Prof. Dr. Sinsi
|
Padisah'larin Ölüm Nedenleri
PADiSAH'LARIN ÖLÜM NEDENLERi
ADiSAH'LARIN ÖLÜM NEDENLERi[/url]
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
İŞTE OSMANLI SULTANLARININ ÖLÜM NEDENLERİ OSMAN GAZİ: OSMANLI İMPARATORLUĞU'NUN KURUCUSU OLAN OSMAN GAZİ 1326'DA KALP YETMEZLİĞİNDEN ÖLDÜ
Osman Gazi, fazla yorgunluktan kaynaklanan "nikris illetinin iştidâdı ile harekettn muattal bir hale gelmiş" ve oğlu Orhan'ı 720 H de yerine vekil tayin etmişti Memleketini üç adet vilayetine ayıraraki Bizans zararına genişletmek için askeri işleri dahi tanzim etti Bu sebeple Bursa fethinde bizzat bulunamamıitı Kendisine fetih müjdesi geldiği zaman "rıhlet-i dâr-ı beka etmek üzere idi "Veda-ı âlem-i fâni etmeden evvel meşhur vasiyetini yaptı Vasiyetnemenin özü şöyledir: "Allah'ü tealanın emirlerine muhalif bir iş işlemiyesin! Bilmediğini ulemadan sorup anlayasın İyice bilmeyince bir işe başlamayasın Sana itaat edenleri hoş tutasın Askerine in'amı, ihsanı eksik etmeyesin ki, insan ihsanın kulcağızıdır Zalim olma! Alemi adaletle şenlendri Ve Allah için cihadı terk etmiyerek bani şad et! Ulemaya riayet eyle ki, din ve devlet işleri nizam bulsun Nerede bir ilim ehli duyarsan ona rağbet ve yumuşaklık göster; Askerine ve malına gurur getirip ulemedan uzaklaşma Bizim mesleğimiz Allah yoludur ve maksadımız Allah' ın dinini yaymakdır Yoksa, kuru gavga ve cihangirlik davası değildir Sana da bunlar yaraşır Daima herkese ihsanda bulun! Memleket işlerini noksansız gör! Hepinizi Allahü tealaya emanet ediyorum Bursa Gümüşlü kümbete gömülmesini isteyip rahmet-i Rahmâna kavuştu
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
ORHAN GAZİ: 82 YAŞINDAYKEN FELÇ YÜZÜNDEN 1362'DE ÖLDÜ
Zaten iyice yaşlanmış olan Orhan Gazi, Fethedilen topraklardaki ahâliye osmanlı adâlet ve müsâmahasını din ve vicdan hürriyetini tattıran oğlu Süleyman Paşanın ölüm acısı da buna eklenmesiyle, âlem-i fenâdan bekaa alemine rıhlet etti (761H /1360)
Bursa' daki Gümüşlü Künbet' e defnedildi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
İKİNCİ MURAD: Edirne de bulunduğu esnada Meriç Nehri üzerindeki adayı ziyaretten dönerken başına bir ağrı girdi ve 3 Şubat 1451'de dâr-ı bekaayı rıhlet etti
Padişahın vefatıyla ilgili klasik dönem Osmanlı kaynaklarında Sultan Murad’ın irtihali şu şekilde anlatılır İkinci Kosova Savaşında, zaferden sonra birçok imar çalışmaları yaptıran Sultan Hazretleri, Edirne'de yine bir teftişten dönerken, köprü başında, kendisine gülümseyerek bakan aksakallı bir ihtiyar gördü Hürmetle Padişahın yaklaşmasını bekleyen zat; Padişah Hazretlerine seslendi: «Ey padişah-ı cihan; Haiin nicedir? Haydi hazırlan vakit kalmamıştır Hakk'a yürümeye  Artık hatalarına bir hata daha eklememeye çalış! Kapına gelmek üzeredir ecel  Artık işin tevbeye dönmektir  » mealindeki sözlerle, ancak sırr-ı mertebe sahibleri-ne has olan bu haber, Sultan Hazretlerini seccadesine oturtup bilerek, bilmeyerek işlediği hatalarına tevbe ettirdi İshak Paşa ve Saruca Paşa pâk ihtiyarın sözlerini söylediği zaman yanındaydılar Sultan Murad ihtiyarın kim olduğunu sorduğu zaman İshak Paşa; ihtiyarın, Hazreti Emir'in tekesinde yetişmiş saf (nüfusu safiye) erbabından makamında bir zat olduğunu söyledi , gönül rahatlığı içinde H 855/M 1451 senesinde rahmet-i rahmana kavuştu, mekanı cennet, makamı yüce olsun  
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
YAVUZ SULTAN SELİM:
Sultan Selim, Vezir-i A'zam'i Kapikulu askerleriyle Edirne'ye gönderdikten sonra kendisi de Agustos l520'de (2 Saban 926) Edirne'ye dogru yola çikar Rahatsizdi Zira iki omuzunun sag tarafina yakin kisminda bir çiban çikmisti Halk arasinda yanikara olarak isimlendirien bu çiban, "Sirpençe" ismiyle bilinmektedir Hoca Sa'düddin, Yavuz Sultan Selim'in ölümüne sebep olan çiban hakkinda tafsilatli bilgiler vermekle beraber biz, olayi günümüzün ifadesiyle kisaca nakl etmek istiyoruz:
Yavuz Sultan Selim, Edirne'ye harekete karar verdikten sonra bir gün musahibi Hasan Can'la saray bahçesine inmis, dönüsünde yokusu çikarken Hasan Can'a sirtina bir seyin battigini söyleyince Hasan Can, elini hükümdarin sirtina sokmus ve fakat bir sey bulamamis, ancak ikinci sefer yine ayni seyden sikâyet edilince o zaman Hasan Can, sultanin dügmelerini çözüp sirtinda henüz bas vermis, etrafi kizarmis ve tam olgunlasmamis sert bir çiban görür Bunu Sultan Selim'e söyleyince o, çibani sikmasini istemisse de Hasan Can: "Pâdisahim, büyük bir çibandir, henüz hamdir, zorlamak caiz degildir, bir münasib merhem koyalim" deyince Sultan Selim "Biz Çelebi degiliz ki, bir çiban için cerrahlara müracaat edelim" cevabini vermisti O geceyi izdirab içinde geçiren Hünkâr, ertesi gün hamama giderek orada çibani siktirip zedeletmis Fakat bu da izdirabini artirmaktan baska ise yaramamisti Bunun üzerine Hasan Can'a "Seni dinlemedik amma kendimizi helâk ettik" deyip çibanin macerasini anlatinca Hasan Can "neredeyse aklim basimdan gidiyordu" diyecektir Bütün bu sikintilara ragmen Pâdisah, Edirne seferi daha önce kararlastirildigi için geri dönmeyerek hasta oldugu halde 2 Saban 926'da çadira çikar
