Prof. Dr. Sinsi
|
Esir Türk Kızlarının Hazin Hikayesi
Viyana Kuşatması’nda bıraktığımız Türk kızlarının izi Almanya’da bulundu Esir alınan binlerce Türk kızı vaftiz edilip Hıristiyanlaştırıldı Bunlar arasında Alman arsitokrasisine yükselenler dahi var
sir Türk Kızlarının Hazin Hikayesi[/url]
Tarih sadece ‘olmuş ile bitmiş’in bilimi değil elbette Aynı zamanda geleceğin yeniden inşası için başvurulan önemli bir kaynak Bu sebeple tarih deşildikçe içinden yeni hazineler çıkar Öyle olmasaydı dünü bugün ile nasıl birleştirebilirdik? Latif Çelik, bu düşünceyle hareket eden bir araştırmacı-yazar Türk tarihinin Almanya’ya uzanan izlerinin peşinden nerdeyse bir ömür gitmiş Topladığı bilgileri, fotoğrafları, derlediği kayıt dokümanlarını yıllar sonra bir kitapta toplamayı başarmış Bilinmeyen, ancak Türk-Alman ilişkilerini derinden etkileyecek bulguları gün ışığına çıkarmış Neticede çarpıcı bir iddia ortaya atıyor: “Almanya aristokrasisinin önemli bir kısmının atası Türkler ” Latif Çelik, bunun için Almanya aristokrasisi içinde önemli bir yeri olan Soldan ailesini örnek veriyor Soldan Holding’in patronu Felix Soldan (ölmeden önce) ile görüşen Çelik, ailenin soyunun Selçuklulara dayandığı bilgisine ulaşmış Soldan ailesi kendi soyunu 1279 yılına kadar araştırmış Buna göre, Soldanların atası tıp yüzbaşısı Mehmet Sadık Selim, Halep yakınlarında Haçlılar ile Selçuklular arasında yaşanan savaşta esir düşer 40 arkadaşıyla birlikte Beyrut, Kıbrıs, Cenova’dan sonra Almanya’ya getirilir Selim, burada esaretin bedelini Alman ordusuna hizmet vererek öder Zamanla din değiştirir ve ‘Selim’ ismi ‘Soldan’ olur Ailenin Almanya’da büyüyen kolları bu ülkede giderek etkin bir güç hâline gelmeye başlar Hatta din reformcusu Martin Luther’i destekleyenlerin başında bu ailenin bir kolu gelmektedir Ailenin diğer bağı ise ünlü şair-yazar Goethe’ye kadar uzanır Latif Çelik’e göre Goethe’nin annesinin kökeni Selim’in soyundan geliyor
Logophon Verlag isimli yayınevi tarafından Türkçe ve Almanca olarak basılan “Almanya’da Türk İzleri” isimli kitap tarihin bazı gizli noktalarını da aydınlatıyor Örneğin, çarpıcı konulardan biri olan ‘esir Türk kızları’nın hikâyelerine geniş yer veriliyor Özellikle İkinci Viyana kuşatması sonrasında esir alınan Müslüman Türk kızlarının Almanya içlerine dağıtıldığını kitaptan öğreniyoruz Çelik, esir kızların izini sürürken kiliselerden elde eteği bilgilerle ancak 100 kişinin hikâyesine ulaşabilmiş Alman Tarihçiler Birliği Başkanı Prof Dr Harmut Heller ise esir kızların 700’üne ait kayıtları elde etmiş Ancak hem Çelik hem de Heller kızların sayısının binlerle ifade edilebileceğini belirtiyor Çelik bu konunun tarih açısından büyük ses getireceğini söylüyor: “Özellikle II Viyana Kuşatması’na Osmanlı yönetici sınıfının aileleriyle birlikte geldiklerini, yenilgiye giden yolda ani geri çekilme kararı ve ardından yaşanan kaos ortamında bu kadınlı çocuklu gruplardan yüzlerce bireyin Almanya-Avusturya ordularının eline geçtiğini tespit ettik İsmi Merve, Ayşe, Kader olan kızlar vaftiz edilip dini değiştiriliyor ve daha sonra birer Hıristiyan olarak aristokratlar arasına karışıyorlar ”
Bunun dışında, Osmanlı’nın 1683 sonrasında kaybettiği Macaristan’da nüfusun yaklaşık yüzde 6’sı Türk’tü Bunlar Türk entelektüel, aristokrat, asker, soylu, zengin ve paşalardan oluşuyordu Fidye alma gayesi ile buradaki Türkler tez elden toplanıp esir ediliyor Bu esirler Avusturya ve Almanya’nın içlerine kadar getiriliyor Latif Çelik bu konuya dair ciddi kaynaklara sahip olduğunu anlatıyor: “Kullandığım kaynakların önemli bir bölümü de genelde Alman entelektüellerin çalışmalarıdır Buradan esir edilen Türklerin sayısının 40 bin olduğu bile söyleniyor ”
