Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
düğünler, eğlence, kavramı, osmanlıda

Osmanlı'da &Quot;Eğlence&Quot; Kavramı Ve Düğünler

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlı'da &Quot;Eğlence&Quot; Kavramı Ve Düğünler




Yavuz Bahadıroğlu


Osmanlı'da "Eğlence" Kavramı ve Düğünler


Dinî bayramlar, padişahın tahta çıkış yıldönümleri, Ramazan’da mahya hazırlığı, şehzadelerin sünnet düğünleri, padişahın kızlarının evlilik merasimleri, valide sultanın merasimle eski saraya gidişi, padişahın cuma selamlığı merasimi, panayırlar ve Sürre Alayı’nın merasimle Dersaadet’ten (Başkent İstanbul) çıkışıyla dönüşü kıble yürekli Osmanlı halkının nazarında muhteşem bir eğlenceydi
İstanbul’un eski semtlerinde gezmek, bende nefes almak gibi bir ihtiyaç oldu Bu yüzden vakit buldukça eski mahallelerle buluşmaya giderim
Cumbası çarpılmış, ahşapları kararmış eski evleri seyredip vaktiyle o evlerde yaşananları düşlerken, rahatladığımı hissederim Yüreğimdeki tüm karabasanlar buharlaşıp uçar
Bir bakıma bu, betonlaşmış çağın tarih içindeki ahşapla buluşmasıdır İnsanın ruhuna huzur katar
Geçenlerde sırf bu amaçla Sultanahmet’e gittim At Meydanı’ndaki (Sultanahmet Meydanı) turist curcunasını teğet geçip ara sokaklara saptım Bilirim, tarih ara sokaklarda yaşar Eski evlerin arasında ağır ağır yürürken, hayalim birkaç yüz yıl öncesine kilitlendi Topkapı Sarayı cihetinden, “Mızıka-i Hümayun”un vukufla ve hakkını vererek çaldığı Ramazanlık ilahileri dinlerken, şimdilerde revaçta olup pop müziğe ilahi döşenerek yapılan ve adına “yeşil pop” denilen kakafoniyi hatırlayarak kahırlandım
Derken, küçücük bir meydancıkta dikilip ara sokağa oklanmış sokak adını yüksek sesle okudum: “Nakıl Sokak…”
Sesimi fazlaca yükseltmiş olmalıyım ki, birkaç gelip geçen dönüp şaşkınca yüzüme baktılar Ben ise “Nakıl Sokak” adına şaşırmıştım Sokak neyi naklediyordu acaba?
Düşündüm: Belki de “Nağıl Sokak” olacaktı Azeri Türkçesinde “Nağıl” masal demek oluyordu Sultanahmet ise masallara taş çıkartacak kıratta bir bölgeydi

Sürre-i Hümayun
Birden hatırladım: Sultanahmet bölge olarak saraya çok yakındı Sultan ya da şehzade düğünlerinde, bazen de şehzadelerin sünnet düğünlerinde yapılan koca “nahıl ağaçları” bu sokaktan geçiriliyor olabilir miydi? “Nahıl Sokak” yazılacakken, yanlışlıkla “Nakıl Sokak” mı yazılmıştı?
Sonradan “Nahıl Sokak” adlı sokağı bulunca, bu düşüncemden vazgeçtim Her yılın Ramazan ayında İstanbul’dan Peygamber-i Âlişan Efendimiz’in torunları başta olmak üzere tüm muhtaçlara dağıtılmak maksadıyla Mekke ve Medine’ye gönderilen külliyetli altının yanı sıra, Kâbe örtüsü, padişah tuğralı kuşağı ve altınoluğu taşıyan “Sürre-i Hümayun” (Sürre Alayı), acaba bu sokaktan mı geçiyordu? Bunları naklettiği için mi sokağın adı “Nakıl Sokak” olmuştu? (Sürre-i Hümayun’un gidişi de gelişi de İstanbul halkı için büyük eğlenceydi Bazen bu manzarayı görmek için yurdun dört bucağından insanlar gelirdi)
Bunları bilmeyi ne çok istiyor insan…
Neyse; düşüne düşüne ve kendi içimde tartışa tartışa “Nahıl Sokak”a girdim Girer girmez de tasasız ama derin bir ses duydum: “Savulun! Esnaf-ı nahılcıyan-ı sur-i humayun geliyooorrr!”