Sultan Selim'in hastaligi yüzünden yollarda agir gidiliyor ve bazi menzillerde fazla kaliniyordu Yavuz, Çorlu'da kirk gün Bashekim Ahmed Çelebi tarafindan tedavi edildi Yara büyüyüp açilmisti Pâdisah, hareket edemiyecek kadar takatsiz düsmüstü Iki aya yakin ( Lütfi Pasa, 284'te 47 gün) devam eden tedaviden ve adeta kendisinden ümidini kesince Edirne'de bulunan Vezir-i a'zam Pirî Mehmed Pasa ile vezir Mustafa Pasa'yi ve Rumeli beylerbeyi Ahmed Pasa (Hain Ahmed Pasa)'yi acele yanina çagirtarak vasiyetini yapar Daha sonra da Pirî Pasa ile yalniz görüsür Son demlerini yasadigini anladigindan acele edip yetismesi için Manisa Valisi olan oglu Sehzade Süleyman'a haber gönderdi Oglu gelmeden 2l Eylül l520 (8 Sevval 926) Cuma günü aksami 5l yasinda iken Çorlu karargahinin bulundugu Sirt köyünde vefat etti Vefatindan önce yaninda bulunan müsahibi Hasan Can'a, yatakta bulunusunu kast ederek "Hasan Can ne haldür?" demis, o da "Sultanum! Cenâb -i Hakk'a tevecüh edüp Allah'la olacak zamandur" deyince Yavuz: "Ya bizi bunca zamandan berü kimün ile bilürdün? Cenâb-i Hakk'a teveccühümüzde kusur mu fehm ettün?" cevabini vermisti Bunun üzerine Hasan Can: "Hâsâ ki, bir zaman zikr-i Rahman'dan gufûl müsahede etmis olam Lâkin bu, gayr-i ezmâna benzemedügü cihetten ihtiyaten cesâret eyledüm" demisti Bunun üzerine Sultan: " Sûre-i Yâsin tilâvet eyle" diyerek kendisi de Hasan Can'la birlikte okumus Ayni sûreyi Ikinci defa okuyup "Selâmun kavlen  " diye devam eden 58 âyeti okuyunca teslim-i ruh eyler
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN: 1566'DA SİGETVAR KUŞATMASININ SON GÜNÜ ve
Kanuni, Sigatvar Seferi’nde ancak şehirlere girerken ata binebilmiş diğer zamanlarda arabaya binmek mecburiyetinde kalmıştır Muhasaranın uzamasından sıkılan Sultan, bu kala yüreğimi yakmıştır Dilerim Hakktan ateşlere yana demiştir 6-7 Eylül Cuma-Cumartesi gecesi, zevari saatle 1:30’da vefatından evvel gözlerini Sigetvar Kalesine çevirerek bu ocağı yanacak dahı alınmadı Kanuni’nin bu son seferinde şehadet talep ettiği hatta Ya Rabbi nice müddettir ki ruyi zemini ziri nigini zafer-karini ettin Vasıl olmadık recam hasıl olmadık manam kalmadı Halen Habibin hürmetine Saadet-i Şehadet Ba’dehu didar-ı Şerifini müşahadet nasip eyle dediği böylece muharebe esnasında vefatıyla arzuladığı mertebeye kavuştuğu rivayet edilir
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
İKİNCİ SELİM :-
Rivayete göre vefatına sebep 1 Ramazan 982 (15 Aralık 1574)’te sarayın yeni yapılan hamamını gezerken ayağı kayıp düşmesi veya soğukça olan hamamda yıkanılıp üşütmesi ve bunun neticesinde humma denilen ateşli bir hastalığa yakalanmasıdır
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
ÜÇÜNCÜ MURAD:
Batı serhatlerinde muharebe devam eder ve ihtilatlar genişlerken buna çok üzülen Sultan Murat 16 Ocak 1595’te vefat etti Bir hissi kablelbuku ile vefatını hissetmiş ve etrafına da söylemiştir Yakınlarından saatçi Hasan bir rüya görmüş bunu yazıp efendisine vermiş Padişah üç gün sonra midesinde bir ağrı duyarak bunu yakın bir zamanda vefat edeceğine işaret saymıştır Vefatına tekaddüm eden günde ise deniz kıyısındaki köşke gitmiş buradan boğazdaki gemileri seyretmiş, o sırada iki Mısır kadırgası limanı top atışıyla selamlamış bundan köşkün camları gürültüyle kırılıp düşmüştür Bunu da vefatına işaret saymış ve eskiden donanmanın bütün top ateşleri camları kırmazken şimdi bu kadırgaların top sesi ile düşüyorlar Görüyorum ki benim varlığımın köşkü harabolmuş demiştir Bununla beraber gözlerinden yaşlar gelmiş ellerini kaldırarak Cenab-I Hakk’a duada bulunmuştur Nitekim ertesi gece rıhleti dar-ı bekaa eylemiştir
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
ÜÇÜNCÜ MEHMED:
Sultan Mehmed Han-I Salis 9 seneye yakın bir saltanattan sonar, 38 yaşında olduğu halde fücetten dar-I bekaaya rıhlet etmiştir Son anlarında Anadolu ahvalinin aldığı halden dolayı yeme içmeden kesilecek kadar müteessir olmuş, oğlunun feci akıbetinden duyduğu derin keder vefatına yol açmıştır Rivayete göre, vefatından 56 gün evvel saraya dönerken bir “meczubu ilahi” 56 gün sonar bir hadise-i azime zuhur ediyor; gafil olma Padişahım” diye bağırmış
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
BİRİNCİ MUSTAFA:-Bazı Osmanlı Kaynaklarında “kendisinde cezbe hali nümayan bir zât-ı melekkü’s-sıfât olarak tavsil edilen “dünyanın dağdasına tahammülü bulunmadığı” ifade edilen, Naima tarafından makamını terkederek dervişliği tercih eden İbrahim Ethem’e benzetilen Mustafa Han’ın hükümdarlıktan istiğna edişi, hatta istemeyişi, sonraki Saltanatında “Osman gel beni bu yükten kurtar” demesi bu rivayetleri doğrulamaktadır Bazı kaynaklarda “Deli Mustafa” olarak da geçen Sultan Mustafa, deli değildi Deliliğine delil olarak gösterilen sarayın havuzundaki balıklara altın para atması olayının arkasındaki gerçek ise başkaydı Sultan Mustafa’nın havuzdaki balıklara altın atmasının sebebi bunu, saraydaki hizmetkârlara sadaka vermenin bir yolu olarak benimsemiş olmasıydı Zayıf ve narin bir yapıya sahip, sık sık türbe ziyaretleri yapan, çokça sadaka dağıtan, sarayda [Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] eğitimi alıp dînî eserler okuyan, Osmanlı Devleti’nin resmi görüşüne göre tahttan kendi isteği ile çekilen, günlerini ibadetle geçiren Sultan Mustafa Han 48 yaşında, 20 Ocak 1639 (15 Ramazan 1048) günü Topkapı Saray'ında vefat etti Ayasofya’daki türbesine defnedildi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
