|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Kaynak:Türkceciler Deyimler Sözlüğü eyimler Sözlüğü-A-[/url] Aba altından değnek göstermek: Sakin  yumuşak görünmekle birlikte  karşısındakini gizliden gizliye  korkutmak  "Sakın onlara aba altından  değnek göstermeye kalkma  yoksa  kaçırırsın  " Abacı  kebeci  ara yerde sen neci?:   "Tamam  ilgililer bu işe  karışabilirler  ama sen neci oluyorsun"   anlamında kullanılır  Abayı yakmak: Gönül verip âşık olmak  tutulmak  "Türkmen kızına  abayı yakalı beri  sazı elinden  düşürmez  oldu  " Abbas yolcu: 1  Yola çıkmaya  kesin kararlı  "Abbas  yolcu! Daha fazla oyalamayın  " 2  Ölmek üzere  (olan)  "Komaya girdi  abbas yolcu mu ne?" Abesle iştigal etmek: Yersiz  yararsız  boş ve anlamsız şeylerle  vakit geçirmek  "Şu yaşa geldin  ama  abesle iştigal  etmekten vazgeçmedin  " Abuk sabuk konuşmak: Düşünmeden  birbiriyle ilgisi olmayan  tutarsız  saçma sapan söz  söylemek  "Yeter artık  abuk sabuk konuşmalarına  daha fazla  dayanamayacağım  " Abur cubur: Yararlı olup olmadığı düşünülmeksizin rast gele yenen  yemek yerini tutmayan   yiyecekler  "Ne diye çocukların karnını abur cuburla doyuruyorsun?" Aceleye getirmek (dara getirmek): 1  Bir işi  gerektiği gibi yapmayıp  zaman darlığından  yararlanarak birini  aldatmak  "Tezgâhtar aceleye getirerek gömleğin  defolusunu vermiş  "2  Zaman darlığı sebebiyle gereken özeni  göstermemek  "Yazın hiç de güzel  değil  aceleye getirmişsin  " Acemi çaylak: Toy  tecrübesiz  beceriksiz  "Acemi çaylağa  bak hele! Sen mi tamir edeceksin o saati?" Acı çekmek (duymak): 1  Ağrı  sızı duymak  "Kazadan  sonra çok acı çekti  " 2  Üzülmek  üzüntü içinde   kalmak  "Eşini kaybedeli on yıl oldu ama o hâlâ acı çekiyor  " Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek): Bir şeyin verdiği acı  üzüntü benliğinde derin iz   bırakmak  "Elindeki tek evi de yanıp kül olunca acısı yüreğine işledi  " Acısını çekmek: Yapılan yanlış bir işin doğurduğu sıkıntı ve üzüntüyü yaşamak  "Kestiğim o ağacın hâlâ  acısını çekiyorum  " Acısını çıkarmak: 1  Acılığını  yok etmek  "Yağda  kavurarak acısını aldı  "2  Önceden uğradığı maddî ve  manevî zararı  sonradan gidermek  3  Öç almak  "Bir gün bana yaptıklarının  acısını  senden çıkaracağım  " Acı soğuk: Keskin  hoşa  gitmeyen  çok üşütücü soğuk  "Acı  soğuk insanın iliklerine işliyordu  " Acı söz: İnsanın gönlünü inciten  onuruna dokunan ağır  söz  "Bu acı sözlerine kim katlanır  sanıyorsun?" Aç acına: Aç olarak  hiçbir şey yemeden  "Bu iş   aç acına yapılmaz  " Açığa çıkarılmak (alınmak): İşinden çıkarılmak  görevine son verilmek  "İşe  üç gün geç geldi diye açığa alındı  " Açığa vurmak: Gizli  saklı bir şeyi herkese   duyurmak  ortaya  çıkarmak  "Yıllardır içinde sakladığı sırrı mahkemede  açığa vurdu  " Açığı çıkmak: Saklamakla görevli bulunduğu para  eşya veya başka bir şeyin  sayım sonucu eksik olduğu  anlaşılmak  "Kasiyerin salı günü akşamı on bin  lira açığı çıktı  " Açığını bulmak: Herhangi bir işteki eksiği  hileyi veya zararı ortaya  çıkarmak  "Hemen her yazısında bir açığını  bulmak mümkün  " Açık alınla: Başarı  şeref  övünç ve   dürüstlükle  "Hemen her işten açık alınla çıkar onlar  " Açık bono vermek: Bir kimseye sınırsız  istediği gibi davranma  yetkisi tanımak  Açık fikirli: Olayları  gelişmeleri  yenilikleri iyi anlayıp  gereği gibi karşılayan; düşündüğünü olduğu gibi  söyleyebilen kimse  "Bu  toplumun açık fikirli insanlara duyduğu ihtiyaç  bugün daha fazladır  " Açık kalpli (yürekli): Samimî  içi temiz  içi  dışı bir olan  kimse  "Komşumuz kadar açık kalpli bir adam görmedim  " Açık kapı bırakmak: Gerektiğinde bir konuya yeniden dönebilme imkânı bırakmak  kesip atmamak  ileriyi düşünerek  ılımlı  davranmak  "Bu kadar kesin konuşmayalım  açık kapı bırakalım da  iyi  düşünebilme fırsatları olsun  " Açık konuşmak: Gerçeği sakınmadan  çekinmeden  söylemek  "Daima  açık konuşan insanları severim  " Açık saçık: Göreneğe  terbiyeye aykırı derecede   açık (söz  davranış  elbise)  "Açık saçık  fıkralar anlatmaya utanmıyor  musunuz?" Açık seçik: Çok açık  çok belirgin  ayrıntılarına kadar  görülebilen  "Daha açık seçik konuş da anlayalım ne  demek istediğini  " Açıkta kalmak (olmak): 1  İş ve görev  bulamamak  2  Yersiz yurtsuz kalmak  3  kimilerinin elde ettikleri bir  yarardan  mahrum olmak  "Çoluk çocuk açıkta kaldılar fabrika kapanınca  " Açıktan kazanmak: Ortaya hiçbir emek ve sermaye koymadan gelir elde etmek  para kazanmak  "Günümüz  insanı açıktan  kazanmayı bir kural hâline getirdi  " Açık vermek: 1  Geliri  giderini   karşılamamak  "Maaşımız yetmeyecek bu ay  galiba açık vereceğiz  "2  Ortaya çıkmaması gereken şeyi farkında olmadan belli etmek  "Dikkat et de   düşmanlarına açık verme  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Açlıktan nefesi kokmak: 1  Çok fazla yoksulluk   içinde bulunmak  "Dün  açlıktan nefesim kokuyordu ama bugün çok şükür   karnım tok  "2  Uzun  zaman bir şey yemediği anlaşılmak  Açmaza düşmek: İçinden çıkılması oldukça güç bir durumda kalmak  "Beni bu açmazdan ancak çocuklarım kurtarır  " Aç susuz kalmak: Çok yoksul bir duruma düşmek  fakirlikten yaşayamaz hâle  gelmek  "Afrika kıtasının pek  çok insanı aç  susuz kalmış durumda  " Adama dönmek: Hoşa giden bir duruma gelmek  düzelmek  "Kapılar  pencereler boyanınca ev  adama döndü  " Adamdan saymak: Değeri olmadığı hâlde bir kimseye kıymet vermek  saygı duymak  "Seni adamdan  saydım diye mi naz   yapıyorsun?" Adam etmek: 1  Eğitmek  yetiştirmek  belli bir  seviyeye  getirmek  "Sen uğraş  didin  adam et  o da sırt çevirsin   sana  "2  Tamir edip kullanılır hâle  getirmek  bir yeri düzene sokmak  "Bu   arabayı eninde sonunda  adam edeceğim  " Adam evladı: İyi bir ailenin iyi yetiştirilmiş; özü  sözü doğru çocuğu  "Bu  iyiliği ancak bir adam evladı  yapabilirdi  " Adam içine çıkmak: Topluluğa karışmak  eşe  dosta gitmek  değerli insanların  bulunduğu yerlerde olmak ve onlarla   görüşmek  "Adam içine çıkmayalı uzun  zaman oldu  " Adam olmak: 1  Yetişip büyümek  gelişmek  iş  güç sahibi  olmak  "Umarım o da bir gün adamolur  "2  Onarılıp işe yarar  hâle gelmek  Adam (insan) sarrafı: Tecrübesi sayesinde insanların iyisini kötüsünü çabuk anlayacak duruma gelmiş kimse  "Sen  üzülme  baban insan sarrafıdır  onun ne mal olduğunu  kolayca