![]() |
Fâtih Sultan Mehmed Han Hz. Lerinin Vefatının Yıldönümü Anısına..! |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Fâtih Sultan Mehmed Han Hz. Lerinin Vefatının Yıldönümü Anısına..!Fâtih Sultan Mehmed Han Hz ![]() âtih Sultan Mehmed Han Hz ![]() ![]() ![]() (1432-1481) Yedinci Osmanlı sultanıdır ![]() Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in iltifâtına mazhar olmuştur ![]() ![]() 1451 yılında Osmanlı tahtına oturdu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Otuz yıllık saltanatı müddeti içerisinde i’lâ-yı kelimetullâh yolundaki üstün gayretleriyle iki imparatorluk, dört krallık ve onbir prenslik ortadan kaldırmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Daha küçük yaşlardan itibaren titiz bir eğitimden geçen Fâtih, gönül eğitimini Akşemseddîn -kuddise sirruh- Hazretleri’nin mânevî terbiyesinde ikmâl etmiştir ![]() Hacı Bayrâm-ı Velî, Sultan II ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “–Acep İstanbul’un fethi kime müyesser olacak?” diye sorunca, O da: “–Feth-i mübîni görmek şu şehzâde ile Akşemseddîn’e nasîb olacak!” cevabını verdi ![]() Bu açık kerâmet ile duygulanan Murâd Han, oğlunu Akşemseddîn’in terbiyesine vermek için Hacı Bayrâm-ı Velî Hazretleri’nden izin istedi ![]() ![]() Fâtih Sultan Mehmed Han, ashâb-ı kirâm zamanından beri devam edegelen ve İstanbul’un fethini hedef alan ulvî bir heyecan şerâresi hâlindeki hamlelerin sonuncusunun başkumandanlığını yapıyordu ![]() ![]() ![]() “–Ya Bizans bizi alır, veya biz Bizans’ı alırız! ![]() ![]() ![]() Yirmibir yaşında pâdişâh olduktan hemen sonra ulemâ ve ümerâyı toplayıp İstanbul’un fethini istişâre etti ![]() “–Kostantiniyye’nin fethi, ancak Mehdî’nin işidir!” dediler ve bu işe râzı olmadılar ![]() Bunu işiten Akşemseddîn Hazretleri, ortaya çıkan neticeye hemen müdâhale etti ve: “–Hayır! Sultanımız Mehmed Han, Kostantiniyye’yi fethedecektir! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fahr-i Kâinât -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in 900 sene evvelki müjdesini gerçekleştirerek, «Kostantiniyye elbette fethedilecektir! Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan ve onu fetheden asker ne güzel askerdir! ![]() ![]() O’nun müjdesindeki iltifâtlarına nâil olmak için asker, kumandan, sultan, âlim ve evliyânın gönülleri, heyecan ve istiğrâk çağlayanı hâline gelmiş bulunuyordu ![]() Sultan Mehmed Han, 29 Mayıs 1453 sabahı karadan ve denizden görülmemiş bir azimle büyük bir hücûm başlattı ![]() ![]() Sultan Fâtih Hazretleri’nin ve ordusunun bu hücûm heyecanını Yahyâ Kemâl ne güzel ifâdelendirir: Vur pençe-î Alî’deki şemşîr aşkına Gülbangi âsmânı tutan pîr aşkına “(Ey yiğit! Allâh’ın arslanı olan) Hazret-i Alî’nin pençesindeki (zülfikâr isimli) kılıç aşkına; gülbangi, (Allâh Allâh sesleri tâ) semâyı kaplayan pîr aşkına vur! ![]() ![]() Ey leşker-î müfettihu’l-ebvâb vur bugün Feth-î mübîni zâmin o tebşîr aşkına “Ey kapılar açan kahraman asker! Bugün, (içinde) feth-i mübîni gizleyen o (ulvî ve şerefli) müjde (ye nâil olmak) aşkına vur! ![]() ![]() Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-î hilâl içün Gelmiş bu şehsüvâr-ı cihângîr aşkına “Küfrün kilisesinin (husûsiyle Ayasofya’nın) üstüne (İslâm’ın) hilâli (ni) dikmek için gelmiş bu at üstündeki cihangir (Fâtih Sultan Mehmed Han) aşkına vur! ![]() ![]() Düşsün çelengi Rûm’un eğilsün ser-î Firenk Vur Türk’ü gönderen yed-i takdîr aşkına “Türk’ü gönderen (yüce) takdîrin kudreti aşkına (öyle) vur (ki), (hem) Rum’un taktığı sorguç (kafasıyla birlikte yere) düşsün; (hem de) Firenk’in (yâni kâfir Avrupalı’nın da) başı