Burada yalan tarih utansin,yalan tarih 4 cü murad'in ickiden sirozdan öldügü söyleniyor Dördüncü Murad Han, Arapça ve batı dillerine hakim olup her türlü memleket meselesine vakıftı İlmi ve ilim adamlarını çok sever, fırsat buldukça ilim meclislerine gider, onları teşvik ederdi Evliya Çelebi ve Katib Çelebi gibi alimler, teşvik ettiği kimseler arasında idi Kur’an-ı kerim okumayı ve ibadetlerini hiç ihmal etmezdi Dedesi Yavuz Sultan Selim Han gibi o da Hırka-i saadet dairesinde Kur’an-ı kerim okurdu Halbuki devrin kaynaklarında Murad Hanın içki içtiğine dair en küçük bir bilgi yoktur
Bağdat Seferi sırasında daha önce ele geçirilmiş bulunan İmam-ı A’zam türbesini ziyaret etmesi istenince, “Bağdat, sapıkların pis ayaklarıyla kirlenirken, gidip o yüce İmamı ziyaretten haya ederim” cevabını vermistir Nitekim, çok geçmeden padişahın hastalığı daha da artarak 8/9 Şubat 1640 günü, güneş battıktan sonra İmam Yusuf Efendi, Yasin-i şerif okurken vefat etti Sultanahmed Camii avlusunda Şeyhülislam Yahya Efendinin imamlığında müezzinlerin “Er kişi niyyetine!” nidaları ve Müslümanların gözyaşları arasında kılınan cenaze namazından sonra, babası Birinci Ahmed Hanın türbesine defnedildi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
DÖRDÜNCÜ MEHMED:
Viyana bozgunundan sonra; Avusturya, Venedik, Lehistan orduları umumi hücuma geçerek Macaristan topraklarını, Budin' i, Dalmaçyakıyılarını, Patras, Korent ve İnebahtı gibi önemli kaleleri zabtettiler Sultan dördüncü Mehmed Han, 8 Kasım 1687' de tahttan indirelerek yerine kardeşi Süleyman II getirildi Bundan sonra çok sevdiği Edirne'ye gönderilmesine müsaade istemiştir Son senelerini burada geçirmiş beş sene daha yaşayarak 6 ocak 1693' te 52 yaşında olduğu halde dar-ı bekaaya intikaal etmiştir Devrinde en büyük azametini idrak ederken uğradığı belalara daha fazla tahammül edememiştir Cenazesi İstanbul' a nakledilerek Yeni Camii' deki annesi Turhan Valide Sultan' ın türbesine defnedildi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
İKİNCİ SÜLEYMAN:
Avusturya’nın bütün Avrupa devletlerinden yardım alarak, büyük bir sefer hazırlığında olması üzerine Sadrazamın ordu başında sefere çıkması münasip görülmüş ve hazırlıklara girişilmiştir Padişahın rahatsızlığı düşünülerek, bir emr-i Hak vukkunda, cülus meselesinin ihtilaf arzetmemesi için Edirneye nakli kararlaştırılmıştır Bu sırada Padişah istiska (hydropisie) illetinden muzdarip bulunduğundan çok rahatsızdı Bütün vücudu şiştiğinden yataktan kalkamamaktaydı Sarazam kararı kendisine arzettiği zaman “Behey paşa, bak gör ne haldeyim; bu hastalık ile nasıl mümkün olur? Vükela halimi bilmezler, ancak dün gel bugün git derler ve çünkü gidilmek lazım idi, bir hoş yerleşmişken ne diye kaldırıp getirdiler?” demiştir Sadrazam bunun din ve devlet için lüzumlu olduğunu söylemiş; bunun üzerine Padişah pekiyi diyerek razı olmuş; adeta ölümünü bile bile sedye ile çıkmıştır Sultan, Yalı Köşkü’nden Eyüb’e sandalla getirilmiş; oradan tahtırevaa konularak Edirne’ye götürülmüştür Sultan Süleyman, Edirneye getirildikten bir müddet sonra yataktan kalkamayarak vefat etmiştir (22 Haziran 1691) Adeta ceddi ve adaşı Süleyman Han gibi sefer esnasında rabbine kavuşmak isteyen Sultan’ın cenazesi buzlar içinde İstanbul'a nakledilerek Kanuni’nin türbesine defnedilmiştir
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
İKİNCİ MUSTAFA:
Savaş sıkıntılarından kurtulan Osmanlı idaresi, iç problemleri çözebilmek için bir dizi reforma girişti Yeni sınırlar kontrol altına alındı Devletin müesseseleri yeniden tanzim olunmaya başlandı Devlet idaresinde Şeyhülislâm Feyzullah Efendi’nin etkisi görülmeye başlandı Onun tezkiyesiyle sulh andlaşmasının mürahhası Rami Efendi, önce vezirliğe ve sonra da sadrazamlığa getirildi Fakat onun da Feyzullah Efendi ile arası açıldı; azli için uğraştı, ancak muvaffak olamadı Feyzullah Efendi, âlim, müstakim ve değerli bir insan olmasına rağmen, yakınlarını devlet idaresinde belli makamlara getirmesi ve bu noktadaki hırsı onu milletin gözünden düşürdü Divan-ı Hümâyun, bir nevi Feyzullah-zâdeler Divanı haline geldi Padişah’ın yarım asırdır İstanbul yerine Edirne’de oturması da merkezde bazı rahatsızlıklar meydana getiriyordu Bu iki temel sebep 1 Edirne Vak’ası diye bilinen ayaklanmanın meydana gelmesine sebep oldu İstanbul'da kıyam eden 200 kadar cebeci Edirne'ye gelinceye kadar 80 000'i buldular ve Ağustos 1703 tarihinde Padişah’ı tahttan indirdiler Şahsen bir kusuru olmadığı halde, Feyzullah Efendi’ye fazla mevki vermesi, tahtından indirilmesine sebep olmuştur Saraya geldiğinde kapıda kendisini feryâd ederek karşılayan Vâlide Sultanın elini öptükten sonra; "Kul beni tahttan indirmişler, yerime karındaşım Sultan Ahmed’i pâdişâh eylemişler Allah mübârek eyleye, evlâtlarım kendisine Allah emâneti olsun " sözleriyle kendisine ayrılan özel dâireye çekildi Mustafa Han, hizmetleri ortadayken karşılaştığı bu durumdan dolayı çok müteessir oldu Tahtan indirildikten sonra fazla yaşamamış; derin üzüntüsüne eklenen mesâne rahatsızlığından –-, 4-5 ay sonra vefat etti Vefat tarihi olarak 20 Aralık 1703,30 Aralık 1703, 20-29 Ocak 1704 rakamlarına telaffuz ediliyor Yeni Câmi yanında Vâlide Sultan Türbesine defnedildi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
ÜÇÜNCÜ AHMED:
Patrona Halil’in başını çektiği bu isyan hareketi, tarihin en kötü isyanı olacak şekilde genişledi Yağmalar, hapishanelerdeki tutukluları serbest bırakarak silahlandırmalar ve ev baskınları artınca, asilerin Padişah’dan kellelerini istedikleri Damad İbrahim Paşa ve yakınlarından olan bazı paşalar idam edildiler 1 Ekim 1730 günü, âsiler bununla da yetinmeyip Padişah’ın görevden ayrılmasını istediler ve gerçekten III Ahmed’i o gece biraderi II Mustafa’nın oğlu Sultân Mahmûd’u tahta davet ederek kendisinin feragat ettiğini açıklamak mecburiyetinde bıraktılar III Ahmed, ailesi ile birlikte Topkapı Sarayındaki dairelerinde 5 küsur yıl daha yaşadı Yirmi yedi sene hükümdarlık yapan Sultan Ahmed Han, saltanattan çekildikten sonra, ilim ve ibadetle meşgul oldu Temmuz 1736 tarihinde vefat etti Yeni Camiide Turhan Valide Sultan Türbesine defnedildi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
BİRİNCİ MAHMUD:
13 Aralık 1754/safer 1168’de iki seneden beri rahatsız bulunan Sultan Mahmud, ata binemeyecek derecede hasta olmasına rağmen, Cuma selamlığına çıkmış; lakin saraya dönerken, at sırtında rıhlet-i dâr-ı bekaa eylemiştir Tabiblerin camie gitmemesi hakkındaki ısrarını dinlememiş; hem dini vazifesini ifâ, hem de Cuma selamlıklarında padişahlarını göremeyince huzursuz olan Osmanlı cemiyetinin yanlış fikirlere svkedilmemesi için Demirkapı Camiine gitmiştir Sultan İkinci Mustafa'nın Yeni Cami'deki türbesine defnedildi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
BİRİNCİ ABDÜLHAMİD:
Aralık 1788’de Özi Kalesini alarak burada üç gün içinde sivil ahali de dahil –kadın, çocuk, yaşlı- 25 bin kişi gaddarca Müslüman katliamı yapan Rus ordusu, bununla da yetinmeyerek Podolya’nın merkezi olan Hotin’i de teslim aldı Hotin ve Özi’deki Müslüman katliamları, Osmanlı Padişahının kederinden dolayı beyin kanaması geçirerek vefât etmesine sebep oldu
Yârab! Sen Mâlik’ül-mülksün Senden niyazım, ölmeden bu beldeleri tekrar Müslümanların eline geçtiğini bana göster” Bununla beraber bu acıya tahammül edememiş; rivayete göre “Ah Özü!” diyerek sağ tarafına nüzul isabet etmiş; hatt-ı hümayunları dahi yazamayıp başkasına yazdırmak mecburiyetinde kalmıştır Daha sonraları sürre ihracı merasimine katılsada çok hasta olduğu için merasimi kısa kesmiş; sürreyi hac emirine teslim ederek, koltuklarına girilmiş olduğu halde harem sairesine götürülürken, Şehzadesi Mahmud’un bulunduğu sünnet odasına uğramış ve onu kucaklıyarak “Oğlum, seni Cenab-ı Hakka emanet ettim; Allah yardımcın olsun; iki cihanda yüzü kara olmasın ” Sonra hareme götürülmüş; burada rahatsızlığı ziyadeleştiğinden Hekimbaşı, Padişahın rahatsızlığını nezle ile tevil etmek isteyince Sultan, “Hasan Efendi, son hizmetindir… Bir hoşca bak Efendini elden aldırdın ” hitabında bulunmuştur Sultan Hamid aynı gün sabaha karşı, Özü kalesinin düşman eline geçişi ve 25 bin müslümanın katledilişi mesuliyetine tahammül edemeyerek, rıhlet-i dâr-ı bekaa eylemiştir (6-7 Nisan 1789/10-11 Recep 1203) Cenazesi, Bahçekapıdaki İmâretinin karşısındaki kendi yaptırdığı türbeye defnedildi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
28 HAZİRAN 1839'DA VEREMDEN ÖLDÜ
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
ABDÜLMECİD: TANZİMAT DÖNEMİNİ BAŞLATAN SULTAN 25 HAZİRAN 1861'DE BABASI İKİNCİ MAHMUD GİBİ VEREMDEN ÖLDÜ
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
BEŞİNCİ MURAD: TAHTTA EN KISA SÜRE DURAN OSMANLI PADİŞAHIDIR MÜZMİN ŞEKER HASTASI İDİ BU HASTALIĞIN VÜCUDUNDA MEYDANA GETİRDİĞİ TAHRİBATIN NETİCESİNDE 29 AĞUSTOS 1904'DE ÖLDÜ
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
İKİNCİ ABDÜLHAMİD: "KIZIL SULTAN MI, ULU HAKAN MI" DİYE OSMANLI TARİHİNİN EN ÇOK TARTIŞILAN PADİŞAHI OLAN İKİNCİ ABDÜLHAMİD, 10 ŞUBAT 1918'DE BEYLERBEYİ SARAYI'NDA 76 YAŞINDAYKEN YAKALANDIĞI ZATÜRRENİN İLERLEMESİ SONUCU VEREMDEN ÖLDÜ
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
BEŞİNCİ MEHMED REŞAD: MÜZMİN ŞEKER HASTASI İDİ ŞEKERİN VÜCUDUNDA YAPTIĞI TAHRİBAT SONUCUNDA 3 TEMMUZ 1918'DE ÖLDÜ
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
ALTINCI MEHMED VAHİDEDDİN: SON OSMANLI PADİŞAHI OLAN VAHDETTİN SAN- REMO'DA 16 MAYIS 1926'DA KALP KRİZİNDEN ÖLDÜ
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
EN ESRARENGİZ ÖLÜM; FATİH SULTAN MEHMET: OSMANLI TARİHİNİN EN GİZEMLİ ÖLÜMÜ FATİH SULTAN MEHMED'İNKİDİR FATİH SULTAN MEHMED, MAYIS 1481'DE MISIR MEMLÜK DEVLETİ ÜZERİNE SEFERE ÇIKTI GEBZE YAKINLARINDA HASTALANINCA BAŞ?HEKİMİ LARİ MÜDAHALE ETTİ, ANCAK SULTANI TEDAVİ EDEMEYİNCE ESKİ BAŞHEKİM YAKUP PAŞA, SULTANI İYİLEŞTİRMEKLE GÖREVLENDİRİLDİ YAKUP PAŞA, BAZI İLAÇLAR VEREREK PADİŞAHIN SANCISINI AZALTMAK İSTEDİ FAKAT İLAÇLARIN BİR FAYDASI OLMADI FATİH KISA BİR KOMADAN SONRA 31 MAYIS 1481'DE GEBZE'DE HÜNKÂR ÇAYIRI (TEKFUR ÇAYIRI)'NDA ÖLDÜ FATİH DÖNEMİ UZMANI FRANZ BABİNGER, SULTANIN ZEHİRLENEREK ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜ İDDİA ETİ BU GÖRÜŞ İLİM ÇEVRELERİNDE GÜNÜMÜZE KADAR SÜREN TARTIŞMALARA SEBEP OLDU ŞEHABEDİN TEKİNDAĞ VE BAŞKA BİLİM ADAMLARI DA SULTANIN ÖLÜMÜNÜN ECELİYLE OLDUĞU, ZEHİRLENMEDİĞİNİ SAVUNDULAR BÜTÜN ARAŞTIRMALARA RAĞMEN FATİH'İN ÖLÜMÜNDEKİ ÇÖZÜLEMEDİ 1481 senesi ilkbaharında o zamana kadar misli görülmemiş derecede çok toplarla mücehhez, azametli ordunun başında yola çıktı Bir kaç gün rahatsızlandı Üsküdar'la Anibal'ın mezarının bulunduğu Gebze arasındaki Hünkar Çayırı mevkiinde, rızasını tahsil ve emirlerini ifa için 30 seneden beri en büyük garet-i diniye ile çalıştığı Allah'ına kavuştu Rahatsızlığının umumiyetle hanedanda rastlanan nikris illeti olduğu rivayeti vardır Aşıkpaşazade "Vefatına sebep ayağında zahmet vardı Tabibler ilacından aciz oldular Ahir ittifak edip ayağından kan aldılar Zahmet ziyade oldu Şarab-ı fariğ verdiler, Allah rahmetine kavuştu " demektedir Sonraları bu zatın yazdığı bu ifade sonraki cümlelerinden, onun tabibler tarafından zehirlendiğini iddia edilmiştir "Şarab-ı fariğ" tabirinden dahi bu manayı çıkarılmıştır Halbuki bu acıyı dindirici ve uyuşturucu bir şurup olduğu kat'i ve muhakkaktır Hekimler tarafından zehirlendiği hakkındaki telakkilere itibar edilmez Çünkü hazırlanan bu şurup böyle bir durum daima nazar-ı dikkate alındığı için önce onlara içirilirdi
