Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
devletinde, osmanlı, sistemi, tımar

Osmanlı Devletinde Tımar Sistemi

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinde Tımar Sistemi




Özlem DURMUŞOĞLU

OSMANLI DEVLETİNDE TIMAR SİSTEMİ

GİRİŞ

Osmanlı Devletinde kuruluşundan itibaren askeri, idari, ve mali dönemin temelini oluşturan tımar sistemi 16 yüzyılın sonlarına doğru çeşitli sebeplerle bozulmaya başlamıştır İlk bozulma alametleri düşen dirliklerin sipahiliği yarar kimselere verilmeyerek Hasarı Hümayuna katılması veya saray halkı umare gibi yüksek zümreye has olarak verilmesi şeklinde başlamıştır 1530’larda tımar erbabı Eski refahını kaybetmişti Özellikle Kanuni devrinden sonra pek çok müesseselerde olduğu gibi dirlik sisteminde de bozulmalar başlamıştır

Tımar sisteminin bozulmasının belli başlı önemli sebepleri ise; ilk önemli devlet fetihlerinin durması ve fetih gelirlerinin azalmasından kaynaklanmıştır Diğer önemli sebep 1584 tarihinde Özdemiroğlu Osman Paşaşeceretleri görülen sipahi zade olmayan bazı şahıslara üçer bin akçe başlangıç verip, sipahizade olmayanların tımar olmaya yolunu açtı tımar sisteminin bozulmasının pek çok sebepleri bulunmaktadır Uzun bir süre hüküm süren Osmanlı devletinin yıkılma sürecine girmesiyle dört bir yandan etkinliğini yitiren devlet unsurları yanında toprak üzerinde uygulanan ve devletin askeri, mali, zirai ve iktisadi nüfus kavşağı olan miri toprak rejimi de bozulmaya başlamıştır

Giderek artış gösteren masrafların karşılanabilmesi yeni gelir kaynaklarının bulunmasını gerektiriyordu Sikke tağşişleri, müsadereler, yeni vergilerin konulması veya mevcut vergilerin arttırılması açığı kapamaya yetmeyince iltizamların kayd-ı hayat şartlarıyla satılması yoluna gidildi malikane adı verilen bu sistem 17 yüzyılda Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Suriye’de denenmiş bulunuyordu Ancak yaygın hale getirilmesi II Viyana muhasarasını takib eden ve 1699 Karlofça muahedesiyle sonuçlanan harp arasında 1695’tedir

1683’te başlayan Avusturya savaşlarının ortaya koyduğu sıkıntı nedeniyle ortaya çıkan mali krizi gidermek ve devlet hazinesine yeni gelir sağlamak ve perişan olmasını önleme için miri mukataaların “kayd-ı hayat” şartıyla “serbestiyet” özel malikane olarak “rical-i devlet” ve “ayan-ı memleket”e iltizam verilmesi için baş defterdar Halil Efendi telhisini “sadrazam ve ulemayı kiram” uygun görüp imza etmiştir Bunun üzerine 12 Ocak 1695 tarihinde Hatt-ı Hümayun yayınlanmıştır Bu fermanın amacı tımar ve iltizam usulü kaynaştırmaktı[1]

Osmanlı literatüründe malikane olarak isimlendirilen yeni sistem iltizam usulünü uzun vadeli özel bir türü idi 17 yüzyılın sonlarına doğru iltizamla işletilen bazı mukataalar malikane haline getirerek bu sistem başlatılmıştır Malikane sistemi, iltizam usulünde, neticeleri zamanla çeşitli ve çok kere birbirinden zıt istikametler göstermişlerdi 18 yüzyıl boyunca yavaş yavaş muzaffer tipi ayan olmuştur Ayanlık, 18 yüzyılın ikinci yarısında ve 19 yüzyılın ilk yarısında, imparatorluğun hayatında etkin rol oynadı 17 yüzyılda merkezi hükümet, eyaletlerdeki beylerbeyi ve sancak beylerinin yetkilerini daraltmak için önlemler almaya başlayınca taşra yönetiminde ayanlığın yükselmesi için zemin hazırlandı II Mahmut, ayanları birer hükümet memuru olarak kullandı[2]

Madenlerden esnaf defterdarlığına, tuzlalardan damga resmine kadar devletin önemli gelir alanlarına yayılan malikane sistemi tımar kesimindeki güvenceyi arttırmak ve iltizam usulünün sakıncalarını yok etmek şeklinde tasarlanan sonuçlarını tam olarak verememiştir Ayanlığın güçlenmesinde etkileri büyük olan malikane sistemine Tanzimat Devrinde son verilmiştir[3]

BİRİNCİ BÖLÜM

TIMAR SİSTEMİ VE BOZULMAYA BAŞLAMASI

I TIMAR SİSTEMİ

Osmanlı Tımar Sistemi belirli ihtiyaçların ve tarihi şartların neticesinde ortaya çıkan ve uygulandığı bölgelerde mahalli şartlara göre birbirinden farklı görünümler almıştır Bizans İmparatorluğu’ndan alınan bölgelerde ve Bizans tarihinin bulunduğu Balkan ülkelerinde tımar benzeri aile mülkü olan malikanelerde mevcuttur Osmanlı bu aile mülkü olan malikanelerin çoğunu aynen devralmış ve uzunca bir müddet kendi bünyelerinde devam ettirmelerine müsaade etmişler; ancak zaman içinde bir organizasyona girilmiştir

Osmanlı Rumeli ve Balkanlarda ilerlemesi için gerekli olan teşkilatı ve itici gücü ile tımar sistemiyle birlikte sipahi ordusu sağlanmıştır Öyle ki fethettikleri toprağa zaman geçirilmeden tımar sistemi uygulanmıştır Bu yolla her türlü gelir kaynağı ile birlikte mahalli halk da kontrol altına alınmıştır Karışık olarak yapılan nüfus kaydırması ve yeni fethedilen bölgelerin Müslüman nüfusu tarafından iskanı da yine tımar sistemi aracılığıyla gerçekleşmiştir

Tımar sisteminin sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden birbirlerinden farklı toplumlara ve bölgelere uygulanması mahalli özelliklere adapte olmasına ve bu arada, sistemdeki tımar türlerinin sayısının artmasına neden olmuştur Osmanlı devletinin büyümesinde başta gelen etkenlerden biri tımar usulü Osman Gazi, zamanında başlamış ve o tarihlerde evlada geçmiştir Tımar 16 yüzyılın ortalarına kadar gayet düzenli bir şekilde yönetilmiştir[4]

Ulaştırma imkanlarının sınırlı ve mali bürokratik organizasyon, metot ve vasıtaların yetersiz bulunduğu ve hasılanın çok küçük bir bölümü nakdi müdahaleye katıldığı zirai bir ekonomide büyük ve kuvvetli bir devleti ayakta tutabilen orijinal ve başarılı bir dayanağı olarak beliren Tımar Sistemi Osmanlı mali metotlarına ait merhalelerin ilki ve en mühimi olmuştur Büyük bir kısmı aynen makul olarak toplanmakta olan vergi gelirlerinin nakdi paraya çevrilmesinin merkezi bir devlet hazinesi halinde toplanarak orada vazifelerine dağıtılmasının güçlüğü karşısında bir kısım asker ve memurlara muayyen bölgelerden kendi nam ve tahsili, salahiyeti ile birlikte vergi kaynaklarının tahsis edilmesi olan Tımar Sistemi, önemli bir mali çözüm tarzını ifade ediyordu[5]

Vergilendirme ve vergi toplama bozulması, zirai sektörün hakim bulunduğu sanayi öncesi ekonomilerin tarihte ortak özellikleri olarak beliren problem ve güçlükler Osmanlı ekonomisi için de mevcut bulunmuş ve imparatorluk bunları çözerek de uzun tarih boyunca çeşitli merhaleler göstererek, orijinal kendisine has metotları inkişaf ettirerek dünya maliye tarihindeki yerini almıştır[6]

Bu sistem sayesinde çeşitli hizmetlerin aksamadan yürütülmesi ve mevcut mali- iktisadi imkanlara intibak ettirilmesi mümkün olmakla kalmıyor, ayrıca vergi kaynağını meydana getiren beşeri ve iktisadi temelin veya mükellefin fontları denilebilecek himaye patentleri tutularak korunması da temin edilmiş oluyordu Yaşadığı ve vazifesi devam ettiği müddetçe bu vazife karşılığında elinde bulundurulacak olan tımar sahibinin ıslahı ve inkişafı ile doğrudan doğruya menfaatleri bulunduğu için reayanın korunması, bir aracı kullanamayacağı için verginin kolay ve masrafsız olarak toplanması, hizmetlerle vergilerin birbirine uygunluğu sağlanarak parazit bir zümrenin teşekküllerinin önlenmesi, sistemin taşıdığı ana özelliktir Amme hizmetleri ve vergi mükellefiyetinin bu şekilde birbirini destekleyen mekanizmalar halinde denkleşmesini ifade ettiği için, tımar sistemi Osmanlı medeni nizamı ile adeta birbirlerini tedavi ettirircesine kaynaşmıştır[7]

Tımar sisteminin ekonomik ve kültürel yönlerden birbirinden farklı toplumlara ve bölgelere uygulanması mahalli özelliklere adapte olması nedeniyle başta gelen etkilerden biri olan Tımar usulü, Osman Gazi zamanında başlamış ve o tarihte evkada geçmişi… usulünde ihdas olmuş olur, tımar XVI yüzyılın ortalarına kadar gayet düzenli bir şekilde yönetilmiştir[8]


