Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bunlar, oldu, tarihte

Tarihte Bunlar Oldu

Eski 08-02-2012   #16
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Bunlar Oldu



TARİHTE BUNLAR OLDU-15
KUVVET DENGESİNİ HESAPLAMAK VEYA HESAPLAYAMAMAK

Çok değerli bilgileri ve düsturları ihtiva eden Prizma adlı bir şaheserde şöyle bir harp düsturu okumuştum: “Taarruz eden taraf, her yönüyle taarruz edeceği taraftan en az beş, altı (hatta on) kat üstün olmalıdır” Müellif bununla alakalı şu hadiseyi de hatırlatıyordu: “Nitekim o gün(Pearl Harbour baskını öncesi–1941) Japon genelkurmayı, böyle bir taarruzun hata olacağını söylüyor ve savaşa istekli görünmüyordu Hatta Japon genelkurmayı, Amerika’yı inindeki arslana benzetmiş ve “uyuyan aslanı uyandırdınız ve üzerinize saldırttınız” demişti Bir asker gözüyle hâdiselerin değerlendirilip söylenmesi elbette mühimdi Ama o günün Japon devlet adamları, bunu ancak belli bir tecrübeden sonra anlayabilmişlerdi

Geçenlerde mütalaa ettiğim Dünya Savaş Tarihi adlı eserde bunu teyid eden şu satırlara rastladım: “Pearl Harbour saldırısının mimarı Amiral Yamamato ülke yöneticilerini şöyle uyarmıştı: “Teksas’taki otomobil fabrikalarını ve petrol yataklarını gören herkes Japonya’nın birleşik devletlerle savaşamayacak güçte olduğunu anlar Eğer savaşa girersek, size altı ay çok iyi savaşacağımızı garanti edebilirim Ama daha sonra ne olacağına dair hiçbir garanti veremem

HASRET KALDIK ESKİ İSTİBDADA BİZ”

Merhum İkinci Abdülhamid han’ın batının insafsız kurtları ile dans edebilmek için mecbur olduğu olağanüstü hal dönemi mi diyelim, istibdad dönemi mi diyelim? Aslında suri, resmi ve ismi bir istibdadtı Millet asıl istibdadı ondan sonra, İttihad ve Terakki döneminde gördü ve en yaman muhaliflerinden Filozof Rıza Tevfik bile şöyle seslendi Abdülhamid han’a:

Sen hafiyelerle dem sürdün ancak,

Bunlar her tarafa kurdu salıncak”(idam sehpalarını kastediyor)

O dönemlerin şahitlerinden, gazeteci Refi Cevat Ulunay Bey, şair ve edip Süleyman Nazif Beyin de şu şiirini naklediyor hatıralarında:

Padişahım! Gelmemişken yâde biz

İşte geldik senden istimdada(yardım istemeye) biz

Öldürürler, başlasak feryada biz

Hasret olduk eski istibdada biz



Dembedem coşmakta fakru ihtiyaç,

Her ocak sonmuş ve sönmüş, millet aç

Memleket matemde, öksüz taht u taç

Hasret olduk eski istibdada biz

ABDURRAHMAN GÜRSES HOCAEFENDİ VE MENEMEN HADİSESİ

Geçenlerde, sırf provokasyon kokan Menemen hadisesi ile alakalı Zaman’da önemli belgeler yayınlandı O hadisenin nasıl kimilerinin kontrolü altında geliştiği bir kere daha gözler önüne serildi Biz de bu vesile ile Merhum Reis-i Kurra Abdurrahman Gürses Hocaefendinin Menemen vesilesi ile alakalı çektiği ızdırapları yayınlamak istedik Muhterem Emin Saraç Hocaefendi anlatıyor: “(Abdurrahman Gürses Hocaefendi) Menemen hadisesini hiç unutamazdı, hemen her fırsatta öfkesine de hâkim olamayarak etrafında bulunanlara anlatırdı O devirlerde o denli sıkıntı çekmiş ki "otuz sene hüküm verseler bana müjde gelecekti" derdi Fakat bir sene hüküm vermişlerdi