anlar  " Adam sen de (adaaaam!): Bir işin önemli olmadığını  aldırılmaması gerektiğini  anlatmak için söylenir  "Adam sen   de  o katılmazsa katılmasın  biz birlikte oynarız  " Adam sırasına geçmek (girmek): Toplumda kendisine daha önce değer verilmezken  artık kendisine önem ve  değer  verilir olmak  "Biliyorum  seni de adam sırasına  geçiren paran oldu  " A`dan Z`ye kadar: Bütünüyle  baştan aşağı  "Bu  sınıfın  düzeni a`dan z`ye kadar bozuk  " Adı batmak: Adı anılmaz olmak  unutulmak  sözü  edilmez olmak  "Hatırlatmayın  adı batsın o adamın!" Adı çıkmak: Kötü bir şöhret kazanmak  "Bir kere  adı   çıkmış  ne yapsa fayda  etmiyor  kimse dinlemiyor  onu  " Adı kalmak: Bir kimse veya şey ortadan kalktıktan  öldükten sonra adı dillerde  dolaşır olmak  "Birkaç yıl sonra   İstanbul`da doğal güzelliklerin sadece  adı kalacak  " Adı karışmak: İyi karşılanmayan bir olayla ilgisinin bulunduğu  o olaya karıştığı  söylenmek  "Soygun işine Ali`nin  de  adının karıştığı söyleniyor  Doğru  mu?" Adım atmamak: Kesinlikle gitmemek  uğramamak  aramamak  "Bir daha o eve  adım atmamaya yeminliyim  " Adını anmamak: Bir şeyden  bir kimseden hiç söz   etmemek; unutmuş görünmek  "Evi terk  eden oğlunun adını anmamakta sonuna   kadar kararlı  " Adını koymak: 1  İsim vermek  "Yeni doğan  çocuğun   adını Ali koydular  "2  Bir şeyin karşılığını veya fiyatını    kararlaştırmak  "Önce adını koyalım da ona göre hareket edelim  " Adını vermek: 1  Birinin adını bildirmek  2  Biri   tarafından salık verildiğini gönderildiği kimseye söylemek  "Benim    adımı ver ki işlerin çabuk görülsün  " Aforoz etmek: 1  Kilise birliğinden çıkarmak  2  Birini yakını olmaktan çıkarmak  ilgiyi kesip uzaklaştırmak  ilişkileri tamamen  koparmak  "Bütün köylü onu aforoz  etmekte kararlı  " Ağır aksak: Pek yavaş olarak  düzgün  olmayarak  "Her  zaman işleri ağır aksak  yapıyorsunuz  " Ağır basmak: 1  Ağırlığı fazla gelmek  2  Bir  işte   etkili olmak  gücü üstün gelmek  istediğini  yaptırmak  "Politik gücü  ağır basınca ihaleyi  kazandı  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Ağır başlı: Ciddî  olgun  hareketlerinde ölçülü  işlerini düşüne taşına  yapan kimse  "Ağır başlı olmak insana üstün  meziyetler kazandırır  " Ağırdan almak: Bir işi yapmakta acele etmemek  yavaş davranmak  isteksiz görünmek  "Hiç  sebep yokken işi ağırdan almanı  bir türlü anlamıyorum  " Ağır elli: 1  Oldukça yavaş iş yapan  çabuk  yapmayan  2  Vurduğu  zaman çok acıtıp can yakan  "Adamın eli amma da  ağırmış  ense köküm hâlâ ağrıyor  " Ağır gelmek: 1  Ağrına gitmek  onuruna   dokunmak  "Haketmediğim şu sözler öylesine ağırgeldi ki bana  "2  yapılması güç gelmek  "Bu yaştan sonra inşaat işlerinde çalışmak artık   ağır geliyor benim gibi ihtiyara  " Ağır hastalık: Sonu ölümle neticelenebilecek gibi olan tehlikeli hastalık  "Ağır hastalık geçirdiği için bir türlü  kendini toplayamadı ve  zayıf kaldı  " Ağır söz: Kişinin gönlünü inciten  gücüne  giden  onuruna dokunan  dayanılması güç  söz  "Söylediğin ağır sözler  çocukları çok incitti  " Ağız aramak (veya yoklamak): Öğrenilmek istenilen şeyi söyletecek yolda dil kullanmak  "Ağzını ara  bakalım o  konuda bir şey biliyor mu?" Ağız (söz) birliği etmek: Daha önce bir konuda anlaşarak aynı şeyi yapmak ya da söylemek  "Ağız birliği  etmeli  hep  birlikte  savunmalıyız kendimizi  " Ağızdan laf (söz) çekme(çalmak): Bir kişinin bildiği şeyleri ustalıklı konuşmalarda ona sezdirmeden öğrenmek  "Boşuna  uğraşma  ağzından laf çekemezsin  onun  " Ağızda sakız gibi çiğnemek: Bir düşünceyi  bir  sözü tekrar edip  durmak  "Dolap da dolap! Artık ağzında sakız gibi  çiğneyip durma şu  sözü!" Ağız değiştirmek: Daha önce söylediğinin tersini söylemeye başlamak  "Babasını görünce korkusundan  ağız  değiştirdi  " Ağız  dil vermemek: 1  Söz  söyleyemeyecek kadar  hasta olmak  2  Herhangi bir sebeple hiç  konuşmamak  susmak  "Kurşuna  dizilmeyi  göze aldılar ama ağız  dil vermediler  " Ağız eğmek: Yalvarmak  hiç de lâyık olmayan   birine yüz suyu dökmek  "Ölürüm de ağız eğmem o adama!" Ağız kalabalığı: Birbirini tutmayan  gereksiz  konu dışı sözler  "Asıl  meseleyi ağız kalabalığı ile ört bas edip  kaçamazsın!" Ağız kalabalığına getirmek: Birini gereksiz sözler söyleyip çok konuşmak yolu ile şaşırtmak  dikkatini dağıtıp   aldatmak  "Ağız kalabalığına getirip yok pahasına aldı malları  " Ağız kavafı: Karşısındakini ikna etmek için diller döken  çok konuşan  gerekli gereksiz söz  söyleyen  kimse  "İğreniyorum şunun gibi ağız kavafı heriflerden  " Ağız yapmak: Birini aldatma  yanıltma  oyalama  amacıyla  duygularını  düşüncelerini olduğundan  başka türlü gösterecek  biçimde konuşmak  "Ne ağız yapıp duruyorsun  gerçeği söylesene!" Ağzı açık ayran delisi: Yeni gördüğü her şeye alık alık bakan  anlamsız bir hayranlıkla  seyredip şaşıran  "Haydi yürü  ağzı açık ayran delisi  gibi ne bakıp duruyorsun vitrine  " Ağzı (bir karış) açık kalmak: Çok şaşırmak  şaşakalmak  "Onca  seneden sonra sevdiği arkadaşını birden karşısından  görünce ağzı açık  kaldı  " Ağzı kalabalık: Çok ve manasız  saçma sapan  tutarsız sözler  söyleyen  "Ağzı kalabalık insanlara tahammül etmek çok  güç bir iş  " Ağzı kulaklarına varmak: Çok sevinmek  sevindiği her  hâlinden belli olmak  "Takdirname eline verilince  sevincinden ağzı  kulaklarına vardı  " Ağzı laf yapmak: Güzel  inandırıcı söz söyleme   yeteneği olmak  "Politikacı mı olacaksın  ağzın laf da yapmalı  " Ağzına (veya ağzının içine) bakmak: 1  Ne  diyeceğini  beklemek  2  Onun sözüne göre hareket etmek  "İyi  yemek için  de onun ağzına  bak bari!" Ağzına baktırmak: Etkili  güzel konuşarak  kendini  zevk ile dinletmek  dinleyenleri kendisine  hayran etmek  "O  ağzına baktırmasını bilen  ender hatiplerdendi  " Ağzına bir parmak bal çalmak: Amacına ulaşmak için birini tatlı sözlerle bir süre oyalamak  kandırmak; umut verip ikna   ederek işini yaptırmak  "Öyle bir insan ki  ağzına bir parmak bal çal   sonra her istediğini yaptır  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Ağzına girmek: Dinlenirken konuşana doğru oldukça fazla yaklaşmak  "Çocuklar  masal anlatan dedenin  neredeyse  ağzına  gireceklerdi  " Ağzına lâyık: Bir yiyeceğin tadı anlatılırken kullanılır  çok lezzetli yiyecek  anlamında  "Haydi durma  uzan  tam   ağzına lâyık bir tatlı!" Ağzında