Prof. Dr. Sinsi
|
Mâlik Bin Enes
MÂLİK BİN ENES
Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden biri olan Mâlikî Mezhebinin kurucusu Sekizinci yüzyılda Medîne-i münevverede yaşayan âlim ve velîlerden İsmi, Mâlik bin Enes, künyesi Ebû Abdullah'tır Soyu, Yemen'deki Benî Esbâh kabîlesine ve Himyerîlerden bir hükümdâr hânedânına dayanmaktadır Eshâb-ı kirâmdan ve Medîne-i münevvereye yerleşen Ebû Âmir radıyallahü anh onun dedelerindendir 708 (H 90) senesinde Medîne-i münevverede doğdu Doğum târihiyle ilgili başka rivâyetler de vardır 795 (H 179) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti
Tebe-i tâbiînden olan Mâlik bin Enes, ilimle ve hadîs-i şerîf rivâyetiyle meşgûl olan bir âilede ve çevrede yetişti Dedesi Mâlik, babası Enes, amcası Süheyl hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir Sevgili Peygamberimizin yaşadığı ve İslâm dîninin hükümlerinin vâz edildiği zamânın en önemli ilim merkezlerinden olan Medîne-i münevverede hayat sürdü
Böyle bir çevrede dünyâya gelen Mâlik binEnes, küçük yaşta Kur'ân-ı kerîmi ezberledi Kendi isteği ve bilhassa annesinin teşvikiyle ilim öğrenmeye başladı Annesi en güzel elbiselerini giydirerek, sarığını sarıp; "Şimdi git, oku yaz " dedi Oğlunu zamânın en meşhûr âlimi Râbiat-ür-Rey'in huzûruna götürdü Râbia bin Abdurrahmân'ın derslerine devâm eden Mâlik bin Enes genç yaşta fıkıh ilmini öğrendi SonraAbdurrahmân bin Hürmüz'ün derslerine devâm edip, ondan çok istifâde etti Büyük bir hayranlık ve muhabbet duyduğu hocası hakkında; "İbn-i Hürmüz'ün derslerine on üç sene devâm ettim Ondan nice ilimler öğrendim Bunların bir kısmını hiç kimseye söylemiyorum O, bid'at ehlini red bakımından ve insanların ihtilâf ettikleri şeyler husûsunda onların en bilgilisiydi " derdi
İlim öğrenmek husûsunda her fedâkârlığa katlanan Mâlik bin Enes, tahsil uğruna evini dahi satmıştır Kendisi şöyle demiştir: "Öğle vakti hazret-i Ömer'in oğlu Abdullah'ın âzâtlısı olan Nâfi'ye gider ve kapısında beklerdim Nâfi, hazret-i Ömer'den nakledilen ilimleri ve onun oğlu Abdullah'ın ilmini biliyordu Güneşten ve şiddetli sıcaktan korunmak için hiçbir gölge bulamazdım Nâfi', dışarı çıkınca edeple selâm verirdim ve onu kırmadan arkasından içeri girip; "Abdullah bin Ömer şu meselelerde ne buyurmuştur?" diye sorardım O da suâllerimi cevaplandırırdı "
Nâfî'den başka Tâbiînden olan İbn-i Şihâb ez-Zührî ve Saîd bin el-Müseyyib'den de ilim öğrendi Kendisi şöyle anlattı: "Bir bayram günüydü Bayram namazını kıldıktan sonra, bugün İbn-i Şihâb'ın boş vakti olur diyerek evine gidip kapısının önüne oturdum Hizmetçisine kapıda kim var bak dediğini duydum O da kumral yüzlü talebeniz var deyince, onu derhal içeri al demesi üzerine beni içeri aldılar Biraz bekledim, İbn-i Şihâb yanıma gelip bana; "Herhalde evine gitmeden buraya geldin, yemek yemedin değil mi?" dedi Daha ben hayır demeden yemek hazırlanmasını emredince; "Yemeğe, ihtiyâcım yok " diye mukâbelede bulundum Bunun üzerine, öyleyse söyle bakalım ne istiyorsun, dedi Bana hadîs-i şerîf öğretmenizi istiyorum efendim, deyince, kalem defter çıkar dedi Sonra kırk tâne hadîs-i şerif rivâyet etti Biraz daha rivâyet etmesini isteyince, şimdilik bu kadar yeter, bunları ezberleyip nakledersen sen de muhaddis olursun " dedi
