendiyi vazifesine tâyin etti Şemseddîn Sivâsî vefâtlarına yakın, talebelerini odasına çağırdı Onlarla birlikte bir saat kadar Allahü teâlânın zikri ile meşgûl olduktan sonra, duâ edip, rûhunu teslim etti
Velîler, âlimler, sâlih kimseler, devlet adamları cenâzesinde hazır bulundu Cenâzesi göz yaşları arasında; "Âlimin ölümü, âlemin ölümü gibidir" denilerek musallâya konuldu Cenâze namazında, altmış binden fazla kişi olduğu rivâyet edilir Namazını amcazâdesi ve dâmâdı Receb Efendi kıldırdı Sağlığındayken vasiyet ettiği gibi, MeydanCâmiinin bahçesine defnedildi Daha sonra kabrinin üzerine beyaz bir kubbe yaptırıldı Hâlen ziyâretgâhtır Şehir ahâlisine şiddetli bir sıkıntı olduğu zaman kabrini ziyâret edip duâ ederler Allahü teâlânın izniyle o sıkıntıdan kurtulurlar
Şeyh Şemseddîn Ahmed Sivâsî hazretleri, zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek, ilim ve irfân sâhibi, bütün güzel huylarla ahlâklanmış, fazîletli bir zâttı Tasavvufta Halvetiyye yoluna mensûptu Şemsiyye kolunun kurucusudur
Kara Şems, yumuşak huylu, cömert, güler yüzlüydü Fakirlerin yardımcısı, zayıfların, dulların, yetimlerin sığınağıydı Eli açık, vermesi boldu Mütevâzî, alçak gönüllü olup, büyüklere hürmet, küçüklere şefkat ve merhametle davranırdı Özür dileyenlerin özrünü kabul ederdi Kerâmetleri vefâtından sonra da devâm etti
Müderris Mevlânâ Ahmed Efendiyi suçsuz olduğu halde birisi töhmet altında tutuyordu Bir gün bu yüzden gâyet üzgün olarak uyudu Rüyâsında Kara Şems'i bir hayvana binmiş gelirken gördü Elini öpüp; "Efendim! Suçum olmadığı halde bir zâlim beni yakaladı Yardımınızı istiyorum " dedi O da; "Yardım Allahü teâlâdandır Üzülme, Allahü teâlâ sıkıntını giderir Şu kelimelerle meşgûl ol: "Yâ Azîze'l-menî' el gâlib alâ emrihi felâ şey'e yuâdilühü " buyurdu Uyandığında bu kelimeler hâtırındaydı Bunları bin kere söyledi Allahü teâlâ onu, o şahsın elinden kurtardı
Cemelzâde diye meşhur Ahmed Çelebi, küçüklüğünden beri Kara Şems'in sevdiklerindendi Kara Şems'in vefâtından iki sene sonra bir gece rüyâsında onu gördü Kara Şems paçalarını sıvamış halde süratle geldi Yaklaşınca selâm verdi Ahmed Çelebi; "Efendim, niçin böyle acele gidiyorsunuz?" diye sorunca; "İşitmedin mi, hocan Pîr Muhammed vefât etti " dedi ve gözlerinden yaşlar akarak; "Beni tâkib et de techîz, tekfîn işleri nasıl oluyor, bir öğrenelim?" dedi Hasan Paşanın yaptırdığı câminin yanına vardıklarında AhmedÇelebi uyandı Vücûdu titriyordu Sabah olunca, Pîr Muhammed'in yanına gitti Onu hayatta ve sıhhatte görünce, Allahü teâlâya hamdetti Fakat o gün kuşluk vakti Pîr Muhammed rahatsızlandı Yedi gün sonra da vefât etti