bakla ıslanmamak: Sır saklamayı becerememek  sırrı hemen açığa  vurmak  "Ağzında bakla ıslanmayan bu adama   nasıl oluyor da açılıyorsun?" Ağzında gevelemek: Açık olarak söylememek  belirli konuşmamak  "Lütfen  lafı ağzında geveleme de ne  söyleyeceksen  söyle  çok işim var  " Ağzından bal akmak: Çok tatlı  hoşa gider  biçimde  konuşmak  "Konuş  konuş hele; ağzından bal  akıyor  " Ağzından çıkanı kulağı işitmemek: Sözlerini tartmadan  düşünmeden  öfke içinde  nere varacağını  hesaplamadan  konuşmak  "İyice çıldırmış  olmalısın  Çünkü ağzından çıkanı  kulağın  duymuyor  " Ağzından düşürmemek: Bir kimseden veya bir şeyden her zaman söz etmek  "Ölünceye kadar torunu Esma`nın   adını  ağzından düşürmedi  " Ağzından girip burnundan çıkmak: Çeşitli yollara başvurarak birini bir şeye razı etmek; veya kandırmak  "Ağzından  girip burnundan çıktı ve ondan para koparmayı   başardı  " Ağzından kaçırmak: Söylemek istemediği bir şeyi  boş bulunup  söyleyivermek  "Dikkatli ol  lafı ağzından kaçırıp da   gideceğimiz yeri söyleme  " Ağzından laf almak (çekmek): Bir kimseyi değişik yollarla ve ustalıkla konuşturup birtakım gizli şeyleri öğrenmek  "Boşuna uğraşma  ağzımdan laf alamazsın  " Ağzından yel alsın: Olumsuz  kötü şeylerden   bahsedenlere karşı "ağzını hayra aç"  anlamında söylenir  "Bugün kötü   şeyler mi bekliyorsun? Ağzından yel  alsın  o ne biçim beklenti?" Ağzını açıp gözünü yummak:Kızgınlık ile sonunu düşünmeden ağzına gelen kötü sözleri söylemek  karşısındakine  hakaret  etmek  "Eve geç gelen  kızına ağzını açıp gözünü yumdu  " Ağzını aramak: Karşısındakini kurnazca konuşturarak ağzından söz almak  istediğini  öğrenmek  "Şunun ağzını ara  da bahçeyi  satıp satmayacağını öğren  " Ağzını bıçak açmamak: Kırgınlıktan  üzüntüden  ya da herhangi  bir sebepten ötürü söz söyleyecek  durumda olmamak  "Boşuna  uğraşma  evin yanışına öyle üzülmüş  ki ağzını bıçak açmıyor  " Ağzını havaya (poyraza) açmak: Umduğunu elde edememek  fırsatı kaçırdıktan sonra  boş yere beklemek  "Evi o zaman   alacaktın  artık geçti  bundan sonra ağzını havaya  aç  " Ağzını kapamak: 1  Susmak  2  Çıkarının elden  gideceğini düşünerek birinin konuşmasını   önlemek  "Ağzını kapatamazsak  konuşup bizi elâleme rezil edecek  " Ağzının içine bakmak: Konuşan bir kimseyi seve seve ve dikkatlice dinlemek  "Konuşması onları öyle sarmıştı ki ağzının  içine   bakıyorlardı  " Ağzının kokusunu çekmek: Bir kimsenin dayanılmaz  çekilmez tutum ve  davranışlarına katlanmak  "Yeter artık  daha fazla senin ağız  kokunu çekemem  " Ağzını öpeyim (seveyim): Sevindirici bir söz söyleyene "ne güzel  hoş söyledin" anlamında  kullanılır  Ağzının payını vermek: Sert söz ve davranışlarla karşılık vererek bir kimseyi yaptığına pişman etmek  "Demek  öyle  ben de senin ağzının payını  vermezsem bana da Hasan  demesinler!" Ağzının suyu akmak: Çok beğenip isteyecek duruma gelmek  imrenmek  "Vitrindeki  kızarmış tavuğu görünce ağzımın suyu   aktı  " Ağzının tadı kaçmak: Rahatı kaçmak  huzurunu  kaybetmek  bir kimsenin kurulu dirliği  düzenliği bozulmak  "Şu  vızır  vızır işleyen yol burdan  geçince ağzımızın tadı kaçtı  " Ağzının tadını bilmek: 1  Güzel yemeklerden  anlamak  2  Bir şeyin   güzelini  iyisini bilmek  anlamak  "Şunlardaki   güzelliğe bak                ağzının tadını da  biliyorsun hani  " Ağzı sulanmak: İmrenmek  "Karpuzları ağzını  şapırdatarak yemeye   başlayınca benim de ağzım sulandı  " Ağzı süt kokmak: Çok genç  toy ve tecrübesiz   olmak  "Şu ağzı süt kokan mı yarışacak  benimle  " Ağzı var dili yok: 1  Oldukça sessiz  sakin  kendi hâlinde  2  Konuşmayıp susan  derdini  anlatmayan  "Telâşlanma  sakın  ağzı var dili yok o çocuğun  seni hiç üzmez  " Ağzıyla kuş tutsa    :"Ne kadar çaba gösterse  ne yapsa da" anlamında  kullanılır  "Ağzıyla kuş da tutsa  artık bu eve  adım atamaz  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Ah almak: Birinin bedduasını üstüne çekmek  "Zalimliğine devam  edersen daha çok kişinin ahını alacaksın  " Ahı çıkmak: Eziyete uğrayan bir kimsenin yaptığı bedduanın etkisini göstermesi  Ahı tutmak: Zulüm görenin bedduasının yerini bulup gerçekleşmesi  "Ahım bir tutarsa dünyanın kaç  bucak olduğunu  görecek o  " Ahı yerde kalmamak: Yaptığı ilenme (beddua) er geç etkisini göstermek  "Şunu iyi bil ki ey zalim  ahım yerde kalmayacak;  yüz  üstü sürüneceksin  " Ahkâm çıkarmak: Kendi düşüncelerine dayanarak birtakım yargılara varmak  "Devletler ancak kuvvetli ordu ile ayakta   dururlar diye ahkâm çıkardı  " Ahmak ıslatan: İnce ince yağan yağmur  çisenti  "Böyle  yürümeye devam edersek bu ahmak ıslatan iliklerimize  işleyecek  " Ahret kardeşi: Dünya ve ahiret işlerinde birbirlerinden ayrılmayan kimseler; kan bağı olmaksızın manevî olarak kurulan kardeşlik  Ahrette on parmağı yakasında olmak: Haksızlığa uğrayışını bu dünyada önleyip hakkını alamayanın  öte dünyada (ahrette)   kendisine sorumlu olan kimseden davacı olması  "Hakkımı vermedin ama   ahrette on parmağım yakanda olacaktır  " Akan sular durmak: Artık itiraz edilebilecek  karşı durulacak bir nokta  kalmamak  "Siz Mehmet Ağa`ya gidin  o devreye  girdi mi akan  sular durur  kolay anlaşırsınız  " Akıl defteri: Hatırlanıp yapılması gereken şeylerin yazıldığı küçük defter  muhtıra defteri  ajanda  Akıl etmek: Herhangi bir önlem ve çareyi zamanında düşünmek  vaktinde hatırlamak  "Sular  kesilecekti ama kovaları doldurmayı akıl  edemedim  " Akıl hocası: 1  Birine yol gösteren  akıl  öğreten kimse  2  Herkese akıl öğretmeye meraklı kimse  "Lütfen akıl  hocalığı yapmaya  kalkma  biz işimizi senden  iyi biliriz  " Akıl kârı olmamak: Akıllı  dengeli ve ölçülü  bir  kişinin yapacağı iş olmamak  "Akıl kârımı şimdi senin yaptığın bu  iş?" Akıl kutusu (kumkuması): Çok zeki  akıllı  kimse; bilgiç  "Akıl  kutusu mübarek  her meseleyi çözüyor  " Akıllara durgunluk vermek: Çok şaşılacak bir şey olmak  "Bir  görmeliydin o olayı  akıllara durgunluk verecek  bir olaydı  " Akıllı uslu: Dengeli  yaramazlık etmeyen  ölçüsüz ve taşkın  davranışlarda bulunmayan  "Senin çocuk pek akıllı uslu  görünüyor  " Akıl öğretmek (vermek): Herhangi bir konuda yol gösterip tavsiyede bulunmak  bilgi vermek  "Sana akıl  verecek bir adam  da mı bulamadın?" Akıl sır ermemek: Bir işin gizli yönlerini  niteliğini  asıl sebebini  anlayamamak  "Senin bu