Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
attar, feridüddîni

Ferîdüddîn-İ Attâr

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ferîdüddîn-İ Attâr




FERÎDÜDDÎN-İ ATTÂR

Evliyânın büyüklerinden İsmi, Muhammed bin İbrâhim el-Attâr en-Nişâbûrî el-Hemedânî, lakabı Ferîdüddîn'dir Ferîdüddîn-i Attâr diye meşhur oldu 1119 (H513) senesinde Nişâbûr'da doğdu Babası attâr idi, yâni ilâç, esans, parfüm satardı Ferîdüddîn-i Attâr, zühd ve takvâ sâhibi olup haramlardan sakınıp ibâdetle uğraşırdı Ferîdüddîn-i Attâr, 1229 (H627) senesinde Cengiz'in istilâsında bir Moğol askerinin eline esir düştü Çok para vererek kurtarılmak istendi Ancak, kurtulamayıp, Cengiz askeri tarafından şehîd edildi Şehîd edildiğinde 114 yaşındaydı Kabri Şadbah kasabasına yakın olup, ziyâretgâhdır

Ferîdüddîn-i Attâr, küçüklüğünde Şadbah kasabasında bir yandan babasının yanında attârlık mesleğini öğreniyor, bir yandan da Kutbüddîn Haydar isimli büyük bir zâtın sohbetlerine devâm ediyordu Babasının vefâtı üzerine onun yerine geçip, attârlık mesleğini bir süre devâm ettirdi Attârlıkla uğraşırken, bir taraftan da kıymetli dînî kitapları, velîlerin hayatlarını ve menkıbelerini okuyordu

Bir gün bir derviş dükkânının önüne gelip, kapıdan içeriye bakmaya başladı Gözleri dolarak bir âh çekti Ferîdüddîn Attâr ona; "Neden öyle abdal abdal bakınıp duruyorsun? Yürü git işine senin için hayırlısı budur" dedi

Derviş; "Ben yükü hafif bir adamım Dünyâda bu hırkadan başka bir şeyim yok Böyle olunca, bu dünyâ pazarından çabuk ve kolaylıkla geçip giderim Fakat sen bu ağır yükleri derleyip topla kendi başının çâresine bak!" deyince, Ferîdüddîn-i Attâr; "Sen bu dünyâdan nasıl geçip gidersin?" dedi O zât da; "Bu hırkayı sırtımdan çıkarır, başımın altına yastık yapar, canımı Hakk'a teslim ederim" dedi ve hırkasını başının altına koyarak; "Allah" deyip rûhunu teslim etti

Bu durum karşısında Evliyâya olan bağlılığı, dînini öğrenme istek ve arzusu dayanılmaz hâle gelince, attârlığı terk etti Dükkanında bulunan eşyâyı Allah yolunda sadaka olarak dağıttı Rükneddîn-i Ekaf isminde büyük bir zâtın dergâhına giderek, talebelerinden oldu

Bir ara hacca giden Ferîdüddîn-i Attâr, yolculuk esnâsında tasavvuf ehli ve âriflerden birçoklarıyla görüştü Bundan sonra tasavvufa dâir kitapların mütâlaası, nasîhat, tasavvuf ve hakîkate âit şiirlerle meşgûl oldu Ferîdüddîn-i Attâr, zühd ve takvâyı seçip, vakitlerini ibâdetle geçirirdi

Ferîdüddîn-i Attâr, bir sohbet esnâsında amel yaparken riyânın, korkunç bir âfet olduğunu, Allahü teâlânın rızasına uygun olmayan işlerin, amellerin beyhûde olduğunu söyledikten sonra şöyle bir menkıbe anlattı:

Sâlihlerden biri bir mescide sabaha kadar ibâdet etmek için girmişti Geceleyin bir ses duydu Sanki mescidde biri vardı O zât, kemâl sâhibi birisinin geldiğini zannetti ve aklından; "Böyle yere büyük zâtlar ancak Allahü teâlâya ibâdet etmek üzere gelir Bu zât beni görür, hâlime nazar kılar" diye düşündükten sonra, bütün geceyi seher vaktine kadar ibâdetle geçirdi Duâda bulundu Kendini nasıl göstermek istiyorsa öyle yaptı

