Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahrar, hazretleri, ubeydullahi

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,




Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri, Türkistan’ın büyük velîlerindendir Silsile-i aliyyenin on sekizincisidir 1403 yılında Taşkent’te doğdu Doğumundan îtibâren üstün halleri görülen Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin yüzünde öyle bir nûr parlardı ki, görenler hayrân kalıp, ona duâ ederlerdi HEPSİYLE VEDALAŞMAYA BAŞLADI

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin dedesi Hâce Şihâbüddîn, âlim ve velî bir zât idi Vefât edeceği sırada, torunlarıyla tek tek vedâlaştı Torunu Ubeydullah’ı yanına getirdiklerinde “Beni yatağımdan kaldırın” deyip, yatağı üzerinde oturarak, onu kucağına aldı Sarılarak ağladı ve şöyle dedi: “Bu torunumun şânı âlemi tutacak, İslâmiyet’e hizmet edecektir Cihân pâdişâhları bunun emrine itâat edecekler

Daha birçok müjdeler verdikten sonra, Ubeydullah’ın babası Mahmûd Şâşî’ye; “Benim bu torunumu iyi gözet, gerektiği gibi yetiştirip terbiye et” vasiyetinde bulundu

Hâce Şihâbüddîn’in vefat etmeden önce buyurduğu gibi Ubeydullah-ı Ahrâr büyük bir velî oldu Çok hizmet etti Hikmetli sözleri çoktur Buyurdu ki:

“Kibir sahipleri benim çok garibime gidiyor Kendilerinin bir damladan meydana geldikleri, sonra da çürümüş, kokmuş leş olacaklarını bildikleri halde yine de kibirlenirler; bunlar neyine güvenirler!”

“Allahü teâlânın bütün yaratıklarını gözleri ile müşâhede ettikleri halde, öyle kimseler vardır ki Allahü teâlânın varlığı ile birliği hakkında şüpheye düşerler Yoktan nasıl var edildiklerini gözleri ile gören pekçok insan var ki ölümden sonraki dirilmeyi inkâr ediyor Bunlar gelip geçici dünyâya emek verip, ebedî olan âhireti unuturlar Ben bunların bu hallerine çok şaşarım!”



“HAKÎKÎ CÖMERT ODUR Kİ!

“Hakîkî cömert; Allahü teâlâya itâat eden, kulların haklarını gözeten, yaptığı iyiliği Allah için yapıp, karşılığında insanlardan teşekkür beklemeyendir

“Allahü teâlâdan korktukları için O’na ibâdet ederler Bâzı insanlar da Allahü teâlânın rahmetini ve Cennet’ini istedikleri için O’na ibâdet ederler Bu ibâdet, tüccar ibâdetidir İnsanların diğer bir kısmı ise Allahü teâlânın gazâbından korkarak sâdece Cenâb-ı Hak ibâdete lâyık olduğu için, şükrünü îfâ etmek için ibâdet ederler İşte bu tam mânâda müttekî olanların ibâdetidir

Bu eşsiz nasihatlerin sahibi Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri 1490’da Semerkant’ta vefat etti Kabri oradadır




Alıntı Yaparak Cevapla

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,




Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, Türkistan’ın büyük velilerindendir Silsile-i aliyyenin on sekizincisidir 1403 yılında Taşkend’de doğdu 1490’da Semerkant’ta vefat etti Talebelerinin ileri gelenlerinden biri şöyle anlatmıştır:

TAŞKEND’E DOĞRU YOLA ÇIKTI

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri ile Firket denilen yerde idik Bir gün kâğıt ve kalem istedi Kâğıt üzerine birkaç isim yazdı Bu sırada “Sultan Ebû Saîd Mirzâ” diye bir isim yazıp, cebine koydu Ebû Saîd Mirzâ’ya rüyasında Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin büyüklüğünü gösterdiler Uyanır uyanmaz, Ubeydullah-ı Ahrâr’ın kim olduğunu sorup araştırdığında; “Evet, Taşkend’de buyurduğunuz gibi bir zat vardır” dediler Hemen atına binip, maiyeti ile Taşkend’e doğru yola çıktı Bu sırada Ubeydullah-ı Ahrâr Firket’e doğru yola çıkmıştı Sultan onun Firket’e gittiğini duyunca, atını oraya doğru sürdü Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, Sultan’ı, Firket yakınlarında karşıladı Sultan Ebû Saîd Mirzâ, Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerini uzaktan görünce; “İşte rüyâda gördüğüm zat!” diyerek, atından inip ayaklarına kapandı Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri de Sultân’a alâka gösterip, sohbet etti Sultan, bu sohbetin câzibesi ile, Ubeydullah-ı Ahrâr’dan kendisi için Fâtiha okumasını istedi “Fâtiha bir kere okunur” buyurarak, Sultân’ın gördüğü rüyâya işâret etti