eğilsin! ![]() ![]() Son savletinle vur ki açılsın bu sûrlar Fecr-i hücûm içindeki Tekbîr aşkına “(Haydi, ey yiğit!) Hücûm sabahının içindeki (yeri göğü kaplayan) Tekbîr aşkına, bütün gücünle ve son şiddetli hücûm olacak (zaferi müyesser kılacak) şekilde vur ki, (yıllardır fethedilememiş olan ve Peygamber müjdesine nâiliyyeti engelleyen) şu (zâlim) surlar, (nihâyet sana mukâvemet edemeyip, artık) açılsın (ve aşılsın! Böylece feth-i mübîn nasîb olsun! Böylece sen de Hazret-i Peygamber’in methettiği asker ol; kumandanın da O’nun methettiği kumandan olsun; haydi vur bugün! ![]() ![]() Böyle bir heyecan ve şevkle yapılan hücûmla, nihayet surların üzerinde Ulubatlı Hasan’ın diktiği bayrak, dört bir yana dalgalanmaya başladı ![]() ![]() ![]() Cihangir Hünkâr, fetihten sonra âlimler, ârifler, ve paşalarla berâber -hattâ sonradan kendisini muhâkeme edecek olan- kadı Hızır Bey’le de yanyana, muhteşem bir merâsim ile Edirnekapı’dan şehre girdi ![]() Beyaz atının üzerinde askerlerine son tâlimâtını şöyle verdi: “–Gâzîlerim! Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senâlar olsun ki İstanbul’un fâtihleri oldunuz! Mukâvemet etmeyip aman dileyenlere aslâ dokunmayın! Kadınlara, çocuklara, yaşlılara ve hastalara da en küçük bir zarar vermeyin! Sadece size helâl olan ganîmetlerden alınız! ![]() ![]() O’nun insan hakları beyânnâmesinden çok evvel îlân ettiği bu hükümler, millî târihimizin en şerefli vesîkalarından biridir ![]() ![]() “–Bizim dînimizde insanlar karşısında Allâh’a secde eder gibi eğilmek haramdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fâtih Sultan Mehmed Han, düşmanlar tarafından bile takdîr edilen bir pâdişâhdı ![]() ![]() ![]() Hassas, ince ruhlu, müşfik bir pâdişâh olan Fâtih, zâhirî âlemdeki yükselişini, mâneviyat âleminde, yâni tasavvuf vâdîsinde de gerçekleştirmiş, zülcenâhayn (iki kanatlı, iki vecheli) dev bir şahsiyetti ![]() ![]() ![]() ![]() Bir vakfiyesinde şöyle demektedir: “İnşâ ettirdiğim imârethânemde İstanbul fukarâsı yemek yiyeler! İstanbul fethinin şehîd âilelerine ve yetimlerine ise, kapalı kaplarda, hava karardıktan sonra, komşularının dikkatini celb etmeden, onların izzet ve haysiyetleri korunarak yemek ikrâm edile! ![]() ![]() Görüldüğü gibi Fâtih, toplumun korunmaya muhtaç fertleri için en hassas edeb ve şefkât ölçülerini aksettiren bu ulvî kaideleri asırlarca evvel bu şekilde ortaya koyuyordu ![]() Şehîd âilelerine olan ihtimâmı, kâ’bına varılmaz bir vefâ örneğidir ![]() ![]() Fâtih Sultan Mehmed Han devrinde memleketin her tarafında, her karış toprağında adâlet, hak ve hukûk hâkim durumda idi ![]() ![]() “Adâlet, mülkün temelidir ![]() ![]() ![]() Zengin ile fakir, sultan ile köylü aynı hakka sahipti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “–İstanbul’da kardinal şapkası görmektense, Türkler’in sarığını görmeyi tercîh ederim! ![]() ![]() İşte bu yüce adâlet anlayışı ve tatbikatı sebebiyle birçok râhibe, müslüman olup Osmanlı kadınları gibi tesettüre büründü ![]() ![]() ![]() ![]() İstanbul’un fethinden sonra Fâtih, umûmî bir afv îlân etmiş ve Bizanslı mahkûmları serbest bırakmıştı ![]() ![]() ![]() “–Biz, Bizans’ın en ileri gelen papazları idik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu ifâdeler, Fâtih’in dikkatini çekti ![]() ![]() ![]() Papazlar, ellerindeki berâatla her yere girip çıktılar ![]() ![]() “–Ben siftah yaptım ![]() ![]() En kalabalık ve en ıssız yerlere kadar her tarafı dolaştılar ![]() ![]() ![]() Bir çarşıya girdiler ki, o esnâda ezân okunuyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kimse kimsenin hakkını yemiyor, birbirini kırmıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Papazlar, bu halleri görüp şaşkına döndüler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kadı efendiye bir dâvâcı ve dâvâlı gelmişti ![]() “–Efendim, bendeniz bu dîn kardeşimin falan tarlasını satın aldım ![]() ![]() «–Buyur, bu senindir; al!» dedim ![]() O da: «–Ben bu tarlayı altı ve üstü ile sattım! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kadı efendi, öbür kişiye söz verdi ![]() “–Durum aynen kardeşimin arzettiği gibi vâkî oldu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Papazların hayretle temâşâ ettikleri bu durum, kadı efendi için tabiî bir hâdise idi ![]() ![]() Kadı, bu iki gerçek müslüman insan arasında hüküm vermekte güçlük çekmedi ![]() ![]() ![]() ![]() Burada, yaşanan bir İslâm anlayış ve adâleti sergileniyordu ![]() Papazlar, bütün bunları gezip gördükten sonra, hava kararırken kızlarını bir medreseye gönderdiler ![]() “–Hava karardı, yolumuzu kaybettik ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Talebeler, düşünüp taşındılar, nihayet kendi odalarını bu iki kıza verdikten sonra, araya bir perde gerip mangal başında sabahladılar ![]() ![]() Papazlar, merakla gecenin nasıl geçtiğini kızlarına sordular ![]() “–Kendi yerlerini bize terk ettiler ![]() ![]() «Rabbimiz bizleri cehennem azâbından korusun! ![]() ![]() ![]() Bizlere dönüp bakmıyorlardı bile ![]() ![]() Bu misâl, Osmanlı Devleti’nde iffet ve namusların te’mînât altında olduğunu sergilemektedir ![]() ![]() “–Sakın ola, Sırp kızları su almak için çeşme başlarına geldiklerinde, askerlerim oralarda bulunmayalar! ![]() ![]() ![]() Fâtih bu fermânı ile, hem askerlerini, hem de te’mînâtı altındaki hıristiyan teb’anın kızlarının iffetini muhâfaza etmiş oluyordu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Papazlar, bu uzun tedkik ve teftişten sonra izin alıp Fâtih’in huzûruna çıktılar ![]() “–Bu millet ve devlet, böyle giderse kıyâmete kadar devam eder ![]() ![]() ![]() ![]() Kelime-i şehâdet getirip müslüman oldular ![]() Fâtih’in devrine âid olmak üzere daha sonraları da öyle hâdiseler cereyan etti ki, bunlar, adâlet târihinde eşi, emsâli olmayan vak’alardır ![]() Fâtih, İstanbul’un fethinden sonra, vazîfesini emrinin hilâfına yapan bir hıristiyan mîmârın kolunu kestirmişti ![]() ![]() ![]() Eli kesilen hıristiyan mîmâr, Kadı Hızır Bey’e gidip Fâtih’i dâvâ etti ![]() «Murâd oğlu Mehmed, şu saatte mahkemeye gelin!» celbini gönderdi ![]() Fâtih, murâfaa (duruşma) günü mütevâzî bir ferd-i millet gibi âlâyişsiz bir surette mahkemeye gitti ![]() ![]() ![]() ![]() Mahkemelerde hâkim adâlet tevzî ettiği için oturur, diğerleri ayağa kalkarak, ayakta ifâde verirdi ![]() “–Suç murâfaası üzresin, ayağa kalk!” diye ihtâr etti ![]() Bu îkâz üzerine Fâtih, ifâde için ayağa kalktı ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün dünyâyı dize getiren cihan pâdişâhı Fâtih, kararı sükûnet ve tevekkülle karşılayarak: “–Hüküm şer’-i şerîfindir! ![]() ![]() ![]() Hıristiyan mîmâr, bu ulvî adâlet sahnesinden fevkalâde duygulanarak gözyaşları içinde: “–Hakkımdan vazgeçiyor, diyet kabul ediyorum! ![]() ![]() ![]() İş, bu suretle tatlıya bağlandıktan sonra Fâtih, Hızır Bey’e: “–Benden değil de Allâh’dan korktuğun için seni tebrik ederim! ![]() ![]() ![]() Kadı Hızır Bey de, oturduğu minderin altından bir topuz çıkardı: “–Eğer verdiğim hükmü kabûl etmeseydin, bununla kafana vuracaktım ![]() ![]() Fâtih de, buna cevaben kaftanının altında sakladığı kılıcı gösterdi ve: “–Sen de eğer adâlet üzre hükmetmeseydin, bununla kafanı vuracaktım…” dedi ![]() Ayrıca Fâtih, şahsî malından hıristiyan mîmâra