II TIMAR SİSTEMİNİN BOZULMASI

Osmanlı Devletinde kuruluşundan itibaren askeri, idari ve mali düzenin temelini oluşturan Tımar sistemi XVI yüzyılın sonlarına doğru çeşitli sebeplerle bozulmaya başlanmıştır İlk bozula alametleri düşen dirliklerin sipahiliği yarar kimselerine verilmeyecek Hasar-ı Hümayuna katılması veya saray hakkı umera gibi yüksek zümreye has olarak verilmesi şeklinde başlamıştır Diğer taraftan Kanuni Devrinde yalnız seferlerde yararlılık gösteren “garip yiğitlere” değil, Anadolu’da isyan eden eşkıya gruplarına hükümete yardımda bulunmalarında mükafat olarak dirlik verilmeye başlanmıştır Aynı zamanda 1530 yılından itibaren tımar erbabı eski refahını kaybetmeye başlayıp doğu ve batıda süren devamlı savaşlar nedeniyle bir yorgunluk olmuştur Ancak, devletin oldukça ve başta oldukça otoriter hükümdarın olması ciddi bir problemin ortaya çıkmasını önlemiştir Kanuninin içtihadından sonra pek çok müesseselerde olduğu gibi dirlik sisteminde de bozulmalar olmuştur
Tımar Sisteminin Bozulma Sebeplerini Kısaca Özetlersek;

Tımar sisteminin bozulma sebeplerinden en önemlisi olan devlet fetihlerinin durması, dolayısıyla fetih gelirlerinin azalmasından kaynaklanmıştır XVI yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti geniş bir alana ulaşmış ve bu suretle büyüme sınırlarına ulaşmıştır Ayrıca Avrupa’da teknolojik gelişmeler bu ülkelerin de güçlenmesini sağlamıştır[9]

Osmanlı dirlik sisteminin bozulmasının önemli dönüm noktalarının birisi de 1584 tarihidir Bu tarihte Özdemiroğlu Osman Paşa şecaatleri görülen sipahizade olmayan bazı şahıslara üçer bin akçe başlangıç verip sipahizade olmayanların da tımar olma yolunu açmıştır Bu tarihe gelinceye kadar köyler ve tarlalar kılıç ehli elinde ve ocak zadelerde olup, yabancı ve kötü asıllı kişiler girmemiştir İlk defa bozulması bu yüzden olmuştur Fakat ondan sonra gelenler iyi kötü demeyip münasebeti olmayan aslında ve cinsinde dirlik sahibi olmayan şehrin oğlanı ise yaramazlara başlama emrini verip tımar ve ziraat isteyenlere bir günde yüz bin akçe tımara hak sahibi oldular Burada dikkati çeken husus 16 yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde sipahilerin artık eskisi gibi aşkla ve şevkle seferlere iştirak etmemesidir Özdemiroğlu Osman Paşa 1584 tarihli han seferine giderken ihtiyaç duyduğu Anadolu halkı arasından kapıkulluğa vermek vaadiyle toplayabilmiştir[10]

Tımar sisteminin bozulma sebeplerinin bir diğeri de, tımar topraklarının hazine veya nüfuslu şahıslar tarafından kendi menfaatleri olarak sattırılması ve bu suretle dirliklerin askeri hizmetle değil, para ile satın alınabilen birer geçim kapısı haline gelmesidir Çeşitli sebeplerle boş kalan (tımar sahiplerinin toprağı üç yıl üst üste işlememesi başka bir sancağa ikamet olarak seçmesi gibi) tımarların verilmesinde idarece çeşitli yolsuzluklar yapılmaktaydı Tımar sahibi olmayan hak kazanmış kimseler dışındakilere, rüşvetle veya iltimasla tımarlar verilmekteydi Bu yolsuzluklara sebep olanların başında ise tımar işlemleriyle görevli “defterdar emirleri” daha sonraları adlandırıldığı şekilde “Defteri Hakani Emirleri” gelmekteydi[11] 17 yüzyılın başlarında 22 sancaktan meydana gelen Rumeli Eyaletlerinde cebelileriyle beraber 33000 tımarlı sipahi çıkarılırken bu sayı iki binin altına düşmüş, aynı şekilde 18700 askeri bulunan Anadolu Eyaletinde de tımarlı sipahi adedi bine inmiştir Bu sebeple Koçi Bey başta olmak üzere pek çok Osmanlı müellifi pek çok eser ve risalelerinde tımar teşkilatının bozulma nedenini açıklarken, ıslahı için çeşitli yollar teklif etmişlerdir[12]

Devlet ordunun tımarlı sipahilerinden boşalan askeri gücü takviye için ulufeli kapıkulu ocaklarının mevcudunu aktarmak mecburiyetinde kalmıştır Bu durum devlet merkezinde büyük ve teşkilatlı bir ihtilal kuvvetinin toplanmasına ve her gücün daha fazla devlet işlerine karışma kuvvetini kendisinde bulmasına sebep olmuştur Koçi Bey’e göre Kapıkulu askerlerinin isyan ve zorbalık hareketlerinin mühim bir sebebi eskiden olduğu gibi karşılarında bir muvazene ve tek tip kuvveti olarak tımarlı sipahi ordusunun mevcut bulunmayışıdır Koçi Bey’in tımar sisteminin ıslahı hakkında 1632’de padişaha takdim ettiği biyahlarda teklif etmiş olduğu tedbirler IV Murat tarafından derhal ve tatbik mevkiine bulunmuştur

Koçi Bey Tımar sistemindeki bozuklukların eski usul ve nizamların terk edilerek askeri dirliklerin nüfuzlu devlet adamlarının hizmetkar validelerine verilmesi veya tımarların şehir oğlanı reaya kısmında birtakım kimselerin eline geçmesi olarak değerlendirilmiştir Bunun sonucu olarak sipahi zümresi askeri kuvvetler olarak eski gücüyle birlikte devlet ve cemiyet içindeki itibarlı mevkiini de kaybetmiştir Dolayısıyla Zabt ve Rabıtın bozularak alemin ihtilalin ve son zamanlarda görülen değişmenin sebebini buna bağlamaktadır Yine Koçi Bey’e olduğu kadar siyasi ve idari büyük bulmalarında sebep tımar sisteminin 17 yüzyıldan itibaren bütün özellikleriyle tamamen tavsiye edilmek üzere bulunmasıdır Çünkü sistemin ortadan kalkması devletin aslı kuruluş nizamındaki denge unsurlarını bozmuştur[13]

Sistemin bozulmasında rol oynayan önemli gelişmelerden biriside boşalan tımar ve zanaatların eski konulara aykırı olarak İstanbul’dan verilmeye başlamıştır Bu geleneğin ihdas edilmesiyle de ileri gelen devlet adamları ve vükela boşalan yerleri adamlarına ve akrabalarına verip bunlara aykırı olarak Osmanlı memleketinde olan tımar ve zanaatı seçmelerinde kimi pişmanlık yapmış kimine de mülk olarak vermiş kimine de sıhhatli olanlara emeklilik olarak verip bütün zanaat ve tımarların ileri gelenlerin yemliği yapmışlardı Bu bozukluklar devletin harap olmasına sebep oldu beylerbeylerinde ve sancak beylerinde vezirlerin ve ağalarında müteferrika, çavuş ve katipler, zümresinde dilsiz ve cüce tarifesinde padişah ve nedimlerinden bölük halkının ileri gelenlerinden bir çok tımar ve zanaat mevcutturBunlar hizmetkarları ve azatsız kulları üzerine dirlik beratı çıkarmışlardı Dirlikler adamlarının üzerine kayıtlı olup, hasılatını ise kendileri kullanıyorlardı 20-30 veya 40-50 kadar tımar ve zanaat alıp ürünlerini kendilerini yiyen “defter-i hümayun” vaki olunca sırpyallanada mevcut görünsün diye adamlarına iki bin akçe harçlık verip cebe çevşen yerine aba ve lebe giydirip birer semerli beygir ile sefere gönderilirdi[14]

Zanaat ve tımarların İstanbul’dan verilmesi buradan problemin ve kasgonın ortaya çıkması sonucu doğurur Tımar ve zanaat ehliyle ilgili dikkati çeken bir nokta halkın olsun, tımarlı sipahilerin olsun dirlik yerine hep kapıkulu olma arzusunu beslemişlerdi Bu sadece Ali zamanında değil Kanuni devrinden dirlik sahiyozelerinden arzular Bunun bir sonucu olarak da 1623 yılında kapıkulu tarifesi yüz bine ulaştı[15]

Osmanlı Devletinde oluşan bunalım sonucu en kolay yola başvurmuşlardı Toprak gelirlerini satmaktı Devşirme Rüstem Paşa zamanında ilk kez olarak atanmaması ve gelirlerin mültezimlere ihale edilmesi usulü zamanla daha da sertleşerek sipahilerin ellerinden alınmasına kadar gitmiştir Bu durum tımarlı sipahilerin bitmesi anlamına geliyordu Tefecilik ve ticaretten biride serveti hızla bir yola koydu Memurları tımarlarda devletler de yazılandan daha fazla gelir elde edip edilemediğini kontrol edebilmek için görevlendirildiler Bu baskılara eklenen kuraklıklar ve üretim düşüşü eski Osmanlı Tımar düzenini bozmuş ve köylü yoksullaşmıştı[16]

