|  | İbn-İ Hafîf |  | 
|  08-02-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İbn-İ HafîfİBN-İ HAFÎF Büyük velîlerden  İsmi Muhammed bin Hafîf eş-Şîrâzî, künyesi Ebû Abdullah, lakabı İbn-i Hafîf'dir  Babası sultan idi  889 (H  276) senesinde Şîrâz'da doğdu  981 (H  371)'de Şîrâz'da vefât etti  Zâhir ve bâtın ilminde zamânının en meşhûr âlimi ve büyük velîsi idi  Hakîkatlara dâir geniş bilgiye sâhipti ve büyük bir ifâde gücü vardı  İbn-i Hafîf, Ebû Tâlib Hazrec-i Bağdâdî'nin talebesiydi  Kettânî, Yûsuf bin Hüseyin er-Râzî, Ebü'l-Hüseyin Müzeyyen, Ebû Amr Dımeşkî, Hallâc-ı Mansûr, Cüneyd-i Bağdâdî ve birçok âlimin sohbetlerinde bulunmuş, onlardan ilim öğrenmiştir  Kelâm ilmini İmâm-ı Eş'arî'den öğrenen İbn-i Hafîf, Şâfiî mezhebindeydi  Kendisinden ise, Ebü'l-Fadl Muhammed bin Câfer el-Husâî, Hüseyin bin Hâfız Endülüsî, Muhammed bin Abdullah Bakuya, Ebû Bekr Bâkıllânî ve daha birçok âlim hadîs-i şerîf rivâyet edip, ilim öğrenmiştir  İbn-i Hafîf hazretlerinin gıdâsı her gece sâdece yedi kuru üzümdü  Hizmetçisi yedi tâne üzüm hazırlar ve onu yerdi  Bedenen hafîf, rûhen yüksek bir hâle sâhipti  Hizmetçisi bir gece sekiz üzüm verdi  Farkına varmadan bu sekiz kuru üzümü yedi  Kendinde önceki ibâdet ve zikir zevkini bulamayınca, hizmetçisine sorup yedi yerine sekiz verdiğini öğrendi  Hizmetçiye; "Bundan sonra sen benim dostum değilsin! Dost olsaydın bunu yapmazdın!" diyerek, hizmetinden uzaklaştırdı  Bu vazîfeyi başka bir talebesine verdi  Tasavvufta yetişmesini şöyle anlatmıştır: "Karşılaştığım ve elinde tövbe ettiğim ilk zât, Ebü'l-Abbâs Ahmed bin Yahyâ hazretleridir  Önce bana hadîs-i şerîf yazmayı emretti  Sonra tasavvufta yetiştirdi  İlk muâmelesi şöyle oldu: Beni çarşıya götürdü  Bir mescidin önünde oturup, et satan bir kasap geçinceye kadar bekledi  Kasaptan bir parça et satın aldı  Eti benim elime verip; "Bunu bizim eve götür, bırak gel  " dedi  Eti elime aldım  Fakat insanlardan utanıyordum  Mescide girdim eti önüme koyup, bir hamal tutup onu taşıttırsam mı diye düşünüp, Allahü teâlânın yardımı ile; "Şeyh hazretlerine muhâlefet etmeyeceğim  Emrini yerine getireceğim  " diyerek eti alıp götürmek için dışarı çıktım  İnsanlar bana bakıp; "O ne?" diye sordukça, utancımdan bir şey söylemiyordum  Eve varıp eti bırakıp geri döndüm  Utancımdan iyice terlemiştim  Hocamın yanına gelince, bana; "Ey evlâdım! İnsanlar seni melik çocuğu olarak bilip hürmet gösterirler  Nefsin o eti taşımaktan ne hâle geldi?" diye sordu  Ben de hâdiseyi aynen anlattım  Tebessüm edip; "Ey evlâdım! Senin işinden dolayı Allahü teâlâya hamdettim  Bunun karşılığını ilerde göreceksin  " buyurdu  İbn-i Hafîf, Allahü teâlâya çok ibâdet ederdi  Bâzan nâfile namazlarda bir rekatte on bin İhlâs-ı şerîf okurdu  Genellikle sabahtan akşama kadar bin rekat namaz kılardı, çok sadaka dağıtırdı  Bâzan halkın yanına çıkacak elbisesi kalmazdı  Her sene kırk defâ uzlete, yalnızlığa çekilirdi  Vefât ettiği sene de kırk defâ uzlete çekilmiş, bunların sonuncusunda vefât etmişti  Kendisi şöyle anlatır: "Tasavvufta ilerlediğim ilk sıralarda hacca gitmek için yola çıktım  O zaman kendimi bir başka görüyordum  Bağdât'a geldiğimde,Cüneyd-i Bağdâdî'yi bile ziyâret