FATMA, MERVE VE KADER AYNI KADERİ YAŞADI
Avrupa ordularına esir düşen yüzlerce Türk kızından bazıları kiliselerde Hıristiyan yapılıp Almanlarla evlendirilir 1683 Viyana bozgunu başta olmak üzere, Budin, Mohaç, Belgrad, Salankamen ve Zenta savaşları sonunda gerek şehirlerdeki soylu Türk ailelerinin kızları gerekse Osmanlı aristokrat ve askerlerinin aile fertlerinden çok sayıda Türk kadını esir alınarak Almanya’ya getirilir 1683 sonrası, Türklerin Avrupa’daki geleceği için kırılma noktasıdır Verilen kayıplar şehit ve yaralı şeklinde kayıt altına alınırken esirler pek dikkate alınmaz Binlerce kadın esir Bavyera ve Baden Württemberg’deki kiliseler tarafından vaftiz edilir İsimleri de değiştirilen bu insanlar bilinmeyen yerlerde kaybolur gider Viyana Kuşatması sırasında değişik konularda verilen rakamlar içinde esirler yoktur Özellikle esir kadınların esamisi bile okunmaz 1683’te Viyana, 1685’te Neuhausel, 1686’da Ofen, 1687’de Mohaç, 1688’de Belgrad, 1691’de Salankamen ve 1697’deki Zenta savaşlarında çok sayıdaki Türk kadını esir alınarak Almanya’ya getirilir Bunların içinde Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın haremindeki kadın ve çocukların bir bölümü Nemçe askerleri tarafından esir alınır Türk esirlerin izleri sadece Hıristiyan edilene kadar takip edilebiliyor İsim değişikliğinden sonraki durumlarını tespit edip ortaya çıkarmak çok zor 1680’lerde esir alma işi daha çok yüksek rütbeliler tarafından uygulanır, cesaret ve zafer alameti olarak algılanırdı Bu yüzden esir edilen kızlar genellikle üst düzeydeki kişilerin tasarrufuna verilir Din değiştirenlere hemen vatandaş olma hakkı tanınıyordu Kilise kayıtlarında, genealog yazı edebiyatı ve Heimat kroniklerinde zor şartlar altında yapılan araştırmalarda çok sayıda Türk esirin getirildiği tespit edilir Sadece Kuzey Bavyera’da 80 biyografik parça ortaya çıkarılmış durumda Bunlardan yüzde 60’ı erkek yüzde 40’ı kadın Çok sayıdaki Türk çocuğu ile ilgili bilgiler de bu tarihî dokümanlarda yer alır
Esir edilen kadınlara dair kısa özet bilgilere kayıtlarda rastlamak mümkün Bunlardan birisi Fatma Nürnberg arşivleri Fatma’nın hayat hikâyesini detaylı olarak açıklıyor Fatma’nın doğum yeri Modon şehri olarak görünüyor 12 yaşındayken Venedik askerleri 1686 başında Modon kalesini ele geçirince burada bulunan Fatma alınarak İsviçre’ye getirilir Welsch dilini öğrenen Fatma, Pommer isimli bir aristokratın yanında kalır Daha sonra Nürnberg Altdorf Üniversitesi’nde ilahiyat profesörü olan Dr Johann Fabricius’a teslim edilir 14 yaşındaki Fatma’ya Almanca ve İtalyanca öğretilir burada Arşiv kayıtlarında, “Fatma kendi isteğiyle Hıristiyanlığı seçmiştir ” deniliyor Fatma’nın yeni adı ise Katharina Aemylia’dır Ancak Fatma yeni hayatına başladıktan birkaç gün sonra ölür Aynı arşiv kayıtlarında Fatma-2 olarak birinin daha adı geçmektedir Bu kişinin bir paşanın kızı olduğu sanılıyor Hatta Sultan’ın torunu olma ihtimali yüksek Fatma, 22 yaşında 1686 yılında Ofen şehrinin alınmasıyla General Markgraf Hermann Von Baden’nın esiri olur Hemen Hıristiyanlaştırılan Fatma’ya Maria Anna Augusta Colestina adı verilir Ancak tarihçi Latif Çelik, Fatma’nın ölene kadar kendi adını kullandığını tespit ediyor: “ Önemli evrakları imzalarken hep Fatma imzasını kullanır ”
Bavyera’daki kilise kayıtlarından yola çıkılarak bazı esir Türk kadınlarının bilgilerine de ulaşılmış Bunlardan biri Merve 1693 yılında Nürnberg Sebaldus Kilisesi’nde vaftiz edilen Merve, Türk subayı Halil’in kızıdır Baron Von Blumberg tarafından esir alınır Diğer bir isim olan Habba’nın hikâyesi de Merve’ninki gibi özetlenmiş Bir Türk kaptanının karısı olan Habba, Macaristan’da Grobvardein de Hauptmann Seider tarafından esir alınarak Kulmbach’ta bulunan Von Schönbock adında bir kadının yanına verilir Erlangen yakınındaki Protestan Untenreuth kasabasındaki kilise kitabında şöyle bir bilgi yer alır: “3-4 yaşlarında olan Kader babası Belgrad’da şehit düşünce yanından alınarak getirilmiş Daha sonraki geçmişi bilinmiyor Kader’in Hıristiyan olarak yetiştirildiği belirtiliyor ”
