Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çelebi, emir, hayali

Emîr Hayâlî Çelebi

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Emîr Hayâlî Çelebi




EMÎR HAYÂLÎ ÇELEBİ

Mısır'da yetişen evliyâ ve şâirlerden Meşhûr velî İbrâhim Gülşenî hazretlerinin oğlu ve halîfesidir İsmi Ahmed, lakabı Şemseddîn, künyesi Ebü's-Safâ olup, Emîr Hayâlî Çelebi adıyla meşhûrdur 1485 (H890) senesinde Tebriz'de doğdu 1569 (H977) senesinde Mısır'da vefât etti

Doğduğu zaman babasının hocası Dede Ömer Rûşenî hazretleri hayattaydı Küçük yaştayken kendisine gösterildiğinde, onun ileride velîlerden olacağını ve çok kimsenin kendisinden feyz alacağını firâsetiyle müjdelemişti Nitekim daha çocuk yaştayken başından geçen hâdiseler Dede Ömer Rûşenî hazretlerinin sözlerini doğruluyordu

Tebriz'de Sultan Rüstem devrinde türeyen eşkıyâ, geceleri evleri yağma etmeye başladı Bunlara kimse engel olamadı

Tebrîz halkı İbrâhim Gülşenî'ye gelip, bu belânın kalkması için duâ istediler İbrâhim Gülşenî; "Onların zararı bize dokunmayınca, onlar bu işlerine devâm ederler" diye cevap verdi O zaman bir bey, başka bir yere gitmişti Hanımı, mücevherlerinin hepsini bir sandığa koyup, İbrâhim Gülşenî'ye emânet etti Ayrıca başkaları da kıymetli eşyâlarını emânet bıraktılar Bunu duyan harâmîler, mücevherleri almak için İbrâhim Gülşenî'nin evini bastılar İbrâhim Gülşenî'yi öldürmek için kılıçla saldırdılar Fakat kılıçları hiç tesir etmedi Sonra İbrâhim Gülşenî, çoluk-çocuğunu alıp dışarı çıktı O zaman Ahmed Hayâlî çocuktu ve uyuyordu Onu uyur olduğu hâlde bıraktılar Ahmed Hayâlî'ye acıyan hizmetçisi de orada kaldı Harâmîler, İbrâhim Gülşenî'ye emânet edilen hiçbir eşyâyı yerinden kaldıramayınca, bu duruma şaşırıp kaldılar Hizmetçi onlara; "Kendiniz bu kadar denediniz Ne efendimin ne de müslümanların emânetlerinden bir şey alamadınız Hâlâ aklınız başınıza gelmedi mi?" deyince, ona saldırdılar Bu gürültüye, uyumakta olan Emîr Ahmed Hayâlî uyandı Evde olup biteni öğrenince; "Babam nerede?" diye bağırmaya başladı O esnâda İbrâhim Gülşenî, hizmetçilerinden birine bir sopa verip; "Git onları dışarı çıkar" dedi Hizmetçi "Bismillah!" deyip eve girdi, verilen sopayla harâmîlere vurmaya başladı Harâmîler korkuya kapılıp kaçmaya başladılar O sırada Ahmed Hayâlî'nin eline bir bıçak geçti Kaçan harâmîlerin arkasından fırlatınca, birinin ayağını yaraladı O harâmînin bir ayakkabısı düşüp, orada kaldı Ertesi gün hâdiseyi duyan emânet sâhipleri, gelip eşyâlarının durumunu sordular Eşyâlarına hiçbir şey olmadığını, hepsinin yerli yerinde durduğunu gördüler Ama İbrâhim Gülşenî'nin talebelerinin bâzı eşyâları çalınmış diğerlerine bir şey olmamıştı Talebelerin eşyâlarının zarar görmesinin hikmetini İbrâhim Gülşenî'ye sordular: "Yarın hepsi yakalanıp, birer uzuvlarının kesileceğine alâmettir" diye cevap verdi Ertesi gün harâmîler, gerçekten de yakalandılar Kimi öldürüldü Kiminin ayağı, kiminin eli kesildi Ama Ahmed Hayâlî, ayağını yaraladığı kişi için; "Bu benim yaraladığım harâmîdir Bunu serbest bıraksınlar" dedi O adamı, daha henüz küçük olan Ahmed Hayâlî'ye bağışladılar Cezâlandırılmaktan kurtulan harâmî, hatâsını anlayıp tövbe etti ve dervişlerden oldu