etmedim  Çöl yoluna çıktığımda çok susamıştım, yanımda bir ip ve su kovası vardı  Bir kuyu gördüm  Bir ceylan bu kuyudan su içiyordu  Kuyunun başına geldim ve suyun dibe çekildiğini gördüm  Susuzluğa dayanamayarak; "Yâ Rabbî! Bu kulunun şu ceylan kadar da mı değeri yoktur?" dedim  Sonra bir ses duydum  "O ceylanın yanında, ipi ve kovası yoktu  O bize güveniyordu  " Bunun üzerine ipi ve kovayı attım ve yoluma devâm ettim  Bir süre gittikten sonra yine bir ses; "Ey İbn-i Hafîf! Biz seni nasıl sabredeceksin diye imtihan ettik  Şimdi geri dön ve suyunu iç!" dedi  Geri döndüğümde, kuyunun ağzına kadar dolu olduğunu gördüm ve suyumu içip abdest aldım  Medîne'ye varıncaya kadar hiç susamadım  Mekke'den geri dönüşümde Bağdât'a uğradım  Cumâ günü câmiye gittiğimde Cüneyd-i Bağdâdî'yi gördüm  Bana; "Eğer sabretseydin, su, ayaklarının altından fışkıracak ve arkandan akacaktı  " dedi  Yine şöyle anlatmıştır: "Gençliğimde bir zâtın yanına gitmiştim  Bende açlık eseri görünce, evine yemeğe dâvet etti  Önüme pişirilmiş, fakat tadı tuhaf bir et getirdi  Onu yemekten tiksinip yiyemedim  Bu halden o zât mahcûb oldu, ben de utandım  Sonra bir cemâatla yola çıktım  Bir ara yolumuzu kaybettik  Yanımızda yiyecek bir şey kalmamıştı  Birkaç gün açlığa sabrettikten sonra dayanamaz duruma geldik  En sonunda yiyemiyeceğim bir şey temin ettim  Tam bir lokma alacağım sırada, o zâtın evindeki yemek aklıma geldi  Kendi kendime; "Bu, o zâtın mahcûb olmasına sebep oluşumun cezâsıdır  " dedim  Derhâl tövbe edip geri döndüm ve o zâttan özür diledim  " Kendisi şöyle anlatır: "Horasanlı bir genç, hacılara yoldaşlık ediyordu  Şirâz'a gelince hastalandı  Yanımızda sâlih bir zât ile hanımı vardı  O genci, bakmaları için onların evine gönderdim  O zât, bir gün ansızın geldi  Rengi değişmişti  Bana; "Allahü teâlâ ecrini yükseltsin  O genç vefât etti  " deyince, ben; "Senin rengin niye böyle değişti?" diye sordum  "Genç dün gece bize, benim yanımdan ayrılmayınız  Bu gece benim işim tamamdır  " dedi  Ben de evde bulunan yakınıma; "Gecenin ilk yarısı sen başında bekle, gecenin ikinci yarısı ben bekleyeyim  " dedim  Nöbet sırası bana geldiğinde seher vaktine kadar gencin durumunu kontrol ettim  Birara uyuya kalmışım  Âniden bir ses; "Uyuyor musun? Halbuki Allahü teâlâ senin evine, akıl almaz şeyler göndermiştir  " dedi  Titreyerek uyandım  Evimde bir takım sesler ve muazzam nûrânî bir aydınlık vardı  O genç, son nefesini vermek üzereydi  Elini ayağını uzattım  Genç, rûhunu teslim etti  " diye anlattı  Bunun üzerine o zâta; "Bunları kimseye söyleme  " dedim  Sonra techiz ve defin işleriyle uğraştık  " Şöyle naklederler: "Bir gün iki kişi uzak bir yerden İbn-i Hafîf'i ziyâret için dergâhına geldiler  Dergâhda bulamayınca nerede olduğunu sorup, Adudüddevle'nin sarayına gittiğini öğrendiler  Böyle bir evliyânın sultanların sarayında ne işi var? Ne yazık ki, bu zât hakkındaki kanâatımız çok iyi idi  " dedikten sonra; "Çarşıyı şöyle bir dolaşalım  " diye gittiler  Çarşıya vardıklarında, yırtık elbiselerini diktirmek için bir terziye gittiler  O sırada terzinin makası kaybolmuştu  Onlara, siz çaldınız dedi  Daha sonra onları zâbıtaya teslim etti  Adudüddevlenin