Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
faruki, muhammed, saîd

Muhammed Saîd Fârûkî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Muhammed Saîd Fârûkî




MUHAMMED SAÎD FÂRÛKÎ

Hindistan'da yetişen büyük velîlerden İslâm âlimlerinin önderi, gözbebeği, velîlerin baş tâcı, âriflerin ışığı, tasavvuf bilgilerinin mütehassısı ve İslâmın bekçisi olan İmâm-ı Rabbânî müceddîd-i elf-i sânî Ahmed-i Fârûkî Serhendî hazretlerinin ikinci oğludur Babası gibi büyük âlim ve velî idi 1596 (H 1005) senesinin Şa'bân ayında doğdu

Ahlâkının güzelliği, fazîletlerinin çokluğu, güler yüzü, yumuşak sözü, işlerinin hâlis olması ile zînetlenmişti Tahsîlini genç yaşında bitirdi Fen ve din ilimlerinde mütehassıs oldu Babasının gayretli çalışmaları, yardımları sâyesinde, büyüklerin sevgisine ve yüksek hâllere kavuştu On yedi yaşında mânevî kemâlâta vâsıl oldu Birçok kıymetli kitaplara ta'likler ve hâşiyeler yaptı Mişkât-i Mesâbih'e ta'likleri çok kıymetlidir Namazda otururken parmak kaldırmamak için, Hanefî mezhebine göre yazdığı risâlesi şâheserdir Bu eserinde parmak kaldırmamanın daha iyi olduğunu isbât etmiştir Yüksek pederinin garîb sırlarına, acâib mârifetlerine mahrem idi Mektûbât-ı Saîdiyye kitabında yüz mektup vardır 1660 (H1070) senesinde vefât etti

Babası İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdu ki: "MuhammedSaîd, beş yaşında iken ağır bir hastalığa tutulmuştu Bu hastalığın şiddetli zamânında, kendisine "Ne istersin?" diye sorulduğunda; "Hazret-i Hâce'yi isterim" dedi (Babası İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin yüksek hocasıBâkî-billah'ı kastetmişti) Bu durumu Bâkî-billah hazretlerine arzedilince şöyle buyurdu: "Muhammed Saîd'in hatırı sayılır Bir söz söyledi ve gaybî olarak bizden nisbet aldı"

Hâce Bâkî-billah hazretleri, İmâm-ı Rabbânî'ye yazdığı mektupların bâzılarında, bu oğullarını, şefkat ve merhamet ile anıp duâ ederdi Sevdiklerinden birine, Hazret-i İmâm'ın medhi hakkında yazdığı bir mektupta şöyle yazıyordu: "Daha küçük olan Ahmed'in çocukları, hepsi esrâr-ı ilâhîdir Şaşılacak, inanılmayacak kâbiliyetleri, istidâtları vardır Kısaca şecereyi tayyibedirler Allahü teâlâ onları en güzel şekilde yarattı" Hazret-i HâceBâkî-billah'ın bu şerefli sözleri, bütün oğullarının istidât ve kâbiliyetlerinin, yaradılışlarının yüksek olduğunu gösteriyor, yüksek derecelere kavuştuklarını haber veriyordu Bu Mahdumzâde de büyüyünce, zâhirî ilmin tahsîli ile meşgûl oldu İlminin bir kısmını, hazret-i İmâm'ın huzûrunda elde etti Bir kısmını da ağabeyinin yanında kazandı Bâzı ilimleri de Şeyh Tâhir-i Lâhorî'nin yanında tamamlayıp ikmâl etti Aklî ve naklî bütün ilimlerde tam bir mahâret elde etti Bu tahsîl esnâsında yüksek babalarının tasarruf ve bereketli teveccühleriyle bu büyük yola bağlılığı kuvvetlendi ve yüksek hâllere kavuştu Bütün bu zâhirî olgunlukları ve manevî terakkîleri on yedi yaşında ikmâl edip bitirmişti O zamandan beri aklî ve naklî ilimlerde mahâret sâhibi olup, dâimâ ders okutur, bâzı kıymetli kitaplara ilâveler ve hâşiyeler yapardı Bunlardan biri Mişkât-ül-Mesâbih'e yaptığı ilâvelerdir Hanefî mezhebi imâmlarından alınan sağlam hadîsleri açık delîllerle, doğru şâhidlerle, en kıymetli kitaplardan alıp buraya yazmıştır Okuyan âlimler, çok beğendiler Onu medhedip, çok duâ eylediler Hayâli Hâşiyesi üzerine de hâşiyesi vardır Bu eseri de çok sağlamdır Hattâ bunda sırf kendine mahsus sözleri de vardır Zamânının âlimleri bu eseri okuyunca, Muhammed Saîd hazretlerinin son derece ince ilimlere sâhib olduğunu kabûl etmişlerdir