Şâh İsmâil ve çevresinde toplanan çapulcular, Akkoyunlu Devletinin merkezi olan Tebrîz'i işgâl etmeden önce, İbrâhim Gülşenî hazretleri bir rüyâ gördü Rüyâsında gözlerini kan bürümüş, işi-gücü insanlara zulmetmek olan Şâh İsmâil ve çapulcularının, Tebrîz'i işgâl ederek, her evi talan edip, yakıp-yıktıklarını gördü Bu rüyâdan sonra yakınlarına durumu anlattı "Bu belâ gelmeden buradan gidelim" dedi Talebeleri ve yakınları ile yola çıktılar Bu sırada oğlu Emîr Ahmed Hayâlî küçük bir çocuktu Babası; "Evlâdım, korkuyor musun?" dedi Ahmed Hayâlî; "Mâdem ki sizinle berâberim; hiçbir şeyden korku ve endişe etmem" dedi İbrâhim Gülşenî hazretleri; "Bizden ayrı olduğun zamanda da Allahü teâlâ seni korkudan muhâfaza etsin Arkana bakma, İhlâs sûresini okumaya devâm et" dedi Bundan sonrasını Emîr Ahmed Hayâlî şöyle anlatır: "Ondan sonra kalbim rahatladı Artık hiç korku ve endişem kalmadı İhlâs sûresini her okuyuşumda, kalbimde yeni bir nûr meydana gelirdi Böyle hep berâber giderken, açık bir arâziye geldik Ben, babamın atının terkisinde idim Babam benimle meşgûl olurken çok yoruluyordu Ona bir hayli sıkıntı vermiştim Kalbimden; "Keşke babamın yanında olmasaydım da rahat etseydi" diye geçirdim Ben bu düşüncede iken, babam bana dönüp; "Ahmed, istersen birkaç gün bizden ayrıl Sakın ha namazlarını terk etmeyesin Su bulamazsan, yoldan biraz içeri git, su ve yiyecek bulursun Düşmandan kurtulur, sonra bana ulaşırsın" deyip, beni attan indirdi Kendisi atını koşturup gitti Gece karanlığında, büyük bir sahrânın ortasında tek başıma kalakaldım Kâh ayrılık üzüntüsü, kâh ne tarafa gideceğimi bilememenin şaşkınlığı içinde bocaladım Bir müddet gittikten sonra, bir ateş gördüm Ateşin yanına yaklaşınca, bir köyün en son evinin ateşi olduğunu farkettim Ev sâhibine seslendim Dışarı çıkıp beni içeri aldı Kim olduğumu sordular Kendimi tanıttım Orada bulunanlar, babamı tanıdıklarını söylediler Bana çok hürmet ve iltifâtta bulundular Sonradan onları ben de hatırladım Onlar Tebrîz'e babamı ziyârete gelmişler; süt, kaymak gibi hediyeler getirmişlerdi Babam da onlara hediyeler vermiş; "Siz garîbsiniz, ama oğlum Ahmed de sizin garîbinizdir" demişti O zaman kimse bu sözden bir şey anlamamıştı Bu hâlin babamın bir kerâmeti olduğunu söyleyip, benim için ne yapacaklarını şaşırdılar Ben de, annemin Tebriz'den ayrılmadan önce, kuşağımın içine koyduğu, altın ve mücevherlerden birini çıkarıp ev sâhibine verdim Diğerleri bunu görünce, aralarında fısıldaşmaya, bana ters ters bakmaya başladılar Hepsini para hırsı kapladı Beni tutup elbisemi soydular Eski bir elbise giydirdiler Kuşağımdan çıkan otuz kadar altın ve mücevherimin hepsini aldılar Bana zarar verebileceklerinden korktum Akşam olunca evden çıktım Babamın gittiği tarafa