sarayına getirdi  Ellerinin kesilmesi için Adudüddevle emir verdi  Fakat orada bulunan İbn-i Hafîf, bunlar o işi yapmamıştır, diyerek onları kurtardı ve o zâtlara dönerek; "Sizin kanâatiniz doğrudur  Fakat benim saraya gelmem, böyle işler içindir  " dedi  O iki zât, sonra İbn-i Hafîf'in talebesi oldular  Ebû Abdullah Muhammed bin Ber'a hazretleri diyor ki: Babam ile Mekke'de parasız kaldık  Ebû Abdullah bin Hafîf de yanımızdaydı  Güç hâl ile Medîne'ye geldik  Ben çocuktum, acıktım diyerek ağlardım  Babamı çok üzdüm  Babam dayanamadı  Hücre-i seâdete gelip; "Yâ Resûlallah! Bu gece sana misâfiriz  " dedi  Bir yana oturdu  Gözlerini kapadı  Biraz sonra, başını kaldırıp güldü  Sonra ağladı  Gözünü açıp; "Resûlullah elime para verdi  " dedi  Avucunu açtı  Paraları gördüm  Bunları hem kullandık, hem sadaka verdik  Rahatça Şirâz'daki evimize geldik  Kendisi rüyâlarından birini şöyle anlatır: Bir gece rüyâmda Peygamber efendimizi gördüm  Yanıma geldiler ve mübârek ayağının ucuyla beni uyandırdılar  Kendisine bakınca; "Bir kimse Allahü teâlâya giden yolu öğrenir, sonra bu yoldan ayrılırsa, Allahü teâlâ bu kişiyi, âlemde hiçbir kimseye vermediği bir azap ile cezâlandırır  " buyurdular  Vefât etmeden önce on yedi gün hiçbir şey yemedi  Ağzından misk gibi güzel bir koku yayılıyordu  Huzûrunda bulunanlar; "Böylesine güzel kokuya hiç rastlamadık  " dediler  Ahmed bin Muhammed şöyle anlatmıştır: Bir defâsında kulunç hastalığına yakalanmıştım  Sıhhatime kavuşmak için tabiblere gidip ilac aldım  Ne kadar uğraştıysam hastalıktan bir türlü kurtulamadım  Bir gece rüyâmda İbn-iHafîf hazretlerini gördüm  Bana; "Sana ne oldu?" diye sorunca; "Bu hastalık beni âciz bıraktı  Tabibler de çâre bulamadı  " dedim  Bunun üzerine; "Üzülme  Yarın o hastalıktan kurtulacaksın  Artık acı çekmeyeceksin  " buyurdu  Uyanınca, üzerimde hastalıktan eser kalmamıştı  Tam sıhhate kavuştum  " İbn-i Hafîf'in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; "Eğer Allahü teâlânın katında, bütün dünyânın bir sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirlere bir yudum su vermezdi  " buyurdu  İbn-i Hafîf buyurdu ki: "Nefsin kırılması, Allahü teâlânın dînine hizmet etmek ile olur  " "Dört şey talebeye zarûrî lâzımdır: "Birincisi; bir binek hayvanıdır, bu sabırdır  İbâdetlere yönelmede, günahlardan sakınmakta ve musîbetlere tahammülde ona binilir  İkincisi; oturup rahat edebileceği ve korunup barınacağı bir evdir, bu akıldır  Onunla şeytanın vesvesesinden ve nefsin helâk edici muhâlefetinden korunmak mümkün olur  Üçüncüsü; görenin beğeneceği güzel bir elbisedir, bu hayâdır  Bununla kötü iş ve sözlerden korunulmuş olur ve nefsi terbiye etmek mümkün olur  Dördüncüsü; aydınlatıcı bir kandildir, bu da faydalı ilimdir  Bu, talebeyi doğru yolda hidâyet nûruna ulaştırır  " "İnsanlara vasiyetim, şu altı şeyi muhâfaza etmeleridir: Birincisi; ahdi (anlaşmayı) muhâfaza etmektir  Ahde uymamak alçaklıktır  İkincisi; söz verince tutmaktır  Üçüncüsü; Allahü teâlâdan gelen bütün belâ ve musîbetleri, nefsine lâzım bilip tahammül etmektir  Dördüncüsü; her hâlde ve her durumda, Allahü teâlâyı unutmamak ve O'na ibâdet etmektir  Beşincisi; fakirliğine sabredip, gizlemektir  