Prof. Dr. Sinsi
|
Fatih Camii - 12 Havari (Havariyun) Kilisesi
İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet tarafından 1470 yılında, Bizans'ın Ayasofya'dan sonraki ikinci kutsal tapınağı Havariyun kilisesi kalıntıları üzerine büyük bir külliye ile yaptırılan Fatih Camisi, ilk [Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]olma özelliğini taşıyor Osmanlı sultanları ve ailesi tarafından yaptırılan ve ''sultan camileri'' anlamına gelen Selatin camilerinin ilki olan Fatih Camisi'nin inşasına fetihten 14 sene sonra 1467 yılında başlandı
atih Camii - 12 Havari (Havariyun) kilisesi[/url]

[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]





Constantinus’un İstanbul’u başkent yapmak istediği zaman şehirde yoğun inşaat çalışmaları başlatılmış, bu inşaat çalışmaları ile birlikte Byzantion’un mevcut merkez şehir sınırları genişletilmiş ve günümüze kadar kısmen varlığını korumuş olan Constantinus surları ile şehir çevrelenmiştir Fatih Külliyesi bu surların hemen doğusunda bulunmaktadır
[Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]
Constantin dönemimde yapılan (324-337), günümüzde Fatih Külliyesi olarak bildiğimiz bu alanın en alt
katmanında Constantinus’un anıt mezarı martirion'u bulunmaktadır Daha sonra Constantinus’un anıt mezarının yerine ikincil bir katman olarak İustinianos’un Havariyun Kilisesi inşa edilmiş,
(burada anıt mezarı Constantinus döneminde yapıldığı, kilisenin ise daha sonra bu mezar üzerine inşaa edildiği belirtiliyor ama daha sonra da göreceğimiz gibi bazı kaynaklarda kiliseyi de Constantinus’un yaptırdığı ileri sürülmektedir)
İstanbul'da İlk inşa edilen bu Kilise I Konstantinus tarafından yaptırılmıştır İmparator anıtsal bir kilise ve bir mausoleum yaptırtmak için Haliç’e bakan yüksek bir alanda evvelce var olan 12 tanrıya adanmış bir tapınağın kalıntılarını yıktırarak yerine bu kilisenin ve yanında kendisinin mezarının da bulunduğu 12 havariye atfedilecek boş lahitlerin bulunduğu Mausoleum’un inşaatına başlattı fakat inşaatı tamamlayamadan 337 de Nikomedia’da (İzmit) öldü ve naşı yaptırdığı kiliseye getirilerek gömüldü
İstanbul’un fethine kadar bu yapı varlığını korumuş, fetihten hemen sonra da II Mehmet kiliseyi Ortodoks patrikliğine tahsis etmişken çeşitli nedenlerden dolayı bu binada barınmayan patriğin 1455’te taşınması üzerine, kilisenin yerini kendi adına yaptırdığı külliyeye tahsis etmiştir
Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethedip şehre girdiğinde, kendisini İstanbul'un sayılı kişileri ve bu arada Papa Yanadosta karşılamıştı Büyük Türk Hakanı Fatih, Yanados'u çağırarak bir süre onunla konuşmuş, İstanbul'da bulunan Rumların dinlerine dokunmayıp dinlerini yaşamalarının temin edileceğini bildirmişti Aynı zamanda bu Türk padişahı Yanados'u şehirdeki Rum kiliselerinin başına getirmiş, O'na Patrik ünvanını vemişti
1204 yılında yapılan 4 Haçlı Seferi sırasında İstanbul Latinler tarafından kuşatılmıştı Bu kuşatmada, kilise yakılıp yıkılmıştı Daha sonraki tarihlerde depremden zarar gören kilise daha, çok harap olmuştu Nitekim, Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiği zaman Fatih ve yöresindeki kilise ve mezarlar bir harabe yığını halindeydi
daha sonra Kilisenin planları Latinlerle birlikte avrupaya taşınmış ve orjinaliyle aynı plana sahip olan [Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ]inşa edilmiştiri
Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra çok harap durumda olan bu kilise Patrikhane’nin yönetimine verilmişse de 1456 da Patrikhane Pammakaristos manastırına taşınmıştır
Fatih camii
Havariyun kilisesi harap hale gelince Fatih Sultan Mehmet burayı ilk inşaat yeri olarak seçmiş, kiliseyi yıktırarak Fatih Camiini yaptırmıştı Zamanla Fatih Camii çevresinde yeni yeni binalar kurulmuş, böylece ilçenin çekirdeği meydana gelmiştir İlçe, Fatih Camiinin bittiği tarihten sonra Fatih adı ile anılmaya başlanmıştır
Mozolenin üzerine fatih caminin yapılması ve fatih'in turbesinin de burada olması, fatih'in; Osmanlı devletini bizans'ın devamı olarak gördüğünün ve gizli hristiyan oldugunu söylentisinin de kaynağıdır
Cümle kapısının iki yanında ve üstünde bulunan Arapça kitabeye göre yapımına 1467 yılında başlanan ve 1470 yılında tamamlanan cami, büyük bir külliye içinde inşa edildi
İstanbul'un ilk üniversitesi sayılan ve şu anda ''Akdeniz ve Karadeniz medreseleri olarak anılan Sahn-ı Seman Medreseleri, hastane (darüşşifa), konuk evi (tabhane), aşevi, kütüphane ve hamam bu külliyenin içinde bulunuyordu
Fatih Camisinin mimarı, Sinaüddin [Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] olarak bilinen Yusuf bin Abdullah'tır
Fetihten sonra, Eyüp İmareti inşaatını izleyerek büyük bir sosyal ve kültürel etkinlik merkezi olan Fatih Külliyesi’nin kurulması (14631470), Külliyeyle beraber saraçların ve demircilerin çalıştığı büyük saraçhane çarşısının ve Şehzadebaşı’ndaki yeniçeri odalarının yapımı bu bölgede yeni mahallelerin gelişmesine neden olmuştur Fatih Külliyesi, İstanbul’a Türk döneminin karakteristik görünümünü kazandıran büyük külliyeler dizininin ilk halkasıdır Bine yakın çalışanı ve çevresindeki çarşılarla, bu külliye kentin bundan sonraki gelişmesinde etkili olan yeni bir ağırlık merkezi yaratmıştır İstanbul’un fethinden sonra Ortodoks patriğine tahsis edilen Havariyun Kilisesi Ortodoks patriğinin kiliseyi terk etmesiyle Sultan II Mehmed’in kendi adına yaptırdığı külliyeye tahsis edilmiştir (1455) ve daha sonra buraya Fatih camisi inşa edilmiştir (1463/1470)
Havariyun kilisesinden alınan bazı yapı parçalarının Fatih camisi inşaatında kullanıldığı, avlu döşemesinde işlemeli yüzleri tersine çevrilerek kullanılmış bazı mermerlerin bu kilisenin parçaları olduğu bilinmektedir Fatih Camisinin ve Külliyesinin mimarı Atik Sinan’dır Cami külliyenin merkezinde bulunmaktadır ve külliye simetrik bir düzende tasarlanmıştır Külliye bünyesinde; caminin kuzeyinde Karadeniz Medresesi, güneyinde Akdeniz Medresesi, Karadeniz Medresesinin doğusunda darüşşifa, Akdeniz Medresesinin doğusunda tabhane ve bunlarından başka; türbeler, kütüphane, kervansaray, çarşı ve hamam bulunmaktadır Külliyenin merkezi olan camii tertibi, Türk mimarlığının doğal gelişim aşaması olarak görülmektedir Fatih camii Edirne’deki Üç Şerefeli Cami ile Beyazıt ve Süleymaniye camileri arasında, Türk büyük cami mimarisi
gelişmesinin bir halkasıdır
Fatih camii günümüze kadar deprem, yangın gibi çeşitli etkilere maruz kalmıştır 1509 büyük depreminde Fatih Camii kubbesinin hasara uğradığı, hatta sütun başlıklarının parçalandığı ve kubbenin çarpıldığı, K ülliyenin darüşşifa, imaret ve medrese gibi yapılarının da özellikle kubbelerinde büyük zararlar olduğu bilinmektedir 1557 ve 1754 depremlerinde yeniden hasar gören cami onarılmışsa da, 1766 depremine dayanamamış, büyük kubbesi tamamen çöktüğü gibi duvarları da onarılmayacak derecede yıkılmıştır III Mustafa (17571774) önce türbe ve külliye binalarını