Bu bir senelik mahkûmiyetinin bir kısmını Manisa'da bir kısmını da Adapazarı'nda çekmiştir Manisa'daki hapishane arkadaşlarından birisi de Şerafettin Efendi idi Kendisi Nakşî olup Yalova eşrafından bir zatmış O da Menemen hadisesi yüzünden içeri alınan yüzlerce din adamından birisiydi Malumunuz, Menemen hadisesi sonrası tüm ülke genelinde yapılan tutuklamalar neticesinde 500 tane hocaefendi hapse atılmıştı Bunlardan 32 kişi idam edilmiştir Hatta idam edilenler arasında baba-oğul da bulunuyordu Tutukluluk süresince ayrı ayrı tutulan baba-oğuldan, oğul idam edileceği zaman yürümekten âciz yaşlı baba sürüklene sürüklene götürülmüş ve oğlunun idam edilişi seyrettirilmiştir Abdurrahman Efendi bu hadiseyi sürekli anlatırdı Esad Efendi'yi çok hürmetle anardı "şeyhim, efendim" gibi içten ifadelerle muhabbetini sıklıkla izhar ederdi Şu beyti sürekli söylerdi;

“Ne yerden kârbâr-ı gam göçer olsa konar bende

Belâ râhında şimdi bir muayyen menzil oldum ben”

Esad Efendi'nin Adapazarı ve Hendek'te bir hayli ihvanı bulunuyordu O yüzden kendileri sıklıkla buralara gelip giderdi Bu esnada hukukları oluşmuş Vefatından öncesi son iki senesinde Abdurrahman Efendi Ramazanlarda teravih namazlarını kıldırmış Son derece enteresandır: Menemen hadisesinden sonra "Sen Esad Efendi'ye teravih namazını kıldıran kişisin, dolayısıyla onunla bir ilgin vardır" gerekçesiyle Abdurrahman Efendi'yi de mahkûm etmişler Sekiz sene devlet memurluğundan mahrum bırakılmış Uzun süre de takip altında bulundurulmuş Bu dönemde geçimini mukabelelerle sağlarmış

KAYNAKLAR

1-Dünya Savaş Tarihi- Heyet- terc: Cem Demirkan-Akyüz Yayın Grubu- İst–2006

2-Prizma–1- MFethullah Gülen-Nil Yayınları-İzmir–1996

3- Bu Gözler Neler Gördü- Refi Cevat Ulunay- Sebil Yayınları-İst–2004

4- Altınoluk Dergisi- Sayı: 164
Salih Okur(cevaplarorg)


Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Bunlar Oldu

Eski 08-02-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Bunlar Oldu



TARİHTE BUNLAR OLDU-16
HARB-İ UMUMİ SIKINTILARI

Üstad Bediüzzaman o zamanki ismiyle “Harb-i Umumi” denilen Birinci Dünya Savaşında idrak edilen sıkıntıları anlatma sadedinde “Fakat Harb-i Umumîyi gören ihtiyardır Güya “Çocukları ihtiyarlatan bir gün" (Müzzemmil Sûresi: 73:17)sırrına mazhar olarak, öyle günlerdir ki, çocukları ihtiyarlandırdığı cihetle, kırk yaşında iken, kendimi seksen yaşında bir vaziyette buldum” der

İlk meclis’in ateşin hatiplerinden merhum Salih Yeşil Efendi de bu konuda şunları yazmakta:”Ekmeği beklemek, ölümü beklemek gibidir” Aman Allahım! Bizi açlıkla terbiye buyurma Harb-i Umumi günleri çamurlu, samanlı, gübreli, mısır koçanından yapılmış ekmeğe bizi salma Umumi Harpte, Çapakçukur dağlarında Rus askerlerinin her türlü yemek, hoş ekmek, bizim zavallı asker ve köylülerin de eşek, köpek, kedi, kurbağa ve maalesef solucan yediklerine şahidim