Tımarların zamanla vakıf veya özel mülkiyetle konu olması da bu sistemin aleyhine işlemiştir Paranın değerinde meydana gelen düşüşlerde tımar sahiplerinin maaşlı olmak istemelerine sebep olmuştur Para değerindeki düşüşler başlıca dış talepteki artış veya yerli üretimin artırılmasından kaynaklanmıştır Tımarların dağıtılması işleriyle görevli defter emirlerinin etkili çalışmasına da tımar sisteminin bozulmasına sebep olmuştur

Tımar sisteminin bozulmasının diğer önemli nedeni de tımar gelirlerinin mali güçlüklerden dolayı hazineye mal edilmesinden kaynaklanmıştır Bu amaçla başlangıçta tımarların yeniden yazımı yapılarak tımar sahiplerinin tımarları küçültülüp, fazla kısmı “has” adı altında hazineye mal edilmiş, daha sonraları ise bu topraklar büsbütün alınarak iltizama verilmeye başlanmıştır

Padişahın kapıkulu sayısını arttırması devletin seferlerde Osmanlı mali döneminde önemli değişikliklere yol aştı Ücretleri nakit olarak ödenen kapıkulu için padişah haslarının geliri yetişmeye başlamıştı Aynı zamanda hem savaşta hem iç güvenliğin sağlanmasında dirlik sahibi tımarların katkısı ve önemi azalmaktaydı Bu durumda yapılacak iş dirlik olarak ayrılan toplum devlet geliri içinde küçük dirliklerin, yeni tımarların payını kısmak, bu şekilde elde edilecek miktarları ise büyük dirliklere, yani padişah havarisine ve padişah haslarına aktarmaktı 1550 aralarında başlayan bu büyük akımı 17 yüzyılın ilk yarısında iyice hızlandı[17]

Osmanlıdaki Tımar sistemi halifeler devri, Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, İlhanlılar, daha sonra kurulan Türk beyliklerinin ikta sisteminin bir devamı şeklindedir Osmanlı Devleti daha başlangıçtan itibaren tıpkı Anadolu beyliklerinde olduğu gibi yeni fethedilen yerleri bir kısım askeri ve kumandanlara mülk olarak tahsil edilmiştir Bu ise zamanla tımar şekline dönüşmüştür 16 yüzyılın ikinci yarısından sonra bozulmaya başlamıştır Osmanlı devletinin duraklama devri yani Kanuni Sultan Süleyman’ın ölmesiyle başlar 16 asrın sonlarında başlayıp 17 asrın ilk çeyreğine kadar devam etmiş olan celali isyanları ve bu isyanların neticesi olan haydutluk ve eşkıyalık hareketleri Osmanlı ekonomisini son derece sarsmıştı Hayatından emin olmayan köylü çok zaman topraklarını bırakarak şehirlere sığınıyorlardı Köylünün ambarları eşkıyalar tarafından basılmış hayvanları eşkıyalar tarafından ellerinden alınmıştı Borçlarını ödeyemeyecek duruma düşen çoğu köylülerde kaçmışlardı Bir kısmı dağa kaçıp haydutluk yapıyor, bir kısmı da dış ülkelere gidiyordu Yine 6 asrın sonlarında ve bilhassa 7 asrın ikinci yarısında Osmanlı parasının değeri büyük ölçüde düşmüş ve bir enflasyon husule gelmiştir Bunun sebebi bilhassa Amerika dan Osmanlı ülkesine bol miktarda kıymetli maden, özellikle gümüş girmiş olmasında aramak gerekir Para değerinin düşmesine mani olmak için devletçe alınan tedbirler istenen neticeyi sağlayamamıştır İçerdeki bu iktisadi çöküntüye, harp meydanlarındaki yenilgiler de ekleniyor, ülkede anarşi yayılıyor ve devlet otoritesi gittikçe zayıflıyordu[18]

İltimam usulü diye bilinen özel teşebbüsler raiyetindeki intikal faaliyetlerine mevzu teşkil eden mali birim, muhteva veya mekan itibariyle birbirine yakın bir veya birçok vergi kaynağının birleşimini temsil eden ve maliye …… normal olarak yıllık nakdi bir gelir kıymetlidirler muhtasarlardır Yıllık gelirin askeri kıymeti genellikle maliye tarafından tespit edilmiş olarak hazine defterlerinde yer alan mukataabaların muayyen bir yıl için temin edilebileceği azami kıymeti de kendi gayesiyle hareket eden mültezimlerin harekatı ile müzayede şartları içinde taayyün ederdi Mültezimler müzayede konusu olarak mükataayı vaat ettiği gelir ve sebep olacağı masraf ve bırakacağı kar hakkındaki tahminlere göre kıymetlendirildikten sonra devlete yıllık olarak ödeneği kabul edebilecekleri miktara dair tekliflerini yaparlardı Hazine bunlar arasında en yüksek teklifi yapan mültezime tahvil adı verilen genellikle bir ile üç yıl arasında değişen bir devre için olmak üzere o mukataayı vergilendirme hakkını devrederdi

Belirli bir mukataayı vergilendirme hakkı ve salahiyetini muayyen bir süre için almış bulunan mültezim devletin sağladığı mali, idari ve adli kolaylıklarından faydalanarak kanunların çizdiği sınırlar içinde tam bir müte…… gibi hareket eder ve faaliyetine ait hasılatın müzayedede tespit edilmiş ve kendi meşru karı olarak kazanırdı Bu sayede devlet zamanın şartlarına göre çok masraflı olacağı tahmin edilen muazzam bir maliye teşkilatına lüzum olmadan bunlardan ekseri aynı şekiller ile tespit edilmiş bulunan vergi gelirlerini nakden ödemesi icap eden bütçe harcamaları intibaklandırma imkanı buluyor[19]

XVI yüzyılın ortalarına doğru devlete ait vergi haklarının yarıya yakın oranda tımar sistemiyle bölüşür görünen iltimam usulü dünya ekonomisinin geçirdiği istihakların imparatorluk üzerinde kısaca nakdi ekonominin gittikçe önem kazanması şeklinde karakterize edilen tesenlerinin mahnedinde, hızlı bir yayılma temposu içinde bulunmuştur İltizam müessesesi kabale zaman kelimeleri ile karşılanır Her ikisi de bir garanti karşılığı verilmiş bir ruhsat fikrini tazammun eder Kabale sistemi İslam tarihinin ilk devirlerine kadar çıkabilir Bir kimse bir kabale mukavelesini aled eder, bir zemin durumuna gelirse, şartlar mukataa usulüne göre tekerrür eder iltizam usulünde kaydedilen bu gelişmenin arkasındaki temel faktör, devletin artan masraflarını karşılamak üzere mevcut vergi haklarını süratle nakdi mekanizmasını içine katmak zaruretinde bulunması idi Devlet maliyesi, hızla çoğalan masrafların bütçeden yarattığı açıkları kapatmak için para tağşişi, müsadere yani vergiler koyma veya onları yükseltme gibi usuller yanında kısa vadeli iç istikrar mahiyetinde görünen bir metot da artan ölçüde kullanıldı Mültezimlerden yapılan bu iç istikrarın özü şu idi: Devlet, müzayede de tesayyün etmiş olan iltizam bedelinin bir kısmını mültezimden peşin olarak talep ediyordu[20]

Osmanlı devleti kendi mali vaziyetinin gerektiği şekilde ve kendine kaynak sağlayabilecek olan ticari, siyasi ve zirai bir işletmeyi müdefa haline getirebilir Bunun …… önceden değinirken yöntemlerden birini kullanarak tahsil edebilirdi Mukataa Osmanlı Devletinin ilk zamanlarında kullanıla gelmekte olan bir ıstılahtır Devlet gelirlerinden hükümetin kendisince doğrudan doğruya yapılacak harcamalar için ayrılan vergi ya da öteki türden kaynaklara “mukataalar- mukataat” deniliyordu Anlamını işletme biçiminden olan mukataa kurulu düzenini oluşturan gelir yerleri özellikle büyük şehirlerin her türdeki iktidari (ticari ve sanayi işletmelerinden alınan rejimler, vergiler), maden işletmeler, “yasaklamalara aykırı işlerden elde edilen” “cerire”ler, ticari tekel maddelerinden sağlanan gelirler idi Bu biçimdeki mukataa gelirleri dirlik olarak devlet hizmetlerine ayrılmış en önemli kaynak idiler[21]

Osmanlı Devletinde iltizam usulünün uygulanmasına ne zaman başlandığı kesin olmamakla birlikte II Mehmet dönemi olarak belirlenmektedir II Mehmet dönemi veziri Rum Mehmet Paşa zamanında mukataa usulü sisteme dahildi II Mehmet İstanbul’a getirdiği nüfusa koymuş olduğu kira karşılığı vergi farkı taşmaya, geri dönmelere neden olduğundan Lala Şahin Paşa’nın uyarısı üzerine lağvedilmişti Rum Mehmet Paşa’nın sadareti zamanında o vergi Mehmet Paşa tarafından tekrar ihdas edildi…… Ziraat yapılan arazi de genişletildiğinden, bu zamanda birkaç defa alınacak olan mukataa yeni kırsal arazide iltizam usulünün ihyası yine onun idaresi zamanında olmuştur XVI yüzyılın sonuna doğru on tahvil, on vechi iltizam ve bir vechi emanet tabirleri sık geçmektedir Bu durum merkezi kükümetin iltizam sistemine ne denli bağlandığını göstermektedir Osmanlı Devleti idari bölüşüm olarak eyaletler şeklinde öğütlenmesi ve soyut mülkiyeti devlete ait olan miri topraklarda tımar sistemi uygulanıyor olması buna ek olarak merkezin elinden geldiğince ekonomik kaynakları bizzat topladığı bölgeler tahsis etme gayreti içinde bulunması, merkezin harcamaları için ayrılmış bulunan gelirlerin toplanmasında yani uygulamaları gündeme getirmiştir ve bunun sonucu olarak iltizam uygulaması başlatılmıştır[22]