Osmanlı düğünlerinin vazgeçilmezi
Bozulma sürecinin çocukları olarak biz, yılbaşında “Noel Ağacı” süsleyip “Noel Baba” bekleme safsatasına kendimizi o denli kaptırmışız ki, “Nahıl Ağacı”nı çoktan unutmuşuz!
Oysa Arapça’da “hurma ağacı” anlamına gelen nahıl, Osmanlı düğünlerinin vazgeçilmez süsüydü (Anadolu’nun bazı yerlerinde hâlâ yaşıyor) İskeletleri demirden yapılır, çevresine çengeller asılır, çengellere süsler takılırdı Düğün sahibinin ekonomik durumuna göre nahıl ağaçlarının boyu, sayısı ve stili belirlenir, düğün alayı ile birlikte geçirilirdi Davetliler de takılarını ve hediyelerini nahıla takarlardı Nahıllar aynı zamanda bir yardımlaşma simgesiydi
Nahıllar birkaç tane olursa en büyüğü önde giderdi Onu şeker bohçaları, şekerleme ve tatlı sinileri, şerbet sürahileri, cihaz bohçaları, para keseleri, cevahir kutuları takip ederdi Bundan sonra sırtlarında kurbanlık koyun taşıyan hamallar ve cihaz (çeyiz) katırları gelirdi Nahılın ikincisi, gelin arabasının önünde götürülür ve yanlarında iki süvari bulunurdu
Saltanat düğünleri ve şenliklerinde yaygın olarak görülen nahılların bazıları o kadar büyük ve görkemli olurdu ki, geçtiği güzergâhtaki çatıların çıkıntıları yıkılırdı Ama yıkılan çıkıntıların bedeli anında ödenir, kimse mağdur edilmezdi
“Surname-i Vehbi” (Divan edebiyatında sünnet, düğün, şenlik gibi neşeli olayları anlatan eserlere “Surname” deniyor) 1720'de, Sultan III Ahmed zamanında yapılan bir nahıl gösterisini anlatırken, devasa nahılların geçirilmesi sırasında yıkılan saçak ve cumbalardan bahsediyor
Bu yüzden düğün alayına mimar ve ustaların da alındığını, yıkılan yerlerin anında bedelinin ödendiğini ve onarıldığını yazıyor
En basit oyunlar ve eğlenceler dâhil, hemen her şeyi insanın yararlanabileceği şekle getiren hayırhah, yardımsever Osmanlı insanı, “nahıl” dediği devasa boyda süslenmiş ağaçları (başka isim bulamadığım için “ağaç” diyorum) hem bir eğlence, hem de bir yardım aracı olarak düşünmüş, düğünlerde, bayramlarda “nahıl” vasıtasıyla muhtaçlara yardım elini uzatmıştır
Asla acıtmadan ve kişinin fukaralığını katiyen incitmeden…

Nahıl ustaları ve minare boyu nahıllar
Her isteyen nahıl yapamazdı Tıpkı mahya ustaları gibi, İstanbul’da nahıl ustaları vardı Evliya Çelebi’ye göre, bunlar 55 kişiydiler Herkesin yapamadığı bir işi yaptıkları için de itibarlıydılar
Uzun bir sırık düşünün O kadar uzun ki bazıları “minare boyu” (25 metre filan) olsun Üzeri simli ipler, aynalar, gümüş yapraklar, renkli kâğıtlar, altın yaldızlı süsler, balmumu rengârenk meyveler, çiçekler ve değerli taşlarla süslü olsun İşte bu “nahıl”dır
1612'de Sultan I Ahmed'in (Sultanahmet Camii’ni yaptıran Peygamber sevdalısı padişah) iki kızı ve bir kız kardeşinin düğününe şahit olan meşhur Avusturyalı tarihçi Hammer, düğünde taşınan onlarca nahılın güzellik ve ihtişamından ayıla-bayıla söz eder
Bir grup Mısırlının ellerindeki tefleri çalıp türlü taklitler yaparak düğün alayına eşlik ettiklerini, insanların müthiş eğlendiğini anlatır
O zaman anlarsınız ki, Osmanlı meşruiyet içinde eğlenmeyi bilen bir milletti

