Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
okçuluk, osmanlı

Osmanlı Da Okçuluk

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Da Okçuluk




OSMANLI DA OKÇULUK

TÖREN VE KURALLAR


Eski zamanlarda spor yarışmaları yapılsa da onun disipline edilmesi yeni çağ ile beraber olmuştur


Ok Meydanlarında talim veya yarışma için atış yapılmadan önce atıcıların hazır bulunanları öne doğru hafifçe eğilip selamladıktan onlara "şevkınıza!" diye hitap ettikten sonra atışa başlamaları orada bulunanların da (kuvvet ola!) diyerek cevap vermeleri adetti Bundan sonra atıcı oku çekerken kalbinden Allahı yadeder ve uzun bir (Yâ Hak!) diye seslenerek yayını iki elinin bütün gücüyle çekerdi Bu töreni okunu atmadan önce usulü ile yapmayan atıcı bir rekor kırsa bile muteber sayılmazdı


Gerçek atıcı yani bir üstaddan Küçük ve Büyük Kabza alarak menzil atmamış atıcıya hiçbir meydanda menzil attırılmaz ve hiçbir havacı da hava yerine gidip destar bozamaz Bu kanundur


Küçük Kabza Alma Töreni; çırak (şakird) ustasının önünde diz çökerek durur Üstadı sol eliyle bir yayı kabzası altından tutarak bir konuşma yaparak kabzayı sol eliyle şakirdinin sol eline teslim eder ve sağ elindeki bir oku veya gezi şakirdin sağ eline verip usulünce çektirerek kabza almış olunur Bu törenle Küçük Kabza alan şakird üstadından atıcılığın tekniğini nasıl idman yapılacağını ve bir atıcıda bulunması gereken ahlaki özellikleri öğrenmeye başlar Büyük Kabza alıncaya kadar onunla çalışır Bir süre içinde Küçekçe yayı ile Havagezi'ni torbaya atarak idman yapar Bu idmanlar üstadı yeterli görünceye kadar devam eder Üstadı yeterli görünce Ok Meydanı'na giderek Puta ve Menzil atışlarına da çalışır


Büyük Kabza Alma Töreni: Kendisine Küçük Kabza veren üstadıyla ok atmayı meşk eden atıcı Haki okuyla (800) geze Yüksüvar okuyla (850) geze ve Pişrev okuyla da (900) geze atabilecek duruma gelince üstadının da iznini alarak meydan ihtiyarlarına gidip; "İhtiyarlar duanız ve izniniz ile Müsahık isem 900 gez menzile talibim" der İhtiyarlar atıcının hangi menzilde duracağını yayının ağırlığının o menzilde atmaya uygun olup olmadığını okçusunun ve yaycısının kimler olduğunu öğrendikten sonra başka bir engel de bulunmuyorsa atışa müsaade ederler


Osmanlı Devleti'nin diğer kurumlarda olduğu gibi ok atıcılarının da eskiden beri uygulaya geldikleri "Adet-i kadime"leri vardı Ok atışları da bu eski kurallara göre yapılmaktaydı 1682 yılında "atıcılar yasası" kabul edilince o tarihten itibaren de atıcılar yasasına uyulmaya başlandı


Osmanlı'da ok meydanlarında yapılan ok atışlarında kurallara uymayanlara müsaade edilmez bütün atıcıların kurallara uyması gerekirdi Kurallara uyulmama durumuyla ilgili bir kaç örnek?


Ünlü yay ustası ve atıcı Arab'ın oğlu olan İbrahim (Sultan Beyazıd zamanı atıcılarından) Haki okuna Peşrev yeleği takarak attığı için diktiği menzil taşı sonradan çıkarılmıştır


Solak Mehmed Bey (900) gezden aşağı attığı için taşı anataş kabul edilmeyip Kepenekçi Reis'in taşı anataş kabul edilmiştir


Yine bir atışta yalnız havacılar olduğu için taş dikilmemiştir


Hacı Süleyman'dan sonra Talimhanecibaşı Küçük Ali aşın atmış ise de kurallara aykırı olacak kadar ana taşın sağ tarafına (şast) düşürdüğü için Hacı Süleyman taş diktirmemiştir