doğru koşarak gittim Onlar da peşimden çıktılar Adımı söyleyip çağırdılar Hangi tarafa gittiğimi bilemeyip geri döndüler Bu sırada önüme beyaz bir kuzu çıktı Onun peşine düştüm Kuzuyu göremediğim zaman, hemen meleyerek yerini haber verirdi Kalbim çok rahattı Sabaha kadar böyle gittim Bir çeşmeye vardım Abdest alıp namazımı kıldım Kuzu beni bekledi Ona su verdim Yine önüme düştü Bir sahrâdan geçtik Öğleye doğru bir ormanlığa vardım Su bulup namazımı kıldım Kuzu ile berâber ben de ot yedim İkindi vaktine kadar yine yola devâm ettik İkindi namazını da kılıp tekrar yola koyulduk Yolda giderken, iki tâze ekmekle, bir peksimet buldum Fakat sâhibini bilmediğim için almak istemedim Kuzu yanıma geldi Peksimeti verdim, yemedi Ekmeği uzattım yedi Ben de peksimeti yedim Sâhibi gelirse ücret olarak külâhımı veririm diye düşündüm Akşam namazını kılıp, yoluma devâm ettim Birara kuzu yanıma geldi Acâib sesler çıkararak bana sürtündü Ben de onu okşadım, yüzünden gözünden öptüm Tüyü çok yumuşak idi Yatsı vakti oldu Kuzu yolun bir kenarında durdu Başı ile işâret edip gitti Bunun Allahü teâlânın bir lütfu, ihsânı olduğunu anladım Gözümden kayboldu İşâret ettiği yöne gittim Fakat kalbime aslâ korku gelmedi Gece yarısı üç kimse önden gidiyordu Onları görünce şüphelendim Arkalarından yavaş yavaş gidip dinledim Biri benim hocam Muslihuddîn Efendi idi Yanlarına varıp selâm verdim Sesimden tanıdılar Fakat elbiselerim değişik olunca şaşırdılar Hâlimi sordular Kuzudan başkasını anlattım Yatsı namazı kılacaktık, su bulamadık Babamın sözü aklıma geldi Dağın arkasına dönersek su buluruz dedim Bir müddet gittik Bir çeşmeye rastladık Orada ateş yanıyordu Abdest aldık Ateşte biraz ısındık Ekmek parçaları bulduk Yedik Cemâatle namazı kıldık Biraz uyuduk, yine yola çıktık Biraz gittikten sonra, otuz kadar süvâri yolumuzu kesti İçlerinden birisi ileri gelip hâlimizi sordu Hocam Muslihuddîn; "Yolcuyuz KaraAhmed'e gidiyoruz Kâfilemiz önden gitti; onlara yetişmek için acele gitmemiz lâzım" dedi O kimse hocamı sesinden tanıdı "İbrâhim Gülşenî'nin oğlunu gördünüz mü? Çünkü, onu bana emânet etmişti" dedi Hocam da onu tanıdı Beni gösterip; "İşte budur" dedi Atından inip benimle müsâfeha etti Bana atını verdi Kendisi başka ata bindi Hocam yaya yürüyordu Ben; "Hocam yaya yürürken ata binmem" dedim Bir at da hocama verdiler Bana bir mikdâr harçlık ve bir de mendil verdi "Eğer yolda size taarruz eden olursa, bu mendili gösterin, bu mendili bize Mirza Hasan verdi deyin, kimse size bir şey yapamaz" dedi Yolumuza devâm ettik Babamın kâfilesine yetiştik Babamın kâfilesini yolda râfızî eşkıyâları çevirmişler Babamı sormuşlar, fakat görememişler Onlar yollarına devâm ederken, biz de yetiştik Berâberce Diyâr-ı Bekr'e ulaştık"