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
İNTİHAR MI ETTİ? ÖLDÜRÜLDÜ MÜ? : 1861 İLE 1876 YILLARI ARASINDA OSMANLI TAHTINDA BULUNAN SULTAN ABDÜLAZİZ DE FATİH'TEN SONRA ÖLÜMÜ EN FAZLA TARTIŞILAN PADİŞAHTIR TAHTTAN İNDİRİLDİKTEN BİRKAÇ GÜN SONRA 4 HAZİRAN 1876'DA FERİYE SARAYI'NDA BİLEKLERİ KESİLMİŞ BİR HALDE BULUNAN PADİŞAHIN TAHTAN İNDİRİLMENİN ÜZÜNTÜSÜ İLE İNTİHAR ETTİĞİ SÖYLENİR ANCAK ÖLDÜRÜLMÜŞ OLMA İHTİMALİ DAHA KUVVETLİDİR
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
EN BÜYÜK OSMANLI KOMUTANLARINDAN OLAN YILDIRIM BAYEZİD 1402'DE ANKARA MUHAREBESİ'NDE TİMUR'A ESİR DÜŞMÜŞTÜ Sultan Bâyezid Ankara mağlubiyetinden sonra pek yaşamadı; hemen yedi ay sonra nüzûl isabetinden yâhut sekte-i kalpten bu alemi faniye veda etti Vefatları Akşehirde vukû bulup, tabutu Mahmut Hayrani türbesine konuldu; bilahere de Bursa'ya nakledildi
Çubuk Ovasında yapılan ve çok şiddetli geçen muhârebe sonunda, Osmanlı ordusu, mağlûbiyete uğrarken, Yıldırım Bayezid de esir düştü (28 Temmuz 1402) Esâret zilletini çekemeyen Yıldırım Bayezid Han, yedi ay kadar sonra kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefât etti (1403) Timur Han, ölüm haberini alınca; “Yazık oldu, büyük bir mücâhidi kaybettik” demekten kendini alamadı Sultan Bâyezid Ankara mağlubiyetinden sonra pek yaşamadı; hemen yedi ay sonra nüzûl isabetinden yâhut sekte-i kalpten bu alemi faniye veda etti Vefatları Akşehirde vukû bulup, tabutu Mahmut Hayrani türbesine konuldu; bilahere de Bursa'ya nakledildi
Yıldırım Bâyezid’in vefatı ile ilgili üç rivayet bulunmaktadır:
Birincisi; Hammer ve Gibbons gibi Garb Tarihçilerinin tamamına yakını, Şükrullah, Enverî, Karamanî Mehmed Paşa, Acem Hamidî, Konyalı Mehmed bin Hacı Halil ve İdris-i Bitlisî gibi ilk dönem Osmanlı tarihçilerinin kahir ekseriyeti; 10 sene kadar Bursa ve Edirne’de oturup Çelebi Sultân Mehmed’in çocuklarına hocalık eden, Padişah ve diğer Osmanlı devlet erkânı ile yakın temas halinde bulunan ve memleketine döndükten sonra Timur Tarihini yazan İbn-i Arabşah başta olmak üzere Timur devrinin bütün Vakânüvisleri, Yıldırım Bâyezid’in şiddetli sıtma, nefes darlığı ve keder dolu hayattan meydana gelen çeşitli hastalıkların bir araya gelmesinden vefat ettiğini açıkça ifade etmektedirler Kanaatimize göre doğru olan da budur Kaldı ki, tarihçilerin çoğu, Yıldırım gibi dindar bir Padişaha, haram olan böyle bir günahın isnad edilmesinin tamamen iftira olduğunu açıkça beyan eylemişlerdir Osmanlı tarihinin dev isimlerinden Âli ve Hoca Sa’deddin Efendi gibi tarihçiler, mevcut rivayetleri değerlendirdikten sonra, aksi iddiaların iftira ve yalan olduğunu açıklamaktadırlar Kanaatimize göre bu konuda son sözü Âli söylemektedir:
"Her ne kadar bazı tarihçiler Timur’un hekimlerinin zehir içirdiğini veya kendi kendisine zehir içtiğini söyleseler de, tamamen hata üzerinedirler Doğru olan Yıldırım’ın yukarıda zikredilen hastalıklar sebebiyle vefat ettiğidir Zira Yıldırım’a Timur her türlü iltifatı yaptığı gibi, ayrılırken de muhabbetle ayrılmışlardır"
İkincisi; Osmanlı tarihi ile ilgili bazı kaynaklar, Timur’un Bâyezid’i serbest bırakmak niyetinde iken, onunla yaptığı bir mülakat neticesinde, bundan vaz geçip, onu Semerkand’a götürdükten sonra oradan geri göndereceğini söylediğini, bu söz üzerine ümitsizliğe düşen Osmanlı Padişahının yüzük kaşındaki zehirle intihar ettiğini iddia etmektedirler Bu iddiayı naklettiği söylenen ilk dönem tarihçilerinden, Lütfi Paşa, Âşıkpaşa-zâde, Anonim Tevârih-i Âl-i Osman gibi müellifler ittifakla "Bâyezid Hân işitti kim, Semerkand’a gideceğin, neman maslahatın gördü" veya "bu cevâbı işitti, gayet melûl oldu ve hem gayret etdi Timur’un iline varmasına hemandem kendü kaydın görüb Allah Te’âlâ rahmetine vâsıl oldu" ifadelerini kullanmışlardır ki, bu ifadeleri intihar etti diye açıklamak da doğru değildir Kuvvetli kaynakların izahları karşısında bu ifadeler, "âhiret hazırlığını gördü, ölümünü istedi" şeklinde de yorumlanabilir Yüzüğünün kaşında bulunan zehirle intihar ettiğini nakleden ilk döneme ait tek kaynak, sadece Hadîdî Vekâyinâmesi’dir Bir de kendi hususi kütüphanesinde bulunduğunu iddia ettiği Fuad Köprülü’ye ait bir anonim yani yazarı belli olmayan bir Tevârih-i Âl-i Osman nüshasıdır Neşrî, Bâyezid Hân’ın "tez canlu ve gayretlü kişi" olmasından dolayı Timur’un mu’âmeleleri karşısında sıtma hastalığına tutulduğunu ve günden güne zayıfladığını belirttikten iki sayfa sonra, "bazılar eder ki  " kaydını düşerek, "düşman elinde zebûn olub memleketi eller elinde görmeden ölem yeğdür" deyüb kendü nefsini helak eyledi demektedir Bunlardan açıkça kendini zehirleyerek intihar ettiğini anlamak mümkün olmadığı gibi, bu tür iddiaların bir rivayetten öteye gitmediği de malumdur Bütün bu rivayetler, Âli ve Hoca Sa’deddin gibi kaynaklar tarafından şiddetle tenkit edilmiştir