yaptırmış daha sonrada Fatih camisinin yeni bir plana göre inşaatı 1767 yılında Sarım İbrahim Efendi sonrada İzzet Mehmed Bey yönetiminde girişilerek 1771’de tamamlanıp açılışı yapılmıştır Yeni yapılan Fatih camii ilkinden tamamen farklı bir plan şemasına sahiptir İlk Fatih camisinin ortada bir büyük kubbesi ile mihrap tarafında bir yarım kubbesi ve yanlarda daha alçak üçer küçük kubbeli bölümleri bulunduğu eski resimlerden anlaşılmaktadır Cami, etrafı revaklarla çevrili bir iç avluyu takip eden bir son cemaat yerine sahipti Mukarnaslı bir taç kapıdan girilen ana mekanı, ortada büyük bir kubbe örtüyordu Bu mekanın iki yanında üstü üçer adet küçük kubbeyle örtülü mekanlar bulunuyordu Caminin mihrabında ise orta mekanın yarısı boyutlarında yarım kubbe bulunmaktaydı İlk Fatih Camisinin bu düzeni ondan hemen sonra inşa edilen Atik Ali Paşa Camisinin büyük çaplı bir benzeriydi Bu plan düzeni Konya’daki Selimiye Camisinde de tekrarlanmıştır
1766 depreminden sonra yaptırılan ikinci Fatih Camisi bütünüyle değişik bir düzende tasarlanmıştır Avluyla son cemaat yerini ayıran cami kuzey duvarı ilk Fatih camisinden kalmış olup, cami kıble duvarı biraz daha ileri alınıp cami iç mekanı daha da genişletilmiştir Caminin esas mekanı, merkezi bir kubbe ve bu kubbeyi destekleyen dört yarım kubbe düzeninde oluşturulmuştur Bu düzen evvelce Şehzade, Sultan Ahmed ve Yeni Valide camilerinde uygulanmıştır Dört kemerin desteklediği bu örtü, ortadaki dört payeye bindirilmiştir Düzen klasik mimariye uymakla beraber payelerin yarım yuvarlak köşe pahları, kemer ve yarım kubbe başlangıçlarını ayıran kademeli profil silmeleri [Linki sadece üyelerimiz Görebilir Üye olmak için tıklayınız  ] üslubunun etkilerini göstermektedir Caminin iç yüzeylerini kaplayan kalem işleri nakışlarda barok üsluptadır İlk Fatih Camii’nden bugüne kadar gelen kalıntılar arasında üstünde kakma tekniğinde renkli taşlarla bezenmiş bir taç kısmı olan dış avlu kapısı, cümle kapısı duvarı ve buna köşelerinden bitişik iki minarenin kürsü, pabuç hatta gövdelerinin başlangıçları ve iç avluda görülen iki pencere alınlığını süsleyen bir çift pano bulunmaktadır 19 yy a kadar tek şerefeli olan minarelere bu yüzyıl içerisinde birer şerefe eklenerek minareler yükseltilmiş, aynı yüzyıl sonlarında da bunların külahları taştan olmak üzere yenilenmiş ise de, 196667’ de bunlar tekrar kurşun kaplı ahşaba çevrilmiştir
Türbe:
Fatih Külliyesinde, camiinin önünde iki adet türbe mevcutdur Hemen mihrap duvarının önüne konumlandırılmış birinci türbede Fatih Sultan Mehmed’in mezarı, bu türbenin az ilerisinde daha ufak ölçülerde Fatih Sultan Mehmed’in zevcesi olan Gülbahar Hatun’un türbesi bulunmaktadır Bir iddiaya göre Sultan II Mehmed’in türbesi de, 1766 depremiyle beraber yenilenen caminin mihrap duvarının ileriye alınmasıyla birlikte daha ileriye taşınmış ve Sultan II Mehmed’in mezarı ikinci Fatih Camii’nin mihrabının altında kalmıştır, Fatih’in cesedi, türbeden, caminin mihrabı altına kadar uzanan bir dehlizin sonundaki mezar odasında bulunmaktadır Türbe sekiz köşeli bir plana göre yapılmış olup üzeri tek kubbeyle örtülmüştür Giriş kısmında kapı üstünde saçağı taşıyan iki sütunlu barok üslubunda hareketli hatlar taşıyan ve geç bir devirde ilave edilmiş olan sundurması bulunmaktadır Türbe genel anlamda kütle doluluk boşluk oranları ve pencere formları açısından klasik Türk yapı sanatı geleneğine bağlı görünse de dış cephedeki payeleri, kademeli profil süslemeler barok üslubunun etkilerini göstermektedir