Şâh İsmâil'in adamları Diyâr-ı Bekr'de de rahat vermeyince, İbrâhim Gülşenî ve oğlu Ahmed Hayâlî Mısır'a gittiler Mısır Memlûklu sultânı ve halkından çok hürmet ve iltifât gördüler Sultan Kansugavri, İbrâhim Gülşenî hazretleri için bir medrese yaptırdı Senelerce orada insanlar, o mübârek zâtın ilim ve irfânından istifâde edip, feyzleriyle hayat buldular Yavuz Sultan Selîm Han Mısır'a gelince, İbrâhim Gülşenî ile görüştü Birbirlerine çok iltifât ettiler

İbrâhim Gülşenî hazretleri 1533 târihinde tâundan vefât etti Kırk icâzetli talebesi ile dört halîfesi vardı Bunlardan biri de oğlu Ahmed Hayâlî'dir Diğer meşhur halîfeleri; Hasan Zarîfî, Anadolu Hisarında Durmuş Dede Tekkesinde medfûndur Sâdık Ali Efendi, Diyarbakır'da Rûm Kapısının yakınında medfûndur Âşık Mûsâ Efendi ise, Edirne'de medfûndur

İbrâhim Gülşenî hazretlerinin vefâtından sonra oğlu Ahmed Hayâlî babasının yerine geçti Tasavvuf yolunda olgunlaşmak ve ilerlemek için yedi gün kendi hâlinde yalnız kaldı ve Allahü teâlânın zikri ile meşgul oldu Halvetten çıktıktan sonra irşâd, doğru yolu tebliğ makâmına oturdu Babasının talebelerini ve sevenlerini, birlik ve berâber olmaya, bölünüp parçalanmamaya dâvet etti Babasının halîfelerinden ve dervişlerinden hepsi gelip, kendisine bağlılıklarını bildirdiler Üç gün geçince, yine pekçok kimse gelip, Ahmed Hayâlî'ye bağlılıklarını arzettiler Ancak tek tük bâzı kimseler Ahmed Hayâlî'ye bağlanmamıştı Bunlardan Nahîfî Halîfe şöyle anlatır:

"İbrâhim Gülşenî vefât edince, oğlu Ahmed Hayâlî'ye bağlanma husûsunda karar verememiştim Hattâ kendi kendime; "Bir büyüğün elinde tövbe etmek ve ona bağlanmak yeter İbrâhim Gülşenî'den sonra bir başkasına bağlanmam lâzım gelmez" dedim Bir gün rüyâmda hocam Gülşenî'yi gördüm Beyaz elbiseler giymiş ve beyaz sarık sarmıştı Hâtırımdan; "İbrâhim Gülşenî hayâtında iken siyah giyinir ve siyah sarık sarardı Acabâ şimdi neden böyle beyazlar giydi?" diye geçti Hâtırımdan geçenleri anlayıp şöyle buyurdu: "O zaman o şekilde siyah giymemizin sebebi, bugün beyaz giymek içindir" Mübârek ellerini öpmek istedim Yüzlerini çevirip; "Git, Emîr Ahmed Hayâlî'nin elini öp Bundan sonra tasarruf onundur, talebelerin yetişmesi ona havâle edilmiştir Senin de ondan feyz alman lâzımdır" buyurdular Tekrar baktım, o beyazlar giyinmiş olarak gördüğüm zât, Emîr Ahmed Hayâlî oldu Yanına varıp, kendisine bağlılığımı bildirdim O anda uyandım Ona talebe olmaya niyet ettim Sabahleyin kalkıp yanına gittim ve beni talebe olarak kabûl etmesini ricâ ettim Talebeliğe kabûl edip, gece gördüğüm rüyâyı keşfettiler Kulağıma; "Babamdan işâret almayınca bize gelmedin" buyurdular Buna benzer hâller birçok kişinin başından geçti"