Bütçe açıklarını kapamak gayesiyle masrafları kısma konusunda gösterilen gayretler aşağı yukarı aynı istikametle olmak üzere şu şekilde sonuçlandı Devlet masrafları içinde en büyük bölümü olmakta olan ordu ve bürokrasiye mensup bir kısım maaşlarını devlete terk etmeleri karşılığında bazı mukataalar aynı şekilde yıllık vergiler hazineye ödemeğe devam etmek üzere hayat şartı ile iltizama verilmeye başlandı[23] Bu usulle de devletin herhangi bir gelir kaybına maruz kalmadan bir kısım maaş ödemelerinden kurtulmuş olduğu gibi neyada tımar sistemine benzer tarzda ömür boyunca karı kendisine ait bulunacak bir vergi kaynağını menfaati gereği himaye etmek isteyecek bir [24] …… kavuşmuş oluyordu

Mukataaların kaydı hayat şartı ile iltizam edilmesine doğru gelişen ve tamamen ana kaynağı teşkil eden bütçe zaruretleri 17 yüzyılın ikinci yarısında, özellikle yüzyılın son on altı yılını kaplayan büyük savaş esnasında (1683-1699) dramatik denecek …… vardı Giderek artış gösteren masrafların karşılanabilmesi yeni gelir kaynaklarının bulunmasını gerektiriyordu Sikke tağşişleri, müsadereler ve yeni vergiler konulması veya mevcut vergilerin arttırılması açığı kapamaya yetmeyince iltimamların kaydı hayat şartıyla satılması yoluna gidildi Malikane adı verilen bu sistem daha XVII yüzyılın başlarında Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Suriye’de denenmiş bulunuyordu Ancak mali bir politika olarak kabul edilip yaygın hale getirilmesi II Viyana muhasarasını takip eden ve 1699 Karlofça muahedesiyle sonuçlanan harp arasında 1699’da dır[25]


İKİNCİ BÖLÜM

MALİKANE SİSTEMİNE GEÇİŞ

I MALİKANE SİSTEMİNİN DOĞUŞU

1683’te başlayan Avusturya savaşlarının ortaya koyduğu sıkıntı nedeniyle ortaya çıkan mali krizi gidermek ve devlet hazinesine yeni gelirler sağlamak ve perişan olmasını önlemek için miri mukataaların “kayd-ı hayat” şartıyla “serbestiyet” üzerine malikane olarak “rical-ı devlet” ve “ayan-ı memleket”e iltizama verilmesi için baş defterdar Halil Efendi’nin telhisini “Sadrazam ve ulemayı kiram” uygun görüp imzalamıştır Bunun üzerine 12 Ocak 1695 1 (24 Cemaziyelevvel 1106) tarihinde Hattı Hümayun yayınlanmıştır2

Fermanın amacı; sık sık değişen mültezimlerin mümkün olduğu kadar fazla bir kar sağlamak uğruna tahrip ettikleri vergi kaynaklarını ihya ve idare etmek üzere değişmek bir mültezimin tasarrufuna bırakmaktı Diğer bir ifadeyle tımar ve iltizam usulü kaynaştırılmış olmaktaydı Aslında devlete ait vergi hakları içinde nakdi ödemelerin arasında kaydedilen büyümenin mükellefe doğru uzanan tesirlerinden kaynak olan ve sadece mültezimin zulmünden ibaret sayılmayacak bazı tahripçi neticeler zamanla kendiliğinden ortaya çıkmıştır Osmanlı nizamının yarattığı ve istinad ettiği küçük çiftçi tipi kondu ist… miktarla, çoğunluğunu aynı olarak ödeyeceği vergilerin toplamını nadiren aşan bir isti… hacmine imkan verdiği için mahsulün az olduğu yıllarda yardıma muhtaç bir üniteyi temsil ediyordu Bol mahsul yıllarında bile, Pazar için ihtihal kapasitesi çok düşük bulunan Osmanlı çiftçisi, artan ölçüde nakdileşen vergileri ödemek için ekseriya borçlanmak zorunda kalıyordu Kendisine lüzumlu olan tohum, hayvan, kredi icabında temin edilecek bir koruyucu başlamadığı halde tefecilerin eline düşerek bütün mülkünü ve neticede çiftçilik hürriyetini kaybetme tehlikesi mevcuttur Bu tehlikeye karşı oldukça müessir bir mekanizma rolü oynamış görünen tımar sistemi geriledikçe köy ve kasaba tefecisinin elinden çiftçiyi kızdırarak Osmanlı Nizamının hayati bir problemi haline geldi Bu problemi çözmek siyasi düşünerek uygulamaya koyulan Malikane sistemi, nakdi ekonominin yeni şartlarına intibak ettirilmiş şekli ile tımar ve iltizam usullerini bir terkibi gibi telakki edilebilir3

Fermanın getirdiği sistem aslında mali servetlerin yoğunluğu aslında 17 yüzyılın sonlarında ulaştığı merhalede normal sayılabilecek bir neticesi olmuştur Mukataaların dahilinde bulunan reayayı da himaye edeceği düşüncesi ile askeri zümre mensuplarına kayd-ı hayat şartı ile maaşları karşılığında ikam edilmesine ait tatbikattan, yine aynı mukataaların umumi açık müzayede ile intikal etmek köklü bir aşama sayılmaz Ancak bir kere tesis edildikten sonra malikane sistemi, muhteva ve şumulü bakımından kendisini hazırlayan şartları aşan bir hüviyet kazanmak müteakip… 100-150 yıllık maliye tarihinde tesir ve neticeleri itibariyle önemi küçümsenmeyecek bir müessese gelmiştir

Malikane sistemi ömür boyunca tasarruf olunacak vergi kaynağının gelecek yıllardaki verim kabiliyetiyle gerçek bir menfaatle ilgileneceği tımar sistemine, aynı kaynağa bağlı nakdi gelirler muntazamın her yıl hazineye ödemeye devam edileceği için de iltizam usulüne alt unsurların, zamana uygun olanların sinesinde toplamış olarak ortaya çıkarmıştır Bu da başka bir sistemle devlet yalnız gelecek yılların gelirlerinin idamesini temin etmekle kalmamış ayrıca yepyeni bir gelir kaynağı da bulmuş oluyordu Buna ilave gelir, malikane olarak satışa çıkarılan mukataaların muaccele adı verilen satış bedellerinden meydana geliyordu Bu mukataasının satış bedeli, malikane sahibinin temin edeceği yıllık net karların bir nevi kapitülasyonu tezinde müzayede ye tayin ederdi Aynı bedelin müzayede başlangıcı olarak askeri değerin mukataanın sahibine temin edeceği ortalama yıllık karın devir ve piyasa satışlarına göre 2 ile 10 arasında değişen kolları olarak devlet tarafından tespit edilirdi Genellikle devletin tayin ettiği askeri muaccele miktarı ilan edildikten sonra taliplerin satışla görevli memurun huzuruna gelerek yapmak istedikleri yükseltme miktarını kaydettirme ile devam eder Neticede en yüksek meblağı teklif etmiş olarak satış yapılırdı Tekliflerin hiçbirisi asgari halde ulaşamamışsa satış yapılmazdı Eğer müzayede şartlarına riayet edilmeyerek tespit edilen asgari haddin altında satış yapılmışsa bu satış yükümsüz sayılacak, yeniden müzayedeye başvurulurdu4

II MALİKANE SİSTEMİNİN İŞLEYİŞİ

Malikane sisteminin ihtisası müteakip bütün devleti şamil olarak satılması uygun görülen mukataaların müzayedesine önce İstanbul’da başlamış muayyen sürede satılamayanlar için dahilinde bulundukları eyaletin en kalabalık ve en zengin _______ müzayede edilmek üzere özel memurlar görevlendirilmişti Satışa çıkarılmış olan mukataaların başlangıçta çoğunluğu itibariyle yıllık hasılatı düşük meblağa veren küçük mukataalardı Temin edeceği kar az olacağı için ödeneceği muaccelesi de küçük meblağlar için de kalan bu mukataaların satışa çıkarmayı tercih etmekle hazine mümkün olduğu kadar geniş bir alıcı kitlesini malikane piyasasına çekmeyi arzu etmiştir Nitekim bir kişinin tek başına müaccelesini ödeyemeyeceği derecede büyük olan mukataaların satılması söz konusu olduğu halde mukataayı hisselere bölerek birkaç kişinin müşterek olmasına müsaade edilmiş olması, reayaya da malikane olması sahibi hakkı tanınmış bulunması saikle açıklanabilir5