Abdi Ağa (Sultan NI Selim zamanı atıcılarından) Memiş Efendi'nin "Mercan Ağa Menzili"nde poyraz havasında 960 geze taş dikti (m 1793) Mehmed Vahid Paşa Abdi Ağa'nın dinî kurallara (şer-i şerfie) aykırı hareketlerde bulunduğu ve uyarılara rağmen düzelmeyeceği/ıslah olmayacağı anlaşıldığından örnek olsun diye/ibret için taşı ok meydanından çıkarılmış


YASAL DÜZENLEMELER


Osmanlı Devleti'nde; yetkili bilgili ve mütehassıs kişilerin bir araya getirilmesiyle oluşturulan bir kurultay (Şüra) tarafından ele alınmış ve devrin hükümdarları tarafından tasdik edilmiş bir "Atıcılar Kanunu" (Kanunname-i Rımat) vardı Bu ilk Osmanlı spor kanunudur 1682 Ağustos ayına gelinceye kadar ok atıcılarının (tirendaz) kendilerine özel yazılı bir kanunları yoktu Buna rağmen yüzyıllardan beri uygulana gelen adet-i kadimeler kanun diye adlandırılmıştır Atıcılar Kanunnamesi'nin yapılmasına neden olan hadiselerden birisi şöyledir: Feridun zade Mustafa Çelebi atışın yapıldığı yıllarda (1682'den önce) Ok Meydanı yaycı esnafın eliyle yönetiliyor ve onların izniyle taş dikiliyordu Mustafa Çelebi'ye taş dikmede zorluk çıkarılmış olmalı ki; mahkemeye başvurarak ilam (mahkeme kararı) alıp taşını dikebilmiştir


İstanbul Ok Meydanı'nda Büyük Kabza almış yani Peşrev okuyla 900 geze ok atmış atıcıların isimlerinin yazıldığı bir defter vardır ki buna; "Atıcılar Sicil Defteri" denmektedir Atıcılar Sicil Defteri'ne 1682 yılından 1891 yılına kadar 3375 atıcının ismi yazılmış Sicile en son olarak 22 Muharrem 1309-M 27 Ağustos 1891 günü kabza alan altı atıcının adı yazılmış


İstanbul Ok Meydanı ile ilgili yasal düzenlemeler içerisinde padişah fermanlarını da görmekteyiz Bu fermanlardan tespit edilenler şunlardır: Kanuni Sultan Süleyman'ın (18 Mart 1523 26 Ekim 1524 Ekim 1527 30 Haziran 1546) tarihlerindeki dört fermanı Sultan N Selim'in 5 Ekim 1575 tarihli fermanı Sultan III Mustafa'nın 15 Mart 1696 tarihli fermanı Sultan II Mahmut'un 1819 ve Temmuz 1820 tarihli fermanı ve Sultan Abdülmecit'in Aralık 1848 ve Ocak 1849 tarihli iki fermanları


YARIŞMA


Osmanlılardan önce üç çeşit ok atılıyordu Bu atışlardan ikisi; Nişanı vurma (Puta atışı) ve Darp vurma (Kütük veya kalkan gibi sert şeyleri delmek için) atışları savaşa hazırlık amacıyla yapılıyordu Menzil atışları (oku uzağa düşürmek) ise Ok Meydanlarında spor okçuluğu olarak yapılmaktaydı İstanbul Ok Meydanı Tekkesi Hıdırellez günü (6 Mayıs) açılmakta ve ok atışları altı ay boyunca her hafta Pazartesi ve Perşembe günleri yapılmaktaydı


Nişana (Puta/Buta) Atma Yarışması: İki kişi veya iki takım arasında yapılan nişanı vurma atışlarıdır Atış yapılan yere "Sofa" denilir Nişan genellikle sepet veya bir tahta üzerine beyaz boya ile yapılmış çenber şeklinde olup atış bu beyaz kısıma yapılır Nişan tahtası veya sepet atış yapılacak yerden (200-300) adım uzaklığa konulur Atıcılar; oturarak diz üstü durarak veya ayakta nişan alıp bu ipin altından atışlarını yaparlar Nişana isabet edenler sayılır Kimin oku fazla nişana saplanmış ise ödülü o kazanmış olur Nişana atışın kendine has kuralları vardır