Münâzarada, bütün Hindistan âlimlerini susturacak ayrı bir meziyeti vardı Muhammed Hâşim-i Keşmî bu hususta şöyle anlattı:

"Bir gün bu fakîr de yanlarında idim Âlimlerden biri kendilerinden usûl-i fıkha dâir çok zor bir mesele sordu Bu soruyu, gâyet açık ve geniş olarak cevaplandırdı O âlim kulağıma eğilip, "Bu Mahdumzâde'nin, ilimde bir eşi yoktur Biliyor musun?" dedi

Yine bir gece, zamânın büyüklerinden biri büyük bir meclis hazırladı O memleketin âlimlerini, meşâyıhını ve ileri gelenlerini de dâvet ettiler O mecliste tâzim secdesi ve ibâdetteki secdeler hakkında çok derin ilimler ortaya döküldü Hazret-i Mahdumzâde MuhammedSaîd, azîz kardeşi MuhammedMa'sûm ile berâber bir tarafta idi Âlimlerin büyüklerinden kalabalık bir grup bir tarafta idiler Her ilimde sözü en yüksek dereceye getiriyorlardı Mecliste olanlar bunların kim olduklarını bilmek için kalkıp, yanlarına gelip, bunları seyrediyorlardı Bu iki kardeşi tanımadıklarından, bu azîzlerin kim olduklarını soruyorlardı Hazret-i İmâm'ın oğulları olduklarını öğrenince; "Bu vilâyet sedefinden ne için böyle hidâyet incileri zuhûra gelmesin?" dediler

Yine bu Mahdumzâde teşehhüdde parmak kaldırmamak hakkında Hanefî mezhebine göre bir risâle yazıp, buyurdular ki: "Evlâ olan, parmak kaldırmamaktır" Parmak kaldırılmasının gerekli olduğunu iddiâ eden âlimler, risâledeki cevaplar karşısında şaşırıp kaldılar

Hâşim-i Keşmî anlattı: "Bir gün hazret-i İmâm bu iki kardeşin zâhirî ve bâtınî ilimlere sâhip olmaları hakkında bu fakîre şöyle buyurdular: "Oğlum Muhammed Sâdık vefât edince, kendi kendime; "Zâhir ilimlerde bu kadar fazîletli, kalb hâllerinde bu kadar yüksek oğlu nerede bulurum?" dedim Allahü teâlâ ihsân ederek, bu mübârek kardeşini, yüksek ağabeyinin vekîli eylediBu ihsânından dolayı Allahü teâlâya hamd ü senâlar olsun"

Zamânın âlimlerinden Âsaf-ı Câhî, aklî ilimlerde derin bilgi sâhibi olup, cevaplandıramadığı bâzı meseleleri Muhammed Saîd'e arzederdi Allahü teâlânın yardımıyla, ânında en güzel cevapları alır içi rahatlardı Âsaf-ı Câhî zaman zaman Sultan Şâh Cihân'ın huzûruna gider, Muhammed Saîd hazretlerini medh edip; "Şeyh Muhammed Saîd, Müceddîd-i elf-i sânî'nin oğludur İlimde babası ile berâberdir" derdi Muhammed Saîd ne zaman sultânın huzûrunda bulunsa, pâdişâh, ondan başkasına dînî suâl sormazdı Hâlbuki pâdişâhın meclisinde her zaman yüksek âlimler bulunurdu