ABDÜLHAMİD DÖNEMİ SONRASI

Merhum Salih Yeşil Efendi Abdülhamit han’a da şöyle sesleniyor: Ah gidi Sultan Abdülhamit Han! Seni nerede bulayım? Sana karşı yaptığımız hatalı hareketlerimizi affettirelim? Ah! Ne kadar aldatılmışız 1909 tarihinden evvel Anadolu ahalisindeki ahlak ve nezaheti gören kimseler…Bugünkü hâle ve bu ahlaksızlığa sebep olan farmason cemiyetine mensup ittihatçılara lanet olsun

Ah birader! Keşke1324(1909) tarihinden evvelki hali idrak etmemiş olsaydım veya bugünlere yetişmeseydim İstibdad, Meşrutiyet, Cumhuriyet, üç devrin ricali olmak, canlı tarih bulunmak ne elim şeymiş Devr-i istibdada sürüldüm, hapsedildim Meşrutiyette memur oldum, mebus oldum Cumhuriyet devrinde tecrübeler gördüm Devr-i istibdad’ta edeb, ismet, ilim, bereket, saadet, insanlarda kuvvet, gönüllerde şetaret(sevinç), millette ittihad ve merhamet, meveddet(sevgi), bütün dünya sekenesinde bir ulvi ruh mütecelli idi Alem-i İslam’da hürriyet, insanlar arasında harb-i umumi ilanını müteakip yapılan zulümler, dökülen kanlar; afak-ı maneviyatı nurdan zulmete, adaletten rezalete, bereketten hıssete(cimriliğe) edepten fuhşa, ve meveddetten nifaka sevk etti

Otuz sene evvelisi dünyada daha çok insan saadetle yaşarken, Umumi Harp’ten sonra masum kanıyla sulanan topraklar hasisleşti Kudret-i Fatıra feyzini noksanlaştırdı Aman Ya Rabbi!

BOSNALI MÜCAHİTLERİN KAHRAMANLIKLARI

Müslüman Boşnak mücahitlerin Bosna savaşında kahramanlıklarını hepimiz gördük,seyrettik Başlarında bilge kralları Aliya İzzetbegovic olduğu halde Allah’ın belası bir sürüye karşı imkansızlıklar altında neler neler yaptılar Ya, onların 1948’de gönüllü olarak Filistin savaşında yaptıkları kahramanlıkları ve sonrasını biliyor muyuz? Merhum AAzzam ‘ın bu konudaki söylediklerinden bir kısmını aşağıda okuyacaksınız:“Arap ordusu bir savaşta ne zaman darboğazda kalsa arkalarından beş altı kişilik Yugoslav mücahidleri gönderilirdi Bunlar Yahudi muhasarasını kırar ve mücahidlere yardım ulaştırırlardı Bir defasında şehid Abdulkadir el-Hüseyni yahudilerin kuşatması altında kalmıştı İlgililer ek kuvvet istediler Yugoslavyalı bu gençlerden beş tanesi gitti, Yahudilerin oluşturdukları bu çemberi kırdılar Ne yazık ki Mısır ve Suriye birlik kurup Arap Birleşik Cumhuriyeti'ni oluşturunca yeni cumhuriyetin başkanı Cemal Abdunnasır, Yugoslav lideri kardeşi Tito'ya: (Abdunnasır, Tito'ya kardeş derdi Çünkü inkârcılıkta onun kardeşi idi) "Kardeşim Tito bizim birleşmemizin hediyesi olarak bizden ne arzularsın?" diye sorar; Tito da; "1948 senesinde Filistin harbinde savaşan kaç kişi var sende? Bunlar Suriye'ye gidip orada yerleştiler Onları bana teslim et" dedi Abdunnasır da onları Suriye'de yakalatıp, Tito'ya teslim etti Tito ertesi günü bütün bunları kurşuna dizdi ve yaptıklarını halk için yaptığını söyledi

Kaynaklar

1- Erzurumlu Salih Efendi-Ö Hakan Özalp- Dergâh Yayınları

2- Cihad Dersleri-Cilt–2-Abdullah Azam- Buruc Yayınları-İst-2002
Salih Okur(cevaplarorg)


Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Bunlar Oldu

Eski 08-02-2012   #18
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Bunlar Oldu