Müzayede de en yüksek muacceleyi teklif ederek mukataayı satın alan şahsa malikane sahibi olarak haiz olduğu hak ve salahiyetleri tespit edilen bir beraat verilirdi Devlet bu beraatla malikaneye konu olan vergi kaynağının şamil bulunduğu mekan veya mükellefler üzerinde yeni vergi matrahı ile alakalı sahada her türlü mali haklarla birlikte idari ve inzibati hakları da malikane sahibine devretmiş olurdu “Mefruzü’l-kalem ve mektu’lıl- kıdem min külli’l vücuh serbestiyet üzere hayatta oldukça tasarruf” olunmak şartıyla verilen malikaneye idari ve inzibati salahiyeti haiz bulunan müsaade olunmayacağı verilen beraatla tahsis olunurdu

Malikaneci elindeki mukataayı serbestçe satma hakkına da haizdi Sahibi öldüğü zaman vergi kaynağı yeniden muaccele ile satılabilmek üzere devlete ait olduğu halde çeşitli istinal yollarına başvurarak malikanecilerin ölümleri gizli tutulur Veya ölümünden önce başkasına satmış gibi gösterilirdi Bunları önlemek üzere 1709’da malikanenin satışı ile ilgili olarak şu usul kabul edilirdi Malikanesini satmak isteyen şahsen defterdarın karşısında isbat-ı vücut ederek veya gelmesine imkan bulunmadığı, mahalli yetkili maliye memuru durumunda bulunan muhassıl, voyvoda vs tarafından resmi bir yazı ile bildirilecekti Ayrıca satıcı bu şartlara uygun olarak mukataayı sattıktan sonra 40 gün içinde ölürse satışı itibar edilmeyecek mukataalar devlete ait sayılacaktı Özel satışlardan, başlangıçta hiçbir resim… alınmazdı Bunun bazı suiistimale yol açtığı ileri sürülerek 1735’ten itibaren bu şekilde fertler arası malikane alım satımında hazine defterlerinde kayıtlı bulunan mueccelesinin %13’ü kadar bir resim… alınmasına karar verildi

Malikane sahibi satın aldığı mukataasının satış tarihinde devlete temin etmekte olduğu bu hazine defterlerinde “mal” adı altında kayıtlı bulunan yıllık nakdi vergiyi ve bu vergi miktarının %5 ile %20 arasında değişen kalan vs her sene üç taksitle aksatmadan ödemeyi taahhüt ediyordu Bu vergilerin müddetleri içnde ödemeyen malikanecinin mukataası, elinden alınarak yeniden müzayede ile satılırdı Buna karşılık devlete bu vergi miktarını malikane sahibinin rızasını olmadan arttırılamayacağını garanti ediyordu Devlet, mukataaya yeni bir vergi kaynağının eklenmesi veya vergi nispetinin yükseltilmesi gibi istisnai halkı… malikane sahibinde rızası olarak muayyen hatlar dahilinde zamlar yapılıyordu

Vergi kalemine ait hasılatta herhangi bir sebepten geçici olarak büyük çapta bir düşme olduğu taktirde malikane sahibinin müracaatı üzerine yıllık taksitlerin birkaç yıl geciktirilmesine müsaade edilirdi Hasılatın düşmesi geçici değil de sürekli olacağı tahmin edilen bir sebepten doğuyorsa, devlet, defterlerinde kayıtlı bulunan yıllık vergi miktarı talep etmekte ısrar etmeyerek mukataanın net hasılatına razı olur veya malikane sahibini karlı olmakta çıkan mukataayı hiçbir hak ve tazminat iddiasında bulunmaktan kaydı ile hazineye terk etmesine izin verildi

Malikane sahibi aslında ve nizamında devlet tarafından reaya yı korumakla görevlendirilmiş idi Yatırdığı muaccelede bu görev ifaya ait bir nevi derfelat bedeli gibi telakki ediliyordu Kanunların tespit ettiği hadlerin üstünde vergi taih ederek reayaya zulüm ederek görülenlerin malikanesi derhal kaldırılır Yatırdığı muaccelede ise iade edilmezdi Umumiyetle halkın şikayetine dayanarak alınan bu kararların zamanla şikayetler çoğalıp haklı ile haksızı tedkik etmek zorlaşınca haksızlık yapmalarını önlemek için de, bizzat malikanecilere haksızlık yapılmasına ve neticede malikane sistemine olan emniyetin sarsılmasına sebep olabileceği düşünülerek bu şikayetleri değerlendirmekte daha titiz davranmıştır

Malikane sahiplerine tanınan haklar ve malikaneye ait şartların istikrar ve değişmezliğini garanti etmek üzere Şeyh-ül İslam, nakihil eşraf ve kazaskerden müteşekkil bir heyetin nezaret ve maliyeti altına almıştır Bu hukuki ve paralel statü içinde doğup geliştiği cemiyetin şartlarına intibak ettirilmek üzere birbirine zıt istikametteki tesirlerin bu ışında zamam zaman tanınmaz derecelerde değişiklikler göstermekten de geri kalmamıştır6

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MALİKANE SİSTEMİNİN SONU

I MALİKANE SİSTEMİNİN GELİŞMESİ

Devlet hazinesine gelir temin etmek için bu uygulamaya gitmişti Geçici de olsa hazine gelirlerinde bir artış görüldü Fakat buna mukabil zaten eski düzenliğini kaybetmiş bulunan tımar sistemi iyice bozulmuş oluyordu Vüzera haslarından başlayarak, beylerbeyi, sancak beyi ve diğer vazifelerinin dirliklerinin malikane olarak kiralanmasıyla bu vazifeliler fonksiyonlarını icra edemez hale geldiler Çünkü bunlar bu tımar, zemaat ve haslarla yalnızca kendi karınlarını doyurmuyorlardı Bütün bunların üzerine artık talip beylerbeyi, sancakbeyi vs de mühim bir azalma baş gösterdi Devlet ve paşaların ve beylerin bu gelir açığını halktan “medidiye isimli” bu vergiyi toplayarak kapatma yoluna gitti1

Malikane sahası içinde bulunan reaya vergi ödeme kabiliyetine az veya çok tesir etmesi muhtemel her türlü problem ve faaliyeti bakımından malikanenin tasvip ve tasarrufuna kesin bir şekilde bağlı idi, vergi organları dışında hiçbir mahalli otoritenin müdahale etme salahiyeti mevcut değildi Malikane sahibi bu itibarla devletin iktisadi hayatı üzerinde geçiş yetkisi imkanlarla daraltılmış bir hüviyet olarak çıkıyor Vergi kaynağının verimini artırmak üzere bir çok yatırımlar yapması, vergi mükellefi durumunda bulunan müstahsil zümrelerin daha yüksek istihsal kapasitesine erişmelerine istemesi ve bunun için çalışması, menfaati gereği olduğu için beklenirdi Bu şekilde hareket etmiş bulunan malikane sahipleri görülmüştür Bunlar malikaneci tipinin hakim ve yaygın malikaneleri olmaktan uzak, nadir ve istisnai hallerden ibaret görülmekteydi Aslında hakim bulunan nazaran mutalanın yeni basında kalarak vergileri bizzat tahsil etmek üzere yaratılmış görülen malikaneci tipi zamanla iyice belirginleşen şekilde İstanbul’da oturan ve malikanesini iltizamla idare eden bir nevi “rantier” haline getirmiştir Bu itibarla malikane sistemi vergi kaynağının fiili idaresi bakımında iltizam usulü ortadan kaldırılmış, onunla adeta sembiyoz halinde yaşamak üzere bütünleşmiştir

Malikane sistemi, iltizam usulünde neticeleri zamanla çeşitli çok kere birbirlerine zıt istikametlerde önem kazanmaya namzed bazı değişiklikler yaratmakta da geri kalmadı Daha evvel merkezde genel bir büro faaliyeti içinde, bütün imparatorluk mukaataları imparatorluk mültezimlerine onarım olarak müzeyede tahsis ve tevzi edilirken, herhangi bir mukaatanın kaderi ile mümkün olduğu kadar çok kar elde etmek isteyen mültezimden başka ilgilenecek kimse bulmaya imkan yoktu Halbuki malikane sistemi ile birlikte, her mukaatanın kaderine menfaatiyle bağlı belirli bir şahıs ortaya çıkmış bulunuyordu Vergi kaynağına ömür boyunca tasarruf etmek üzere sermaye yatırmış olan bu şahsın hiç yanına hiç uğramasa da makataanın verimi ile ilgilenmesi ile ve mültezimin tarihçi tavrına karşı koymak istemesi beklenebilirdi Ekseri saray ve hükümet çevrelerine mahsup bulunduğu için nüfuzu da fazla olan bu şahıs, malikanenin sahibi olarak mültezimini istediği şartlarda seçebilir ve beğenmediği arz edebilir ve yerine bir başkasını tayin edebilirdi

Malikane sahibinin uzun vadeli menfaatlerini düşünerek alacağı bu kararları iltizam usulünde hiç kimse, hiçbir mukataa için almak mevkiinde değildi Malikaneciler devletin vergi gelirlerinden pay almak üzere devletle mültezim arasına girmiş bir parazit zümreden ziyade, vergi kaynağını, himayesini yüklenen ve bunun karşılığında gelirden belirli oranda hisse alan bir kadro olarak düşünmek de mümkündür Üstelik bu hisseyi muacele adı ile yatırmış olduğu ve zamanla bu sermayenin tarzı olarak alıyordu2