Osmanlı’nın eğlence kültürü
Her milletin pek tabii geçmişiyle harmanlanmış bir “eğlence kültürü” vardır Kendi “eğlence” kültürleri çerçevesinde elbette Osmanlılar da zaman zaman eğlenmişlerdir Ancak bazı gazetelerle televizyonların yanı sıra, bazı kurum ve kuruluşların dayattığı “Ramazan eğlenceleri” bu kavramın dışındadır Osmanlı asırlarında “Ramazan eğlenceleri” denilen bir eğlence türü yoktur
Osmanlı asırlarında “Ramazan”la bugünkü anlamda “eğlence”yi birlikte telaffuz etmek dahi akla ziyan sayılırdı Neden derseniz, ecdadımız, Ramazan’ı bir “eğlence” aracı olarak görmez, günahlardan arınmanın vesilesi sayardı
Sözün burasında belirtmeliyim ki, Osmanlılar dâhil, herkes ve her kesim için eğlenmek bir ihtiyaçtır Ancak “eğlenebilme” özelliği kişiden kişiye, toplumdan topluma değişir Bir milletin eğlenme türü başka bir millet için sıkıcı olabilir Bu konu tamamen insanların keyif alma biçimleri ve kendilerini mutlu hissetmeleriyle ilgilidir
Bu bağlamda Osmanlı ceddimiz de pek tabii eğlenirdi Ama bugün bizim “eğlence”den anladığımızla onların anladıkları farklıydı
Onlarda, eğlence anlayışı dâhil, hayatın tüm sınırlarını inançlar belirlemişti: Her tür yaklaşımda “dinî meşruiyet” aranırdı Dindışı her davranış sadece “günah” sayılmaz, yanı sıra “ayıp” da sayılırdı Toplumun şekillenmesi böyleydi

İbadeti keyfe dönüştürmek
İnsan hayattan daha çok keyif alıp rahatlamak için eğleniyorsa, bunun farklı ve değişik pek çok yolu vardır Meselâ Osmanlı ceddimiz ibadet ve kulluktaki zevki keşfetmişti Bu zevki keşfedince ibadet keyfe, hayat da ibadete dönüşür
Osmanlı ceddimizden başka hiçbir toplum, hiçbir dönemde, ibadeti böylesine bir keyfe dönüştürememiştir
Tekkelerde yapılan toplu “ayin”lerden tutunuz, ailece yapılan zikirlere, oradan selatin camilerinde kılınan teravihlere, Ramazanlarda fener alaylarının Kur’an ve ilahi eşliğinde yaptıkları geçişlere, cuma namazları sonrasında gerçekleştirilen görüşme seremonilerine kadar, hayat özü ibadet ve taat olan bir eğlenceye dönüştürülmüştü
Aynı dönemde, diğer sıradan eğlencelere de birer sosyal aktivite mahiyeti kazandırılmıştı Geleneklerin sürmesine, inançların tazelenmesine, değer yargılarının, törelerin kökleşmesine hizmet ederdi
Ayrıca her eğlencenin toplumsal bir işlevi vardı Mesela cirit gibi spor mahiyetli karşılaşmalar, devamlı savaşan bir yapıya sahip olan Osmanlı insanının yeteneklerini koruyucu ve geliştirici bir rol oynardı Böylece insanlar eğlenirken yeteneklerini geliştirirler, dönem gereği her zaman çıkması muhtemel savaşlara hazırlanırlardı
Osmanlı ordusu, bir dönem Batılı gezginlere “civa gibi akıcı ve yakıcı bir ordu” benzetmesi yaptıran hızlı hareket kabiliyetini kısmen bu oyunlara borçludur
O dönemin Avrupa’sında böyle şeylerin görülmediği de bilinmektedir