TARİHTE BUNLAR OLDU–17
BİR SÜKÛN LİMANI ŞAH-I NAKŞİBEND

Yavuz Bülent Bakiler Bey bir yazısında Komünizm baskısı altındaki Orta Asya Müslümanların inançlarını muhafaza hususundaki gayretlerini şöyle anlatmakta; “Orta Asya Türklüğünün komünizmin anlatılmaz zulmüne rağmen “ruh köklerine” bağlı kalmalarında Şah-ı Nakşibend hazretlerinin büyük tesirleri var O bakımdan Ruslar uzun yıllar onun kabrini Müslüman Türklere hep yasaklayıp durmuşlardır Buhara’da bir yaşlı Türk’ün söyledikleri hâlâ kulağımdadır: “Bir zamanlar bizim demirperdemiz de işte bu Kâsr-i Ârifan duvarlarıydı Komünistler Şah-ı Nakşibend’i ziyaret edenleri burada kurşuna diziyorlardı

IRKÇI PARANOYA VE NİHAL ATSIZ

Irkçı ideolojiler devamlı düşman üretmek zorundadırlar Hayatiyetleri buna bağlıdır çünküdört yanımız düşman” paranoyası hakimdir bu düşüncelerde İşte buna tipik bir misal olarak kafatasçı Nihat Atsız’ın(1905-1975) oğlu Yağmur’a yazdığı vasiyetnameyi ibret olarak sunuyoruz; “Yağmur oğlum! Bu gün tam bir buçuk yaşındasın Vasiyetnameyi bitirdim Sana bir resmimi yadigâr bırakıyorum Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol

Komünizm bize düşman bir meslektir, bunu iyi belle

Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanımızdır

Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romanyalılar yeni düşmanımızdır

Japonlar, Afganlar ve Amerikalılar yarınki düşmanımızdır

Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır

Bu kadar çok düşmanlar çarpışmak için iyi hazırlanmalı Tanrı yardımcımız olsun

HALK PARTİSİNİN BASKILARINA DAİR BAZI ANILAR

Türkiye’de, bazıları “görmedim, duymadım” oyunu oynasalar da, “bir çeyrek asır Avrupa'dan daha dinden uzak” bir dönem geçmiştir O günleri yaşayanları dinledikçe insanın ürpermemesi mümkün değil İşte bir şahidin anıları; Merhum Sadık Dânâ anlatıyor: “Türkiye’mizde otuz sene müddetle, yani 1920’lerden 1950 senesine kadar dine, yani İslamiyet’e karşı koyu bir şiddet politikası tatbik edilmiş, Kur’an ayaklar altına alınmış, Allah diyenler türlü bahanelerle hapislerde, zindanlarda çürütülmüştü Kur’an okuyan da, okutan da şiddetle cezalandırılmıştı Öyle bir tedhiş havası verilmişti ki, herkes gölgesinden korkuyordu

Camiler kısmen kapatılmış, bir kısmı depo, askeri samanlık, kulüp olarak kullanılmış, bir kısmı da boyahane ve emsali şeyler için kiraya verilmişti Laikiz denilmiş, bu vesile ile Müslümanlığa cephe alınmıştı Yani laiklik dahi tatbik edilmemişti Dine, milliyete, mukaddesata, daimi olarak saldırıldı Türlü iftiralarla o tertemiz, günahsız, Allah sevgisi içinde yaşayan din rehberleri darağacında asıldı

Merhum pederim çok üzgündü Nasıl üzgün olmasın ki, yedi-sekiz yaşlarında olan oğlu ve torununun dini bilgilere ait en ufak malumatları yoktu Koca İstanbul’da hangi hocaefendiye müracaat etse, şu cevabı alıyordu; “Bizi bağışlayınız Çoluk çocuk sahibiyiz” Böyle demeleri o zamandaki tedhiş, zulmet ve terör havasının insanlar üzerindeki tesirini göstermektedir

Sonra, Anadolu’dan çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretmek ve diğer dini bilgiler için bir köylü hocaefendi ikna edildi ve İstanbul’a geldiğinde kendisine şöyle bir tembihat yapıldı: “Seni herkes bahçıvan bilecek Her gün bahçede birkaç saat sulama işleriyle meşgul olur, sonra kimseye görünmeden evin arkasındaki küçük kapıdan girer, yavruların dersini verirsin