Çelik söz konusu esirlerin bir kısmının 1699’da geri alındığının da altını çiziyor Almanların bu esirler için ‘Beute Türken-Ganimet Türkler’ dediklerini de kitabında uzun uzadıya işlemiş Çelik
YENİÇERİ CARL OSMAN
Latif Çelik, araştırmasını sürdürürken aynı zamanda yer ve mekân isimlerini de izlemiş Takip ettiği yol onu yine Almanya’da Türk izlerine çıkarmış Bugün Almanya’da birçok şehirde bulunan Türk izlerinin başında, Türk adı geçen mahalle, cadde, bina veya semtler bulunuyor Bununla birlikte birçok Alman’ın soy isminde, heykellerde, kilise tavanlarındaki kabartma ve resimlerde bile Türk izlerine rastlanıyor Örneğin Carl Osman’ın hikâyesi oldukça ilginç Orta Frankonya’daki Ansbach şehrinin Rügland köyündeki Carl Osman’ın mezarı yıllar süren aramalar sonucunda ortaya çıkarılmış Mezar taşındaki yazıyı Latif Çelik kitabına şöyle yansıtmış: “1655’te İstanbul’da doğdu, 1688’de Belgrad’da esir düştü, 1727’de vaftiz edildi ve 1735 senesinde 80 yaşındayken öldü ” Bir Osmanlı sipahisi olan Carl Osman’ın ölümüne kadar dinini terk etmediğini, cenazesine gelen herkese para verilmesini vasiyet etmesiyle oldukça kalabalık bir törenle gömüldüğünü, tespit etmiş Latif Çelik Kilise kaynaklarından elde edilen diğer bir bilgi de, Carl Aly (Ali) adlı Türk asıllı bir papazın sağlığında gizlice yaptırdığı hilal seklindeki mezar taşı Kitapta anlatılan diğer bir şahıs ise Küçük Mustafa O dönemde Osmanlı’nın Avrupa’yla yaptığı sayısız savaşlardan birinde esir edilen veya onların çocuklarından biri Mustafa Yine özellikle kilise kayıtlarından ortaya çıkarılan bulgular doğrultusunda esir olarak getirilen ve Hıristiyanlaştırılan Türk askerlerinin hikâyeleri kitapta geniş yer buluyor
Frankfurt Kitap Fuarı’nda tanıtılacak olan Çelik’in kitabı daha şimdiden Alman tarihçilerin dikkatini çekmiş Alman Tarihçiler Birliği Başkanı Prof Dr Harmut Heller Almanya’daki Türklerin varlığının 500 yıl öncesine dayandığını ve Çelik’in çalışmasının bu manada yeni bir tartışma başlatacağının altını çiziyor: “Müzikte, kültürde yaşamın her evresinde Batı, Türklerden etkilenmiştir Bunları kendi iç bünyesinde tüketmiş Aslında Almanlar ve Türkler birbirlerini yüzlerce yıldır tanıyorlar, birbirilerine yabancı değiller Haydn, Mozart, Beethoven gibi ünlü müzisyenlerin beslendiği kaynak Türk musikisidir ”
‘Ganimet Türkler’ kavramını ilk kullanan tarihçi olan Heller Alman nüfusunun bu açıdan yeniden incelenmesinde yarar olduğunu söylüyor: “Almanlar ve Türkler oturup bu konuyu kendi aralarında konuşmalı Esir alınan Türk kızları büyük babaannelerimiz olabilir Bu vesile ile iki toplum arasındaki kırgınlıklar giderilmiş olur Aile soylarında Türk kanı taşıyanlar bir yana, bugün Türklerin bu ülkeye gelişlerinin 40’ıncı yılını kutlayan politikacıların bile bilmediği gerçeklerle Alman kamuoyu bu kitapla ilk kez bu kadar derinden bilgilendirilecek ”
Tarihçi Latif Çelik, “Almanya’da Türk İzleri” kitabının ikinci versiyonuyla ilgili hazırlıklara da başlamış Yeni eserin adı “Türkiye’deki Alman İzleri” olacak Latif Çelik sadece Almanya’daki Türk izlerini araştırmakla yetinmemiş, aynı zamanda bunu bir platformla bütünleştirmek istiyor Türk-Alman Kültür Tarihi ve Integrasyon Araştırmaları Enstitüsü’nü kasım ayında açıyor Alman tarihçilerle birlikte bu enstitüde yeni araştırmalara imza atılacak
|