İmâm-ı Mâlik, Ehl-i beytten Câfer-i Sâdık hazretlerinden de ilim almış, onun sohbetinde bulunmuştur Bu hususta kendisi şöyle anlatır: "Câfer bin Muhammed'e giderdim O çok yumuşak huylu ve güler yüzlü idi YanındaResûlullah sallallahü aleyhi ve sellem anılınca yüzü sararırdı Meclisine uzun zaman devâm ettim Her görüşümde ya namaz kılar ya oruçlu olur veya Kur'ân-ı kerîm okurdu Abdestsiz hadîs-i şerîf rivâyet etmezdi Mânâsız sözleri hiç ağzına almazdı Haram ve şüphelilerden sakınan, dünyâya düşkün olmayan, çok ibâdet eden âlimlerdendi Yanına geldiğim zaman yaslandığı yastığını alır, mutlaka bana ikrâm ederdi "
Mâlik bin Enes, bir gün hocası Ebü'z-Zinâd'a hadîs rivâyet ederken rastlamış ve halkasına katılmamıştır Daha sonra hocası bizim halkamıza niçin oturmadın? diye sorunca da; "Yer dardı, oturamadım Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem hadîsini ayakta dinlemek, edepsizlik olur diye ayakta dinlemek istemedim " cevâbını verdi
İmâm-ı Mâlik, ilmini; İmâm-ıZührî'den, Yahyâ binSaîd'den, Muhammed ibni Münkedir'den, Hişâm bin Amr'dan, Zeyd ibni Eslem'den, Râbi'a bin Abdurrahmân ve daha birçok büyük âlimden almıştır Üç yüzü Tâbiînden, altı yüzü de onların talebelerinden olmak üzere dokuz yüz hocadan hadîs-i şerîf aldı AyrıcaEshâb-ı kirâmın büyüklerinden hazret-i Ömer'in, Osman'ın, Abdullah bin Ömer'in, Abdurrahmân bin Avf'ın, Zeyd bin Sâbit'in fetvâlarını ve vahyin gelişine şâhid olan, Peygamber efendimizi görüp onun hidâyet nûrundan aydınlanarak, O'ndan öğrendiklerini nakleden diğer Eshâbın fetvâlarını ve kendisinin yetişemediği Tâbiîn fetvâlarını da öğrenmiştir Akâide dâir bilgileri ve diğer bütün ilimleri öğrenip, zamânının en büyük âlimlerinden olup; ictihâd derecesine yükselmiştir
İlimdeki yüksek derecesi sebebiyle zamanındaki ve kendinden sonraki âlimler, Peygamber efendimizin; "Öyle bir zaman gelir ki, insanlar her tarafı ararlar, Medîne'deki âlimden daha âlim bir kimse bulamazlar " hadîs-i şerîfindeki zâtın Mâlik bin Enes olduğunu bildirdiler
Mâlik bin Enes rahmetullahi aleyh tahsilini tamamlayıp ilimde yüksek dereceye ulaştıktan sonra ders verip, hadîs rivâyet etmeye ve fetvâ vermeye başlamıştır Bu işe başlamadan önce de zamanında bulunan büyük âlimlerle ve fazîletli kimselerle istişâre yapıp, onların da muvâfakatını aldı Bu hususta kendisi şöyle demiştir: "Her isteyen kimse hadîs rivâyet etmek ve fetvâ vermek için mescide oturamaz İlim erbâbı ve mescidde itibarı olan kişilerle istişâre etmesi gerekir Eğer onlar, kendisini bu işe ehil görürlerse o zaman oturup ders ve fetvâ verebilir Ben, ilim sâhiplerinden yetmiş kişi, benim bu işe ehil olduğuma şâhitlik etmedikçe, mescide oturup ders ve fetvâ vermedim "
Kendisinin ehil olduğuna dâir yetmiş âlimin şahâdetinden sonra ilk önce Peygamber efendimizin mescidinde ders vermeğe başladı Hazret-i Ömer'in oturduğu yere oturur ve Abdullah bin Mes'ûd'un oturduğu evde otururdu Böylece onların yaşadığı yerde ve çevrede bulunurdu İmâm-ı Mâlik de İmâm-ı Âzam gibi derslerini mescidde verirdi El-Vâkıdî der ki: "İmâm-ı Mâlik mescide gelir, beş vakit namazda ve cenâze namazlarında bulunurdu Hastaları ziyâret eder, gerekli işlerini görür, sonra mescide gidip otururdu Bu sırada talebeleri etrafına toplanıp ders alırlardı Sonra rahatsızlığı sebebiyle evinde ders vermeye başladı " İmâm-ı Mâlik'in hadîs-i şerîf dersleri ve vukû bulmuş meselelerle ilgili dersleri yâni fetvâ işleri olmak üzere iki türlü ders meclisi vardı Günlerinin bir kısmını hadîs-i şerîf öğretmeye, bir kısmını da sorulan