Mahallemizde Tatar Zehra Hanım namıyla saliha bir hanım vardı Yalnız o bu hususta cesaret gösteriyordu Ücretsiz olarak, küçük yavrulara Kur’an dersi veriyor, Allah ve Peygamber sevgisini telkin ediyor, İslam’ın farzları, yasakları hakkında bilgilerle onları tezyin ediyordu Bir gün, mahallenin bekçisi bundan haberdar olmuş, o kadıncağızı karakola götürmeye yeltenmişti Bunu duyan bütün civar halkı bekçiye yalvarmışlar, kendisine hediye namıyla hayli dünyalık vermişlerdi O günden sonra o kadıncağız evinin kapısını sımsıkı kapamış, ölünceye kadar misafir dahi kabul etmemişti

Bir mahalle bekçisinde o zaman öyle bir salahiyet vardı ki, onunla karşılaşanlar gayr-i ihtiyari tir tir titrerler, kaçacak yer ararlardı Bizler bunlarla gözlerimizle şahit olduk Rabbımız Teala hazretleri o kara günleri bir daha göstermesin Âmin

Erenköy ilkokulunda bir öğretmen vardı İsmi bizce malum, yavrulara daim Allah’ın yokluğu telkinatında bulunurdu Hangi talebe “ var” dese onu sınıfta bırakırdı Hiçbir talebe velisi de bu hususta şikâyet edecek bir merci bulamazdı

Kaynaklar

1-Altınoluk Sohbetleri-4-Sâdık Dânâ- Erkam Yayınları-İst–1994
2-Medrese’den Meclise, Meclis’ten Yassıada’ya- Gıyaseddin Emre- Kent Yayınları-İst–2006
Salih Okur(cevaplarorg)


Alıntı Yaparak Cevapla

Tarihte Bunlar Oldu

Eski 08-02-2012   #19
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Tarihte Bunlar Oldu



TARİHTE BUNLAR OLDU–17
BİR SÜKÛN LİMANI ŞAH-I NAKŞİBEND

Yavuz Bülent Bakiler Bey bir yazısında Komünizm baskısı altındaki Orta Asya Müslümanların inançlarını muhafaza hususundaki gayretlerini şöyle anlatmakta; “Orta Asya Türklüğünün komünizmin anlatılmaz zulmüne rağmen “ruh köklerine” bağlı kalmalarında Şah-ı Nakşibend hazretlerinin büyük tesirleri var O bakımdan Ruslar uzun yıllar onun kabrini Müslüman Türklere hep yasaklayıp durmuşlardır Buhara’da bir yaşlı Türk’ün söyledikleri hâlâ kulağımdadır: “Bir zamanlar bizim demirperdemiz de işte bu Kâsr-i Ârifan duvarlarıydı Komünistler Şah-ı Nakşibend’i ziyaret edenleri burada kurşuna diziyorlardı

IRKÇI PARANOYA VE NİHAL ATSIZ

Irkçı ideolojiler devamlı düşman üretmek zorundadırlar Hayatiyetleri buna bağlıdır çünküdört yanımız düşman” paranoyası hakimdir bu düşüncelerde İşte buna tipik bir misal olarak kafatasçı Nihat Atsız’ın(1905-1975) oğlu Yağmur’a yazdığı vasiyetnameyi ibret olarak sunuyoruz; “Yağmur oğlum! Bu gün tam bir buçuk yaşındasın Vasiyetnameyi bitirdim Sana bir resmimi yadigâr bırakıyorum Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol

Komünizm bize düşman bir meslektir, bunu iyi belle

Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanımızdır

Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romanyalılar yeni düşmanımızdır