SEMERKAND’I FETHETTİLER

Bu görüşmesinden sonra, Sultan Ebû Saîd Mirzâ’nın etrâfında çok asker toplandı Bunun üzerine Semerkand’ı almak istedi Durumunu Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerine arz etmek üzere huzûruna tekrar geldi Maksadını anlatıp, himmet istedi “Ne niyet ile fethetmeyi istiyorsun? Eğer İslâmiyeti kuvvetlendirmek ve tebeaya şefkat göstermek niyeti ile giderseniz, zafer sizindir” buyurdu Sultan bu şartı kabûl edip, İslâmiyete hizmet edeceğine ve tebeaya merhamet ve şefkat edeceğine söz verdi Bunun üzerine; “İslâmiyete hizmet etmek şartıyla gidin, başarı sizindir” buyurdu

Bu duayı aldıktan sonra Sultan Ebû Saîd Mirzâ’nın askerleri hep birden düşman üzerine hücûma geçtiler İlk hamlede düşman saflarını yarıp, dağıttılar Semerkand Sultanı Mirzâ Abdullah da atından düşüp, çamura battı Atların ayakları altında ezildi


Alıntı Yaparak Cevapla

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,




Ubeydullah-ı Ahrâr

Türkistan’ın büyük velîlerinden ve kendilerine “Silsile-i aliyye” adı verilen ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak dünyâ ve âhirette seâdete kavuşmalarına vesîle olan büyük âlim ve velîlerin on sekizincisidir 1403 (h 806) senesinde Taşkent’te doğdu 1490 (h 895) senesinde Semerkant’ta vefât etti Kabri oradadır Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri daha çocuk iken, üstün hâllere kavuşmuş olup, kerâmetleri görülüyordu

Tasavvufta yüksek derecelere kavuştuktan sonra, helal kazanmak için tarımla meşgul oldu Kısa zamanda zengin oldu 1300’den fazla çiftliği vardı Herbirinde üç bin amele çalışırdı

BİZİM MALIMIZ FAKİRLER İÇİNDİR

Allahü teâlâ onun mahsulüne öyle bir bereket verdi ki, her yıl 800 bin batman (700 ton) zahire uşur verirdi Ambarlarına konulan mahsul, çıkardıklarında, koyduklarından fazla geliyordu Kendisi bu konuda; “Bizim malımız, fakirler içindir Bunca malın hassası işte bu noktadadır” buyururdu

Yakınlarından biri, bir gece birini kendisine şarap alıp getirmesi için gönderdi O kimse şarabı alıp gelince, onun bulunduğu evin önünde durup, şarap testisini yukarıdan sarkıttığı bir sepete koydu O da sepeti yukarı çekmeye başladı Çekerken, sepet duvara çarpıp ipi koptu, yere düştü ve testi kırıldı Şarap isteyen kimse, kimse bilmesin diye, sabahleyin erkenden kalkıp kırılan testisinin parçalarını topladı Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri o kimsenin evine geldi “Gece yukarı çektiğin testinin sesi kulağıma geldi Eğer o testi kırılmasaydı, benim kalbim kırılırdı ve bir daha seninle buluşmama imkan kalmazdı” buyurdu


ŞEYHLİK YAPSAYDIK

“Eğer biz şeyhlik yapsaydık, zamanımızda hiçbir şeyh kendisine talebe bulamazdı Fakat bize başka iş emredildi Bizim işimiz, müslümanları zulümden korumaktır

“Belalara sabretmek hatta şükretmek gerekir Çünkü, Allahü teâlânın birbirinden acı belaları vardır

“İnsanın yaratılmasından maksat, kulluk yapmasıdır Kulluktan maksat ise, her hâlükârda Allahü teâlâyı unutmamaktır





Alıntı Yaparak Cevapla

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,




Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri


Türkistan’ın büyük velîlerinden ve “Silsile-i aliyye”nin on sekizincisidir 1403 (H806) senesinde Taşkent’te doğdu 1490 (H895) senesinde Semerkant’ta vefât etti Kıymetli nasihatleri vardır Buyurdu ki: “BÜTÜN BU SÖZLERİN ÖZÜ!