Anadolu'da yetişen evliyânın büyüklerinden olup, gönüllere taht kurmuş olan zamânının bir tanesi Şemseddîn Sivâsî hazretleri, zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek derece sâhibiydi Çeşitli ilimlere dâir manzum ve mensûr yazdığı kırka yakın eseri vardır Farsça ve Arapçadan tercüme yapılmıştır Eserleri iki ana grupta toplanabilir
A- Manzum eserleri: 1) Divân-ı İlâhiyât, 2) El-Fesâyih fî Tercemet-il-Levâyıh: Tasavvufî bir eserdir 3) Heşt Behişt, 4) Gülşenâbâd: Çiçeklerin karşılıklı konuşmalarıyla ilgili bir eserdir 5) İbret-nümâ, 6) İrşâd-ül-Avvâm, 7) Kitâb-ül-Hıyâz min Sevbi Gamâm-ül-Feyyâz, 8) Menâkıb-ı İmâm-ı A'zam, 9) Menâsik-i Hac: Hac için gerekli bilgileri ihtiva eder 10) Mir'ât-ül-Ahlâk ve Müşevvik-ul-Eşvâk, 11) Mir'ât-ül-Eşvâk, 12) Mevlîd-i Nebî, 13) Süleymân-nâme, 14) Terceme-i İlâhî-nâme-i Şeyh Attâr, 15) Terceme-i Mantık-ut-Tayr-ı Şeyh Attâr, 16) Terceme-i Pend-nâme-i Şeyh Attâr, 17) Terceme-i Kasîde-i Bürde'dir
B- Mensur (Nesir) eserleri: 1) Cila-i Uyûn-ül-Arâis-ül-Muhâdara, 2) Dâiret-ül-Usûl, 3) Dürer-ül-Akâid: Ehl-i sünnet îtikâdını açıklayan bir eserdir 4) El-Câmi-ün-Nüfûs, 5) Huccet-i İlâhiyye, 6) Kıssa-i Mûsâ ve Hızır, 7) Letâyif-ül-Âyât ve Nukûş-ül-Beyyinât, 8) Meclis, 9) Menâkıb-ı Çihâr-ı Yâr-i Güzîn: Sevgili Peygamberimizin dört halîfesini anlatır 10) Menâkıb-ı Nu'mân, 11) Menâzil-ül-Ârifîn, 12) Nakd-ül-Hâtır, 13) Risâle-i Emr-iİlâhî, 14) Risâlet-üt-Te'vil, 15) Şerh-i Gazeliyyât-i Murâd Hân-ıSâlis, 16) Şerh-i Kavâid-ul-İ'rab li İbn-i Hişâm, 17) Şerhi Kelimetü Kumeyl İbn-i Ziyad, 18) Şerh-i Muhtasar-ül-Menâr, 19) Umdet-ül-Edib fit-Teallûmi vet-Te'dîb: Farsça gramer kitabıdır
Şiirlerinde Şemsî mahlasını kullanan Şemseddîn Sivâsî hazretleri, dîvânındaki kıymetli şiirlerinde; dünyânın fâniliğini, Allah adamına talebe olmayı, Peygamber efendimizin sünnetine sıkıca sarılmayı, ilâhi aşkı ve şükrü anlatır
Dîvânından seçmeler:
Nât-ı Şerîf
Kapına geldi âsîler,
Şefâat Yâ Resûlallah!
Suçunu bildi kâsîler,
Şefâat yâ Resûlallah!
Ne ettim ise ben ettim,
Yanıldım nefse zulm ettim,
Henüz suçum bilip geldim,
Şefâat yâ Resûlallah!
Ne ilmim var ne amelim,
Perişân cümle ahvâlim,
Vesveseyle dolu bâlim,
Şefâat yâ Resûlallah!
Bu Şemsî abd-i âbıktır,
Ne etsen ona lâyıktır,
Velî yoluna sâdıktır,
Şefâat yâ Resûlallah!