Darb Vurma: Genellikle tunç kalkanlara cam bardaklara aynalara ve tunç zillere yapılır Bunun için özel surette yapılmış yay ve oklar kullanılmaktadır Darb atışları sert yayları çekmeye önem veren Büyük Selçuklu Devleti sultanları zamanında ordunun eğitimi sırasında yapılmaktaydı48 Darb vurma Padişahların yaptırdığı düğünlerde özellikle cündiler tarafından gösteri sporu olarak yapılmaktaydı Kanuni Sultan Süleyman'ın (1534) ve (1526) yıllarında yaptırdığı sünnet düğünlerinde bu tür darb vurma gösterileri yapılmıştı49


Menzil Atışı Yarışması (Koşusu): Menzil atışları içinde Ok Meydanları yapılmaktadır Osmanlılar Bursa'nın alınışıyla (1326) menzil atışlarının yapılabilmesi için "Atıcılar Meydanı" yaptırdıkları bilinmektedir Yıldırım Bayezid Niğbolu Savaşı'nda (25 Eylül 1396) aldığı esirlere bu meydanın toprağını kalburdan geçirtmiştir50 Osmanlı İmparatorluğu'nun hemen her büyük şehrinde Ok Meydanları bulunduğu için buralarda ok atma eğitimleri ve yarışmaları da yapılıyordu Ancak menzil atılıp taş dikilmiş meydanların sayısı 38 kadardır ve her meydandaki menzil sayısı da aynı sayıda değildir Bunun nedeni o meydanın jeolojik durumu büyüklüğü çevresindeki nehir ve dağların konumu ile o yerde esen rüzgarların yönüyle ilgilidir


Osmanlıların menzil atışlarında taş dikme geleneğini getirmeleri ve bunun için kurallar koymaları hiçbir millette olmayan sportmence bir buluş ve sporcuya değer veriştir Orhan Gazi zamanından beri 500 sene sürekliliğini devam ettiren bu spor geleneğinin atıcılarının yetişmesinde ve iyi dereceler alınmasında çok büyük tesirleri olmuştur


Menzil yarışmaları ve menzil bozma atışları havanın durumuna göre yapılmaktaydı Atıcı hangi hava ile atmak istiyorsa o havanın estiği günlerde atmak istediği menzil üzerinde çalışır Atış yapılacağı zaman rüzgar arkaya alınır ve rüzgarın estiği yöne doğru atış yapılır Rüzgarın yönünü belirlemek için havaya ipek mendil atılır Rüzgar mendili estiği yöne doğru götürür Bu şekilde rüzgarın yönünün belirlenmesine "Dökül" denilir İstanbul Ok Meydanı'nda atış yapılacak rüzgar yönleri (hava) şöyledir: Yıldız Poyraz Gündoğusu Keşişleme Kıble Lodos Batı ve Karayel


Menzil yarışması/koşusu üç boyda yapılır Birinci koşu (Aşağı koşu); 900 geze kadar ok atabilenler katılır İkinci koşu (Orta koşu Dokuzyüzcüler); 900'cülerin koşusudur Üçüncü koşu (Baş koşu Binciler); 1000 gezden yukarı atanların katıldığı koşudur Dördüncü koşu (Binyüzcüler); 1100 gezden yukarı atanların katıldığı koşudur


Menzil atışı yapmak için ihtiyarlardan izin alan atıcı meydanın her yerinde atış yapamazdı Çünkü menzil atış yerleri iki bölüme ayrılmıştı Birisi henüz 900 gezin altında atanların yani "Müstahık'ları diğeri de 900 gezin üstünde atan sicilde yazılı atıcıların yeriydi Müstahıklar yalnız "Ali Bali'' yerinde atış yapabilirler Sicile kayıtlı olan 900 1000 ve 1100'cü atıcılar ise; Tepebaşı Hünkâr Ayağı Parpul Rum Yusuf Haki Ayağı gibi menzillerde atış yapabilirdi Bu kurala uymayanlar cezalandırılırdı


Menzil atışlarının yapılış amaçları: Antrenman (meşk) için kabza almak için yeni bir menzil açmak için açılmış bir menzilde Baştaş'ı geçip taş dikmek için kendi taşın ileri sürmek için ve yarışmak (koşu) için yapılmaktadır Atış hangi amaca yönelik olursa olsun hepsinin hem birleşik ve hem de ayrı ayı-ı (Ayin ve erkanı) vardır