Ayanlık, XVIII yüzyılın ikinci yarısında ve XIX yüzyılın ilk yarısında, imparatorluğun dahili hayatında önemli bir rol oynamıştır Ayan, bir şehir, kasaba, zümre ve dönem içindeki ileri gelen kimseler anlamındadır XVI ve XVII yüzyıllarda Osmanlı memleketinin bir yerleşim merkezindeki ulema ve kapıkulluların mensupımazıl ve emeklileri ile esnaf ve tüccarın önde gelenleri ayandan sayılır ve hepsine ayan-ı belde ayanı, ayan-ı memleket, ayan-ı vilayet veya ayan veya eşraf denirdi XVIII yüzyılda halk ile devlet arasındaki işleri yürüten merkezi hükümete karşı halkın ve halka karşı da merkezi ise resmi ayan, ayzülayan, baş ayan ve reis-i ayan adları verilirdi

Osmanlı klasik döneminde kurumlar görevlerini gereği gibi yaptıklarından ayanların toplum içindeki nüfuzu arttırdığı için yerleşim merkezinin sınırları dışına taşınmazdı Ayanlar XVI yüzyılın ikinci yarısından itibaren memleketin idaresinde ve düzeninde aksaklıkların belirmesiyle önem kazandı Bu devirde halk ile devlet arasındaki işkence aracı ve iş takipçileri olarak faaliyet gösteren ayanların bulunduğu yerin çeşitli ihtiyaçlarını temin etmek, vakıfların tahliyat ve nezaret işlerini yürütmek, satılan malların fiyatlarını tespit etmek, bilir kişilik yapmak, bazı vergilerin tahsil önemini belirlemek, kötü idarecilerin görevlerinden alınan ve yerine iyi yöneticilerin tayin edilmeleri yolunda şehir sakinlerinin isteklerini İstanbul’a arz etmek gibi bir fonksiyonları vardı3

XVI yüzyılın ikinci yarısından itibaren köylere dayanan arazi ve servet kazanan, çiftlikler edinen ayan ve eşraf denilen zümre gittikçe kuvvetlenmekteydi Önceleri bunların vilayet idarelerinde önemli bir role sahip olmadıkları fakat sancak ve kazalara gönderilen beylerbeyliği, sancakbeyleri, kadılar, naipler, mütesellimler, varyadalar yerleri, yeniçeri serdarları gibi görevlilere hitap eden fermanlarda bu zümreden de yardım isteniyordu XVII yüzyılda ortaya çıkan Celali isyanları ve ayrıca tımarlı sipahiliğin ihmal edilmesi yüzünden boş kalan tımarlı iltizama verilince mülezzinlik yoluyla köylüye adeta hakim olan ayanlar, topraklarını terk eden çiftçi ve leventlerin kendilerine sığınmaları ile çalışan ve savaçan nüfus bakımından da kuvvet kazandılar Ayanlar, zenginlikleri ölçüsünde maiyetlerindeki sekban ve levent sayısını arttırdılar

XVII yüzyılda merkezi hükümet, eyaletlerdeki beylerbeyi ve sancak beylerinin yetkilerini daraltmak gibi önlemler almaya başlayınca taşra yönetiminde ayanlığın yükselmesi için zemin hazırladı Asker toplama ve askeri komutanlık yetkileri verilen ayanlar, daha sonra devletin otoritesini aileleri adına sahiplenince adeta derebeyi durumuna geldiler XVII yüzyıldan itibaren yaygınlaşan pişmanlık ve arpalıklara umumiyetle yerli ayanları voyvoda ve mütesellim olarak tayin edilmesi bunların itibarlarının artmasında ve idari yönden de güçlenmelerinde etkili oldu4



Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Devletinde Tımar Sistemi

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı Devletinde Tımar Sistemi




II MALİKANE SİSTEMİNİN YAYGINLAŞMASIYLA BİRLİKTE SONU

Ayanlık dönemi, ayanların taşradan başkente kadar aşama aşama ulaştıkları ve genelde sosyal, mali, iktisadi, askeri, idari ve siyasi güçlerini bir araya getirdikleri ve bu konumlarını aile fertlerinin arasında tutarak sonraki nesillere aktardıkları dönemdir Ayanlık dönemini başlatan en önemli Osman beyleri başında merkezi yönetimin gücünü önemli ölçüde kaybetmesi gelmektedir Bu sebeplerden dolayı Anadolu ve Rumeli’de ayanlık, giderek yaygınlaşmaya ve güçlenmeye başladı Aynı sebepten ötürü Cezayir ile Tunus ve Trablus garp’ta ise kadılar ve beyler dönemi yaşandı

Ayanlık düzeninin ve döneminin başladığını gösteren ve en belirgin özellikler, resmi ayan seçimi ile tayini başlaması ve malikane sistemine gelmesidir Ayanlar 1683’ten 1718’e kadar cephelerde uğradığı yenilgiler ve maruz kaldığı mali kurumlardan dolayı, vergi tahsil etmek ve maliye’ye borç para vermek emriyle daha da önem kazandılar Ayrıca silahlı kuvvetleri toplayıp kumanda etmek hakkına da sahip oldular Böylece taşra idaresinin yanına savaş ve askerlik bakımından da önem kazanan devam eden iman…… savaşlarının arasında 1726 yılında n itibaren Bab-ı Ali tarafından beylerbeylik ve sancak beylik ve sancak beylik gibi önemli görevlere getirildiler Böylece toplumun raiyet kesiminden çıkarak askeri zümre kısmına dahil oldular ve ayanlık sıfatını kaybettiler Ayanlık mücadele ve çatışmalarının arttırmağa başladığı XVIII yüzyıl ortalarında doğru Babî Ali, İstanbul dışındaki kadı ve naiplerin rüşvet ve yolsuzluklarını da ayanlar vasıtasıyla takip etmeye başladı Ayanların başlıca görevleri idari, iktisadi, maliye ve askeriye ile ilgili olarak, asayişi sağlamak, eşkıya ve asileri yakalayıp cezalandırmak, İstanbul’a erzak, koyun göndermek, ordu toplamak, orduya asker sağlamak, ordu tayinat ve mühimmatın taşınması için araba ve hayvan tedarik etmek, gemi yapmak gibi görevleri vardı5

Malikane sisteminin gayesi, kısa vadeli miri mukataaya sisteminde görülen mültezimlerin zulümlerinden halkı korumak ve himaye etmekti Bu yüzden serbestiyet üzerine hayatta oldukça tasarruf olunmak şartıyla verilen malikaneye idari salahiyeleri haiz bulunan kadılar hariç hiçbir devlet memurunun korumasına müsaade edilmiyordu Bu sebepten malikane sahibi aslında ve devlet tarafından reayayı korumakla görevlendirilmiş gibi idi Hatta malikane sistemi ile birlikte, her mukataanın kaderine menfaatlerin bağlı bir şahıs ortaya çıkmış bulunuyordu Ekseriya saray ve hükümet çevrelerinde mensup olduğu için nüfuzu fazla olan bu şahıs malikanenin sahibi olarak mültezimini atadığı şartlar da seçebilir, beğenmediğinde azledebilir ve yerine bir başkasını tayin ederdi Mukataalar ve malikaneler devlette toplamak, rejimine temel oluşturur Mukataaların ve malikanelerin yaygınlaştırılması Osmanlı tarafından iktisadi menziller güçlendirmiş Bunda da en önemli olan Osmanlı devletinde şahsi kişilerin servet sahibi olmasına, iktisadi teşebbüsü ve tefecilik yoluyla servet arttırmaya elverişli şartlar yaratılmış olmasıdır Malikane satışlarından sağlanan muaccele gelirine, aynı gelirin muayyen nispetleri olarak tahsil edilmekte olan diğer bazı kalemleri de eklemek lazımdır Bunlarda be yani bir sultan tahta geçtiği yıllarda bütün malikane sahiplerinden, üzerlerine kayıtlı bulunan mukaatalara yatırmış oldukları muaccele toplamının %25’inin hesaplanarak alınmakta olan “culus resni” dir İkinci mühim gelir kalemi, savaş yıllarına münhasır olmak üzere muaccele tutarı üzerinden, genellikle %10-15 arasında değişen nispetlerden alınmakta olan “cebolu bedeliye” sidir Malikaneden sağlanan gelirler, özellikle giderlerin arttığı saltanat değişmesi veya harp gibi fevkalade yıllarda ve tam lüzumlu bulunduğu arada önemi küçümsenmeyecek meblağa ulaşmıştır6

Malikane sisteminde 18 yüzyıl boyunca başlangıçtan çok hızlı ve yüzyılın ortalarından itibaren yavaşlayan bir tempo içinde devamlı ve karlı bir genişlemenin olduğu görünmektedir Malikane sahiplerinin zengin bir bundurat sınıfı kalmaları sonucunda başlangıç döneminde olumlu etkisi görülen malikane sisteminin etkileri tersine işlemeye başlamıştır Malikaneler ikinci ve üçüncü elden mültezimlere devredilmeye başlanmış ve mali sistem üzerindeki vergi yükü hızla artış eğilimi içine girmiştir Malikane artık hem halka hem de hazineye zarar verecek bir konumda idi Bütün kesimlerde malikane sistemi tımar sistemi güvenliğini diriltmediği gibi iltizam sakıncalarını da sürdürmüştür Nizam-ı Cedid hareketi ile başlayan ilk müdahaleler ile devlet malikanelerinin söz konusu olduğu mukataaları yeniden satışa çıkarmayarak (hükulü rejime uygun olarak) bütün amacı güçleri ve taşradaki ikinci elden intizam sahibi ayanları ortadan kaldırarak bunları tekrar bölge yöneticilerine iltizama vermek suretiyle devletin gücünün temsilciler aracılığı ile artmasını amaçlamaktaydı7