Üçüncüsü; Timur’un zehirlettiği şeklindeki bir iddiadır ki, bunun tarihçiler tarafından kale bile alınmadığını ifade etmekle yetiniyoruz Bunun tam aksine Müneccimbaşı başta olmak üzere çoğu müellifler, hastalığının tedavisi için Timur’un saray tabiplerinden Celaleddin Arabî ve İzzeddin Mes’ûd eş-Şirazî’yi tayin ettiğini belirtmektedirler
Netice olarak, Yıldırım’ın intiharı iddiası, muteber yerli veya yabancı kaynaklarda yer almamaktadır Mükrimin Halil Yinanç ve Uzunçarşılı gibi tarihçiler, bu iddianın tamamen yanlış olduğunu delilleriyle ortaya koymuşlardır
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
ŞEHİD OLAN TEK PADİŞAH: BİRİNCİ MURAD HARP SAHRASINDA ŞEHİT OLAN TEK OSMANLI PADİŞAHIDIR 15 HAZİRAN 1389'DA SIRPLAR'IN BÜYÜK BİR BOZGUNA UĞRADIĞI BİRİNCİ KOSOVA SAVAŞI'NIN SONUNDA, SIRP KRALI LAZAR'IN DAMADI MİLOŞ OBRONEVİÇ PADİŞAHIN HUZURUNA ÇIKTIĞI SIRADA, GÖĞSÜNDE SAKLADIĞI HANÇERİ BİRİNCİ MURAD'A SAPLAYARAK SULTANI ŞEHİD ETTİ
Sultan Murad' ın anadolu' da uğraşmasını fırsat bilen Bosna, Sırp ve Bulgar kralları Osmanlıları Balkanlardan atmak için ittifak kurmuşlardı Sultan Murad Han 150 000 kişilik bu müttefik kuvvetlerini Kosova' da karşıladı 8 Ağustos 1389 berat gecesi idi Abdest alıp iki rekat hacet namazı kılan Sultan sonra ellerini açıp Cenab-ı Hakk'a gözyaşları içinde şöyle yalvardı "Ya Rab! Bu mü'minleri küffar elinde mağlub edip helak eyleme Bunları mansur ve muzaffer eyle Ya ilahi! Mülk ve kul senindir Sen kime istersen verirsin Ben dahi aciz bir kulunum Mülk ve mal benim maksafım değildir Hemen halis ve muhlis senin rızanı isterim Beni bu müslümanlara kurban eyle Evvel beni gazi kıldın, şimdi de şehadet nasip kıl! Amin "
Ertesi gün Birinci Kosova savaşında düşman büyük bir bozguna uğradı
Bu sırada Miloş Kobiloviç namında bir Sırp asilzâdesi, Sultan'a büyük bir sır tevdi edeceğini söyleyerek, onu ansızın yaraladı ve kaçmaya teşebbüs ettiysede muhafızlar kendisini öldürdüler Sırplar bugün Koboloviç için büyük bir abide dikmişlerse de, bu hareketi yapmayıp "karı kavgasıyla alaklalı bir ithamı önlemek" maksadıyladır Sultan Murad ağır yaralı olarak Bâyezid'e itaat etmelerini vasiyet ederek, şehadet makamına erişti padişahın mübarek cenazesi tahnit edilerek Bursaya nakledilip, Çekirge'deki türbesine konuldu
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
İKİNCİ OSMAN:-
II Osman askerlere ve asker de kara hadımların sözlerine inandığı için II Osman’a kırılmışlardı
II Osman bazı ıslâhâtları yapmak niyetindeydi ve bu ıslahata tamamen bozulmaya başlayan kapı kulu ocaklarından başlamak niyetindeydi Hatta Halep, Şam ve Mısır beylerbeylerine emirler göndererek Padişah’a sadık yeni bir ordu teşkili için gizliden gizliye hazırlıklara başlamıştı
Kızlar ağası Süleyman Ağa ile Hocası Ömer Efendi padişahı hacca gitmesi için ikna etmeye başladılar Hacca gitmesine, askerler, Kayınpederi ve Şeyhülislâm Es’ad Efendi ile Aziz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri şiddetle karşı çıkıyordu Devreye kapıkulu askerleri girdi ve Padişah’ı hacca göndermek isteyen Ömer Efendi, Süleyman Ağa ve Veziriazam Dilâver Paşa’nın başını isteyerek başta Rumeli Kazaskeri Yahya Efendi olmak üzere ulemayı araya soktular Fayda vermedi ve sonunda askerler isyan ederek Bâb-ı Hümâyun’dan içeri girdiler Sultân Mustafa’ya zorla bî’at gerçekleştikten sonra, II Osman Orta Camiye getirildi Burada yeni Sadrazam olan Kara Davud Paşa’nın tâlimatıyla kemend ile boğulmak istendi Muvaffak olunamayınca, Yedikule’ye götürüldü ve maalesef Davud Paşa’nın nezâretinde orada şehid edildi (Mayıs 1622) 17 yıl 6 ay 18 g,n yaşamış olan Şehit Sultanın cenâzesi o gece Topkapı Sarayına götürüldü Ertesi gün yapılacak cenâze törenine hazırlandı Öğle namazından sonra kılınan cenâze namazını müteâkip Sultanahmed Camiinde babasının türbesine defnedildi Genç Osman’ın şehit edilmesi târihimizin en acıklı olaylarındandır Genç Osman’ın öldürülmesi, Anadolu’da bâzı isyânların çıkmasına sebep oldu Millet, pâdişâhın öldürülmesini hiçbir zaman hazmedemedi ve onun kâtillerini nefretle andı
Hüzün ve acı dolu bu sahneler, halkın pişmanlık dolu feryadları, şairlerin kalemlerinin gölgesinde varlık bulmuş, dilden dile dolaşan bu yüz kızartıcı facia "Genç Osman Destanı" adıyla mühürlenmiştir:
Hak kulundan intikamın yine abd ile alır
Bilmeyen ilm-i ledünni onu kul etti sanır
Bir şâh-ı âliıân iken şâh-ı cihâna kıydılar
Gayretli genç aslan iken şâh-ı cihâna kıydılar
Gazi bahadır han idi âlî neseb sultan idi
Nâmı da Osman Han idi şâh-ı cihâna kıydılar
Niyyet edip hac etmeğe komadı kullar gitmeğe
Kulak gerek işitmeğe şâh-ı cihâna kıydılar
Hükmetmeğe kâdir iken hak emrine nâzır iken
Hac etmeıe hâzır iken şâh-ı cihâna kıydılar
Eırat-ı sâattir bu dem rûz-i kıyâmettir bu dem
Kula nedâmettir bu dem şâh-ı cihâna kıydılar
Tûgî ciıerim doldu hûn derdim bir iken oldu on
Kan aıladı ehl-i fünûn ıâh-ı cihâna kıydılar
Tarihte "Hâile-i Osmâniye" adıyla anılan bu olayın
akisleri yıllarca sürmüştür Yeniçeriler dışında bütün
ordu, bütün millet Sultan Osman`ı şehit saymış; öcünü
almak için Anadolu`da büyük ölçüde ayaklanmalar olmuş
ve bir nevi "Kerbelâ faciası" diyebileceğimiz bu olay,
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
SULTAN İBRAHİM:-