işi nasıl berbat  ettiğine hâlâ akıl sır  erdiremedim  " Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak  gerçekleşmeyecek bir iş  uğrunda boşuna çaba sarf etmek  "Desene boşuna  kürek çekmişiz  olmayacak bu iş  " Akla karayı seçmek: Bir işi başarmak uğrunda çok yorulmak  sonuca kadar çok  zahmet çekmek  "Seni buluncaya kadar akla  karayı seçtim  " Aklı almamak: 1  Akla uygun gelmemek  inanılacak gibi olmamak  2  Anlamamak  "Şu işleri bir türlü aklım  almıyor  " Aklı başına gelmek: 1  Zarar gördüğü işlerden   uslanıp akıllıca davranmak  2  Baygınlıktan ayılmak  kendine  gelmek  "Çabuk  koşun  nihayet kendine  geliyor!" | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Aklı başından gitmek: 1  Çok korkudan veya çok   sevinçten ne  yapacağını şaşırmak  2  Kafası çok yorulmuş olduğundan iyi    düşünememek  "Annemi öyle evin ortasında baygın görünce aklım başımdan    gitti  " Aklı başında olmamak: 1  İyi düşünebilir  durumda   olmamak  2  Bayılmak  kendisinden geçmek  "Artık  aklı başında  olmamak onun işine  geliyor sanki  böylece sorumluluktan  kurtulacak  rahat edecek  " Aklı çıkmak: Titizlikle üzerinde durmak  çok  korku geçirmek  çok korkmak  "Elbisem  yırtılacak diye aklı çıkıyor  " Aklı durmak: Şaşırmak  düşünemez bir hâle   gelmek  "Resmi öyle güzel yapmış ki  görsen aklın durur  " Aklı karışmak: Ne yapacağını bilememek  bocalamak  şaşırmak  "Dur hele  bir düşüneyim  söylediklerin  aklımı  karıştırdı  " Aklı kesmek: Bir şeyin olabileceğine  bir şeyi  yapabileceğine  inanmak  "Seninle bu işi  başarabileceğime pek de aklım  kesmiyor  " Aklına düşmek: 1  Hatırlamak  2  Kafasında bir    düşünce doğmak  "Aklına düşen her şeyi yapmak zorunda mısın?" Aklına esmek: Daha önce düşünmemiş olduğu şeyi birden yapmaya karar vermek  "Birden aklına esti  kalkıp sahile indi  " Aklına gelen başına gelmek: Olmasından korktuğu şeyin zarar verici etkisine uğramak  "Aklıma gelen başıma geldi  evi su  bastı  " Aklına gelmek: 1  Hatırlamak  2  Bir şeyi  yapmayı   düşünmek  tasarlamak  "Aklıma  geldi  kalkıp babama  gittim  " Aklına koymak: 1  Bir şeyi yapmaya kesin olarak    karar vermek  "Bu sene takıntısız sınıfımı geçmeyi aklıma koydum  "2  Bir   fikri başkasına aşılamak  Aklına (aklını) takmak: Bir şeyi devamlı olarak düşünmek  bir fikre sürekli olarak  zihninde yer vermek ve zihni  onunla  meşgul etmek  "Onu niçin kırdım  aklıma takıldı düşünüp  duruyorum  " Aklına yer etmek: Uygun bulduğu bir düşünce kafasına yerleşmek  "Onun sana söyledikleri aklına yer eder   inşallah  " Aklından zoru olmak: Tutarsız  dengesiz  ölçüsüz  delice davranışlarda  bulunmak  "Bırak o bıçağı  aklından zorun  mu var  senin?" Aklını almak: Çekiciliği  güzelliği ile  büyülemek  etkisi altına almak  "Kızın  bir bakışı  aklını başından almaya   yetti  " Aklını başına almak (toplamak  devşirmek):   Mantıksız  ölçüsüz  davranışlarda bulunmaktan kendini kurtararak  akıllıca  bir yola  girmek  "Aklını başına al  yoksa bu içki seni  götürecek  " Aklını başından almak: Çok şaşırtmak  düşünemeyecek  duruma getirmek  "Gördüğü ev aklını  başından aldı  " Aklını (bir şeyle) bozmak: 1  Sapıtmak  delirmek  2  Yalnızca  ilgilendiği  üzerine düştüğü şeyle  uğraşıp durmak  başka hiçbir mesele  düşünmemek  "Bizim çocuk sinema ile  aklını bozdu  " Aklını çalmak (çelmek): 1  Kararından  niyetinden vazgeçirip  başka bir yola sokmak  2  Baştan  çıkarmak  ayartmak  "Aklını çelip onu  evlenmeye razı et  " Aklını peynir ekmekle yemek: Akılsızca  şaşkınca  delice işler  yapmak  "Misafirliğe böyle gidilir mi? Sen  aklını  peynir ekmekle mi  yedin?" Ak pak: 1  Tertemiz  2  Saçı   sakalı ağarmış  3  Alımlı ve beyaz tenli  "Ne kadar da ak pak bir   çocuk  " Akşama sabaha: Neredeyse  pek yakında  kısa bir  süre  içinde  "Konuklar akşama sabaha burada  olurlar  sakın bir yere  kaybolma!" Akşamdan kavur  sabaha savur:  Kazandığını günü  gününe harcayan  har vurup harman savuran  savruk kimselerin durumunu   anlatmak için kullanılır  Akşamı iple çekmek: Gecenin olmasını sabırsızlıkla beklemek  "Ne güzel bir ziyaret olacak  Akşamı   iple  çekiyorum  " Alacağına şahin  vereceğine karga:  Alırken  bütün gücünü kullanan ve  kolaylık gösteren  kimsede parasını  bırakmayan;  verirken ise bin bir güçlük  çıkaran vereceğini  geciktirmek için   elinden geleni yapan kimse için kullanılır  "Ne  adamsın be! Alacağına   şahin  vereceğine karga!  Yazıklar olsun!" Alacağı olsun: "Günün birinde ondan öcümü alırım" anlamında göz korkutmak için söylenir  Al aşağı etmek: Birini bulunduğu yerden  mevkiden  indirmek  "Ya  gördün mü  demek ki el oğlu adamı al  aşağı  ediyormuş bir çırpıda!" Al birini vur birine (ötekine): Hepsi aynı  bir  ayarda  hiçbiri işe  yaramaz  "Onlardan söz etme bana  Al birini vur   birine  " Alçak gönüllü olmak: Gurur ve kibre kapılmayıp kendini olduğundan daha aşağı düzeyde sayma  başkalarından  yüksek  görmeme durumu  "İnsanı  insan yapan vasıflardan  biri de alçak  gönüllü  olmaktır  " Al gülüm ver gülüm: 1  Karşılıklı sevgi    gösterisi  2  Çokluk uygun olmayan işlerde birbirinin çıkarını kollamak   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Alı al  moru mor: Telâş veya  yorgunluktan yüzü  kıpkırmızı kesilmiş (olarak)  "Uçağı kalkmak üzere  olan babama alı al  moru mor bir şekilde  yetişebildim  " Alıcı gözüyle bakmak: Çok dikkatli bakmak  inceden inceye  gözden geçirmek  "Mobilyaya ilk defa alıcı gözüyle baktı  " Alın teri dökmek: Zahmetli iş görüp çok emek vermek  "Alın teri dökmeyenler  emeğin ne olduğunu  bilemezler  " Ali Cengiz oyunu: "Kurnazca  haince aklı  durduracak iş  yapmak" anlamında kullanılır  "Bana bir Ali Cengiz oyunu  oynadılar ki  sormayın gitsin  " Ali kıran baş kesen: Çok zorba  kaba kuvvetle  hâkimiyet  kuran  "Mehmet  sınıfın Ali kıran baş  kesini olmuştu  " Ali`nin külâhını Veli`ye  Veli`nin külâhını  Ali`ye  giydirmek: Kendi sermayesi olmadığı hâlde  birinden aldığını  ötekine  ötekinden aldığını bir başkasına vererek işini yürütmek   kötü bilmeyen; hak yol   üzerinde olan    hem de ahrette  iyilik görebilesin  "  `a emanet: Herhangi  bir şeyi Yüce  `ın  korumasına ve  esirgemesine terk etmek  "Seni  `a emanet ederek  gidiyorum  oğlum  "  aklım almıyor?"  bir  şeyin hiç bulunmaması  hâlindeki sıkıntı anında "  daha kötüsünü  göstermesin"  anlamında kullanılır    usanç bildirir  "  aşkına şu  işi bir daha  yapma!"  