Muhammed Saîd hazretleri kalb ilimlerini de, zâhir ilimler gibi yüksek babasının sohbetinden elde etti Kemâl derecesine kavuşup, bu büyükler yolunda, tâlipleri yetiştirmek için babalarından hilâfet ve icâzet aldı Talebelerin yetişmesi ve terbiyesi ile meşgûl oldu Hattâ babaları, ömürlerinin sonuna doğru talebeler ile meşgûl olmaktan el çekip, bunları bu oğlu ve diğer oğlu Hâce Muhammed Ma'sûm hazretlerine havâle ettiler İmâm-ı Rabbânî hazretleri, fıkıh bilgileri üzerinde bir meseleyi araştırmak isteyince, bu oğlundan sorardı Verdiği doğru ve sağlam cevaplardan çok hoşlanırdı Ona duâ ederdi Bu iki oğlu hakkında; "Her kutbun iki imâmı olur Siz ikiniz de imâmsınız" buyurdular

Yine babası İmâm-ı Rabbânî hazretleri, onun hakkında şöyle buyurmuştur: "MuhammedSaîd, ulemâ-i râsihînden, derin âlimlerin önde gelenlerindendir Allahü teâlânın halîlidir (dostudur) O'nun rahmet hazînesidir Yarın kıyâmet günü rahmet hazînelerinin taksimi ona verilir Şefâat makâmından büyük payı vardır"

"Tasavvuf yolunda yükselirken ve inerken, kavuştuğum her makamdaMuhammed Saîd yanımdaydı"

"İnişte, Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin makâmına geldiğimde gördüm ki, MuhammedSaîd benimle berâberdir"

Yine buyurdu: "İkinizi de (MuhammedMa'sûm ile) Vilâyet-iAhmedî makâmında buluyorum"

"Keşf ve müşâhede hâlinde gördüm ki, kıyâmet kopmuş, Arasat meydanında toplanmışız Ardımda eshâbımla Sırat üzerindeyiz Gördüm ki Muhammed Saîd önümüzden hızlı hızlı gidiyor Defteri de sağ elindedir BöyleceCennet'in kapısına kadar geldik"

Hazret-i Mahdum Muhammed Saîd buyurdu ki: "Vebâ günlerinde babama büyük musîbetlerin vâki' olduğu sıralarda, yâni, üç gün içinde ağabeyim HâceMuhammed Sâdık, kardeşlerimden Muhammed Ferruh, Muhammed Îsâ ve daha başka yakınları ile vefât ettiklerinde, ben de ağır hastalanmıştımNeredeyse ümîd kesilmişti Hazret-i İmâm çok üzüldüler Bu sırada bir gece Hak teâlâ tarafından kendisine öyle husûsi tecelliler ve zuhûrlar oldu ki, bunların bu musîbetleri unutturan ilâhî teselli ve müjdeler oldukları bildirildi" Hazret-i İmâm buyurdular ki: "Rabbimin bu lütuf ve ihsânları arasında iken, mânevî bir emir geldi ki: "Muhammed Saîd ile Muhammed Ma'sûm'u getirin!" Getirdiler İkisini de dizlerime oturttular Her ikisini de yaşlanmış ve sakalları ağarmış gördüm Bana şöyle buyuruldu ki; "Bu iki oğlunu sana bağışladım Çok yaşayacaklardır" Hazret-i İmâm, Hak teâlânın bu lütfundan çok memnun olup kalktılar ve müjde verdiler Hâlbuki bu iki oğulları henüz yirmi yaşına gelmemişlerdi"

Muhammed Saîd buyurdu ki: "Yüksek babam vefâtından iki ay kadar önce buyurdular ki: "Çok derin sırlar bildiriliyor Onları kime anlatayım Siz her zaman burada olmuyorsunuz" O günden îtibâren dışarıdaki dersi bırakıp devamlı sohbet ve hizmetlerinde bulundum Kimseden duyulmayan o sırları ve keşfleri dinler oldum O günlerde bu cinsten olan ihsân ve ikrâmlar öncekilere kıyasla çok daha fazlaydı Bunlar gizli olup açıklamaya gelmez"