“Şeyh Ebû Saîd Ebü’l-Hayr, tasavvufu şöyle târif etmiştir: Şimdiye kadar evliyâdan yedi yüz zât tasavvufun târifi husûsunda çeşitli sözler söylemişlerdir Bütün bu sözlerin özü şu noktada toplanır: Tasavvuf; vakti, en değerli olan şeye sarf etmektir

“İnsanın kıymeti; idrâkinin, zekâsının, bu yolun büyüklerinin hakikatlerini anladığı kadardır

Reşehât kitabının müellifi şöyle anlatmıştır:

Ubeydullah-i Ahrâr hazretlerine bir gün rüyâsında şöyle denildi: “İslâmiyet, senin hizmetinle, mededinle kuvvet bulacak” Bunun üzerine “Bu iş, sultanları ve emirleri vâsıta etmeden yerine gelmez” diyerek, zamanın sultânı ile görüşmek üzere Semerkand’a gitti Bu yolculuğunda Mevlânâ Nâsırıddîn Etrârî de yanında bulunuyordu O, şöyle anlattı:

“O zaman Semerkand’da Mirzâ Abdullah sultan idi Semerkand’a vardığımız zaman, Mirzâ Abdullah’ın beylerinden biri, Hâce Ubeydullah hazretlerini karşıladı Ona dedi ki:

-Bizim buralara kadar gelmekten maksadımız, sizin Mirzâ’nız ile görüşmektir

Karşılamaya gelen bey, edebsizce şöyle cevap verdi:

-Bizim Mirzâ’mız, pervasız bir gençtir Onunla görüşmek kolayca kabûl edilir bir iş değildir Hem dervişlerin bu sultanla görüşmekte ne maksadları olabilir?

Bu sözler, o edebsizin son sözleri oldu Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri bu sözden gadaba gelip buyurdu ki:

-Bize Sultan ile görüşmek emredilmiştir Ben buraya kendi kendime gelmedim Sizin Mirzâ’nız eğer pervasız ise, onu değiştirip yerine pervâlı olan birini getirirler!


MÜLKÜNE EL KOYDULAR!

Bunun üzerine karşılamaya gelen o bey ayrılıp gitti O gidince Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri onun ismini mürekkeple duvara yazdı Sonra parmağını ağzında ıslatarak sildi

-Bizim işimiz, o Sultandan ve onun kumandanlarından beklenemez, gidelim! dedi

O gün Taşkend’e döndüler Kısa bir zaman sonra, o karşılayan ve edebsizlik eden bey vefât etti Bir ay sonra da, Türkistan’da Mirzâ Ebû Sa’îd zuhur etti ve Mirzâ Abdullah’ı öldürüp, mülküne el koydu Yerine sultan oldu











Alıntı Yaparak Cevapla

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,




Türkistan’ın büyük velîlerinden ve kendilerine “Silsile-i aliyye” adı verilen ve insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatarak dünyâ ve âhirette seâdete kavuşmalarına vesîle olan büyük âlim ve velîlerin on sekizincisidir 1403 (h 806) senesinde Taşkent’te doğdu 1490 (h 895) senesinde Semerkant’ta vefât etti Kabri oradadır Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri daha çocuk iken, üstün hâllere kavuşmuş olup, kerâmetleri görülüyordu
Tasavvufta yüksek derecelere kavuştuktan sonra, helal kazanmak için tarımla meşgul oldu Kısa zamanda zengin oldu 1300’den fazla çiftliği vardı Herbirinde üç bin amele çalışırdı
BİZİM MALIMIZ FAKİRLER İÇİNDİR
Allahü teâlâ onun mahsulüne öyle bir bereket verdi ki, her yıl 800 bin batman (700 ton) zahire uşur verirdi Ambarlarına konulan mahsul, çıkardıklarında, koyduklarından fazla geliyordu Kendisi bu konuda; “Bizim malımız, fakirler içindir Bunca malın hassası işte bu noktadadır” buyururdu
Yakınlarından biri, bir gece birini kendisine şarap alıp getirmesi için gönderdi O kimse şarabı alıp gelince, onun bulunduğu evin önünde durup, şarap testisini yukarıdan sarkıttığı bir sepete koydu O da sepeti yukarı çekmeye başladı Çekerken, sepet duvara çarpıp ipi koptu, yere düştü ve testi kırıldı Şarap isteyen kimse, kimse bilmesin diye, sabahleyin erkenden kalkıp kırılan testisinin parçalarını topladı Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri o kimsenin evine geldi “Gece yukarı çektiğin testinin sesi kulağıma geldi Eğer o testi kırılmasaydı, benim kalbim kırılırdı ve bir daha seninle buluşmama imkan kalmazdı” buyurdu