Seher vakti etraf ağarınca geriye dönüp baktığında bir köpeğin yattığını gördü Kalbi utanç ateşi ile yandı ve kendi kendine; "Ey edepsiz herif! Allahü teâlâ seni şu köpekle terbiye etti Bütün gece köpek görsün diye ve köpek için ibâdette bulundun Ne olurdu bir gececik de Allahü teâlâ için uyanık kalsaydın Ey nefsim! Senin bir gece bile Allahü teâlâ için riyâsızca ibâdet ettiğini görmedim Sen, Allahü teâlâdan utanmaz mısın? Kendi kadrini mevkî ve dereceni şimdi gördün Âlemde elinden bir iş gelmez Gelse bile ancak köpeklere lâyık olur" dedi

Ferîdüddîn Attâr buyurdu ki:

"Ey gâfil! Sen nefs sâhibisin Bu dünyâda kendini hesâba çek Kalbindeki pislikleri temizlemek için mücâhede et Büyükleri de kendine kıyas etme Zîrâ bir velî, zehir de yese o zehir bal olur"

Bir gün Allahü teâlâya şöyle münâcâtta bulundu:

"Ey Rabbim! Gönlümüze senin hamd bahçende yücelik sıfatlarını öğrenmek nasîb oldu Kıyâmet günü ümidim sende Dert ve nedâmetten, pişmanlıktan başka bir şeyim yok ama, keremini ummaktayım Sırat köprüsünde Cehennem'e düşmekten, kereminle ancak sen kurtarabilirsin Mîzanda ancak sen, lütfunla günahlarımı af ve mağfiret edersin Nefsimin eline öyle düşmüşüm ki, doğanın eline düşmüş topal serçe gibiyim

Ey Allah'ım! Bu Attâr kulun, senin sevgi ateşinde yanmaktadır Bana yol göster de sana kavuşayım"

Moğol istilâsında, Ferîdüddîn-i Attâr bir Moğol askerinin eline esir düştü O asker onu öldürmek istediğinde, askere halk; "Bu ihtiyarı öldürmekten vazgeçersen, kanına bedel olarak bin altın akçe veririz" dediler Moğol askeri onu bu fiata satmak istedi Fakat Ferîdüddîn-i Attâr ona; "Sakın beni bu fiata satma Çünkü sana kanım için daha fazla fiat verirler" deyince, asker satmaktan vazgeçti

Bir süre sonra başka bir şahıs gelerek askere; "Bu yaşlı zâtı öldürmekten vazgeç Onun kanına karşılık sana bir torba saman vereyim" deyince, Ferîdüddîn-i Attâr; "İşte beni şimdi sat Çünkü esas fiatımı, ve kanımın değerini buldum Bundan fazla para etmem" dedi

Bunun üzerine sinirlenen Moğol askeri onu şehîd etti Şehâdet şerbetini içen Ferîdüddîn-i Attâr, kesik başını elleri arasına alarak yarım fersahlık (3 km'lik) bir mesâfeyi koşarak kat etti Şimdi türbesinin bulunduğu yere varınca, rûhunu teslim etti ve oraya düştü

Kâdı'l-kudât Yahyâ bin Saîd'in oğlu vefât edince, oranın ahâlisi, Ferîdüddîn-i Attâr'ın ayak ucuna başı gelecek şekilde defnedilmesini istediler Fakat Yahyâ bin Saîd buna îtirâz ederek; "Oğlumun, efsâne anlatan, hurâfeci bir ihtiyarın yanına bu şekilde gömülmesi doğru olmaz" dedi Kâdı, o gece rüyâsında kendini Ferîdüddîn-i Attâr'ın kabri başında gördü Kabri başında velîler, erenler ve kutublar toplanmış, hürmet ve tâzimle duruyorlardı Bu durumu gören kâdı, tanıdıklarından utandığı için derhal uzaklaştı Fakat ağlayan oğlu babasına; "Babacığım, yanlış bir iş yaptın Beni Allahü teâlânın velî kullarının bereketinden mahrûm bıraktın Çabuk imdâdıma yetiş!" dedi Bu rüyâyı gören kâdı, ertesi gün hemen Ferîdüddîn-iAttâr'ın kabrinin ayak ucuna oğlunun defnedilmesi için izin verdi Daha önce söylediklerine tövbe etti Ferîdüddîn-i Attâr'ın kabrinin üstüne bir türbe ile yanına bir imârethâne yaptırdı"