Atıcı menzil bozmak/baştaşı geçmek istediği zaman hangi menzilde duracağını önceden meydan ihtiyarlarına bildirip görüşlerini ve izinlerini alır Atış yapılacağı gün belirlenerek o gün ayak yerinde okçusu yaycısı iki ayak şahidi ve o menzilde daha önce taş dikmiş bir atıcı bulundurulur Ok'un düşeceği Hava yerinde meydan ihtiyarlarından üç kişi bulunur başkalarının bulunmasına izin verilmez Bu üç ihtiyardan birisi baştaş'nı sağında biri solunda ve üçüncüsü de ilerisinde durarak oku gözetler Atılan ok baştaşı geçerse havacılar başlarındaki dülbendleri havada sallayarak işaret verirler Buna "Destar Bozdu" denilir Destar bozulunca beştaş geçilmiş sayılır ve ayak yerinde bulunanlar topluca okun yanına giderler Atışın ve yapılan rekorun sayılabilmesi için salkı düşmemiş olması yani okun Anataş'ın 40 adım sağ (şast) ve 40 adım solu (kabza) dışına düşmemiş olması gerektiğinden önce bu durum belirlenir Geçerli sayılan ok meydan ihtiyarlarından veya atıcinin yakını tarafından saplandığı yerden dualarla çıkarılıp atıcısının eline verilir Menzili bozan veya taşını süren atıcının yerden çıkarılan okunun düştüğü yer belli olsun diye oraya bir nişan konulur ve baştaş?tan kaç adım ileri düştüğü ölçülüp hep birlikte meydan şeyhinin yanına gidilerek durum anlatılır ve atıcı taşının dikilmesi için izin ister

İstanbul Ok Meydanı'nda yapılan menzil atışlarında Osmanlı Padişahlarından; Sultan IV Murad Sultan NI Selim ve Sultan N Mahmut taş dikmişlerdir


Kabağa ok atma: Spor alanının ortasına dikilmiş yüksek bir ağacın ve direğin tepesindeki kabağa at koştururken ok atıp vurmak Türkler'in çok eskiden beri yaptığı bir spor türüdürTürkler gittikleri her ülaaae bu sporu götürdüler Kıpçak Türkleri Mısır'a Babür Şah Hindistan'a Selçuklular İran'a ve Anadolu'ya götürüp savaş eğitimi yaptılar Bazı şehirlerde bu sporun yapıldığı alanlara da "Kabak Meydanı" denildi At üzerinde ok atmaya yönelik bu sporu yapmalarının tek amacı düşmandan kaçıyormuş gibi manevra yapıp geriye ok atarak onu vurmaya alıştırma eğitimidir


ÖDÜLLER


Osmanlılar eski Türk geleneğini sürdürdüler Ancak müslümanlığın kuralları gereğince ödül koyarak yapılan oyun ve spor yarışmalarına Osmanlı uleması da64 bazı yarışların bir kumar halini almaması gibi bazı kısıtlamalar getirdi Bu nedenle menzil yarışmaları da o kurallara uyularak yapılmaktaydı


İyi atıcılar padişahlar ve devlet büyükleri tarafından çağımızdaki imkanlarla ölçülemeyecek derecede ödüllendirilirdi Hatta bu ödüller yalnız ok atan atıcıya/kemankeş'e verilmez onun okunu ve yayın yapan ustalara da verilirdi Çünkü her rekor yapan ünlü atıcının kendisine özel yaycısı ve okçusu vardı Bu ustalar yalnız o atıcıya ok ve yay yapar başkasına hele o atıcıya rakip olan atıcıya yapmazlardı


Ok yarışmalarında/koşullarında birinci gelene ödül vermek adetti Ödül para olabileceği gibi kumaş koç at kısrak68 havluya benzer işlemeli çevre (yağlık) vsde olabilirdi Kemankeşler kendi aralarında yarışırlarken genellikle küçük ölçüde bir ödül örneğin bir yay bir tarak koyarlardı


Ödülün ne olduğunu nasıl ve kime verileceğini yarış/koşu başlamadan önce kesinlikle tesbit etmek gerekmekteydi