Yüksek babamın son hastalıklarında, imâmeti bana verdikleri zaman, namazda imâm olmam sebebiyle, babama ihsân edilen ve örtülmesi lâzım olan sırlar bana da akmaya başladı Yüksek babam buyurdular ki: "Muhammed Saîd! Bütün bunlar senin imâm olman ve namazda öne geçmenin bereketleridir Senin bu yüksek ihsânlardan ve derin sırlardan nasîbin ve payın tamdır"

Hazret-i İmâm'ın bu iki oğluna, ihsân, merhamet ve muhabbet nazarları son derece idiTenhâda ve kalabalıkta sırdaşı, hakîkat ve mahrem bilgilerinde muhâtabı idiler Dünyâ işlerinde emînleri, müşâvirleri ve mutlak vekilleri, ibâdet ve tâatlerinde en iyi hizmet edicileri hep bunlardı Dünyâ ve âhiret husûsunda büyük yardımcısı Muhammed Saîd hazretleri idi

Muhammed Saîd hazretleri sâniyesini bile boşa geçirmez, bir günde yapacağı işleri önceden plânlardıVakitlerini şöyle taksim etmişti Sabah namazını kılar, ardından o vakitte okunacak ve yapılacak duâ ve vazifeleri okurdu Sonra Allahü teâlâyı kalbinden zikrederdi İşrak vakti gelince, işrak namazını kılardı Sıcak zamanlarda, gecenin uykusuzluğunu gidermek için iki-üç saat istirahat ederdi Sonra kalkar, abdest alır, talebeye ders verir, bu hâl öğleye kadar devâm ederdi Öğle namazını vaktin evvelinde edâ eder, sonra hâfızdan Kur'ân-ı kerîm dinlerdiBitirdikten sonra, kendisi Kur'ân-ı kerîm okurdu Bâzan da öğle namazından önce Kur'ân-ı kerîm okur, öğleden sonra ders ile meşgûl olup, bu durum ikindiye kadar devâm ederdiSonra yeniden abdest alıp, ikindiyi kılar ve ardından vâz ederdi Bâzan ikindiyi kıldıktan sonra husûsî odasına gider, akşama kadar orada kalır, akşam olunca namaz için çıkar, akşam namazını vaktin evvelinde kılardı Sonra akşam vazifelerini okur, evvâbin namazını kılardı Bu namazda uzun sûreler okurdu İmâm-ı Âzam hazretlerinin mezhebine göre yatsı vakti girince, yâni ufukta beyazlık kaybolunca namazını kılıp, odalarına giderdi Soğuk mevsimlerde gecenin üçte birine kadar yatsı namazını geciktirip, öyle kılardı Gecenin sonuna doğru teheccüde kalkardı, namazda uzun sûreler okurdu Çoğu zaman teheccüd namazının abdesti ile sabah namazını kılardı Her vakitte okunması bildirilen duâları okur, ayrıca vakit belirtilmemiş duâları da okurdu Bunlarla birlikte her gün beş bin kelime-i tayyibe okurdu Bu kadar devamlı tâat, vakitleri gözetip değerlendirme ve ibâdet, insan gücünün dışında idi Buna rağmen, talebenin yetiştirilmesinde eshâbıyla sohbetinde, eksiklik ve kusur etmezdi Hak tâliblerine feyz saçar, onları ilerletir, yüksek makamlara kavuştururdu Bu yolun tâlibleri çok uzak memleketlerden huzûruna gelir, yüksek makamlara kavuşurlardı

Sır mahremlerinden çok güvenilir biri anlattı: Bir defâ Muhammed Saîd hazretleri hastalandı Hastalığı uzadıkça ağırlaştı Zayıfladı, bitkin hâle geldi Tabibler çare bulamadılar Birgün hazret-i İmâm yolda bir kâğıt gördü, eğilip aldı Üzerinde, Allah ism-i şerîfi yazılıydı Onu öpüp temiz bir yere koydular Bunun üzerine Allahü teâlâ tarafından kendilerine; "Bizim ismimizi yücelttiğin için, oğlunu sana bağışladık ve hastalığını sıhhate çevirdik" diye ilhâm edildi ve kısa zamanda o hastalıktan iyileşti