Altıncısı; Allah yolunda, O'na kulluk etmek için bulunmaktır  " "Sâlih bir insana en zararlı şey, nefsine kolaylık göstermesidir  " "Takvâ, seni Allahü teâlâdan uzaklaştıran her şeyden uzaklaşmandır  " "Tevekkül; olan şey ile yetinmek ve olmayan şeye râzı olmaktır  " "Kalbin olgunlaşması, Allahü teâlânın zikri ile olur  " "Îmân, Allahü teâlânın gayba âit bildirdiği bütün şeyleri, kalbin tasdîk etmesidir  " "Tasavvuf, Allahü teâlâya giden yolu bulmaktır  " "Riyâzet, nefsi hizmetle kırıp, Allahü teâlâya ibâdette gevşeklik göstermesine mâni olmaktır  " "Kul, ancak dünyâdan yüz çevirmekle Allahü teâlâya ulaşır  " | 
|   | 
|  | 
|  | İbn-İ Hafîf |  | 
|  08-02-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İbn-İ Hafîfİbn-i Hafîf hazretlerinin talebelerine yaptığı vasiyeti şöyledir: "Bir hocaya talebe olmaya karar vermiş bir kimse, bildireceğimiz hasletlere uyarsa ve onları muhâfaza ederse, nefsin isteklerinden kurtulup, kulluk vazifesini tam yaparak Allahü teâlâya kavuşur  Bu da Allahü teâlânın ihsânı ve muvaffak kılması ile mümkündür  Bu hasletler yirmi beş tâne olup şunlardır: İlk haslet nedâmettir  Yâni, gaflet ve günahlarla geçen vakitlerine pişmân olup, Allah ve kul haklarından borcu olanlara ödeyip tövbe etmek  İkincisi; kullanacağı faydalı ilimleri öğrenmek  Üçüncüsü; sükût, halvet ve zikre devamdır  Sükût (susmak), nefsin konuşmasını (vesveseyi) önler  Halvet (yalnızlık), hislerin dağılmamasını sağlar  Zikir, kalbin tasfiyesini (saflaşmasını, temizliğini) temin eder  Dördüncüsü; ayakta durma, oturma ve bütün hâllerinde Allahü teâlânın emir ve yasaklarını düşünüp, hareketlerini ona göre düzeltmek  Beşincisi; her işine, meşveret etmeden (danışmadan) başlamamaktır  Böylece, işin bozuk ve kötü olmasından korunur  Altıncısı; bir din kardeşi ile birlikte bulunup, vesveselerden kurtulmak gerekir  Yedincisi; her işinde ve sözünde doğru olmaktır  Sekizincisi; mîde ve dili korumaktır  Çünkü, talebe şehvet sevgisine mübtelâ olursa, günleri gaflet ve tenbellik ile geçer  Böylece, Allahü teâlâya ulaşmaktan mahrûm kalır  Dil konuşmaya meylederse, gönlü zikre alışmaz  Zîrâ dilin günahı (isyânı) diğer bütün günahlardan daha çoktur  Dokuzuncusu; bütün âzâlar ile, içten ve dıştan edebli olmaktır  Susmalı ve ancak lüzum olunca konuşmalıdır  Onuncusu; üç şeye riâyet etmelidir: İlki, çok acıkmayınca yememelidir  İkincisi, çok susamadıkça su içmemelidir  Böylece uyku basmasından korunulmuş olur  Üçüncüsü, çok uyku bastırmadıkça uyumamalıdır  On birincisi; kadınlarla sohbet etmekten ve bilhassa şehvet uyanmasına sebeb olacak yerlerde onlarla berâber bulunmaktan sakınmalıdır  Ancak böyle yapmakla nefsin ve şeytanın şerrinden korunabilirsin  On ikincisi; lüzumsuz veya zararlı yerlere bakmaktan gözü korumaktır  Hadîs-i şerîfte; "Müslümanların odalarına, gizlice ve kötü gözle bakanlar münâfıktır  " buyrulmuştur  On üçüncüsü, yemek ve uyku öncesi dâhil olmak üzere, devamlı abdestli bulunmaktır  Bunun faydaları çok olup, bundan gâfil olmamak lâzımdır  On dördüncüsü; zarûret hâli hâriç, gaflet ehli, yâni Allahü teâlâyı hatırlamıyanlar ile berâber bulunmamalıdır ki, onların gafletleri bulaşmasın  On beşincisi; sâliha