Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çekilince, cemil, meriçten, sahnenden, ulema

Ulema Sahnenden Çekilince... (Cemil Meriç'ten)

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ulema Sahnenden Çekilince... (Cemil Meriç'ten)



“Ulema sahnenden çekilince, yeni bir zümre çıktı ortaya, Avrupa’yı gören, Avrupa memleketlerinde tahsil yapan, Avrupa’yı sathi olarak bilen sefaretlerle temas halinde olan, tercüme bürosunda yetişen insanlar çıktı sahneye: Tanzimat ricali Söz sınıf-ı ulemanın değil, bu yeni yetişen intelijansiyanındı artık Öyle bir vaziyet oldu ki, Tanzimat'tan sonra, yabancı dil bilmek Sadrazamlığa kadar getiriyordu insanı Başka bir vasfa ihtiyaç yoktu Batı kendi adamlarını getiriyordu Sadarete Bu yeni zümre, yeni inelijansiya, halka neden iltifat etsin? Halktan kopmuştu halkla hiçbir alakası yoktu Bütün nimetlerini batıya borçlu idi Herhangi bir jandarma teğmeni sadarete kadar yükseliyordu, yabancı dil bilmek kaydıyla Mütercim Rüştü Paşa, Vefik Paşa, Ali Paşa, Fuat Paşa, Reşit Paşa Bunların tek vasfı vardı: Batı dili bilmek Halkla ne gibi bir münasebetleri vardı bunların? Hiç Efendileri batı idi, Türkiye’yi sefaretler idare ediyordu ve bunlar sefaretlerin adamlarıydı Bunlar yavaş yavaş halktan büsbütün koptular Halktan kopmakla kalmadılar, Padişah da bunlara fuzuli görünmeye başladı Padişaha lüzum var? Biz Avrupa’nın himayesinde memleketi idare ederiz dediler ve İkinci Meşrutiyet’i yaptılar Mesele gaye basitleşti Ondan sonra I Dünya harbi, İstiklal Savaşı, Birinci Cumhuriyet Birinci Cumhuriyetten sonra kopuş büstün ilerledi Çünkü I Cumhuriyet, bütün maziyi tavsiye eder, müesseseleri tavsiye eder Bu arada bir çok savaşlar olmuştur, savaşlarda zaten okur yazarlar gitmiştir Yani balkan savaşı,Trablusgarp savaşı, I Dünya savaşı, Anadolu istiklal savaşı Pek sayılıdır okur yazarların adedi Bu okur yazarlar da bütün kaderlerini Cumhuriyete bağlamışlardır: Mebus olurlar, sefir olurlar, büyük makamlara getirilirler Halk zaten dermansızdır Harekete geçecek iktidardan mahrumdur Kendi kabuklarına çekilirler Aydınlar bütün kabiliyetleriyle yeni devrin ideolojisini kurmaya çalışırlar Bu şekilde yaşayan aydınların dünya nimetlerinden faydalanmaları sadece yeni rejime bağlılıklarıyla mümkündür” (Cemil Meriç, Sosoloji Notları, 10 Baskı S392, 393)
Alıntı Yaparak Cevapla

Ulema Sahnenden Çekilince... (Cemil Meriç'ten)

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ulema Sahnenden Çekilince... (Cemil Meriç'ten)



Klişeler yıkılacağı ana kadar!

Geçen hafta bu sayfada bazı değerli sinema yapımcısı ve eleştirmenlerinin görüşlerini okudunuz Hollywood'la başlayıp Yeşilçam'la devam eden bir yazı dizisinde dindar tiplemeleri üzerinde durmuştum

Cumaertesi ekibi üşenmemiş, seri halde çıkan deneme niteliğindeki sinema yazılarım hakkında görüş almış Halit Refiğ, Yücel Çakmaklı, Suat Yalaz, Hülya Koçyiğit, Sezer Sezin, Kadir İnanır, Sırrı Süreyya Önder, Alin Taşçiyan gibi önemli isimler de lutfetmiş, tenkitlerini, teyitleriyle beraber beyan etmiş İşin doğrusu çok istifade ettim Tartışmanın başka boyutları üzerinde de durmak gerekiyor; çünkü daha sağlıklı bir sinema dili yakalayabilmek için meseleye farklı boyutlarda bakmak gerekiyor Tefeci Yahudi, işbirlikçi Ermeni!

