Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bin, keysân, tavus

Tâvûs Bin Keysân

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tâvûs Bin Keysân




TÂVÛS BİN KEYSÂN

Tâbiînden, meşhûr hadîs âlimi ve velî Aslen İranlıdır Kendisine Tâvûs-i Himyerî de denir Eshâb-ı kirâmdan yetmiş kişiyi gördüğünü söylerdi Hazret-i Tâvûs bin Keysân, büyük bir hadîs âlimi olup, aynı zamanda fıkıh ve tefsîr ilminde de pek ileri dereceye sâhipti Sika, güvenilir, sağlam olduğunda, hadîs-i şerîf âlimleri söz birliği etmişlerdir Hadîs-i şerîf ilmini; hazret-i Âişe, hazret-i Abdullah İbn-i Ömer, hazret-i Ebû Hüreyre, hazret-i Abdullah bin Amr, hazret-i Zeyd bin Erkam gibi Sahâbe-i kirâmın seçkinlerinden öğrendi Kırâat ilmini, İbn-i Abbâs’dan tâlim etti Bu hususta eşine çok az rastlanan bir bilgiye sâhipti Tâvûs’dan da; oğlu Abdullah, Zührî, İbrâhim bin Meysere, Amr, Mücâhid gibi büyük zâtlar hadîs-i şerîf rivâyet ettiler

Hazret-i Tâvûs bin Keysân, Allahü teâlâya yalvarmaktan zevk alan bir zâttı İbâdet, bedenleri için gıdâ, kalbleri için hayattı Uzun zaman ayakta ibâdet etmekten yorulmazdı Çok namaz kıldığı için, alnında secde yeri iz olmuştu Bir kimse bir şey sorarsa bütün teferruatıyla anlatır, başka bir kimseye sormaya lüzum bırakmazdı Hazret-i Tâvûs bin Keysân, yatağına yattığı zaman, sağa sola döner rahat edemez, bunun üzerine kalkar sabaha kadar namaz kılar ve; “Âbidlerin uykusu, Cehennem'i hatırlamaktır” derdi Böyle kırk sene yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılmıştır Kırk defa hacca gitti

Duâsı kabûl olan zâtlardandı O derece cesur ve kuvvetli kalbe sâhipti ki, öldürüleceğini bilse bile gayrimeşrû bir işi aslâ yapmaz ve dalkavukluğa kaçacak bir sözü hiç kullanmazdı Hazret-i Tâvûs ateşten çok korkar, gördüğü yerde aklını kaybedecek gibi olurdu Çünkü ateşi görünce Cehennem'i hatırlardı Bir defâsında, ocaktan çıkan alevi görünce bayıldı

Doğruyu söylemekten hiç çekinmezdi Zamânının devlet adamlarına gider, onlara nasîhat verirdi Sultânın açtırdığı kuyudan hayvanını sulamazdı Yaptığı doğru olan işler için ayıplanmaktan korkmaz, ayıplanma ile, hak bildiği yoldan ayrılmazdı

Halîfe hazret-i Ömer bin Abdülazîz’e bir nasîhat mektubunda; “Kendi amelinin hayırlı olmasını istiyorsan, halkın işlerini de hayırlı insanlara yaptır” buyurdu Ömer bin Abdülazîz bunu okuyunca, “Bu nasîhat bana kâfidir” demiştir Hazret-i Tâvûs, bütün işlerini ve hattâ konuşmasını iyi niyet ederek yapardı Kendisine konuş dediklerinde konuşmadığı gibi, kendiliğinden konuşmaya başladığı da olurdu Niçin böyle yapıyorsun diye soranlara; “Niyetimi yapmışsam konuşurum” derdi

Hazret-i Tâvûs, Mekhûl’e gönderdiği bir nasîhat mektubunda; “Selâmün aleyküm, kardeşim Mekhûl, sakın yaptığın ibâdetlerin çokluğu sebebiyle, kendini Allahü teâlânın yanında büyük bir makam sâhibi sanmayasın Çünkü, kendisini bu zanna kaptıranların hepsi ahirete eli boş gittiler Eğer, yaptığım ibâdetlerin çokluğunu insanlar görsün, beni öğsünler diye düşünüyorsan, insanlar seni öğerler ve maksadın hâsıl olur Fakat âhirete sen de eli boş dönersin” diye yazdı

Bir gün Şuayb bin Harb, hazret-i Tâvûs’un yanında ağlamaya başladı Orada bulunanlar da ağladılar Kendisinin büyük bir şey yaptığı zannedilince hazret-i Tâvûs ona dönerek; “Ey kardeşim! Yaptığın bir günah için yerdekiler ve gökdekilerin hepsi de seninle berâber ağlasalar yine de azdır” dedi