meselelere fetvâ vermek için ayırırdı Derslerini evinde vermeye başladıktan sonra evinde ders için gelenlere sordururdu, eğer fetvâ için gelmişlerse dışarı çıkıp fetvâ verirdi Sonra gidip gusleder, yeni elbiselerini giyer, sarığını sarar, güzel kokular sürünürdü Kendisine bir de kürsü hazırlanırdı Bundan sonra gâyet güzel bir kıyâfetle hoş kokular sürünmüş olarak, huşû içerisinde derse gelenlerin yanına çıkardı Hadîs-i şerîf dersi bitinceye kadar öd ağacı yakılır, güzel bir koku yayılırdı Hac mevsimi hariç, diğer zamanda, Medînelilerden isteyen herkes onun dersine gelirdi Dersleri tamamen evinde vermeye başlayınca, hac mevsiminde dersini dinlemek isteyen o kadar çok olurdu ki, gelenleri evi almazdı Bunun için önce Medînelileri kabûl eder, bunlara hadîs rivâyeti ve fetvâ verme işi bitince, sırasıyla diğerlerini içeri alırdı Hasan bin Rebî' der ki: "Bir defâsında İmâm-ı Mâlik'in kapısında idim, onun çağırıcısı önce Hicazlılar içeri girsinler diye çağırdı Onlar çıkınca Şamlılar girsin diye çağırdı Daha sonra Iraklılar girsin diye çağırdı Yanına giren en son ben olurdum Ebû Hanîfe'nin oğlu Hammâd da aramızda idi " İmâm-ı Mâlik derslerinde vakar ve ciddiyet sâhibi olup, lüzumsuz sözlerden tamamen uzak kalırdı Bu hususu, ilim tahsîl edenler için de şart koşardı Bir talebesi şöyle dediğini nakleder: "İlim tahsil edenlere vakarlı ciddî olmak ve geçmişlerin yolundan gitmek gerekir İlim sâhiplerinin, bilhassa ilmî müzâkereler sırasında kendilerini mizâhtan uzak tutmaları gerekir Gülmemek ve sâdece tebessüm etmek, âlimin uyması gereken âdâbdandır "
Yine bir talebesi şöyle der: "İmâm-ı Mâlik, bizimle oturduğu zaman sanki bizden biri gibi davranırdı Konuşmalarımıza çok sade bir şekilde katılırdı Hadîs-i şerîf okumaya ve anlatmaya başlayınca, onun sözleri bize heybet verirdi, sanki o, bizi, biz de onu tanımıyorduk "
Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde ictihât derecesinde âlim olan Mâlik bin Enes hazretleri elli sene müddetle ders ve fetvâ vermek sûretiyle, insanların müşküllerini çözmüş ve kıymetli talebeler yetiştirmiştir Onun talebelerinin her biri memleketlerinin mürâcaat edilen âlimleri ve rehberi olmuşlardır
Tefsîr ilmine dâir Garîbü'l-Kur'ân adlı eseriyle hadîs ilmine dâir Muvattâ adlı eseri onun bu ilimlerdeki derecesini göstermektedir Mâlik bin Enes hazretlerinin rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden pekçoğu Kütüb-i Sitte adı verilen meşhûr altı sahîh hadîs kitabında yer almıştır
Emevî Devletinin parlak ve çöküş devrinde, Abbâsî Devletinin kurulup geliştiği ve hâkimiyeti elde ettiği bir devirde yaşayan İmâm-ı Mâlik, çok hâdiselere şâhid olmuş, bozuk fırkalara karşı Ehl-i sünnet îtikâdını savunmuş, insanların doğru yola kavuşması husûsunda büyük hizmetler yapmıştır Hicaz'da hadîs öğrenmede, dînî suâlleri sormada ve fetvâ husûsunda büyük bir mürâcaat mercii olan İmâm-ı Mâlik pekçok âlim yetiştirmiştir
İlim ve fazîlette yüksek derece sâhibi olan Mâlik bin Enes hazretleri insanlara İslamiyetin emir ve yasaklarını öğretti Dokuz yüz âlimle sohbet etti Yüz bin hadîs-i şerîfi yazdı On yedi yaşındayken ders vermeye başladı Onun dersinde bulunanlar hocalarının derslerinde bulunanlardan daha çoktu
İnsanlar, hadîs ve fıkıh öğrenmek için onun kapısında toplanırlardı Kapıcı tutmak zorunda kaldı Önce talebelerine, sonra halktan herkese izin verir, içeri girerlerdi Halâya üç günde bir giderdi "Halâda çok bulunmaktan hayâ ediyorum " derdi
