Prof. Dr. Sinsi
|
Değil Miydi Ki Şehitler Ölmezlerdi, Rab Katında Diriydiler..! Baban Gelirse, Beni Çağ
Değil miydi ki şehitler ölmezlerdi, Rab katında diriydiler ! Baban Gelirse, Beni Çağır Oğul !Kızılca kıyametin koptuğu günlerdi
eğil miydi ki şehitler ölmezlerdi, Rab katında diriydiler ! Baban Gelirse, Beni Çağ[/url]
Adına “Çanakkale” denen destanı yazacak koç yiğitler, dilde Allahü Ekber, niyetlerde zafer ile düşmüşlerdi cephe yollarına Vatan ki, emanetti anadan babadan; vatan ki korunmalıydı hain düşmandan
Düşmana ‘illallah’ dedirtecek er oğlu erlerden biriydi Ali Anasının en büyük arzusu oğlunun hâfızlığını görebilmekti Ali, gayretlerinin semeresini almış, hâfız olmuştu; anasının yüreciği sevinçle dolmuştu Ağzı dualı Ali’nin anası; ‘Bir de oğlumun mürüvvetini görsem!’ diye geçirdi içinden Âh bir görebilsem! Köyün, güzel olduğu kadar terbiyeli, hanım hanımcık kızı Adeviye’yi Ali’ye istediler Adı gibi iyilikseverdi Adeviye Çok geçmeden düşman ateşinin gölgesinde sâde bir düğünle evlendiler Adeviye, Ali’yi kendi elleriyle hazırladı cepheye ‘Git Ali’m!’ dedi Adeviye
Vatan için, doğacak evlâdımız için git, dedi Gitmek lâzımdı Neylersin ki evde oturma zamanı değildi Vazife kurşun kadar ağırdı Vatan söz konusu olunca geçilirdi serden Ali, acısını içinin en girift yerine gömüp “Yine geleceğim ”dedi Silâhıyla, silâh yoksa süngüsüyle, o da yoksa bedeniyle siper olacaktı ya düşman ateşine Düşmanı savacak ve dönecekti evine
Ali gitmişti bir kış soğuğunda Cepheden şehitlerin haberi tez ulaşıyordu köye ‘Ali’mden bir haber var mı?’ diyordu Adeviye kalbi yerinden fırlarcasına Bir haber yoktu Ali’den Sağ mıydı, yaralı mıydı, adı sanı bilinmez bir yerde şehitlerin arasına mı karışmıştı, bilen yoktu Adeviye günlerce, mevsimlerce bekledi, bekledi Giden gelmiyordu, acep nedendi?
Günler yokluk, kıtlık ve sıkıntıyla geçiyordu Asker Ali’den iyi veya kötü, bir haber gelmiyordu Adeviye’nin tesellisi minik yavrusu Cevdet’i olmuştu Çalan her kapı, duyulan her ayak sesi, Adeviye’nin yüreğini hoplatıyordu Ya gelen Ali ise! Rüyalarında her dâim Ali’yi görüyor, asker kıyafetiyle karşısında mütebessim çehreyle duran Ali’nin yaralarını pansuman ediyordu Rüyalara sık sık gelen Ali, kendi evine gelmiyordu bir türlü Babasının bir fotoğrafını görmeden büyüyen Cevdet, yürümeye başlamıştı Cevdet, Çanakkale’yi anlatan ninnilerle büyümüş; masal yerine, destanlar dinlemişti anasından
Ülke düşmandan temizleneli yıllar olmuştu Ali’nin âkıbetinden haber yoktu Kolunu, bacağını, bedeninden bir parçasını Çanakkale’de bırakan erler de dönmüştü köylerine Köylü; ‘Kocan şehit olmuştur, bekleme artık Ali’yi ’ diyemedi
Yaslı anacığına acısını unutturmaya çalışan Cevdet büyümüş, iş güç sahibi olmuştu Adeviye ne vakit bir yere gidecek olsa, ‘Baban gelirse, çağır beni oğul!’ derdi Komşulara gitse, mevlide, akrabalara gitse, hep aynı sözü söylüyordu oğluna: ‘Baban gelirse, çağır beni oğul!’
Günler yerinde durmadı Zaman çark misali döndü Alınlarda çizgiler derinleşti, saçlara beyazlıklar aktı Adeviye, Ali’nin geleceği ümidiyle yaşadı durdu Her sözünün sonunda Cevdet’e, ‘Baban gelirse…’ diyordu Adeviye, güçten takatten kesilmişti Geri dönülmez hastalığın pençesine düşmüştü İyice ağırlaşmıştı artık Son demlerinde oğlu Cevdet’i yanına çağırdı, yavaşça: ‘Oğlum!’ dedi “Bana iyi baktınız Hakkınızı helâl edin Baban bir gün gelirse ona; ‘Annem seni hep bekledi ’ de ” Cevdet’in ve oradakilerin gözlerinden sicim sicim yaşlar boşalırken Adeviye beklenmedik bir şekilde irkilerek doğruldu, kapıya doğru gülümseyerek “Hoş geldin Ali, hoş geldin!”diyerek ruhunu teslim etti
Değil miydi ki şehitler ölmezlerdi, Rab katında diriydiler
* Bu hikâyedeki hâdise ve şahıslar tamamen gerçektir
Sızıntı
|