ŞEYHLİK YAPSAYDIK
“Eğer biz şeyhlik yapsaydık, zamanımızda hiçbir şeyh kendisine talebe bulamazdı Fakat bize başka iş emredildi Bizim işimiz, müslümanları zulümden korumaktır
“Belalara sabretmek hatta şükretmek gerekir Çünkü, Allahü teâlânın birbirinden acı belaları vardır
“İnsanın yaratılmasından maksat, kulluk yapmasıdır Kulluktan maksat ise, her hâlükârda Allahü teâlâyı unutmamaktır



Alıntı Yaparak Cevapla

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ubeydullah-İ Ahrar Hazretleri,








Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri istanbul’a gelmişti Saraçhâne yakınında bir mescid yaptırmış ve geri kalan ömrünü burada ibâdetle geçirmişti Babası ise Üsküb’e göçmüş, bir mescid yaptırıp, âhiret hazırlığı ile meşgûl olmuştu

Dülgerzâde Mehmed Efendi, önce kendi memleketinin âlimlerinden ilim tahsil ettikten sonra, hemşehrisi İshak Efendi’nin Medresesi’nde tahsilini tamamladı Sahn-ı semân Medresesi müderrisi olan Molla Gazâlî’ye mu’îd (asistan) oldu 942 (m 1535) senesinde de mülâzım olmuştu Önce Tire Medresesi’ne, sonra Bursa’da Hamza Bey Medresesi’ne müderris oldu 958 (m 1551) senesinde Karamânî Mehmed Efendi yerine Edirne’de Halebiyye Medresesi müderrisi oldu 960 (m 1553) senesinde bu vazîfesinden ayrıldı 962 (m 1555) senesinde Küçük Tâceddîn yerine, Bursa’da Sultaniye Medresesi’ne müderris oldu 966 (m 1558) senesinde ise, Sahn-ı semân medreselerine müderris oldu 969 (m 1561) senesi Rabî’ul-âhır ayında ise Bağdad kadılığına tayin edildi Burada kadılık vazîfesini 972 (m 1564) senesine kadar güzel bir şekilde yürüttü Bu senenin Muharrem ayında emekli oldu


MİNARENİN KÜLAHI YANINCA!

Dülgerzâde Mehmed Efendi, dînî ilimleri iyi bilen, fazîletli ve kâmil (olgun) bir kimse idi Türkçe ve Arabca mükemmel şiirler yazardı Hüsn-i hat (yazı) san’atında da usta idi Sahip olduğu kitaplara tashihler (düzeltmeler), hâşiyeler ve ta’likler (açıklama ve notlar) yazmak âdeti idi Pekçok kitabı bizzat eliyle yazarak çoğalttı Ebüssü’ûd Tefsîri ve Hasen Çelebi’nin Telvîh kitabına yazdığı hâşiye, Molla Hüsrev’in Dürer ve Gurer isimli kitapları, eliyle yazarak çoğalttığı kitaplardandır

Dedesinin mahallesinde (Saraçhâne’de) yangın çıkınca, mescidin minaresinin külahı yandı Bu hâdiseden, başına bir hâl geleceği mânâsını çıkardı “Bu âfet, bizim ömrümüzün bittiğini haber verse gerektir Hazırlığımızı yapalım” dedi ve o hafta içinde vefât etti

Bunlar: Ma’rûf-i Kerhî, Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî, Ukayl-i Münbecî ve Hayât bin Kays el-Harrânî hazretleridir






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.