Ocak ağaları yeniden cuntalaşıp devleti soymaya başlayınca, Padişah bunların haklarından gelmek istedi ise de, olay duyuldu ve ihtilal çıktı 1648 Ağustosunda asilerin isteği üzerine Sadrazam Hezar-pâre Ahmed Paşa azl edildi ve sonra asilerce öldürüldü Bu arada hurufilerin Sultan İbrahim Han aleyhine yaptıkları iftiralar da hedefine ulaşmıştı Nitekim Hezar-pare Ahmed Paşa aleyhine olarak başlayan isyan, Sultan İbrahim Han' ın da tahttan indirilmesiyle sonuçlandı Tahta oğlu dördüncü Mehmed Han çıkarıldı Ağaların adamı olan Sofu Koca Mehmed Paşa, sadrazamlığa getirildi İhtilâlin arkasında nâibe-i saltanat olmak isteyen Kösem Sultân vardır Şeyhülislâm Abdurrahim Efendi’yi de yanına alan sadrazam tarafından, Ağustos 1648 tarihinde hal’ edildi ve bir odaya haps olundu 7 Ağustos 1648’de henüz 7 yaşındaki IV Mehmed’e, hem şer’-i şerife ve hem de kanuna aykırı olarak bî’at edildi Sonra Şeyhülislâmın, “İki halife bulunduğu zaman, fitneyi önlemek için birini katlediniz” şeklindeki fetvâsına dayanılarak mutegallibeyi korumak için idamına karar verildi Bu bir eimme ictihadıydı Esasen ortada iki halife de yoktu Biri hal’ edilmiş diğeri yaşı rüşte erişmemiş olduğundan niyabetle hilafet ediyordu Sultan İbrahim’in mahbesinin kapısı kırıldığında Sultan İbarhim eline Mushaf-I Şerifi alarak “… işte Kitabullah beni ne hükümle öldürürsüniz; zalimler! diye bağırmıştı Sultan İbrahim hal’inden 11 gün sonra boğularak şehid edildi Padişah’ın öldürülürken “Padişahlarına karşı hain olanların gazab-ı ilahiyeye uğrayıp kahrolmaları” bedduasını yaptığı rivayet edilmiştir (18 Ağustos 1648) Ayasofyadaki amcası Sultan Mustafa’nın yanına defnedilmiştir
Önemine binaen bu bilgiyede koyuyorum:
Sultan Birinci İbrahim hakkında, kendi devrine kadar uzanan Osmanlı kaynaklarında, aklî dengesinin bozuk olduğuna dair hiçbir bilgi yoktur Bu kaynaklar, Sultan Birinci İbrahim'in özelliklerinden ve yaptığı işlerden övgüyle bahsetmektedir Sadece son zamanlarda bazı yazarlar, onun için "Deli" demektedirler Sultan Birinci İbrahim'e "Deli" ve "Gaddar" diyen ve adının öyle yayılması için çalışanlardan bazılarının, Sultan Birinci İbrahim tarafından idam ettirilen İranlı Şii Emirgûneoğlu'nun adamları olduğu söylenmektedir Ayrıca Karaçelebizade' nin Ebrak kitabındaki Sultan' ın aleyhinde olan yazı, bu zatın Sultan' ın tahttan indirilmesinde ve öldürülmesinde rolü olduğu, kindarlığı ile tanıdığındani tarih için muteber kabul edilmemektedir Tarih, Sultan'ın deli olmadığını iftiralara uğradığını kabul etmektedir Onun devletin askerî, mâlî, adlî ve idârî ıslahatı için yaptıkları ve yapılanlara olan teşvikleri, isnat edilen bu sıfatı yalanlayan yeterli bir delildir
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
ÖLDÜRÜLEN PADİŞAHLAR: OSMANLI TARİHİNDE ADI YENİLİKLERLE ANILAN SULTAN ÜÇÜNCÜ SELİM, KABAKÇI İSYANI'YLA MAYIS 1807'DE TAHTTAN İNDİRİLİP, YERİNE DÖRDÜNCÜ MUSTAFA GEÇİRİLMİŞTİ SARAYDA HAPSEDİLEN PADİŞAHI TEKRAR TAHTA ÇIKARMAK İÇİN NİZÂM-I CEDİT TARAFTARLARI RUSÇUK'TA ÖRGÜTLENDİLER ALEMDÂR MUSTAFA PAŞA, BİR ORDUYLA İSTANBUL'A GELEREK, SULTAN SELİM'İ TEKRAR TAHTA ÇIKARMAYA TEŞEBBÜS ETTİ ANCAK TEDBİRLİ DAVRANMADIĞI İÇİN DÖRDÜNCÜ MUSTAFA TARAFTARLARI 28 TEMMUZ 1808'DE ÜÇÜNCÜ SELİM'İ ÖLDÜRDÜLER
ÖLDÜRÜLEN PADİŞAHLAR: ÜÇÜNCÜ SELİM'İ ÖLDÜRTEN DÖRDÜNCÜ MUSTAFA DA AYNI AKIBETE UĞRADI ASKERLERİN DÖRDÜNCÜ MUSTAFA'YI TEKRAR TAHTA ÇIKARMAYA TEŞEBBÜS ETMESİ ÜZERİNE TAHTINI EMNİYETE ALMAK İSTEYEN İKİNCİ MAHMUD ONU 17 KASIM 1808'DE BOĞDURTTU
ve
2 ci Beyazit:-
Vezirler de Pâdisah'i Rodos'un fethine tesvik ediyorlardi " Benim muradim bir kisver (memleket, ülke) almaktir Siz beni, bir hirsiz kalesi almaya tergib edersiz" der Bununla beraber bu sefer için kaç aylik tedarik gördünüz diye sordugunda Pirî Pasa: "Dört aylik" diye cevap verir O, bunun kifayet etmeyecegini söyleyerek fikrini açiklamak suretiyle kale muhasaralarindan hoslanmadigini , meydan muharebelerinin sonuçlarinin daha büyük ve mesakkatlerinin daha az oldugunu söyleyerek âdeta keramet sahibi gibi " Bizüm simden gerü sefer-i ahiretten gayri seferümüz yoktur" demisti Hoca Sa'düddin'in ifadesiyle "bu gûna tedâbir-i vâhiye ile ben sefer itmem ve kimse sözü ile yola gitmem ve bi'l-cümle bize sefer yok, meger sefer-i âhiret" demek suretiyle, artik maddî ve dünyevî seferler için degil, manevî ve âhiret yolculuguna hazirlanip Allah'ina kavusmak üzere oldugunu, etrafindakilere bildirmek ister gibiydi
Sultan Selim, Vezir-i A'zam'i Kapikulu askerleriyle Edirne'ye gönderdikten sonra kendisi de Agustos l520'de (2 Saban 926) Edirne'ye dogru yola çikar Rahatsizdi Zira iki omuzunun sag tarafina yakin kisminda bir çiban çikmisti Halk arasinda yanikara olarak isimlendirien bu çiban, "Sirpençe" ismiyle bilinmektedir Hoca Sa'düddin, Yavuz Sultan Selim'in ölümüne sebep olan çiban hakkinda tafsilatli bilgiler vermekle beraber biz, olayi günümüzün ifadesiyle kisaca nakl etmek istiyoruz:
Yavuz Sultan Selim, Edirne'ye harekete karar verdikten sonra bir gün musahibi Hasan Can'la saray bahçesine inmis, dönüsünde yokusu çikarken Hasan Can'a sirtina bir seyin battigini söyleyince Hasan Can, elini hükümdarin sirtina sokmus ve fakat bir sey bulamamis, ancak ikinci sefer yine ayni seyden sikâyet edilince o zaman Hasan Can, sultanin dügmelerini çözüp sirtinda henüz bas vermis, etrafi kizarmis ve tam olgunlasmamis sert bir çiban görür Bunu Sultan Selim'e söyleyince o, çibani sikmasini istemisse de Hasan Can: "Pâdisahim, büyük bir çibandir, henüz hamdir, zorlamak caiz degildir, bir münasib merhem koyalim" deyince Sultan Selim "Biz Çelebi degiliz ki, bir çiban için cerrahlara müracaat edelim" cevabini vermisti O geceyi izdirab içinde geçiren Hünkâr, ertesi gün hamama giderek orada çibani siktirip zedeletmis Fakat bu da izdirabini artirmaktan baska ise yaramamisti Bunun üzerine Hasan Can'a "Seni dinlemedik amma kendimizi helâk ettik" deyip çibanin macerasini anlatinca Hasan Can "neredeyse aklim basimdan gidiyordu" diyecektir Bütün bu sikintilara ragmen Pâdisah, Edirne seferi daha önce kararlastirildigi için geri dönmeyerek hasta oldugu halde 2 Saban 926'da çadira çikar