HâceMuhammed Saîd'in, makam, kerâmet ve hârikulâde hâlleri sayılamıyacak kadar çoktur Kalblerden geçenleri bilmede, kabir hâllerini keşfte ayrı bir husûsiyeti vardı Bir mesele hakkında bir şey söylese, Allahü teâlâ onun hatırı için o işi söylediği gibi yaratırdı

Hadarât-ül-Kuds müellifi, Bedreddîn Serhendî hazretleri anlatır: "Geniş bir ova gördüm Velîler, sâlihler ve bâzı insanlar oraya toplanmıştı HâceMuhammed Saîd bir taht üzerinde oturuyor ve bütün bu kalabalık, ona yüz dönmüş onu dinliyordu Bu kalabalığın imâmı, büyüğü ve rehberi o idi"

Hazret-i MuhammedSaîd'in bağlılarından olan Vezir Hanın hâmile olan hanımı, kendisine bir mektup yazıp; "Hak teâlânın bana bir erkek evlâd vermesi için teveccüh buyurun" dedi Hazret-i MuhammedSaîd duâ etti ve cevâbında o hanıma; "Rahat olun, Allahü teâlâ yakın zamanda sana bir erkek evlâd verecektir" diye yazdı Hâmile olan o hanım, doğum yapınca, bir oğlu dünyâya geldi

Bir kimsenin oğlu ölmek üzereydi Oğlunu çok sevdiği için, vefâtının biraz daha gecikmesini arzu ediyordu Bu sebeple ağlayarak Muhammed Saîd hazretlerinin huzûruna geldi ve; "Ey İmâm hazretleri! Allahü teâlâ, hazret-i Îsâ aleyhisselâma ölüleri diriltme mucizesini ihsân etti Siz de peygamberlerin aleyhimüsselâm vârislerisiniz Oğlum şu anda ölmek üzeredir Hâline bir teveccüh buyurmanızı istirhâm ediyorum" diye yalvardı Muhammed Saîd bir müddet cevap vermedi, murâkabe ettikten sonra başlarını kaldırıp; "Oğlunun canı geri geldi, dirildi ve sağlamlaştı" buyurdular O kimse sevinerek evine koştu Evde yerinden kalkamayan, konuşamayan, sekerât-ı mevt hâlindeki oğlunu, iyileşmiş buldu

İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğullarına yazdığı bir mektup aşağıdadır:

"Allahü teâlâya hamd olsun Resûlüne salât ve selâm olsun Kıymetli oğullarım! Siz ne kadar, bizim sohbetimizi istiyorsanız, ben de o kadar sizi görmek, sizinle konuşmak istiyorum Fakat ne yapalım ki, bütün arzular ele geçmiyor

Mısra':

"Rüzgâr, ekseriye geminin istemediği taraftan eser"

Bu asker arasında, isteksiz ve rağbetsiz kalmamda, büyük faydalar görüyorum Burada bir saat kalmağı, başka yerlerde bir çok saatler kalmaktan daha iyi buluyorum Burada öyle şeyler ele geçiyor ki, başka yerlerde bunun zerresine kavuşacağımı zannetmiyorum Buranın mârifetlerinin yüksekliği başka, hâlleri ve makamları ayrıdır Sultânın buradan ayrılmama mâni olmasında, yüksek bir kemâl kapısı ve hakîkî sâhibimiz olan Allahü teâlânın rızâsını buluyorum Kendi saâdetimi bu hapiste düşünüyorum Bilhassa bu karışık günlerde, acâib muâmeleler ve bu tefrika ve fitne zamanlarında çok garîb güzellikler görüyorum Fakat bu şaşılacak yeni ve tâze nîmetlerin günden güne akıp gelmesi karşısında oğullarımı düşünüyorum Onlardan uzak kaldığım, onların yanında olamadığım için kalbim yanıyor, ciğerim kavruluyor Benim istememin, sizin isteğinizden daha fazla olduğunu zannederim Meşhûr sözdür ki: "Babanın oğlunu istediği kadar oğul babayı istemez" Her ne kadar asâlet ve füru' olmak, bunun aksi ise de bu böyledir"