Türk sinemasında niçin hacı-hoca tiplemesi genelde negatiftir?' sorusu sadece dini duyarlılık ile sorgulanmıyor Dindar tiplemesi en acıtıcı, en belirgin örnek olduğu için seçiliyor Yoksa daha konuşulacak çok klişe var bu ülkede Bir gün birisi çıksa ve 'Türk sinemasında Kürt tiplemesi' diye bir inceleme başlatsa çok çarpıcı sonuçlara ulaşmaz mı dersiniz? Ya da 'köylü' klişeleri çok mu iç açıcı bir manzara çıkarır karşımıza? 'Zalim toprak ağaları'ndan bir demet sunmaya kalksanız ortada bir tane namuslu mülk sahibi kalır mı acaba? 'Despot feodal beyler'in dışına çıkacak kaç tipe rastlayabilirsiniz Allah aşkına? Daha öteye de gidilebilir ve şu keskin soru yöneltilebilir: Türk sinemasında 'tefecilik yapan, muhteris ve sinsi Yahudi' tiplemesinden yakayı kurtaracak kaç karakter bulunabilir? 'Arap Bacı' tipi neden hep aynı şiveyle hep aynı edayla konuşur? 'Karadeniz uşağu' hep mi saftır, 'Kürt işçi' hep mi sefildir, 'Ermeni usta' hep mi 'işbirlikçi'dir?
Madalyonun diğer yüzü 'kahramanlar'ı işaretliyor şüphesiz Ve o kahramanlar nedense hep birbirine benziyor Yakışıklı mı yakışıklı, güzel mi güzel, boylu boslu ve tabii ki vatansever, fedakar, kendini insanlığa adamış Vaktiyle bir film sansür uygulamasına takılır da sebebi uzun zaman anlaşılmaz Meğer filmdeki bir sahneye takmıştır heyet O menfur (!) sahnede gardiyanın şapkası düştüğünden 'devletin manevi şahsiyeti'ne saygısızlık yapıldığı sanılmıştır Uzun hem de çok uzun yıllar bu ülkenin beyazperdesine öğretmen tipi 'kötü karakter' olarak yansımaz Çünkü rejim onların himayesindedir Peki ya subaylar, savcılar, hâkimler, polisler Onlar hep 'bir melek' edasıyla sunulur kitlelere En ilginç olanı da doktorlardır Daima müşfik, daima babacan, daima bilge insanlardan oluşur tabipler

Aslında 'iyi karakter' tiplemesinin modernleşme serüvenimizle ilgisi var Mesela Mektep-i Tıbbiye ve Mektep-i Harbiye, yıkılan imparatorluğumuzun adeta kurtuluş kıblesini gösterir Bütün ıslahatlar ve icraatlar oradan başlayarak yapılır Modernleşme oralardan başlayınca o meslekten gelenler, kısa bir süre sonra ülkenin 'yüksek zümre'si haline gelmiş ve Cumhuriyet döneminde de bu durum aynen devam etmiştir Cumhuriyet'in kurulmasından sonra yeni devletin misyonunu askerler, öğretmenler, doktorlar, mühendisler yapmıştır Dolayısıyla çok uzun yıllar sinema kendini bu meslek erbabına karşı azizler muamelesi yapmak zorunda hissetmiştir

Sorun da tam burada başlıyor aslında Bir zümre bitamamiha idealize edilip, başka kesimler de bilkülliye kötü ilan edilebilir mi? Tabii ki bunu yaptığınız an, hayat gerçeğinden koparsınız Çünkü her meslekten iyi ve kötü insan yetişir Hatta hiçbir fert tepeden tırnağa iyi ya da kötü olmaz Zaten iyilik de kötülük de göreceli kavramlar değil midir? Genelgeçer kabulleri bile esas alsak yine de insanların hem iyi hem kötü yanları bulunabilir; çünkü insanın nefsi vardır ve insan içindeki o ezeli düşmanla sürekli boğuşmak zorundadır

İnsanların bir bölümünü topyekûn yaftalayıp karalama yahut aklayıp yüceltme işlemi aslında hukuken de bir suçtur; ancak Türk hukuk sistemi bu suça henüz yeterince mana verememektedir Türkiye'de modern hukukun en temel konularından olan ayrımcılık (discrimination) ve nefret oluşturma (hate crime), hukuki bir konu değil de, sanki etik bir tartışmaymış gibi algılanıyor Oysa hukuken her ikisi de suçtur ve ağır cezalara çarptırılmayı gerektirir Bu nedenle gelişmiş ülkelerde ırk ayrımı, cinsiyet ayrımı, din ayrımı vs yaparak bir kişiyi ya da bir kitleyi mağdur hale getirmek büyük bir suçtur; 'hoş görülebilecek bir ayıp' değil