Merkezi hükümetin kuvvet ve kudretinden çok şeyler kaybetmesi sebebiyle ülkedeki ayanlık mücadeleleri zaman zaman kanlı çatışmalara dönüşüp yaygınlaşınca Bab-i Ali, 1786’da son verdi ve yerine şehir kethudalığı getirdi Ancak şehir kethüdarı, ayanlar kadar güçlü muteber ve iş gören kimseler olmadıklarından Bab-i Ali’nin emirlerini gereği gibi uygulamadılar ve devlet işlerini yerine getirirken bazen de ayanların muhalefeti sebebiyle görevlerinde tam anlamıyla başarılı olamadılar 1787’de başlayan Rus harbinde sefer hazırlıklarında görülen aksaklıklar üzerine durumun düzeltilmesi için 1790’da çıkarılan bir hükümle her azanın önceki düzeni üzerine halk tarafından seçilmiş ayenlerin sosyal,mali,ekonomik, askeri ve siyasi yönden ne kadar çok güçlü olduklarının onaylanması demekti

Ayanlığın yeniden resmen ihdas edilmesiyle Anadolu ve Rumeli’de ayanlık mücadelesi yeniden alevlendiği gibi merkeze karşı ayanların giderek güçlendiği de görüldü Öyle ki, Rumeli’de Tirsiniklioğlu İsmail- Yılıkoğlu Süleyman mücadelesi arasında ayanlar Silistre valisini eyalet merkezine saklamayacak kadar kuvvetli idiler Böylesine güçlü olunca da halkı sayma işni yine sürdürdüler Savaş yılları içinde (1787-1792) seferi için istenen zahire ve mühimmatı iki misli fazla toplayıp kadılar ile paylaşan ve memleket işleri için masraf olan bir akçenin yanına beş akçe daha katıp toplayarak halka zulüm eden ayanlar vardı

Osmanlı Devletin de kuruluştan yıkılışa kadar süren uzun dönemde taşra yönetiminde ayan ve eşraf etkin bir biçimde söz sahibiydi Ayan olmak için kuvvetli olmak lazımdı Çünkü ne halkın siyaseti ne de devletin bu kimseler hakkında almış olduğu tedbirler ve müteadit defalar sancaklarının dışına sürülmeleri bunların ayan olmalarında engel teşkil etmiştir Osmanlı tarihinde ilk defa ve son defa olarak bir ayanın kendi gücü ile ssaderete kadar yükselmesi demek olan ruscuk ayanı Alemdar Mustafa Paşanın Sadrazam olması önemli bir durumdur Kabakçı Mustafa ayaklanmasında canını zor kurtarabilen bir kısım Nizam-ı Cedid ricali,Rumeli’deki, Ruscuk ayanlığında bulunmuş olan Alemdar Mustafa Paşaya sığındı Bunlar II Edirne vakasında Nizam-ı Cedid’e destek vermemiş olan alemdarı söz konusu yenileşme hareketinin gerekliliğine ikna etmeyi başardılar Ordusu ile İstanbul’a gelen Alemdar Mustafa Paşa, 28 Temmuz 1808’de IV Mustafa’nın yerine II Mahmut’u tahta çıkarmış Böylece daha önceleri kapıkuluları ulemanın yaptığı iş olan taht değişikliğini şimdi ayan kökenli Alemdar ile bazı Rumeli ayanları gerçekleştirince ayanların gücü kanıtlanmış oldu

Saltanatından emin olmak için genç padişah kendisini tahta çıkan ve kuvvetleriyle İstanbul’a hakim olan Ruscuk ayanı alemdar Mustafa Paşayı sadrazamlığa tayin etti Alemdar, memleketin iç ve dış meselelerine çare bulunabilmesi için hükümet ile ayan güçleri karşılıklı güven içinde birleşerek hareket etmesi gerektiğine inandığından ayan ve asilleri ile başkent ricalini İstanbul’da yapılacak bir toplantıya davet etti Az sayıdaki ayanın katıldığı toplantı sonunda Sened-i İttifak adlı belge imzalandı

IIMahmut, saltanatına gölge düşüren Sened- İttifak’ın hazırlanmasında ayanların rollerini çok iyi bildiği gibi Nizam-ı Cedid’e son verilmesinde nların faaliyetlerini de unutmamıştı Bu bakımda o, hem Sened-i İttifak’a benzer belgelerle bir daha karşılaşmamak, hem de yenileşme hareketleri karşısında muhalif bir kuvvet olarak gördüğü ayanları her bakımdan kendisine bağlamak ve onların taşradaki üstünlüklerine son vermek üzere medeniyetlik siyasetine yöneldi Bütün bu olumsuz gelişmeleri önlemek üzere padişah 1812 Bükreş Antlaşması sonucunda merkeziyetçi bir politika uygulayarak harekete geçti Onun bu siyaseti başta Halef Efendi olmak üzere sanayi, ulema ve Bab-ı Ali bürokrasisi de desteklendi Çünkü bu siyasetin başarısı merkezin vilayetlere hakim olması ve adı geçen zümre mensupların nüfuzlarının taşrada artarak geçerli olması demektir8

IIMahmut, ayanları birer hükümet mensubu olarak kullandı Mesela 1834’te ihdas edilen redif askeri teşkilatın kurulup yaygınlaşmasında kendilerinden faydalandı Bununla beraber bazı ayanlar yeni görevlerinde de kendilerine has menfaat sağlamayı bildiler 1833 yılından itibaren memleketin bu yerlerinde ayanlık seçimi yerine muhtarlık seçimine geçilerek “halkı ayan kurtarmak amacıyla ayanlık teşkilatı yerine” muhtarlık örgütü kuruldu9

Padişah asi ayan üzerine ordu göndermek ve bazen de onları birbirine düşürmek suretiyle merkezi otoriteyi hakim kılmayı başardı Uygulanan merkezileştirme politikası sonunda ayanlar genel olarak siyasi, idari ve askeri güçlerini kaybetmiş görülmektedirler Ancak IIMahmud’un 1829-1930’da Aydın’da ayaklanan Afolu Kel Mehmet ‘e karşı Karaosmanoğulları ve İlyaszadeler ile Tarsuslu Osman Ağa’yı kullanması bazı ayanların askeri ve idari gücünü kaybetmediğini ortaya koymaktadır Askeri yönden idari güçlerini kaybeden ayanlar ise taşradaki sosyal ve iktisadi nüfuzlarını devam ettirmeğe imkanı ellerinden bırakmadılar Bu bakımdan pek çok ayan iltizam işlerini yine sürdürdü

Bu dönemde emaren metodu zaman zaman denenmekle birlikte esas itibariyle iltizam usulü egemen vergilendirme formu olarak kaldı Bu form merkezileştirmenin bir aracı olarak kullanıldı 1837’de bir çeşit ayalık sayılabilen Bosna’daki kaptanlık kaldırıldı Daha sonra da ayanlığın güçlenmesinde etkileri büyük olan malikane sistemi ile mütesellimğe Tanzimat devrinde son verildi10

SONUÇ

Osmanlı tımar sisteminin belirli ihtiyaçları ve tarihi şartların neticesinde ortaya çıkmış ve uyguladığı bölgelerde mahalli şartlara göre birbirinden farklı görünümler almıştır Bizans İmparatorluğundan alınan bölgelerde ve Bizans tarihinin bulunduğu Balkan ülkelerinde tımar benzeri aile mülkü olan malikanelerde mevcuttur Osmanlı bu aile mülkü olan malikanelerin çoğunu aynen devralmış ve uzunca bir müddet kendi bünyelerinde devam ettirmelerine müsaade etmişler, ancak zaman içinde bir organizasyona girmişlerdi

Osmanlı devletinde kuruluşundan itibaren askeri, idari, mali düzenin temelini oluşturan tımar sistemi 16 yüzyılın sonlarına doğru çeşitli sebeplerle bozulmaya başlamıştır İlk bozulma alametleri düşen birliklerin sipahiliği yener kimselere verilmeyerek, Haşarı Hümayuma katılması veya saray halkı ümera gibi yüksek zümreye has olarak verilmesi şeklinde başlamıştı 1530’larda tımar erbabı eski refahını kaybetmişti Özellikle kanuni devrinden sonra pek çok müesseselerde olduğu gibi dirlik sisteminde de bozulmalar başlamıştır

Osmanlı Devleti ilk Avrupa da ki değişiklikler sonucu gücünü kaybetmişti Coğrafi keşiflerle Akdeniz, dünya ticaret merkezi olma özelliğini yitirmeye başlamıştı Osmanlı ülkesi ilerleyen yıllarda çok hızlı bir fiyat artışına, kaçakçılığa, zemaatların duraklamasına, yiyecek sıkıntısına,transit ticaret gelirlerinin azalmasına bu dönem madde noktasında rekabetin bozulmasına neden oldu bozulan merkezi yerel yönetim Osmanlının gücünü kaybettirmiştir 1500’lü yıllarda başlayan mali buhranlar çok önemli sorunlara karşı karşıya bırakılmış ortaya çıkan duruma göre esnemeyen yapı akçedeki değer kaybını dolayısıyla enflasyonu ve devlet bütçesini zorlamıştır Söz konusu bunalım sonucu Osmanlı Devleti en kolay yola başvurmuştur Toprak gelirini satmaktı