1710 yılında Ok Meydanı'na yapılan binişde koşullarda birinci gelen Taberdar Mehmed'e altı altın Kilerli Çuhadar Mustafa'ya beş altın ödül verilmiştir 1765'de tertiplenen bir koşuda ise dört gruptan her birine onar kuniş ödül konmuştur 1791'de NI Sultan Selim'in katıldığı bir koşuda kazananlara beş adet elbiselik telli diba ihsan olunmuştur


Ok atışlarınıda menzil taşı dikerek bu başarısından ötürü; Miri Alem Ahmet Ağa'nın saraydan çıktığı ilk zamanlarda Yıldız-Poyraz havasıyla 1146 geze atarak baştaşı dikince (bu taş Ahmet Ağa'nın ilk taşıydı) Kanuni Sultan Süleyman Ahmet Ağa'ya hil'at giyindirip Ok Meydanı'nda büyük bir ziyafet vermiştir Ayrıca yaycısını ve okçusuna da maaş bağlayıp ödüllendirdi Yine Ahmet Ağa'ya 1271 geze ok atarak Lodos Menzili'nin baş taşının sahibi olduğundan Gelibolu Sancağı ile Kapudanlık (Kaptan-ı Derya)ihsan edilmiştir


Mehmet Çelebi Hacı Süleyman Menzili'ne taş diktikten sonra Sancak Beyliği ile ödüllendirilmiştirXNI'ncü yüzyılın en büyük atıcılarından Ali Ağa Sultan 111 Ahmet zamanında Enderun'un Hasodası'na alınmıştır


İMALAT


Okçuluğun dayandığı okçuluk ve yaycılık sanatı da uzun zaman sürümden düşmemiştir Okçular ve yaycılar eski esnaf kurumları arasında varlığını koruyabilmiştir Osmanlılar okçuluğun ve yaycılığın imalatıyla ilgili bir teknolojiye sahiptiler


Yaycılık İmalatı: Fatih Sultan Mehmed Yeni Saray'ı (Topkapı Sarayı) yaptırdıktan sonra Birun cemaatı içerisine yay ustalarını da alınıştı Bu yaycıların sayısı az olup ayrı bir bölük olmayıp "Cemaat-ı Silahdaran"ların arasındaydılar


Osmanlı Devleti'nde ün yapan yay ustaları Saray dışındaki esnaf arasından çıkıyordn Bu ustalarını yaptığı yaylar dünyanın en iyi yaylarıydı


Bütün yay esnafının yaptığı yaylar o şehrin kadıları tarafından belirlenen bir fiyat üzerinden satılıyordu Bununla beraber san'atındaki becerisiyle ün yaparak "Üstad" ve "Cihan Pehlivanı" ünvanını kazanmış olan yay ustalarının yaptığı yaylar bu narha tabi değildi Onlar ancak menzil bozarak rekor yapan ünlü atıcılara yay yapar hatta beğendiği ve taraftan olduğu atıcının rakibi çok yüksek ücret verse de o atıcıya yayını satmazdı Yay esnafının yaptığı yayları genelde sıradan atıcılar ve hevesli gençler almaktaydı Narlı yani belirlenen fiyat üzerinden satma zorunluluğu atıcılık sporunu yaşatmak ve yapacakları korumak amacıyla alınmaktaydı Ok ve yay imalinde ve satışında narlı tahdit ve standardizasyon gibi iktisadî kaideler sıkı bir şekilde tatbik edilmekteydi


Osmanlı ustalarının yaptıkları yaylar bilhassa Avrupa devletlerindeki yaylardan çok farklıydı Osmanlı yayları ile daha uzağa atılabiliniyordu


Yaylar kullanıldıkları yere göre: Atış yayı (tunarlı olup menzil atışlarında kullanılır) Puta yayı (puta atışlarında kullanılır) Darb yayı (savaşta ve kütük darbında kullanılır) Temrin yayı-Haki (antrenman/idman yaparken kullanılır) Kepade yayı/Kepaze (Yeni ok atmaya başlayan gençlerin kolayca çekmesi için kullanılmaktadır)


Osmanlı ustalarının yaptıkları yaylar tamamen ülkemizde bulunan nesnelerden yapılırdı Ünlü ustaların yaptığı yaylardan 200 sene hiç bozulmadan kullanılanlar olurdu