bir hâtun bulup, bir an önce onunla evlenmektir  Evlenmekte acele edin ki, akıllarınız bununla meşgûl olup Allahü teâlâdan uzaklaşmayasınız  On altıncısı; boş sözleri dinlemekten sakınmalıdır  Kalbin fesat ve dağınıklığı, çoğu zaman bundan doğar  Boş sözleri çok dinleyenin, dünya sevgisine mübtelâ olup, helâk olmasından korkulur  On yedincisi; "Şöyle yapsaydım, böyle olurdu  Şöyle yapmasaydım, böyle olmazdı    " gibi sözlerden sakınmalıdır  Bunlar münâfıkların sözlerindendir  "Hakkın dilediği oldu, dilemediği olmadı  Takdir ettiği olacak  SâdeceAllah bize kâfidir  O ne iyi vekildir  " diye söylemelidir  On sekizincisi; kaçınılmaz durumlar hâriç, bozuk fırkalar ve bid'at ehli ile münâzara etmemelidir  Bunların îtikâdlarını değiştirmeleri, normal olarak mümkün değildir  İlmi ve aklı az olan biri, bu münâzara yüzünden sapıtabilir  On dokuzuncusu; kimseyi azarlamamalıdır  Çünkü Hak yolun tâliplerine bu iş yakışmaz  İnsanlara Allah için iyi davranılırsa, insanın tabiatı iyi ahlâklara alışır ve gadablardan yâni olur olmaz şeylere kızmaktan kurtulur  Yirmincisi; nefsin vesveseye kapılıp, kendisini başkalarından hayırlı (daha iyi) veya başkalarının bilmediğini biliyor olarak görmesini önlemelidir  Böylece nefsin, işlerin en hayırlı olanları ile meşgûl olması sağlanır  Yirmi birincisi; kibirden sakınmalıdır  Kibrin alâmeti; kendini yüksek veya başkalarını aşağı görmektir  Çok büyük bir kusurdur  Yirmi ikincisi; ucubdan (kendini beğenmekten) sakınmalıdır  Ucbun alâmeti; kendini, kendi aklını ve fikrini beğenip, kimseden nasîhat kabûl etmemektir  Ucub sâhibi, çok bildiğini sandığından çok yanılır  Yirmi üçüncüsü; hasetten sakınmalıdır  Hasedin alâmeti; Allahü teâlânın bir kuluna verdiği nîmetlerin, o kuldan gitmesini istemektir  Yirmi dördüncüsü; kalbini, Allahü teâlâyı unutturacak hiçbir şeyle meşgûl etmemelidir  Yirmi beşincisi; kalbini, diline uygun hâle getirmek ve dünyâ sevgisini kalbinden uzaklaştırmaktır  " İbn-i Hafîf hazretleri buyurdu ki: "Akıllı insan, önce îtikâdını düzeltir ve Rabbine ulaşmaya hazırlanır  Niyetini hâlis yapar, işlerini temiz kılar  İbâdetini güzel yapar ve âhiret azığı toplar  Kendisinin başıboş yaratılmadığını bilir  İlkönce tevhide, yâni Allahü teâlânın birliğine ve şerîki (ortağı) olmadığına inanmaktır  İnanır ki: Allahü teâlâ birdir  Fakat bu birlik rakam cinsinden değildir  O birdir, fakat diğer şeyler (mahlûk olan varlıklar) gibi değildir  Yarattıklarından hiçbirine benzemez  Mülkünde hiçbir şey O'nun zıddı değildir  Yarattıklarının hiçbiri O'nun aynı değildir  Cisim ve cismânî değildir  Hiçbir hâdis (sonradan, yoktan var olanlar) veya hâdise O'nu kaplayamaz ve kaplayamayacaktır  Eşyâya hulûl etmez  Eşyâ da O'na hulûl edemez  Olmuş ve olacak her şeyi bilir  Henüz olmamış bir şeyin, nasıl olacağını bilir  Öncelik, sonralık ve zaman, mekân mahlûklar içindir  O, zamansız ve mekânsızdır  Allahü teâlâ vardır  O, alîmdir (bilici), mâlûm (bilinmiş) değildir  O, kâdirdir (gücü yeten), makdûr (güç yetirilen) değildir  O her şeyi görür, kendisi görülmez  RızıklarıO verir  Yaratandır, yaratılmış değildir  Allahü teâlâ, ilim sıfatı ile âlimdir  Kudret sıfatı ile kâdirdir  O'nun isim ve sıfatları