Cenab-ı Hak`tan  başka  kimse bilmez  "  bilir bu sırrın iç  yüzünü  "2  Bana öyle  geliyor ki  "  bilir esrar da alıyordur bu  çocuk  "  varlığından huzursuz  olunan şey  "  `ın belâsı adam yine çıktı   ortaya  "  sadaka vermeyeceğim"  anlamında söylenir  2  İyi şey elde  edenlere memnunluk bildirmek için  kimi zaman da takılma ve  şaka için  söylenir  "  versin  çok  hırpalamak  "Adamlar  yabancıya bir giriştiler ki  yarattı  demediler  "  `yürü ya kulum` demesi  yeter  " Allak bullak etmek: Kurulu düzeni bozmak  karmakarışık bir duruma  getirmek  "Çocuklar evi allak bullak edip  gitmişler  " Allayıp pullamak: Kötü görünüşü kapatmak için bir şeyi süslemek  donatmak  "Hurda arabaları  allayıp pullayıp pazara  çıkarmışlar  " Allem etmek  kallem etmek:  İstediğini elde  etmek için her türlü kurnazlığa başvurmak  "Namussuzlar  allem edip kallem  edip yaşlı adamın evini elinden aldılar  " Alnı açık yüzü ak (olmak): Herhangi bir ayıbı  çekinecek bir durumu  olmamak  iffetli ve şerefli  olmak  "İşte alnı açık  yüzü ak meydandayım; çıksınlar karşıma  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #8 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Alnını karışlamak: 1  Bir işin çok güç  olduğunu  yapılamayacak kadar zor  olduğunu anlatır  2  Küçümseyerek   meydan okumak  tehdit etmek  "Beni polise  bildirenin alnını karışlarım  " Alnının akıyla: Küçümsenecek  ayıplanacak bir  duruma  düşmeden; tertemiz  şerefiyle  başarılı olarak  "`ın izniyle  bu işten alnımın  akıyla çıkacağım  " Alnının ar damarı çatlamak: Utanma  sıkılma  duygularını  yitirmiş bulunmak  "Adama bak nerede  soyunuyor  alnının ar  damarı çatlamış  anlaşılan  " Alnının damarı çatlamak: Başarmak için çok sıkıntı çekmek  çok çaba sarf edip emek  vermek  "O yolu açıncaya kadar   benim alnımın damarı çatladı  sen ne halt etmeye  bozuyorsun?" Alnının kara yazısı: Kötü talih  baht  "Ne  yapayım  alnımın kara yazısı böyle  imiş  " Al takke ver külâh: 1  Bir mesele   üzerinde uzun  çekişmelerden sonra  2  Senli benli  samimî dostluğu  sürdürerek  "Al  takke ver külâh yıllarca  yaptık bu işi  " Altı alay  üstü kalay:  İçi dışı bir olmayan;  dışı süslü  içi berbat  "Altı alay üstü  kalay bir dolaba benziyor bu  " Altı kaval  üstü şeşhane (Şişhane):  Daha çok  giyim için "altı  üstüne; bir parçası öbür  parçasına uymaz  " anlamında   kullanılır  "Çabuk çıkar şu üzerindeki altı  kaval üstü şeşhane elbiseyi  yoksa rezil olacaksın el  âleme  " Altın babası: Çok zengin  parası çok olan   kimse  "Adam altın babası  her istediğini kolayca  yaptırıyor  " Altın bilezik: Para getiren  hayat boyunca  geçimi  sağlamaya yarayan sanat ve  meslek  "Şimdiden bir altın bilezik  sahibi ol  ki yarın rahat edesin  " Altında kalmamak: 1  Bir şeyi karşılıksız  bırakmamak  "Onun bana   yaptığı iyiliğin altında kalır mıyım?"2  Bir şeyin  üstesinden   gelmek  "Bana verdiği işin altında kalmayacağım  " Altından Çapanoğlu çıkmak: Girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla  umulmayan bir tehlike ile   karşılaşmak  "Bana öyle geliyor  ki bu işin altından Çapanoğlu çıkacak  " Altından girip üstünden çıkmak: Bir serveti  bir parayı  bir kaynağı gereksiz yere  düşüncesizce sorumsuzca harcayıp  kısa zamanda  bitirmek  "Bir  ayda o kadar paranın altından girip üstünden  çıktı  " Altından kalkmak: Bir zorluğu yenip işi başarmak  "Telâşlanma  işin altından kalkacaktır  o  " Altını çizmek: Bir şeyin (daha çok sözün) önemini belirtmek  üzerine dikkati çekmek  vurgulamak  "Altını çize çize   söylüyorum  Eninde  sonunda sen de geleceksin  " Altını üstüne getirmek: 1  Bir şeyi bulmak için    aramadık yer bırakmamak  "Evin altını üstüne getirdik ama tabancayı    bulamadık  " 2  Söz ve davranışlarıyla çevreyi birbirine düşürmek  karmakarışık etmek  "Adam iki  çift laf etti  Topluluğun altını üstüne  getirdi  " Altın kesmek: Çok fazla miktarda para kazanır olmak  "Adamların   açtığı büfe altın kesiyor sanki  " Altmış altıya bağlamak: O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir işi kesin neticeye vardırmış gibi görünmek  "İnsanları altmış altıya bağlamakta   üstüne yoktur onun  " Altta kalanın canı çıksın: "Herkes başının çaresine baksın   güçsüzleri düşünme gücü  yetmeyene ne olursa olsun"  anlamında  kullanılır  Alttan (aşağıdan) almak: Sert konuşan birine karşı yumuşak  olumlu  onu haklı görüyormuş gibi  tavır almak  "Amacına  ulaşmak  istiyorsan onunla konuşurken alttan al  pes perdeden konuş  " Alttan güreşmek: Biraz geriden  pasif hareket  edip gizli  gizli yenme yollarını  kollamak  "Vay hınzır vay!   Alttan  güreşip aklın  sıra başarı  kazanacaksın ha!" Alt yanı çıkmaz sokak: Sonuç alınmayacak iş  umutsuz durum  "Çobanlık mı  dağ tepe dolaş dur  alt yanı çıkmaz sokak   vesselâm  " Amana gelmek: Teslim olmak  önce direnirken zor   karşısında boyun eğmek  "Nihayet düşman  amana geldi  " Aman dedirtmek (amana getirmek): Karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak  teslim olmaya  zorlamak  "Düşmana  aman dedirtmek boynumuzun  borcu oldu artık  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #9 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Aman dilemek: Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek  galip gelenin merhametine   sığınmak  "Aman dileyene kılıç kalkmaz  " Aman vermemek: 1  Göz açtırmamak  rahat  bırakmamak  2  Düşmanı acımayıp öldürmek  merhamet etmemek  "Böyle kahpe   insanlara sakın aman vermeyin!" Ana baba günü: 1  Mahşer günü  2  Sıkıntılı  kalabalık; telâşlı  tehlikeli  kimsenin kimseyi tanımadığı   kalabalık  "Yangın yeri ana baba gününe dönmüştü  " Ana kuzusu: 1  Pek küçük kucak çocuğu  2  Sıkıntıya  güç işlere alışkın olmayan  nazlı çocuk veya genç  "Şu  torbayı  kaldırışına bak hele  tam bir ana kuzusu  " Anan yahşi  baban yahşi: Bir  kimseyi işini  yaptırabilmek için pohpohlamak  gereğinden fazla överek  istediğini elde  etmeye çalışmak   Anası ağlamak: Çok eziyet çekmek  sıkıntıya  katlanmak  bitkin duruma düşmek  "Onu  buraya getirinceye kadar anam  ağladı  " Anasından doğduğuna pişman: 1  Üşengeç  çok  tembel  2  Canından bezmiş  "O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin  pişman  " Anasından doğduğuna pişman etmek: Çok eziyet ederek canından bezdirmek  