Devşirme Rüstem Paşa zamanında ilk kez olmak üzere başlayan çeşitli nedenlerle toprak üzerindeki hakkını kaybedenlerin yerine yenisinin atanmaması ve gelirin mültezimlere ihale edilmesi usulü zamanla daha da sertleşerek sipahilerin ellerinden tımarların alınması anlamına geliyordu 18 yüzyılda uzun süren harplerin bir kısmının başarısızlıkla sonuçlanması dolayısıyla giderek artış gösteren masrafların neticesi olarak yeni gelir kaynaklarının bulunması gerekiyordu Sikke tağşişleri müsadereler ve yeni vergiler konulması veya mevcut vergilerin arttırılması açığı kapamaya yetmeyince iltizamların kaydı hayat şartıyla satılması yolu denendi Bu sisteme malikane sistemi adı verilmişti Yeni cereyan eden, Osmanlı ekonomisinin uygulama malikane sistemi 1695’ten başlayarak100-150 yıllık Osmanlı mali hukukunda önemli bir kurum haline gelmiştir
1837’de bir çeşit ayanlık sayılabilen Bosna’daki kaptanlık aldırıldı Daha sonra da ayanlığın güçlenmesinde etkileri büyük olan malikane sistemi ile mütesellimliğe Tanzimat devrinde son verildi BİBLİYOGRAFYA1 AKTAN, Coşkun Can; “Osmanlı Tımar Sisteminin Mali Yüzü”, Türk Dünyası Araştırmaları, S52, İstanbul, 1988, s69-772 ACUN, Fatma; “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulanması”, Türkler Ansiklopedisi, C IX, Ankara, 2002, s899-9083 BARKAN, Ömer Lütfi; “Tımar” İslam Ansiklopedisi”, C XII/ I, İslam, 1970, s 286-3204 GENÇ, Mehmet; “Osmanlı Maliyesinde Malikanesi Sistemi”,Türkiye İktisat Tarihi Semineri, (Derleyen: Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 20005 HALAÇOĞLU, Yusuf; “XIV-XVII Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı”, Ankara, 19916 HALAÇOĞLU, Yusuf; “Osmanlı Devlet Teşkilatı” Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C XII, İstanbul, 19907 KILIÇ,Orhan; “18 yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devletinin İdari Teşkilatı-Eyalet ve Sancak Tevcihatı, Elazığ, 19978 KÜÇÜKKALAY, Abdullah Mesud; “Osmanlı Toprak Sistemi- Miri Rejim”, Osmanlı Ansiklopedisi, C III, Ankara, 1999, s53-599 KÜÇÜKKOLAY, Abdullah Mesut, “Osmanlı Vergi Sistemi ve Bir Vergi Tahsil Yöntemi Olarak İltizam”,Türkler Ansiklopedisi, CX, Ankara, 2002, s878-89010 MERT, Özcan; “Osmanlı Devleti Tarihinde Ayânlık Dönemi”,Osmanlı Ansiklopedisi, CVI, Ankara, 1999, s 174-18211 OFLAZ, Mustafa; “Osmanlı Dirlik Sistemi” Türkler Ansiklopedisi, C X Ankara, 2002, s695-70012 ÖZ, Mehmet; “XVI yüzyılda Ladik Kazasında Malikane- Divani Sistemi” Vakıflar Dergisi, S XXVI, Ankara, 199713 ÖZKAYA,Yücel; “XVIII yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayânlıkları Ele Geçirişleri ve Büyük Hanedanlıkların Kuruluşu, “Belleten, C XIII S168, Ankara, 1978, s 667-72514 SOYER,Yılmaz; “Osmanlı Malikanesinde Bunalım Ve Değişim Dönemi” Türk Dünyası Araştırmaları, S58, İstanbul, 1989, s137-14015 ÜNAL, Mehmet Ali; Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 1999

[1] Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi İstanbul 2000, s99

[2] Ömer Lütfi Barkan, “Timar” İslam Ansiklopedisi c12/1 İstanbul 1970, s286-287
[3] Mehmet Genç, “İltizam” Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 2000, s99

[4] Fatma Acun, “Klasik Dönem Eyalet İdare Tarzı Olarak Tımar Sistemi ve Uygulanması”, Türkler Ansiklopedisi, C V, Ankara, 2002, s901

[5] Ömer Lütfi Berker, “Tımar” İslam Ansiklopedisi”, C XII/ I, İslam, 1970, s 286-287

[6] Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s 99

[7] Mehmet Genç, “Osmanlı Maliyesinde Malikanesi Sistemi”,Türkiye İktisat Tarihi Semineri, (Derleyen: O Okyar, Ü Nalbantoğlu), Ankara, 1977, s 231-233

[8] Mehmet Öz, “XVI yüzyılda Ladik Kazasında Malikane- Divani Sistemi” Vakıflar Dergisi, S XXVI, Ankara, 1997, s65

[9] Coşkun Can Aktan, “Osmanlı Tımar Sisteminin Mali Yüzü”, Türk Dünyası Araştırmaları, S52 İstanbul, 1988 s78

[10] Mustafa Oflaz, “Osmanlı Dirlik Sistemi” Türkler Ansiklopedisi, C X Ankara, 2002, s698

[11] Ömer Lütfi Berker, “Tımar” İslam Ansiklopedisi”, C XII/ I, İslam, 1970, s 286-287

[12] Yusuf Halaçoğlu, “XIV-XVII Yüzyıllarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı”, Ankara, 1991, s88

[13] Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta, 1999, s 198-201

[14] Mustafa Oflaz, “Osmanlı Dirlik Sistemi” Türkler Ansiklopedisi, C X Ankara, 2002, s698

[15] Coşkun Can Aktan, “Osmanlı Tımar Sisteminin Mali Yüzü”, Türk Dünyası Araştırmaları, S52 İstanbul, 1988 s75

[16] Abdullah Mesud Küçükkolay, “Osmanlı Toprak Sistemi- Miri Rejim”, Osmanlı Ansiklopedisi, C III, Ankara, 1999, s56

[17] Coşkun Can Aktan, “Osmanlı Tımar Sisteminin Mali Yüzü”, Türk Dünyası Araştırmaları, S52

[18] Yusuf Halaçoğlu, “Osmanlı Devlet Teşkilatı” Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, C XII, İstanbul, 1990, s375-376

[19] Orhan Kılıç, “18 yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devletinin İdari Teşkilatı-Eyalet ve Sancak Tevcihatı, Elazığ, 1997, s33

[20] Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s102

[21] Murat Çizokço, “Osmanlı İmparatorluğunda İç Borçlanmanın Evrimi (XV yüzyıl’dan XIX yüzyıla)”, Osmanlı Ansiklopedisi, CIII, Ankara, 1999, s224
[22] A Mesut Küçükkolay; Abdullah Mesut, “Osmanlı Vergi Sistemi ve Bir Vergi Tahsil Yöntemi Olarak İltizam”,Türkler Ansiklopedisik, CX, Ankara, 2002, s885

[23] Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s102

[24] Orhan Kılıç, “18 yüzyılın İlk Yarısında Osmanlı Devletinin İdari Teşkilatı-Eyalet ve Sancak Tevcihatı, Elazığ, 1997, s34

[25] Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s104

1 Yücel Özkaya, “XVIII yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayânlıkları Ele Geçirişleri ve Büyük Hanedanlıkların Kuruluşu, “Belleten, C X Ankara, 2002, s 886

2 A Mesut Küçükkolay; Abdullah Mesut, “Osmanlı Vergi Sistemi ve Bir Vergi Tahsil Yöntemi Olarak İltizam”,Türkler Ansiklopedisik, CX, Ankara, 2002, s886

3 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s107-110

4 Yücel Özkaya, “XVIII yüzyılın İlk Yarısında Yerli Ailelerin Ayânlıkları Ele Geçirişleri ve Büyük Hanedanlıkların Kuruluşu, “Belleten, C XVII S 168, Ankara, 1978, s 66

5 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s108-112

6 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s108-112

1 Yılmaz Soyer, “Osmanlı Malikanesinde Bunalım Ve Değişim Dönemi” Türk Dünyası Araştırmaları, S58, İstanbul, 1989, s138

2 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s110-113

3 Özcan Mert, “Osmanlı Devleti Tarihinde Ayânlık Dönemi”,Osmanlı Ansiklopedisi, CVI, Ankara, 1999, s 174

4 Özcan Mert, “Osmanlı Devleti Tarihinde Ayânlık Dönemi”,Osmanlı Ansiklopedisi, CVI, Ankara, 1999, s 174

5 Mehmet Genç, “Osmanlı Maliyesinde Malikanesi Sistemi”,Türkiye İktisat Tarihi Semineri, (Derleyen: O Okyar, Ü Nalbantoğlu), Ankara, 1977, s 246

6 Mehmet Genç, Osmanlı İmparatorluğunda Devlet ve Ekonomi, İstanbul, 2000, s114-117

7 A Mesut Küçükkolay; Ali Çelikkaya, “Osmanlı Vergi Sistemi ve Bir Vergi Tahsil Yöntemi Olarak İltizam”,Türkler Ansiklopedisik, CX, Ankara, 2002, s887

8 Özcan Mert, “Osmanlı Devleti Tarihinde Ayânlık Dönemi”,Osmanlı Ansiklopedisi, CVI, Ankara, 1999, s 176-177

9 Özcan Mert, “Osmanlı Devleti Tarihinde Ayânlık Dönemi”,Osmanlı Ansiklopedisi, CVI, Ankara, 1999, s 178

10 Mehmet Genç, “İltizam” Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, CXII, İstanbul, 1988, s157

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.