Sultan Selim'in hastaligi yüzünden yollarda agir gidiliyor ve bazi menzillerde fazla kaliniyordu Yavuz, Çorlu'da kirk gün Bashekim Ahmed Çelebi tarafindan tedavi edildi Yara büyüyüp açilmisti Pâdisah, hareket edemiyecek kadar takatsiz düsmüstü Iki aya yakin ( Lütfi Pasa, 284'te 47 gün) devam eden tedaviden ve adeta kendisinden ümidini kesince Edirne'de bulunan Vezir-i a'zam Pirî Mehmed Pasa ile vezir Mustafa Pasa'yi ve Rumeli beylerbeyi Ahmed Pasa (Hain Ahmed Pasa)'yi acele yanina çagirtarak vasiyetini yapar Daha sonra da Pirî Pasa ile yalniz görüsür Son demlerini yasadigini anladigindan acele edip yetismesi için Manisa Valisi olan oglu Sehzade Süleyman'a haber gönderdi Oglu gelmeden 2l Eylül l520 (8 Sevval 926) Cuma günü aksami 5l yasinda iken Çorlu karargahinin bulundugu Sirt köyünde vefat etti Vefatindan önce yaninda bulunan müsahibi Hasan Can'a, yatakta bulunusunu kast ederek "Hasan Can ne haldür?" demis, o da "Sultanum! Cenâb -i Hakk'a tevecüh edüp Allah'la olacak zamandur" deyince Yavuz: "Ya bizi bunca zamandan berü kimün ile bilürdün? Cenâb-i Hakk'a teveccühümüzde kusur mu fehm ettün?" cevabini vermisti Bunun üzerine Hasan Can: "Hâsâ ki, bir zaman zikr-i Rahman'dan gufûl müsahede etmis olam Lâkin bu, gayr-i ezmâna benzemedügü cihetten ihtiyaten cesâret eyledüm" demisti Bunun üzerine Sultan: " Sûre-i Yâsin tilâvet eyle" diyerek kendisi de Hasan Can'la birlikte okumus Ayni sûreyi Ikinci defa okuyup "Selâmun kavlen  " diye devam eden 58 âyeti okuyunca teslim-i ruh eyler
ve
Çelebi Mehmet vefatında 32 yaşında bulunuyordu; "Çocuk yaşımda bunca belalar kim çekdim, kimse çekmiş değildir" sözü ne kadar büyük mesuliyetin altında olduğunu gösterir 24 defa muharebeye girmiş; 40 yara almıştı Devleti eski haşmetine kavuşturmak için, yorulmak bilmez bir gayretle çalışmıştı
Sultan Çelebi Mehmed 26 Mayıs 1421 de Edirne'de vefat etti Ölüm haberi gizlendi Osmanlı Padişahları arasında ölümü gizlenen ilk Padişah o oldu Cenazesi Bursa'ya getirilerek Yeşil Türbe'ye defnedildi 
ve
Sultan Ahmed:-Osmanlı Devleti ile Avusturya’nın iki devlet adamı fer’i noktalarda bir çok tadilata uğramış Zitvatorok muahedesini yeniledikleri sırada henüz çok genç yaşta olan Sultan Ahmed “humma-yı muhrika” denilen ateşli bir hastalığa yakalanmış ve bir müddet sonra dâr-ı bekaaya göçmüştür (22 Kasım 1617/23 Zilkade 1026)
ve
3 Mustafa:-
Rus Seferi’ndeki mağlubiyetler ve memleketinde çıkan birçok karışıklıklara fazla dayanamayan, Karasu ve Pazarcık facialarından sonra ma’lul bulunduğu istiska (hydropisie) yahut hunnak (asthme) hastalığı ilerleyen Sultan Mustafa’ya bu hususlar Şeyhülislam Molla Mehmed Efendi vasıtasıyla bildirilmiştir Rahatsızlığı halinde hiddetlenen padişah “Seraskerimin ettikleri muharebelerden usandım; bizzat Edirne’ye gitmeliyim” demiş; o akşam kaymakam ile Reis Efendi’yi celbetmiş; tasarılarını kendilerine bildirmiştir Bunlar Zat-ı Şahanelerin orduya azimetinin evvel emirde Divan-ı Hümayun’da müzakere olunmağa mütavakkıf olduğunu arzetmişlerdir Bunun üzerine ertesi gün meclisin toplanması irade buyrulmuş bu kere ulema ve vükela ittifakla Zat-ı Hazret-i Padişahî’nin hali hazırda sefere azimetinin mahsurdan salim bulunmadığını özellikle rahatsız dahi olduklarından bunun “ İktisab-ı Bîr-ü Tâm buyurmalarına tâlikını” arzetmişlerdir Bundan altı hafta kadar sonra Varna Galibiyeti’nden biraz hoşnud bulunan padişahın hastalığı ziyadeleşmiş ve “irtihal-i dâr-ı bekâ” eylemişlerdir (21 Aralık 1774/8 Zilkade 1187 Cuma, Zevali saat 01:30)
ve
3 Osman:-
Şîr-i Pençeden, yahud uyluğundaki “kurt uru”ndan muzdarip olan Padişah, bunun çıkarılması sebebiyle yatağa düşmüştür Çok rahatsız bulunmasına rağmen, Akdeniz’den dönen donanmanın limana girişi görmek için, Sarayburnu’ndaki Yalı Köşkü’ne gitmiş; buradan dönüşte hastalığı ziyadeleşerek “azim-i mülk-i cavidâni” olmuştur (29-30 Ekim 1757/15-16 Safer 1171)
ve
2 Ahmed:-
Sakız adasının 21 Eylül 1694’te teslimi haberine çok üzülen ve Anadolu’ya bu kadar yakın bir adanın düşman eline geçmesinin mahsurlarını gören Padişah Sadrazama bir hat yazarak, “Mademki Sakız düşman elindedir, bütün Engürüs memleketin fethedsen matlubum değildir ” Dedi Bir müddet sonar Edirne’ye dönen Sadrazam padişah’tan “Sakız ahvali derunum yaktı, teshiri muradımdır İcab edenlerle görüşülsün ne lazımsa bildiresin Bu kış sakız elde edilmezse, şöyle bilin kim… ” mealinde bir hatt-ı humayun yazdı Fakat Sakızın sukutundan çok müteesir olan Padişah adanın alındığını görememiş; buranın geri alınmasından beş gün evvel 6 Şubat 1695’te vefat ederek ruhunu teslim eylemiştir Padişah’ın vefatına sebep olan hastalığın, biraderininki gibi, istiska olduğundan bahsedilmektedir Bu Sultan’da, ağabeyisi II Süleyman gibi, tam 3 yıl, 7 ay, 14 gün saltanat sürmüş ve aynı rahatsızlıktan dar-ı bekaaya irtihal eylemiştir Cenazesi İstanbul’a nakledilerek biraderinin bulunduğu Kanuni türbesine defnedilmiştir
|