bir ev bağışladı ![]() “–Dünyâda böyle bir adâletin eşi yoktur ![]() ![]() Fâtih, adâlete ve adâleti tevzî eden kadılara çok ehemmiyet verir, onların hakkı ve hukûku tenfîz etmesi için kendilerine dâimâ yardımcı olurdu ![]() Bu husustaki şu misâl çok ibretlidir: Devrin ricâlinden Dâvûd Paşa, yaptığı bir haksızlıktan dolayı Edirne kadısına şikâyet edilmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunu haber alan Fâtih: “Adâletin hizmetkârı olan kadıyı döven kimse, dîni tahkîr etmiş ve harâb etmiş olur…” diyerek, Dâvûd Paşa’yı ağır şekilde cezâlandırdı ![]() Dâvûd Paşa, maddî ve mânevî ızdırâbından yataklara düştü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bütün bunlar, Fâtih’in rûhî olgunluğunu gösterdiği gibi; «Halk, idârecilerinin üslûbu üzeredirler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi bize ne oldu ki; o hâlden bu hâle sürüklendik?! ![]() ![]() ![]() ![]() Bugünün hod-gâm, maddeye esir olan merhamet mahrûmu insanına, acabâ Fâtih’in maddî ve mânevî şahsiyeti ne mesaj vermektedir? ![]() ![]() Fâtih’i rü’yâmızda görsek; bize: “–Maddî ve mânevî emânetimi ne yaptınız? İstanbul’dan sonra «kızılelma» olan Roma’ya da ulaşabildiniz mi? Ayasofya’m ne âlemde?” diye sorsa, acabâ utançtan aynaları çatlatacak olan bu muhâsebe, bizim yüzümüzü kızartır mı? ![]() ![]() ![]() ![]() Hünkâr’ın Ayasofya ile alâkalı bedduâsının hışmına mı uğradık? O’nun vasıyet-nâmesindeki şu bedduâyı hatırlamak, acabâ bizi bir uyanış ve silkinişe kavuşturabilir mi: “Benim bu câmîmi, câmîlikten çıkaranlar, Allâh’ın, meleklerin ve bütün müslümanların lânetine uğrasınlar! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bedduânın muhâtabı, elbette sadece Ayasofya’yı câmîlikten çıkaranlar değildir ![]() ![]() Şâir, bugünkü hazin manzarayı ne içli olarak ifâde eder: Mahvoldu hayâlim bu nasıl korkulu rü’yâ? Şaşdım; neyi temsîl ediyorsun Ayasofya?! ![]() Ne mutlu, nice yıllardır aslından koparılmış olan milletimizi, tekrar ve yeniden Fâtih’in izlerine avdet ettirme yolunda himmet ve gayret sarf etmenin azim ve dirâyetine sahip olan genç mücâhidlere! ![]() ![]() Fâtih Sultan Mehmed Han’ın ömrü muazzam ideallerin gerçekleştirilmesi yolunda büyük gayretlerle geçmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O’nun en son seferi, kendisinin her zaman söylediği: “–Nereye gittiğimi sakalımın bir kılı bile bilecek olsa, onu koparıp atardım! ![]() ![]() ![]() Üçyüzbin kişilik muhteşem bir ordu ile yola çıkmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() Rahmetullâhi Aleyh! ![]() ![]() Fâtih’in vefâtı, bütün İslâm âleminde derin teessürlere sebep olurken hıristiyan âlemini son derece sevindirdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat bu hamleyi tamamlamak, Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in İstanbul fethiyle alâkalı müjdesine nâiliyyete ilâveten Roma’nın fethiyle alâkalı müjde-i Peygamberî’ye de nâil olabilmek iştiyâk ve arzusu ile dolu olan Fâtih Sultan Mehmed Han’a, ömrü kifâyet etmediği için nasîb olmadı ![]() ![]() Eğer Fâtih Sultan Mehmed Han, çıkmış olduğu son seferini tamamlayabilseydi, Avrupa haritası o günden baştanbaşa değişecekti ![]() Yâ Rabb! Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in müjdesine nâil olmuş o büyük cihangir Fâtih Sultan Mehmed Han’ın rûhundaki ulvî hasletlerden, husûsiyle dîn gayretinden ve fetih hamlesinden şu son asırlarda sahipsiz kalan nesline de bir nasîb ihsân ve ikrâm eyleyip onlar eliyle İslâm’ı ve müslümanları yeniden azîz eyle! ![]() ![]() Âmîn! ![]() ![]() ABİDE ŞAHSİYETLERİ VE MÜESSESELERİYLE OSMANLI / Osman Nuri Topbaş |
![]() |
![]() |
|