bir kimseyi çok  üzmek  "Karşıma bir çıksın  onu anasından doğduğuna  pişman edeceğim  " Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek: Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek  eziyete katlanmak  "Şu   arabanın taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan   geldi  " Anasını ağlatmak: Bir kimseye çok eziyet edip sıkıntı çektirmek  "Adamın üzerine öyle gittiler ki iki  günde anasını  ağlattılar  " Anasının gözü: Hileci  kurnaz  çok açık göz  çıkarcı  hin oğlu hin  "Adam anasının  gözü  iki dakikada  bitiriverdi  işi  " Anasının nikâhını istemek: Bir şeye değerinden çok para istemek  olmayacak bir istekte  bulunmak  "Senin istekli olduğunu  duydu adam  şimdi gidersen anasının  nikâhını isteyecek o eve  " Anasını sat! (satayım): Önem verme  aldırma  umursama  bunun için kederlenme  üzülme  "Sat anasını o işin  yenisine  bak!" Anca beraber  kanca beraber:  Birbirimizden  ayrılmayacağız  işler iyi de gitse  kötü de gitse hep birlikte   yapacağız  beraberliği  bozmayacağız  "Bu toprağı yalnız ben mi atacağım  hayır arkadaşlar; haydi  anca beraber  kanca beraber  " Anladımsa Arap olayım: "Hiçbir şey anlamadım" anlamında kullanılır  "Senin anlattıklarını anladımsa Arap  olayım  " Ant içmek (etmek): Yemin etmek  bir şeyi yapmaya veya  yapmamaya  söz vermek  "Ant içtik  asla bu ülkeyi düşmana  bırakmayacağız  " Apar topar: Telâş ve acele ile  yaka paça  hazırlanmadan  "Treni kaçırırım korkusuyla  apar topar evden ayrıldım  " Ara (aralarını) bozmak: İki kişi arasındaki iyi ilişkiyi  dostluğu  arkadaşlığı yıkmak  "Kim ki  ara bozar  o toplumun yüz   karasıdır  " Ara bulmak: Birbirleriyle anlaşamayan  bir  araya gelemeyen  kişileri uzlaştırmak  barıştırmak  "İki öğrencinin   arasını bulmak  tam bir haftamı aldı  " Araları açılmak (bozulmak): İyi ilişkileri  dostlukları  arkadaşlık bağları  kopmak; birbirlerine dargın hâle  gelmek  "Şu iki çiftin araları nasıl  açıldı hâlâ anlayamadım  " Aralarından kara kedi geçmek (veya aralarına kara kedi girmek): İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak  aralarına soğukluk girmek  birbirlerine gücenmek  "Niçin  konuşmuyorsunuz?  Aranızdan kara kedi mi geçti?" Aralarından su sızmamak: Çok iyi  çok yakın  dostluk veya  arkadaşlık kurmak  ahbap olmak  "Şunlara bak  aralarından su  sızmıyor  " Arap saçına dönmek: İşlerin çok karışıp içinden çıkılmaz bir durum alması  "Bırak artık sorumsuzluğu  işleri bu tavrınla  Arap  saçına döndürdün  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #10 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Araya girmek: 1  İki kişinin arasındaki bir işe  karışmak  2  Araları   bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak  3  Yapılmakta olan bir   işin yapılmasını geciktirmek  "Araya başka işler  girince seninkini   yapamadım  kusura bakma  " Araya koymak: Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak  "Genel müdürü araya koyup senin işe alınmanı    sağlayacaklardır  " Arayı yapmak: 1  Arası bozuk olan kimse ile  barışmak  2  Arası   açık olan iki kişiyi uzlaştırıp  barıştırmak  "Hasan  aramızı  yapmasaydı biz hâlâ  diken üstünde oturuyor olacaktık  " Ar damarı çatlamak: Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak  utanmayı bırakmak  yüzsüz olmak  "Ar damarı  çatlamış  bu adamdan ne umuyorsun  anlamadım bir türlü  " Arı kovanı gibi işlemek: Girip çıkanı  gelip  gideni çok olmak  "Şu  seçim dolayısıyla doktorun evi  arı kovanı gibi  işliyor  " Ârif olan anlasın (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün  anlayışı kuvvetli  kimselerce anlaşılabileceğini  belirtmek  için kullanılır   Arka arkaya vermek: Birbirini korumak  kollamak  için birleşmek; dayanışmak  yardımcı olmak  "Arka arkaya   verirsek karşımızda hiçbir güç  duramaz  " Arka (sırt) çevirmek: Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek  yabancı gibi  davranmak  "İşlerim bozulunca bana sırt   çevirdi  " Arka çıkmak: Birilerine karşı  birini korumak;  savunmak  kayırmak  "Babası arka  çıkmasaydı onu bir güzel dövecekti  " Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak  dedikodusunu yapmak Arkadan vurmak: Kendisine inanan  güvenen bir  kimseye  gizlice kötülük etmek  "Onun beni  arkamdan vuracağı hiç aklıma   gelmezdi  " Arka kapıdan çıkmak: Özellikle bir eğitim kurumundan  bir iş yerinden hiçbir  varlık gösteremeden  bir şey  öğrenemeden  ayrılmak  "Övünüp durma  bilgine bakılırsa sen o  okulun arka  kapısından çıkmışsın  " Arkası kesilmek: Tükenmek  bitmek  süregelen  bir şeyin son  bulması  "Kiranın da arkası  kesilirse ne yaparız biz?" Arkasına düşmek: 1  Birini gözden ayırmayarak  arkasından gitmek  2  Bir   işi sona erdirmek için çok sıkı  çalışmak  "Arkasına düşmezsen nasıl  elde  edeceksin o evi?" Arkasında dolaşmak (gezmek): Bir işi sonuca bağlamak için ilgili yerlere giderek görüşme fırsatı aramak  onların  yardımını  sağlamak   Arkasını getirememek: Başladığı işi sürdürüp sona erdirememek  sonuçlandıramamak  "Ne tembel  adamsın şu işin  arkasını  getiremedin  hâlâ!" Arkasını sıvamak: İltifat etmek  okşamak  övmek  birisini bu yolları  kullanarak bir işe sevk etmek  "Arkasını   sıvayarak yaptırıyorum her işi  bu çocuğa  " Arkasını (birine) vermek: Bir kimsenin himayesinden güç almak  "Arkasını kaymakama vermiş pervasızca   konuşuyor  yolu burdan  geçireceğim diyor  " Arkası (sırtı) pek: 1  Soğuktan muhafaza edecek  biçimde giyinmiş  iyi giyinmiş olan  2  Güçlü  bir kimseye ya da yere   güvenen  "Ona göre hava hoş  çünkü karnı tok  sırtı pek nasıl olsa!" Arkası (sırtı) yere gelmemek: 1  Sarsılmamak  sağlam ve sağlıklı  durumunu sürdürmek  2  Hiç yenilgi yüzü   görmemek  "Arkası yere gelmemiş  bir adam olarak kalmalı o  " Armudun sapı var  üzümün çöpü var demek:  Hiçbir  şeyi beğenmemek  her şeyin bir kusurunu  bulmak  Armut piş  ağzıma düş: Bir işin  hiç emek  harcamadan olmasını  kendiliğinden hazır olup  ayağına gelmesini  bekleyenlerin  durumunu anlatmak için kullanılır  Arpa boyu kadar gitmek: Pek az ilerlemek  "Onca  çabaya rağmen arpa boyu kadar gidebildim ancak  " Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Derin derin ne yapacağını bilemeden  çaresizlik içinde düşünüp  durmak  "Öyle arpacı  kumrusu gibi  ne düşünüp duruyorsun?" Arpalık yapmak: Bir yeri sürekli çıkar kaynağı olarak