Emîr Ahmed Hayâli, 1542 senesinde hacca gitti Hac ibâdetini yerine getirip, Peygamber efendimizi ziyâret etti 1556 senesinde Kudüs, Şam ve Haleb yoluyla İstanbul'a geldi Burada altı ay kaldıktan sonra, tekrar Mısır'a döndü

Emîr Ahmed, çok güzel ve tesirli konuşur, ince mânâları ifâde eden şiirler söylerdi Şiirlerinin bulunduğu bir dîvânı vardır (Millet Ktp Ali Emîrî Kit Manzum eserler, Nr 133; Süleymaniye Ktp Reşid Efendi Kit No 134; Hacı Mahmud Efendi Kit No 3451; Fâtih Kit Nr 3823)

YA SÖZ DİNLERSİN VEYA

Ahmed Hayâlî'nin talebesi ve dâmâdı olan Muhyî Gülşenî anlatır: "1553 senesinde, Mısır'da nâib, kâdı vekîli idim Orada Ahmed Hayâlî'nin elinde tövbe edip ona talebe olduktan sonra, vazîfemden vazgeçtim Mahkemeye gidip, durumu anlattım Üstâdım olan Mısır kâdısı Abdülbâkî Efendi, Ahmed Hayâlî'nin yanına geldi Ahmed Hayâlî'ye; "Muhyî benim oğlumdur Sizin kulunuz oldu Sizden, mahkemeyi terk etmeyip nâiblik vazîfesinde kalmasını ricâ ederim Muhyî, sizinle zâhirî irtibâtımızdır Mânevî durumumuzu siz bilirsiniz" dedi Bunun üzerine hocam bana; "Yarın mahkemeye git" diye emretti Ben; "Artık dervişlik mertebesine ulaştım Başka işlerle uğraşmak istemiyorum, affediniz" dedim Kızgın bir şekilde; "Sen bir de derviş olmuşsun Ya söz dinlersin veya bildiğin şekilde hareket edersin Sen söz dinle!" dedi Bana acâib bir korku geldi Titremeye başladım Elimde olmadan; "Emir, Sultânımındır" dedim "Emir, Allahü teâlânındır Bir mazlumu, isterse zımmî, müslümanların idâresinde yaşayan kâfir, isterse müslüman olsun, serbest bırak İkisinin de kurtulmasına sebeb olursun" buyurdu

Hocam Ahmed Hayâlî'nin emrine uyarak, vazîfeli olduğum mahkemeye gittim Biraz sonra bir hıristiyan geldi Kendisine makam ve mevki sâhibi bir müslümanın haksızlık yaptığını, bir başka hıristiyanla benzerliklerinden istifâde ile, onun bin altın borcunu kendisinden almak istediğini söyleyip şikâyetçi oldu Adam gönderip borçlu ve alacaklıyı getirtti Yapılan soruşturma ve tahkîk netîcesinde, hıristiyanın haksızlığa uğradığı anlaşıldı ve bu yolda hüküm verildi Müslüman, suçunun ortaya çıkması ile mahcûb olup utandı Tövbe etti Dâvâcı olan hıristiyan ile borç almış olan hıristiyan, tecellî eden İslâm adâletine hayran kaldılar ve ikisi de Kelime-i şehâdet getirerek müslüman oldular Böylece hocam Ahmed Hayâlî'nin kerâmeti ortaya çıktı Söz dinlememin bereketiyle, bir müslümanın tövbe etmesine, iki hıristiyanın da müslüman olmasına vesîle oldum"

1) Şakâyik-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s201, 202
2) Terceme-i Hâli İbrâhim Gülşenî (İstanbul-1289); s23
3) Menâkıb-ı İbrâhim Gülşenî; s72, 246, 247, 443, 469, 471, 494, 498, 504, 535
4) Osmanlı Müellifleri; c1, s65
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c14, s37

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.