Hazret-i Tâvûs’a; “Evinizden hiç çıkmıyorsunuz, hikmeti nedir?” diye sorduklarında; “İdâreciler adâletten ayrıldı, halk fesâda uğradı Peygamberimizin yolu unutuldu Bunun için dışarı çıkamıyorum Bir kimse, kölesiyle evlâdına aynı muâmeleyi yapamıyorsa, adâletten ayrılmıştır” dedi

Hasan-ı Basrî, bir gün, Kâbe’de büyük bir topluluğa hadîs-i şerîf yazdırmakta olan hazret-i Tâvûs’un yanına gelip kulağına eğilerek; “Eğer, kendini beğenme duygusu geliyorsa, burayı terket!” dedi Hazret-i Tâvûs da dersi bıraktı, oradan derhal ayrıldı

Hazret-i Tâvûs; “Hastanın, hastalığı hâlindeki inlemesi defterine yazılır” diyerek hastanın inlemesini hoş görmezdi “Burada bir nevî şikâyeti açıklamak vardır” derdi

Hazret-i Tâvûs 724 (H106) yılında 90 yaşında hac yaparken, Terviye gününden bir gün önce vefât etti Cenâze namazını Halîfe Hişâm bin Abdülmelik kıldırdı

Rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Resûlullah efendimiz buyurdu ki:

“Ben kimin sevgilisi isem, Ali de onun sevgilisidir

Hazret-i Tâvûs anlattı: Îsâ aleyhisselâma sordular: “Ey Allah'ın peygamberi, bize neyi tavsiye edersiniz?” Îsâ aleyhisselâm da; “Sözünüz zikir, sükûtunuz fikir, bakışınız ibret olsun!” buyurdu

Hazret-i Tâvûs buyurdu ki: “Dilim bir yırtıcı hayvandır ki, onu bırakırsam beni hemen helâk eder

Çok defâ kendi kendine; “Keşke ilmi yalnız kendin için öğrenseydin Çünkü insanlardaki emânet duygusu kalktı Bilgi ile amel yok oldu” derdi

“İbâdetlerin en değerlisi, gizliliğine en çok riâyet edilendir

“Müslümanda ümid ve korku aynı olmalıdır Eğer tartılırsa eşit gelmelidir

“Yâ Rabbî! Bana çok mal ve evlâd yerine, çok ilim ve amel ihsân et” diye duâ ederdi

Evine bir hırsız girmişti Hazret-i Tâvûs, hırsızı yakaladı Nasîhat etti, biraz da para verdikten sonra serbest bıraktı

“İnsanların başına gelen musîbetler, ya malından ya şöhretindendir Bunların hâricinde insana zarar gelmez

EY BENİM ALLAH'IM!

Hazret-i Tâvûs bin Keysân hac seyahatlerinden birini şöyle anlatır: Hacca gitmiştim Yanımda bir de çocuk vardı Binecek bir hayvanı ve yiyecek bir şeyi yoktu “Ey çocuk, senin yiyeceğin var mı?” dedim Çocuk; “En iyi yiyecek takvâdır Kerîmlerin evine giderken yiyecek götürmek uygun değildir” dedi İhram kuşandığımızda hepimiz “Lebbeyk” dediğimiz halde, çocuk söylemiyordu “Niçin söylemiyorsun” dedim “Red cevâbını duymamak için” dedi Bu söz üzerine çok ağladım ve dedim ki: “Bu çocuk red olunmaktan korkarsa, biz red olunur, kabûl edilmezsek hâlimiz nice olur” Mina’ya kurban kesmek için geldik Kurbanlarımızı kestik, fakat çocuk kesmedi O; “Ey benim Allah'ım! Herkes kurban kesiyor Benim kurban kesecek hiçbir malım yok Ancak, bu küçük vücûdumu senin rızân için kurban etmek istiyorum, kabûl buyur Allah'ım?” diyerek ağlıyordu Çocuk, Kelime-i şehâdet getirerek canını, cânâna teslim etti Annesi hâdiseyi öğrenince, çok üzülüp ağladı Bir ses duydu: “Ey hâtun! Senin çocuğun, benim rızâma kavuşmak için canını fedâ etmek istedi Kabûl ettim Eğer istersen seninkini de kabûl ederim” diyordu

1) Vefeyât-ül A’yân; c2, s509
2) Tabakât-ı İbn-i Sa’d; c7, s537
3) Tezkiret-ül-Huffâz; c1, s90
4) Hilyet-ül-Evliyâ; c4, s3
5) Tehzîb-üt-Tehzîb; c5, s8
6) Riyâd-un-Nâsıhîn; s176
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c3, s19

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.