Gülbahar hatun türbesi daha yalın hatlara sahip olup, klasik Türk mimarisine sadık kalmakla beraber, dairesel üst pencere sırasının 1766 depreminden sonra ki yapılan onarımdan etkilendiği görülmektedir 19 yy da külliyeye, II Mahmud’un annesi Nakşidil Sultan’nın kabrinin bulunduğu, barok üslubunda etkiler taşıyan; dalgalı hatları, oval pencereleri, kademeli profil süslemeleri ve akantus yaprağı kabartmaları bulunan bir türbe eklenmiştir
Medreseler:
Havariyun Kilise’sinin kuzeyinde ve güneyinde bulunan Pantokrator Manastırı’nın keşiş odaları Fatih Külliyesi çalışmaları bünyesinde dönüştürülerek medreseye cevrilmiştir Bu medreseler kısa sürede Türkleşen İstanbul’un en önemli öğretim merkezi olarak bu şehirdeki üniversitelerin başlangıcı olmuştur Kuzey taraftaki medrese grubuna Karadeniz Medreseleri, güney taraftaki medreselere ise Akdeniz medreseleri denilmektedir Her bir medresede 19 hücre ve bir adet büyük kubbeli dershane mescit bulunmaktadır İç kısmında revaklarla çevrili avlu bulunmaktadır Bu büyük medreselere ek olarak külliye bünyesinde
“Tetimme” denilen hazırlık medreseleri inşa edilmiştir Tetimme medreselerinin mimarisi bilinmemekle beraber iç avlularının bir çatıyla örtülü oldukları tahmin edilmektedir Menderes’in imar faaliyetleri bünyesinde Tetimme medreseleri yıktırılmıştır Eğimli araziye yerleşen Akdeniz Medreseleri de oturduğu arazinin yan taraflarının boşaltılmasıyla tehlike altına girmiş, günümüzde çeşitli desteklerle ayakta tutulmaya çalışılmaktadır
Tabhane: Akdeniz medreseleri’nin hemen doğusunda bulunan bu mekan medrese mimarisine sahiptir Misafirhane olarak Külliye bünyesinde kullanılmıştır Ayrıca içerisinde, külliye çalışanları, medrese öğrenciler ve tabhane misafirleri için bir aşhane bulunuyordu Eğimli bir araziye oturduğu için alt kısmı kervansaray olarak değerlendirilmiştir İç kısmında revaklarla çevrili bir avlusu ve hücreleri bulunmaktadır Tabhane işlevini yitirdikten sonra bir süre medrese olarak kullanılmıştır
Darüşşifa:
Tabhanenin simetriğinde, Karadeniz medreselerinin doğusunda bulunan medrese mimarisinde İstanbul’un Türk dönemine ait ilk hastanesidir Darüşşifa mütevellisi Osman Ağa, 1766 depreminde bir hayli zarar gören bu yapının yıktırılıp arsasının da satılmasını önermiştir II Mahmud darüşşifanın yenilenip hana çevrilmesinin daha uygun olduğu düşüncesiyle hassa mimarı Mustafa Ağa’yı gerekli incelemeri yapmak üzere görevlendirmiştir Mütevelli Osman Ağa ile aynı kanaate varan Mustafa Ağa’nın raporuyla birlikte hücreler ortadan kaldırılmış yalnızca mihrap kısmı ileri çıkıntı yapmış olan kubbeli mescit yıkılmadan bırakılmıştır Fakat 1908 yangınında çevresindeki ahşap evlerle beraber yıkılmış ve bir daha onarılmayan bu kısımla beraber darüşşifa binası yok olmuştur
Hazire:
Fatih camii haziresi özellikle son devirde, tamamıyla mezarlarla doldurulmuştur Bu kabirlerin arasında tarihte önemli yeri olan kişilerde bulunmaktadır
Kervansaray:
Tabhanenin eğimin altında kalan kısmında bulunmaktadır 1980’li yıllarda restore edilip kullanıma açılan kervansaray vakıflar İdaresi tarafından önüne yapılan yeni dükkanlarla birleştirilmiştir
Çarşı:
Fatih Külliyesinin güney tarafında birçok dükkandan meydana gelmiş büyük bir çarşısı bulunduğu bilinmektedir 1918 yangınından sonra şu anda Fevzi Paşa caddesi üzerindeki Dülgerzade Camii’ne komşu bir iki kagir dükkan hücresinden başka bir çarşı kalıntısı kalmamıştır
|