mahlûk değildir  Kıyâmet gününde müminler Allah'ı göreceklerdir  İnsan, amelleri sâyesinde değil, yalnız Allah'ın ihsânı ve takdiri ile Cennet'e girecektir  " İbn-i Hafîf'in yazdığı kitapların bâzıları şunlardır: El-İstizkâr, El-Fusûl fil-Usûl, El-Münkatiîn, Kitâb-ül-Lübs-il-Murakkât, Kitâb-ül-İ'âne, El-Mi'râc, Kitâb-ül-İ'tikâd, El-İktisâd, El-Levâmî, El-Müfredât, Kitâb-ül-Belvâ, El-Enbiyâ, Ma'rifet-üz-Zevâl, El-Meşâyih, Şerh-ül-Fedâil  NİÇİN SEVİYORMUŞ? Şöyle anlatılır: İbn-i Hafîf'in iki talebesi vardı  Bunlardan birinin ismiAhmed-i Mih, diğerininki Ahmed-i Kih idi  İbn-iHafîf daha çok Ahmed-i Kih'i severdi  Sohbetine katılanlar bunu kıskanmışlardı  Bu durumu öğrenen İbn-iHafîf, Ahmed-i Kih'in daha üstün olduğunu onlara göstermek istedi  Dergâhın kapısının önünde bir deve uyuyordu  İbn-i Hafîf "Ey Ahmed-i Mih! Şu deveyi dergâhın damına çıkar" deyince,Ahmed-i Mih; "Hocam deve dama nasıl çıkarılır?" dedi  İbn-i Hafîf "O hâlde bırak kalsın  " deyip, diğer talebesine "Ey Ahmed-i Kih! Şu deveyi dama çıkar  " buyurdu  Bunun üzerine Ahmed-i Kih, peki efendim diyerek hemen dışarı çıktı ve iki elini devenin altına sokarak kaldırmaya çalıştı, fakat kaldıramadı  İbn-i Hafîf; "Ey Ahmed-i Kih, iş tamam olmuş ve hâlin öğrenilmiştir  " deyip, sohbetinde bulunanlara dönerek; "Ahmed-i Kih, Ahmed-i Mih'den daha iyi hareket etti, emre itâat etti ve îtiraz etmedi  Bu iş yapılır veya yapılmaz diye mütâlaa yapmadı  Ahmed-i Mih ise, uzun uzadıya deliller getirmek istedi ve münâkaşaya tutuştu  Zâhir hâlden bâtın hâl açıkça anlaşılır  " dedi  DELİLİNİZ NEDİR? Kendisi anlatır: "Ebü'l-Abbâs bin Süreyc'in huzûrunda fıkıh dersi öğreniyorduk: "Allah sevgisi farz mıdır, yoksa farz değil midir?" diye sordu  "Farzdır  " diye cevap verdik  İbn-i Süreyc; "Delîliniz nedir?" diye sorunca; "Tevbe sûresi 24  âyetinde Allahü teâlânın meâlen: "Ey Resûlüm, o hicreti terk edenlere de ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, akrabâlarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuz bir ticâret, hoşunuza giden meskenler, size Allah ve Resûlünden ve O'nun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allah'ın azâbı gelinceye kadar bekleyin  Allah fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez  " buyurduğu delîlimizdir  Allahü teâlâ burada, kendi sevgisini ve Habîbinin sevgisini diğer sevgilere üstün kıldı  Kendi sevgisine ve Resûlünün sevgisine ortak bir sevgiye karşı azap vâd etti  Allahü teâlânın azâbı, ancak farzı terk etmek üzerinedir  " diye cevap verdik  Ayrıca; "Resûlullah'ın sevgisi de farzdır  Bunun delîli de, Resûlullah efendimizin şu hadîs-i şerîfidir: "Sizden birisi beni kendi nefsinden, âilesinden, malından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe kâmil îmân etmiş olmaz  " buyruldu  " dedik  1) Tabakât-üs-Sûfiyye; s  462 2) Hilyet-ül-Evliyâ; c  10, s  385 3) Risâle-i Kuşeyrî; s  116 4) Tezkiret-ül-Evliyâ; c  2, s  105 5) Kıyâmet ve Âhiret; (5  Baskı) s  116 6) Nefehât-ül-Üns; s  222 7) Sefînet-ül-Evliyâ; s  110 8) Tabakât-ül-Evliyâ; s  290 9) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c  1, s  105 10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c  4, s  164 | 
|   | 
|  | 
|  |