Japonlar, Afganlar ve Amerikalılar yarınki düşmanımızdır

Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır

Bu kadar çok düşmanlar çarpışmak için iyi hazırlanmalı Tanrı yardımcımız olsun

HALK PARTİSİNİN BASKILARINA DAİR BAZI ANILAR

Türkiye’de, bazıları “görmedim, duymadım” oyunu oynasalar da, “bir çeyrek asır Avrupa'dan daha dinden uzak” bir dönem geçmiştir O günleri yaşayanları dinledikçe insanın ürpermemesi mümkün değil İşte bir şahidin anıları; Merhum Sadık Dânâ anlatıyor: “Türkiye’mizde otuz sene müddetle, yani 1920’lerden 1950 senesine kadar dine, yani İslamiyet’e karşı koyu bir şiddet politikası tatbik edilmiş, Kur’an ayaklar altına alınmış, Allah diyenler türlü bahanelerle hapislerde, zindanlarda çürütülmüştü Kur’an okuyan da, okutan da şiddetle cezalandırılmıştı Öyle bir tedhiş havası verilmişti ki, herkes gölgesinden korkuyordu

Camiler kısmen kapatılmış, bir kısmı depo, askeri samanlık, kulüp olarak kullanılmış, bir kısmı da boyahane ve emsali şeyler için kiraya verilmişti Laikiz denilmiş, bu vesile ile Müslümanlığa cephe alınmıştı Yani laiklik dahi tatbik edilmemişti Dine, milliyete, mukaddesata, daimi olarak saldırıldı Türlü iftiralarla o tertemiz, günahsız, Allah sevgisi içinde yaşayan din rehberleri darağacında asıldı

Merhum pederim çok üzgündü Nasıl üzgün olmasın ki, yedi-sekiz yaşlarında olan oğlu ve torununun dini bilgilere ait en ufak malumatları yoktu Koca İstanbul’da hangi hocaefendiye müracaat etse, şu cevabı alıyordu; “Bizi bağışlayınız Çoluk çocuk sahibiyiz” Böyle demeleri o zamandaki tedhiş, zulmet ve terör havasının insanlar üzerindeki tesirini göstermektedir

Sonra, Anadolu’dan çocuklara Kur’an-ı Kerim öğretmek ve diğer dini bilgiler için bir köylü hocaefendi ikna edildi ve İstanbul’a geldiğinde kendisine şöyle bir tembihat yapıldı: “Seni herkes bahçıvan bilecek Her gün bahçede birkaç saat sulama işleriyle meşgul olur, sonra kimseye görünmeden evin arkasındaki küçük kapıdan girer, yavruların dersini verirsin

Mahallemizde Tatar Zehra Hanım namıyla saliha bir hanım vardı Yalnız o bu hususta cesaret gösteriyordu Ücretsiz olarak, küçük yavrulara Kur’an dersi veriyor, Allah ve Peygamber sevgisini telkin ediyor, İslam’ın farzları, yasakları hakkında bilgilerle onları tezyin ediyordu Bir gün, mahallenin bekçisi bundan haberdar olmuş, o kadıncağızı karakola götürmeye yeltenmişti Bunu duyan bütün civar halkı bekçiye yalvarmışlar, kendisine hediye namıyla hayli dünyalık vermişlerdi O günden sonra o kadıncağız evinin kapısını sımsıkı kapamış, ölünceye kadar misafir dahi kabul etmemişti

Bir mahalle bekçisinde o zaman öyle bir salahiyet vardı ki, onunla karşılaşanlar gayr-i ihtiyari tir tir titrerler, kaçacak yer ararlardı Bizler bunlarla gözlerimizle şahit olduk Rabbımız Teala hazretleri o kara günleri bir daha göstermesin Âmin

Erenköy ilkokulunda bir öğretmen vardı İsmi bizce malum, yavrulara daim Allah’ın yokluğu telkinatında bulunurdu Hangi talebe “ var” dese onu sınıfta bırakırdı Hiçbir talebe velisi de bu hususta şikâyet edecek bir merci bulamazdı

Kaynaklar

1-Altınoluk Sohbetleri-4-Sâdık Dânâ- Erkam Yayınları-İst–1994
2-Medrese’den Meclise, Meclis’ten Yassıada’ya- Gıyaseddin Emre- Kent Yayınları-İst–2006

Salih Okur(cevaplarorg)

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.