Velhasıl-ı kelam, karşımızda sadece bir zümrenin sinema yoluyla bir menfi kalıbın içine hapsedilmesi ve onurunun kırılması değil; insan haklarının ihlali sayabileceğimiz bir suç bulunmaktadır Aslında sadece sinemada değil bu sorun Tiyatro sinemadan daha mı masum ayrımcılıkta? Hayır Ya da roman daha mı adil stereotip oluşturma faslında? Hayır Kurguya dayanan sanatlarda klişelerin ısrarla yaşatılması ile ideolojik şartlanmışlık arasında sıkı bir bağ var ki bağnazlık oradan alıyor kirletilmiş ilhamlarını
Stereotip incelemelerin deşifre ettiği bir başka gerçek daha var ki onun üzerinde de ayrıca durmak gerekiyor Klişe tipler ve yaftacı benzetmeler, aydın halk ilişkilerini (belli bir oranda da olsa) gün yüzüne çıkarır Aydınların fikri arka planında hangi hülyalar ya da heyulaların dolaştığına dair ipuçları vardır kurguya dayalı eserlerde Yaldızlı imajların altını kazısanız yahut yaftalı tiplemelerin arkasındaki nedenleri sorgulasanız karşınıza aydınların topluma yaklaşım biçimi çıkar Jakobenlik, demokratlık, çoğulculuk, özgürlükçülük, faşistlik, yardakçılık Tiplemeler yoluyla ortaya konulan genellemeler, aydınla devlet arasındaki (daha geniş manada aydın-otorite arasındaki) mesafeyi de işaretleyebilir

Sinema ezberini bozmalı

Sonuçta film yapımı entelektüel bir gayretin ürünüdür Ne kadar objektiflik arayışı olursa olsun, nihayetinde ortaya çıkan ürün, düşünce gücüne ve zenginliğine dayanmaktadır Bizim gibi aydın, entelektüel, ulema, mütefekkir, okur-yazar vs ayrımlarının tam yapıl(a)madığı toplumlarda kimin nerede ve nasıl bir pozisyon alacağı önemli ipuçları barındırır

Batı'daki otoriteye başkaldırıdan ve düşünce özgürlüğüyle beslenen aydının geleneğinin yerinin bizdeki kadar tutucu ve statükocu bir pozisyon alamadığı aşikâr Bizde aydın, kendini daima otoritenin yanında görüyorsa, halkı da rejime yönelik bir tehdit gibi algılıyorsa ve onu 'adam etmeyi' kafasına koymuşsa ısrarla tiplemeler yapılması başka bir anlam kazanır ve iş toplum mühendisliğine gider dayanır Bu açıdan da bakıldığında görsel sanatların en cazip araçlardan biri olan sinemanın nasıl bir ezber oluşturduğuna dikkatlice bakma farz oluyor O kapıdan süzülen kimi araştırmacıların romana da, hikâyeye de, tiyatro eserine de benzer bir tecessüsle yaklaşması lazım ki kendini 'seçkin' sayan kitlelerle bazen bir deli gömleğine hapsedilmeye çalışılan ve dolayısıyla 'yığın' muamelesine maruz kalan kitleler arasındaki gizli husumetin şifreleri çözülebilsin Bu çözümlemeden çıkacak yüzleşme aslında egemenliği temsil eden bütün birimlerle (bazen de kişilerle) halkın yüzleşmesini, demokratik tahammül kültürünün kökleşmesini sağlayacaktır

Sözün özü şu: Maalesef bu ülkenin sinemasında klişeler vardır ve adeta beyin yıkama metotlarıyla ezberletilmiş bu tipler, kitleleri çok uzun süre rahatsız edecek bir hoyratlıkla sergilemiştir Bunun en çarpıcı örneği, din adamı, hacı, hoca, dindar karakterleriyle karşımıza çıkmıştır Yalnızca onlar mı? Tabii ki hayır! Bazı kitleler her daim iyi bazı insanlar da her zaman 'kötü' resmediliyorsa ortada klişeler var demektir ki hiçbir klişe insan gerçeği ile örtüşmez ve toplum realitesiyle uyuşmaz Bu nedenle özgür düşünceye inanan herkes klişeler yıkılacağı ana kadar kurgular yoluyla inşa edilen putları kırmaya mecburdur; ama ayrım yapmaksızın bütün putları

Not: Birkaç defadır sinemayı merkeze alarak 'Bu olmamalı' türünden yazılar kaleme aldım 'Peki nasıl olmalı' sorusu hep boşlukta kaldı belki de Bu nedenle 'Nasıl bir sinema istiyorum' şeklinde birkaç deneme yazısı için sizden müsaade istiyorum; tabii ki başta bu işin üstatları ve uzmanlarından


Ekrem Dumanlı,
18 Nisan 2009, Cumartesi
http://wwwzamancomtr/yazardo?yazino=838584

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.