Muvattâ kitabını yazınca, kendi ihlâsından şüphe etti Kitabı suya koydu "Eğer ıslanırsa, bu kitap bana lâzım değildir " dedi Hiçbir yeri ıslanmadı
İmâm-ı Şâfiî ve İmâm-ı Ahmed bin Hanbel hazretleri, Mâlik bin Enes'in sohbetinde bulunup ilminden çok istifâde etmişlerdir Bunların İmâm-ı Mâlik'in talebesinden olması onun şeref ve üstünlüğüne en büyük vesikadır Kendisinden daha birçok kimse ilim öğrenmiştir Muhammed bin İbrâhim bin Dînâr, Ebû Hâşim, Abdülazîz bin Ebî Hâzım onun, dinde ictihâd sâhibi talebelerindendir Osman bin Hakem, Abdurrahmân bin Hâlid, Muîn bin Îsâ, Yahyâ bin Yahyâ, Abdullah bin Mesleme-i Kabûnî, Abdullah bin Vehb gibi nice talebesi de bunlardandır
Mâlik bin Enes hazretlerinin kendine has koyduğu usûle göre çıkardığı hükümlere rivâyet yolu veya Hicâz âlimlerinin yolu adı verildi Bu yolun imâmı, İmâm-ı Mâlik'dir Daha sonraki devirlerde onun ortaya koyduğu bu yolaMâlikî mezhebi denildi Ehl-i sünnet îtikâdındaki müslümanlardan, amellerini yâni ibâdet ve işlerini bu mezhebin hükümlerine uyarak yapanlara Mâlikî denir
Mâlik bin Enes hazretleri, ilim bakımından ne kadar yüksek ise, ahlâk, zühd, takvâ ve kerem bakımından da öyle yüksekti İmâm-ı Mâlik, ilimde ve dinde çok edebliydi Din bilgisine hürmet ve tâzimi şaşılacak derecede fazlaydı
Mâlik bin Enes hazretleri ilmiyle amel eden yüksek bir velîydi Buyurdu ki: "İlim öğrenmek isteyen kimsenin vakarlı ve Allahü teâlâdan korkması lâzımdır İlim, çok rivâyet etmek değildir İlim bir nûrdur Allahü teâlâ bu nûru sevdiği mümin kullarının kalbine koyar " Bir defâsında da; "Eğer elimde imkân olsaydı, Kur'ân-ı kerîmi kısa aklıyla, kendi görüşüne göre tefsîr edenin boynunu vururdum " buyurdu
İnsanlara hayırlı ve güzel işler yapmalarını tavsiye ederdi "Kendisine hayrı olmayan kimsenin başkasına hayrı olmaz İnsan kendisi için hayır işlemez, kendisine iyilik yapmazsa, insanlar da ona hayır ve iyilik yapmaz " buyurarak, Peygamber efendimizin; "Kişinin mâlâyânîyi (faydasız şeyleri) terk etmesi, müslümanlığının güzelliğindendir " hadîs-i şerîfini rivâyet ederdi İnsanların her sözünün kendisinin leh ve aleyhinde olduğunu bildirerek Peygamber efendimizin; "Bir kişi bir söz söyler de o sözden dolayı Cehennem ateşine düşeceği hatırına gelmez Bir kimse de bir söz söyler, bu sözden dolayı Allahü teâlânın kendisini Cennet'e koyacağı aklına gelmez " hadîs-i şerîfini rivâyet ederdi
Müslümanlar arasında Allahü teâlânın rızâsına uygun sevgi ve muhabbetin bulunmasının gerektiğini bildirerek; "Müsâfeha ediniz, aranızdaki kin gider Birbirinize hediye veriniz ki, sevişirsiniz ve aranızdaki düşmanlık gider " hadîs-i şerîfini naklederdi
Kibirli ve kendini beğenen kimselerden hoşlanmazdı "Bir kimse kendini övmeye başlarsa, değeri düşer " buyururdu
İmâm-ı Mâlik hazretlerinin Peygamber efendimize karşı olan sevgi, saygı ve edebi sınırsızdı Resûlullah efendimizin ismi anıldığı zaman, rengi değişir, yüzü sararırdı Bu durum orada bulunanlara ağır gelirdi Bir gün ona bu husûs söylenince, buyurdu ki: "Eğer siz benim gördüğümü görseydiniz, bu hâlimi hoş karşılardınız Ben, Muhammed bin Münkedir'i gördüm O hâfızların efendisi idi Ona ne zaman bir hadîs-i şerîf sorulsa ağlamaya başlardı Câfer bin Muhammed, güler yüzlü bir zâttı Yanında Resûlullah anıldığı zaman yüzü sararırdı O, Resûlullah'tan bahsettiği zaman mutlaka abdestli olurdu "
|