Muhammed Hâşim-i Keşmî anlattı: "Bir vakit, halvetde iken İmâm-ıRabbânî hazretleri bu fakîre; "Çok daha yaşayacağımı zannetmiyorum Bu dünyâdan göç yakın görünüyor Muhammed Saîd'in bu mesnedde yerimde oturmasını istiyorum" buyurdular Bu fakîr, onların bu sözlerini oğullarına söyledim Tam bir tevâzu ile; "Benim gibi bir kâbiliyetsiz, böyle şeylere kendimi hiçbir zaman lâyık görmüyorum Hazret-i İmâm her nereye gitse, kardeşim Muhammed Ma'sûm'u, kendi yerine oturturlar, bana ise, ona hizmet ve uymayı emir buyururlardı Eğer bu ümid, babamın yüksek hatırına gelmeseydi böyle buyurmazlardı Ben şehrin dışındaki yüksek dedemin mezârının başında bir hücreye çekilir (yâni vefât edersem), bu mesnedi, o gözlerimin nûru Muhammed Ma'sûm'a havâle ederim" buyurdular Bu sözleri MuhammedMa'sûm'a arzettim O da ağladı ve şöyle buyurdu: "Azîz kardeşim MuhammedSaîd beni kendi hizmetine lâyık görmüyor Hâllerin doğruluğuna, ihtiyatlı olmağa, melek ahlâklı olmağa, ilmin kuvvetine ve buna benzer şeylere bakıyorum Kendimi onların en aşağı talebesi buluyorum Kendi saâdetimi onlara hizmette görüyorum Bu fakîr bu hâdiseyi, halvette iken hazret-i İmâm'a arzettim Çok hoşlarına gitti ve gözleri yaşardı Bu fakîre; "Görüyormusun, bu iki kardeş arasında nasıl muhabbet ve bağlılık var?" buyurdular Onlara duâlar eylediler Allah kabûl eylesin"

CİNLER

Hâşim-i Keşmî anlattı: "Hazret-i MahdumzâdeMuhammedSaîd bu fakîre anlattı: "Bir gece kendi evimde, pencereleri içerden kapayıp uyuyordum Gecenin bir kısmı geçmişti ki, bir kimse kuvvetle kapıyı çaldı "Acabâ bu saatte kimdir?" diye hayret ettim Her ne kadar; "Kim var orada?" deyip bağırdıysam da cevap vermedi Kapının yanına gelip, kapıyı açmak istedim O kimse kapıyı kendi tarafına çekti Ben de bana doğru çektim Bu esnâda hazret-i İmâm'ın sesini duydum Bana; "MuhammedSaîd hazır ol!" buyurdular Onların sesi gelir gelmez, kapıdaki zât kayboldu Daha sonra babamın huzûruna gidince, daha ben olayı anlatmadan; "Bu gece senin evine cin girip sana eziyet vermek istedi Bunu farkettim, bağırdım ve onu kovdum" buyurdular" Buna temasla, hazret-i İmâm'ın yüksek talebelerinden bir kısmı, onların mübârek dillerinden naklederek şöyle anlattılar: "Bir gece evimde, uyumak için yattım Tam gözlerimi kapayıp, uykuya dalarken, bir cinin bana tesir ve tasarruf etmek istediğini anladım "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" mübârek kelimesini okudum Bu kelime ağzımdan çıkar çıkmaz meleklerin gelip, o cini parça parça ettiklerini, yanında olanları etrafımdan koğduklarını ve filân yere götürdüklerini gördüm"

1) Hadarât-ül-Kuds; s234
2) Umdet-ül-Makâmât; s226
3) Zübdet-ül-Makâmât; s308
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s1121
5) Rehber Ansiklopedisi; c12, s298
6) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c16, s117

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.