Cambazlar, hokkabazlar
Tabii tüm seyir ve eğlence ciritten ibaret değildi
Bazen cambazhanelere gidilip cambazların, hokkabazların (“baz” Farsça’da “oynayan” demektir) yanı sıra, günümüzde çoktan unutulmuş sürahibazlar, kâsebazlar, zorbazlar, kuklabazlar, hayalbazlar, hilebazlar, sinibazlar, şişebazlar, ateşbazlar (bu ve benzer pek çok oyunu Evliya Çelebi sayıyor) seyredilirdi
Öte yandan, Osmanlılar’da mesire (bugün kendimize yabancılaştırıp “piknik” dediğimiz) kültürü çok gelişmişti Sadabat gibi bazı mesire yerleri zaman zaman moda olmuş, ya da modası geçmiştir Boğaziçi bâkir kıyısıyla muhteşem güzellikte bir mesirelikti Mesireler tatil günleri hınca hınç dolardı
Dinî bayramlar, padişahın tahta çıkış yıldönümleri, Ramazan’da mahya hazırlığı, şehzadelerin sünnet düğünleri, padişahın kızlarının evlilik merasimleri, valide sultanın merasimle eski saraya gidişi, padişahın cuma selamlığı merasimi, panayırlar ve Sürre Alayı’nın merasimle Dersaadet’ten (Başkent İstanbul) çıkışıyla dönüşü kıble yürekli Osmanlı halkının nazarında muhteşem bir eğlenceydi

“Zevk” anlayışı
Burada tekrarlamam lazım ki, ecdadımızın “zevk” anlayışı bizimkinden çok çok farklıydı Zevk anlayışları farklı olanın, tabiatıyla “eğlence” anlayışları da farklı olur
Eğer “eğlence” hayattan alınan zevki arttırmak anlamına geliyorsa, yürekten inanan insan için, en büyük “eğlence” ibadettir; çünkü ibadet anı, en zevkli andır Bu yüzden toplu ibadetler (cuma, teravih, bayram namazı, tesbih namazı, oruç vs) şölene benzerdi; bu anlamda hayatın hemen her ânı bayrama dönüşürdü
Ramazanlar’ın değişmez görüntüsü “mahya”nın hazırlanıp iki minare arasına asılması da bir eğlence türüydü: Halk tekbirlerle bu olaya eşlik eder, böylece hem sevap kazandığına inanır, hem de eğlenirdi
İftar sofraları aile için şölene, yemek de merasime dönüştürülürdü İftar yaklaşırken okunan “Muhammediye”ler, Peygamber (asm) sevgisinin yüreklerde doruğa çıkmasına hizmet ederdi Muhammediye okumak da dinlemek de eğlenceliydi
Yaşlıların sofraya oturmadan önce sünnet üzere ellerini yıkamaları bile merasimseldi Evin genç hanımı bakır leğen getirir, ibrikle su döker, yaşlılar sırayla ellerini yıkayıp tutulan peşkirle kurularlardı
Çocuklar yaşlıların ağır ritmik hareketlerle ellerini yıkamalarını merakla seyreder, sonra benzer hareketler yaparak eğlenirlerdi
Kadınlar ise mukabeleye giderler, büyük camileri gezerler, arka saflarda durup İstanbul’un en meşhur hocalarının imamlığında teravih namazı kılarlardı
Eğer Ramazan yaza denk gelmişse ailece mesire yerlerine gidilir, salıncaklara binilir, inancın ve geleneklerin “meşru” saydığı oyunlar oynanırdı
Bütün bunlar ve benzerleri o devrin şartlarında insanı eğlendiren şeylerdi
Özetlemek gerekirse, Osmanlı’da hayat ahirete dönüktü Ahirete dönük olduğu için de hayatta fuzuliyata (gereksizlik) yer yoktu

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.