Kâsî: Duygusuz, Bâl: Kalb, gönül, Abd: Köle, Âbık: Kaçak
DÜŞMANLIKTAN SONRAKİ MUHABBET
Şeyh Şemseddîn Sivâsî hazretlerini, vâz ve nasîhat etmesi için civâr köy ve kasaba halkı dâvet ederlerdi Bir talebesiyle dâvete icâbet edip giderken bir köyde konakladı O köy halkı, hazret-i Ali'yi sevdiğini iddiâ ederek, sevgiliPeygamber efendimizin seçilmiş Eshâb-ı kirâmı hakkında kötü sözler söylüyorlardı Kendilerine ve hayvanlarına paralarıyla yiyecek bir şeyler almak istediklerinde vermedikleri gibi, onları zulüm ve işkenceyle öldürmek istediler O zaman Şemseddîn Sivâsî hazretleri, iki rekat namaz kılıp, Allahü teâlâya duâ etti Aradan fazla zaman geçmeden, köyün ileri gelenleri ve kalabalık bir topluluk türlü türlü yiyecekler ve hediyelerle geldiler Taaccüb edip; "Önce siz bize yemek vermeyip öldürmek istediğiniz halde bu muhabbet ve sevgi nedir?" diye sorulduğunda; "Biz de bilmeyiz ne hal oldu Kalbimize, şu azîzin muhabbet ve sevgisi yerleşti Mümkün olsa canımızı bile fedâ etmeyi isteriz " diye cevap verdiler Sonra talebesi, Şemseddîn Sivâsî hazretlerine; "Sultânım, düşmanlıktan sonra bu muhabbet nedir?" diye sordu Tesbihini gösterdi Onlar bu şekilde sohbet ederken o topluluğun reisi gelip; "Sultanım küçük bir kızım var Bâzan sara tutar Günlerce bu halden kurtulamaz, kurtulunca da kendini bilmez Söylenen sözleri anlamaz Başka evlâdım da yok Huzûrunuza getireyim de hayır duâ buyurun Zîrâ bana "KaraŞems'in dergâhından ne isterseniz geri çevrilmez " diye bildirildi O da bir an önce getirmesini isteyince adamcağız kızını bir hayvana bindirip getirdi ve bir ölü gibi Şemseddîn Sivâsî hazretlerinin huzûruna koydu Hazret-i Şeyh bir müddet teveccüh buyurup; "Fâtiha " dediğinde, kızcağız sıçrayarak ayağa kalktı Sevinerek evlerine döndü Nakledilir ki: O hastalık bir daha gelmedi Aklı başında iffetli bir hâtun oldu
Bu kerâmeti gören köy halkı, Eshâb-ı kirâm hakkındaki kötü düşüncelerinden vaz geçip, tövbe ettiler Hepsi, Şeyh Şemseddîn Sivâsî'nin sevenleri ve talebeleri oldu
EVLİYÂNIN KERÂMETİ
Kara Şems'in vefâtından sonra, talebelerinden hal sâhibi Âmâ Mehmed Dede hocasının türbesini ziyâret ederken; "Acabâ hocam benim şimdi türbesinde ayakta olduğumu, türbeye giren çıkanları bilir mi?" diye düşündü Bu sırada uykusu geldi ve kendine hâkim olamayıp, uyudu Rüyâsında hocasını gâyet nûrânî ve beyaz geniş bir elbise içinde gördü Ona güler yüzle; "Gel bunları al!" dedi ve eline bir mikdar altın bıraktı Sonra; "Dışarı çık! Biraz sonra ziyâret ve duâ için bizim çocuklar gelecek " buyurdu Âmâ Mehmed Dede uyanınca, türbeden dışarı çıktı Orada bulunan yaşlı birisi ona; "Kara Şems'in çocuklarının, kabri ziyâret için geldiklerini haber verdi Bunun üzerine, hocası hakkındaki düşüncesini düzeltmeye çalıştı ve hocasının böyle görünmekle daha hâlis îtikâdlı olmasını ve Allahü teâlânın izni ile uzaktan geleni bildiğini, kaldı ki yakında bulunanı daha kolay bileceğini anlatmak istediğini anladı
1) Hediyet-ül-İhvân (Şeyh Muhammed Nazmi), Süleymâniye Kütüphânesi, Hacı Mahmûd Efendi Bölümü, No: 4587 Vr 24b-27b, 44a-48a
2) Osmanlı Müellifleri; c 1, s 95
3) Nâima Târihi; c 1, s 372
4) Sicilli Osmânî; c 3, s 165
5) Peçevi Târihi; c 2, s 290
6) Necm-ül-Hudâ fî Menâkıb-ış-Şeyh Şemseddîn (Süleymâniye Kütüphânesi-Lala İsmâil No: 684/2
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c 16, s 13
|