Yay yapmaya en elverişli ağaç Akçaağaç denilen ağacın Gerede yöresinde yetişen türü olup gölgeli sulak ve çayırlık yerlerde yetişenlerinden daha iyi yaylar yapılmaktaydı Tımarlı olan menzil yayları Haki ve Gez yayları Akçaağaç'tan sert olması gereken Puta yayları da Kızılcık ağacından yapılmaktaydı


Menzil atışlarında yayların boy ve ağırlığının atıcının boyu ve kol uzunluğu ile uyumlu uzunlukta olması yaylarını ağırlığının da ok'un ağırlığı ile orantılı olması teknik bakımından çok önemliydi Her atıcı kendi vücut ölçülerine uygun yay ile atış yaparsa başarılı olabilirdi


Sultan Abdülaziz zamanında (1861-1 876) ok atanların sayısı da azalmış olduğu için yaycılık artık ustaları geçindirmez olmuştu O nedenle yapılması çok güç ve zahmetli olan yayların fiyatı da yükselmişti Az da olsa İstanbul'daki hevesli gençlerin yay ihtiyacını gidermek için dış ülkelerden yay getirtip satıldığı da olmuştur


Okçuluk İmalatı: Osmanlılar ilk dönemlerinde Selçuklu ve Germiyan Oğullarının ok ustalarından yararlandılar Bursa'yı alıp devlet düzenine geçmeye başladıklarında da Karamanlılar İranlılar ve Çerkes Kölemenlerin ok ve yay ustalarına yüksek ücretler vererek Bursa'ya getirdiler


Ok ustaları Saray'dan başka dışarıda da ok yapıp satan sanatkarlar bulunuyordu Dışarıdaki okçu esnafı Beyazıd'da Okçular Çarşısı denilen yerdeydiler


Oklar kullanıldıkları yere göre; savaş okları talimhane okları ve atıcı oklarıdır89 Atıcıların (Kemenkeş) kullandıkları oklar; Pişrev Yeksüvar Zergerdan Karabatak Haki Ezmayiş Puta İbriş Gez vb


Osmanlı'da 1480 yılına kadar ok yapımında kamış ok kullanılmıştır Bu kamış Hindistan'dan gelmekteydi Bu gelen kamışların içi ağaç gövdesi gibi dolu olup iki boğum arası uzunluğu okun boyundan daha uzundur Gövdesi de kalın olduğu için iki boğum arası yarıldığı zaman 12-18 ok yapacak kadar parça elde edilmekteydi Yalnız kamış ok Hindistan gibi uzak bir ülkeden geldiği için pahalı olmaktaydı Bu nedenledir ki atıcılar arasında; "Ok atan altın atar" sözü söylenmiştir


Menzil atışlarında kamıştan yapılan ok çamdan yapılan oktan 100 gez (adım) ileri gitmesine rağmen Osmanlı ok ustaları da çam ve gürgenden ok yapmaya başlayıp hem dışa bağlılıktan kurtuldular hem de atıcılığa heves eden gençlerin az para ödemelerine yardımcı oldular


Edirne ve İstanbullu ok ustaları uzun denemelerden sonra Bayramiç İlçesi'nin Çavuşlar Köyü yakınındaki Üçler Dağı'nda yetişen çamların ok yapımına çok elverişli olduğunu görerek bu çamlardan ok yapmaya başladılar


Osmanlı Devleti'nde özel yapılan ok ve yaylar hariç halkın kullandığı okların satış fiyatı kadılar tarafından belirleniyordu


Osmanlılarda okçuluk sporu hem askerî anlamda bir eğitim ve yarışma olarak hem de sivil anlamda bir spor olarak gerilere giden geleneklere dayalı aynı zamanda dönemin gelişmelerine açık organize görünüm sergilemektedir Osmanlı eski gelenekleri sistemleştirerek bu spor dalında yasal ekonomik törensel ve finansal koşulların sağlanmasını ve bu şartlara süreklilik kazandırmasını bilmiştir Aslında bu oluşum Osmanlı kültüründe mevcût diğer sporları da içeren bir birikimin tamamlayıcı parçasıdır Günümüzde pahalı bir spor olan okçuluk Osmanlı'da imalathanesinden yarış alanına kadar bir bütünlük içerisinde yaşatılabilmiştir



Doç Dr Özbay GÜVEN

Gazi Üniversitesi Sporda Psikososyal Alanlar Anabilim Dalı Öğretim Üyesi


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.