Ferîdüddîn-i Attâr'ın yazdığı şiirlerinde üstün bir akıcılık, incelik, nasîhatlerinde büyük bir tesir, ârifâne sözlerinde akılları hayrette bırakacak bir hâl vardır Celâleddîn-i Rûmî gibi büyükler onun eserlerinin tesiri altında kalmışlardır Yazdığı eserlerden Tezkiret-ül-Evliyâ hâriç, hepsi manzumdur Manzum eserleri şöyle sıralanabilir:

1) Musîbetnâme: Mesnevî türünde yazılmış olan eserde pekçok küçük hikâyeler vardır Eser, Tarîkatnâme ismiyle Türkçeye tercüme edilmiştir 2) Esrârnâme: Tasavvuf hakkında olan bu eser, 26 makâleden ibâret bir mesnevîdir Bu eser de Ahmedî isimli bir zât tarafından Türkçeye tercüme edilmiştir 3) Mantık-ut-Tayr ve Makâmât-ı Tuyûr: Bu eserde, tasavvufu kuşların ağzıyla anlatan Ferîdüddîn-i Attâr, konuyu küçük hikâyelerle süslemiştir Esas konu, Ahmed-i Gazâlî'nin Risâlet-üt-Tayr'ından alınmıştır Bu eser manzum ve nesir olarak birkaç defâ Türkçeye tercüme edilmiştir Bunların en meşhuru Gülşehrî'nin aynı adla yaptığı manzûm tercümedir 4) Muhtârnâme: Konulara göre tertib edilmiş bir rubâiler mecmuasıdır Elli bâbdan meydana gelen eser, İkinci Selîm zamânında Türkçeye tercüme edilmiştir 5) Cevher-üz-Zât: Allahü teâlâdan başka her şeyin fânî olduğunu konu alan bir eserdir 6) Üştürnâme, 7) Bülbülnâme, 8) Bisernâme, 9) Haydarnâme, 10) Deryânâme, 11) Leylâ ve Mecnûn, 12) Mahmûd-u Ayaz, 13) Mahzen-ül-Esrâr, 14) Mazhâr-üs-Sıfât, 15) Miftâh-ül-Fütûh, 16) Vuslâtnâme, 17) İrşâd-ı Beyân, 18) Velednâme, 19) Hırâdnâme, 20) Hayâtnâme, 21) Şifâ-ül-Kulûb, 22) Uşşaknâme, 23) Kenz-ül-Esrâr, 24) Kenz-ül-Hakâik, 25) Mazhar-ül-Âsâr, 26) Mîracnâme, 27) Misbahnâme, 28) Hüdhüdnâme, 29) Mahfinâme, 30) Kemâlnâme, 31) Tercümet-ül-Ehâdîs, 32) Zühdnâme, 33) Tezkiret-ül-Evliyâ: Bu eserde seksen civarında velinin hâl tercümesi ile menkıbeleri ve veciz sözlerini yazmıştır Feridüddîn-i Attâr bu eseri yazarken, Şerh-ül-Kalb, Keşf-ül-Esrâr, Ma'rifet-ün-Nefs, Tabakât-üs-Sûfiyye, Hilyet-ül-Evliyâ ve Keşf-ül-Mahcûb'dan faydalanmıştır Aslı Fârisî olan bu eser, Türkçeye, Fransızcaya, Arabçaya çeşitli zamanlarda çevrilmiştir Eser tasavvuf târihi bakımından çok önemli, tasavvufî hayâtın gelişmesini tesbit yönünden de çok değerlidir

Ferîdüddîn-i Attâr'ın Fârisî bir şiirinin tercümesi:

"Sırlar âlemine uçan kuş idim
Alçaktan yükseğe çıkmak istedim
Sırra mahrem kimseyi bulamayınca,
Girdiğim kapıdan ben yine çıktım"

1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c8, s209
2) Keşf-üz-Zünûn; c1, s616
3) Tezkiretü'l-Evliyâ Mukaddimesi
4) Nefehât-ül-Üns; s668
5) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49 Baskı); s1079, 1149
6) Rehber Ansiklopedisi; c5, s337
7) Eshâb-ı Kirâm (6 Baskı); s84, 140
8) Vehhâbiyye Nasîhat; s191
9) A Literary History of Persia; c2, s507
10) Persian Literature; c2, s930
11) Esmâ-ül-Müellifin; c2, s112
12) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c8, s290
13) Tezkiretü'l-Evliyâ; Dr Orhan Yavuz 1990

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.