kullanmak  sömürmek  "Batılılar  ülkemizi arpalık yaptılar âdeta  " Art düşünce (niyet): Açığa vurulandan ayrı  gizli tutulan  asıl düşünce  "Onun bizim  hakkımızda art düşüncelere sahip   olduğunu biliyorum  " Asıp kesmek: 1  İşkence etmek  zalimce  tavırlarda  bulunmak  2  Tehdit etmek  zalimce davranışlarda  bulunacakmış  gibi konuşmak  "Dün  haktan ve adaletten söz edenler  bugün iktidar  olunca asıp  kesmeye başladılar  " Askıda kalmak: Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması  yapılamayıp öylece  kalması  "Senin gelmemen  yüzünden bütün  işler askıda kaldı  " Askıya almak: 1  Geciktirmek  belirsiz olarak  ertelemek  bir işi zamanında yapmayıp  savsaklamak  2  Altı boşalmış   yapıyı dikmelerle tutturarak yıkılmaktan  kurtarmak  "Söyle ona  o  adamların tayin işlerini  askıya alsın  " Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin nikâhtan önceki durumlarını gösterir belgelerin  belirli bir süre için  ilgili  dairede görünür bir yere  asılması  ilân edilmesi   | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #11 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Aslan payı: 1  Hak edilenden daha çok alınan pay  en  güçlünün aldığı pay  2  Bir bölüşmede en büyük pay  "Aslan payı Ahmet`e  düştü  " Aslan yürekli: Yılmaz  hiçbir şeyden korkmayan  yiğit  kahraman  "Aslan yürekli Mehmetçik  düşmanı çil yavrusu gibi  dağıttı  " Aslı faslı (astarı) olmamak: Yalan  asılsız  olmak  gerçek payı  bulunmamak  "Aslı astarı olmayan işlerin içine  sürükleme bizi  " Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması  gerçek  değerinden fazlaya  malolması  "Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı  oldu  " Astığı astık  kestiği kestik:  Davranışlarından  dolayı kimseye hesap vermeyen  istediği gibi davranan  çok sert kimseler  için  kullanılır  Aşağıdan almak: Sert konuşan kimselere karşı yumuşak bir dil kullanmak  "Biraz aşağıdan alırsan onun  sana zarar  vermesini kolayca önlersin  " Aşağı kurtarmaz: 1  Bundan ucuza  verilmez  2  Daha aşağı bir durumu kendine lâyık görmez  "Israr etme  bu araba daha  aşağı  kurtarmaz  " Aşağı tükürsen sakal  yukarı tükürsen bıyık:   Sakıncalı oluşları eşit olan iki karşıt davranıştan birine karar   verememe zorunluluğunu anlatmak için kullanılır  Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak  hemen hemen  tam  değil de tama  yakın  "Aşağı yukarı on kilo gelir bu yük  " Aşık atmak: Birisiyle yarışmak  özellikle  kendisinden  üstün birisiyle yarış etmek  "Sen benimle aşık atacak biri  değilsin  " Ata et  ite ot vermek (yedirmek):  Uygunsuz iş  yapmak; birbirini tamamlayan  birbirine uyan unsurları  ters kullanmak;  kişilere işlerine yaramayan şeyi  ilgili olmadıkları görevi  vermek  "Ata  et  ite ot verilen bir ülkede  dirlik düzenlik mi olurmuş?" Ateş almak: 1  Yanmak  tutuşmak  2  Ateşli   silâhın patlaması  3  Telâşlanmak  öfkelenmek  heyecanlanmak Ateş bacayı sarmak: Bir iş ya da olay önüne geçilemez  tehlikeli bir durum  almak  "Ateş bacayı sarmadan çabuk gidelim  buradan!" Ateş basmak: Aşırı ölçüde sıkılmak  heyecanlanmak  utanmak sonucu vücutta  sıcaklığın artması  yüzün  kızarması  "O nadide  paha biçilmez vazoyu  kırınca bedenini birden bire  ateş bastı  " Ateşe atmak: Birini çok tehlikeli bir işe bile bile sokmak  "Hiç aldırmadan  biricik kızını o adamla  evlendirip ateşe  atamazsın değil mi?" Ateşe tutmak: 1  Ateşli silâhla  mermi atmak  2  Bir şeyi ateşin üzerinde tutarak ısıtmak  "Zalim  askerler zavallı  köylüleri yaylım ateşine tuttular  " Ateşe vermek: 1  Bir yeri bilerek  yakıp yok  etmek  2  Aşırı ölçüde telâşlandırmak  3  Bir toplumu  bir ülkeyi  kargaşalık  içine sürükleyerek yıkıma uğratmak  "Dış güçler yerli  işbirlikçilerle  anlaşarak ülkeyi ateşe verdiler  " Ateşine (nârına) yanmak: Birinin yüzünden büyük haksızlığa uğramak  zarar görmek  "Eğer bu malı  satamazsam senin ateşine  yanmış olacağım  " Ateş kesilmek: 1  Çok kızgın  öfkeli  davranışlar  göstermek  2  Çok çalışkan  hareketli ve becerikli  olmak  3  Ateşli silâhlarla yapılan atışa son vermek  "Taraflar ateş  kesilmesine  razı olmadılar  " Ateşle oynamak: Çok tehlikeli  zarar verecek  bir işin  üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir işe girişmek  "Bırak o  silâhı  elinden! Ateşle oynadığının farkında mısın sen?" Ateş pahasına: Çok pahalı  "Yeni  daireler ateş  pahası  nasıl alacağız?" Ateş püskürmek: Çok öfkeli olmak  ağır sözler   söylemek  "Öğretmen kapıyı kıran öğrencilere ateş püskürdü  " Ateşten gömlek: İçinde bulunulan acı  sıkıntılı  dayanılmaz durumu anlatmak  için söylenir  "İflas etmem  ateşten gömlek giymem  demektir  " Atı alan Üsküdar`ı geçti: "Fırsat kaçtı  artık  yapılacak şey  kalmadı" anlamında kullanılır  "Sen daha dur  atı alan  Üsküdar`ı çoktan  geçti  " Atı eşkin  kılıcı keskin: Her  bakımdan güçlü  dilediğini  yapabilir  "Zalimlere karşı durmak mı istiyorsun? Atın eşkin  kılıcın keskin olmalı!" Atın yüğrükse bin de kaç: İmkânın varsa kendini kurtarmaya bak  | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #12 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Atıp tutmak: 1  Kendi gücünü  aşacağı işler  yapacağını söylemek  abartılı konuşmak  2  Birisinin arkasından ileri  geri  konuşmak  kötü sözler etmek  "Yüzüne  karşı söyle  arkasından atıp  tutma  adamın  " At oynatmak: 1  Ata hüner göstermek  2  Bildiği  ve istediği gibi   davranmak  3  Belli bir alanda üstünlük kurmak  "Meydan  adamlara kaldı  istedikleri gibi at  oynatıyorlar  " Atsan atılmaz  satsan satılmaz: İşe  yaramadığı  sıkıntı verdiği hâlde  vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler  için  kullanılır  "Ne yapayım  kardeş işte! Atsan atılmaz  satsan satılmaz!" Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu dereceden  mevkiden  önemli görevden daha aşağı  bir yere inmek veya  alınmak  "Aklını  başına toplamazsan adamı işte böyle  attan indirip  eşeğe bindirirler  " Avaz avaz bağırmak: Olanca gücüyle bağırmak; sesi yettiği kadar  var gücüyle bağırmak  "Tamam  duyuyorum  öyle avaz  avaz bağırma!" Avucunun içine almak: Birini her dediğini yapar duruma getirmek  baskı ve etkisi altına  almak  "Kaymakam bütün  kasabalıyı  avucunun içine aldı  " Avucunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek  beklediğini elde  edememek  "Avucunu yalamak istemiyorsan  harekete geç  sen de çalış  " Avuç açmak: Yardım istemek  dilenmek  para  istemek ya da ister  duruma düşmek  "Yarın avuç açmamak  için bugünden  çalışmalısın  " Ayağa düşmek: 1  Bir şeyin   değerini kaybetmesi  2  Yalvarır duruma gelmek  3  İşe ilgisiz ve   yetkisiz kimseler karışır  olmak  "Sevinmeyin boşuna  bu işi ayağa düşürmeyeceğim  hiçbir zaman  " Ayağa kalkmak: 1  Hasta iyi olmak  2  Saygı  göstermek için oturma durumundan ayak üzeri duruma geçmek  3  Telâşlanmak  heyecanlanmak  4  Dikilmek  ayakları üzerinde  durmak  "Dedem  nihayet ayağa kalktı  " Ayağı (ayakları birbirine) dolaşmak: Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak  sendelemek  "Korkusundan  zavallının ayakları birbirine  dolaştı  " Ayağı düşmek: Bir yere uğramak  o yer yolu  üzerinde  bulunmak  yolu düşmek  "Bu  rezillikten sonra onun ayağının  buralara  düşeceğini sanmam artık  " Ayağı düze basmak: İşleri iyi gitmek  zorlukları yenerek  rahata kavuşmak  "Şu borcu da  ödedik mi ayağımız düze  basacak inşallah  " Ayağı ile gelmek: 1  Kendi isteği   ile gelmek  2  Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek  "Adam ayağı   ile geldi  dayak yemeye  " Ayağına bağ olmak: Bir işini yapmasına  bulunduğu yerden  ayrılmasına engel olmak  "Bu çocuk  ayağıma bağ oldu  onu  bırakıp da bir yere  gidemiyorum  " Ayağına dolaşmak (veya dolanmak): 1  Birisinin  yaptığı işe engel olmak  2  Başkasına yaptığı kötülük   kendi başına  gelmek  "Şu köpeği birisi çıkarsın atölyeden  insanın ayaklarına   dolanıyor  " Ayağına gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak  "O baban senin  ayağına  gitmelisin  " Ayağına kapanmak: Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak  "İnsan ne birisinin ayağına kapanmalı  ne de birisini  ayağına  kapandırmalı  " Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak  "Seni  aramaktan ayaklarıma kara sular indi  nerelerdeydin  aşkına!" Ayağını çekmek: Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak  ilişkiyi ve ilgiyi  kesmek  "Artık onlardan elimi ayağımı   çektim  " Ayağını denk almak: Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak  tedbirli  olmak  "Eğer  ayağını denk almazsan o adamlar  başına bir iş açacaklar  senin  " Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten  mevkiden  uzaklaştırmak  "Adamcağızın hiç suçu yokken   ayağını kaydırdılar  şimdi aç susuz dolaşıyor  " Ayağını kesmek: 1  Bir yere gitmez  uğramaz  olmak  2  Birini  bir yere artık uğramaz duruma  getirmek  "Öyle korkutun  ki o adamın ayağı  kesilsin bu meyhaneden?" Ayağının altına almak: 1  Acımasızca  tekmelerle kıyasıya  dövmek  2  Bir şeyi küçük görerek  ondan faydalanma  yoluna gitmemek  o şeyi tepmek  "Önüne  serilen bütün nimetleri ayağının   altına aldı hiç tınmadan  " Ayağının tozuyla: Henüz dinlenmeden  yoldan  gelir gelmez  "Adamı  ayağının tozuyla kodese  tıktılar  " Ayağını sürümek: 1  Verilen bir   görevi ağırdan  yapmak  2  Bir yerden ayrılmak üzere bulunmak  3  Ölmek   üzere olmak  4  Halk inanışına göre birinin gelmesi  ardından başkalarının da  gelmesine  yol açmak  "Ayağını mı  sürüdün ne  senden sonra gelen  misafirlerin  sayısını  bilir ancak!" Ayağını yorganına göre uzatmak: Gelirini giderine uydurmak  harcamalarda geliri  aşmamak  "Ayağını yorganına göre   uzatmazsan ileride aç kalırsın  " Ayağı (ayakları) suya ermek (değmek): Neden sonra aklı başına gelmek  bir şeyin aslını anlamak  beklenen biçimde   olmadığını kavramak  "Toy olduğu için  doğruyu göremiyor  onun da ayağı  suya erecek  bir gün  " Ayak altında kalmak: 1  Hor   görülüp  aşağılanmak  değer verilmemek  2  İnsanların sık gelip geçtiği yerde  kalabalık içinde  kalmak  "Seyyar satıcıların pek çoğu ayak  altında  kalınacak bir yeri  seçerler  " | 
|   | 
|  | 
|  | Deyimler Sözlüğü-A- |  | 
|  08-02-2012 | #13 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Deyimler Sözlüğü-A-Ayak atmamak: Bir yere hiç gitmemek  "O kente ayak  atmadım henüz  " Ayak diremek: Bir şeyde ısrar etmek  karşı  koymak  kendi kararından  vazgeçmemek  "Ayak diremeseydi çoktan evini  yıkmış olacaklardı  " Ayaklar altına almak: Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak  çiğnemek  "Babasının onun  için verdiği emekleri  ayaklar altına alarak o serseriliği seçti  " Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye  gönülsüz  gitmek  "Hoşlanmadığım bu insanların yanına  yaklaştıkça ayaklarım geri  geri gitmeye başladı  " Ayaklı kütüphane: Çok şey okumuş  her sorulana  cevap veren  çok şey bilen  okudukları aklında kalmış  kimse  "Adam ayaklı  kütüphaneydi sanki!" Ayakta kalmak: 1  Bir zorluk  karşısında  yıkılmamak  çökmemek  2  Oturacak yer  bulamamak  "Gemi öyle kalabalıktı  ki hepimiz ayakta kaldık  " Ayak takımı: İşe yaramaz  bilgisiz  görgüsüz  kaba  serseri  değersiz kimselerin  bütünü  "Mahallemizde ayak takımı  gittikçe çoğalıyor  " Ayak uydurmak: 1  Adımlarını başkasınınkine  uydurmak  2  Kendi gidiş  ve davranışını başkasınınkine benzetmek  "Bu  bozuk topluma ayak uydurmak  zorunda değiliz  " Ayak üstü (üzeri): 1  Kısa süre  içinde  acele  olarak  2  Ayakta durarak  ayakta dikilerek  "Gel de şu  büfede ayak üstü  atıştıralım biraz  " Ayasofya`da dilenip Sultanahmet`te sadaka (zekât) vermek: Kendisi başkasının yardımı ile geçinirken  gösteriş için  elindekini  başkalarına yardım amacıyla dağıtmak   Ayıkla pirincin taşını: Bir işin oldukça karışık  dolaşık  içinden çıkılması güç  olduğunu anlatmak için  kullanılır  "Durup dururken adama olmadık sözler  söylemiş  şimdi ayıkla   pirincin taşını!" Ayılıp bayılmak: 1  Sinir krizi  geçirmek  bunalıma düşmek  2  Birini kendinden geçercesine sevmek  beğenmek  "Her  kan  görüşünde ayılıp bayılıyor  " Ayranı kabarmak: Öfkelenmek  kızıp bağırmak;  coşmak  "O  konuştukça adamın elleri titriyor  ayranı kabardıkça   kabarıyordu  " Ayvaz kasap hep bir hesap: "Ha öyle ha böyle  ikisi de bir; hangi yolu  seçersek seçelim aynı sonuca varır" anlamında  kullanılır  Ayyuka çıkmak: 1  Pek yükselmek (ses için)  2  Herkesçe duyulmak  yayılmak (dedikodu  için)  "Öyle kızgındı ki sesi  ayyuka çıkıyordu  " Aza çoğa bakmamak: Eline geçenle yetinmek  tok  gözlü olmak  Azizlik etmek: Şaka ile takılmak  muziplik  etmek  şaka ile aldatmak  "Osman  azizlik etmeye bayılır  " | 
|   | 
|  | 
|  |