Prof. Dr. Sinsi
|
Hacı Bektaşı Veli Hz
Simdi Haci Bektâs-i Velî'nin hayati hakkinda bazi bilgiler vereyim size  Ondan sonra, eserleri hakkinda bilgi verecegim Ondan sonra, görüsleri ve Makalât içindeki fikirleri hakkinda iddiali seyler söyleyecegim Mevcut bilgileri degistirecek, alti kirmizi kalemle çizilecek seyler söyleyecegim Ondan sonra da sorulariniz olursa, onlari cevaplandirmak için bir zaman ayirmayi düsünüyorum
Haci Bektâs-i Velî'nin zamani ile ilgili dökümanlar, belgeler çok azdir Haci Bektâs-i Velî Horasan'lidir Horasan bugün Iran'in kuzey dogusuna, Hazar Denizi'nin güney dogusuna rastlayan mintika  Özbekistan'in, Türkmenistan'in, Afganistan'in bir kismini içine alan bir bölge  Bu bölgede, Nisâpur sehrinde dogdugu rivayet ediliyor Dogru olabilir Bunun dogrulugunu eserin içindeki fikirlerin tahlilinden, Haci Bektas'in kültürel yapisinin incelenmesinden de te'yid ediyoruz Böyle oldugu mümkün  
Haci Bektâs-i Velî, onu sevenlerin söyledigine göre Arap soyundan, hattâ Peygamber Efendimiz'in evlâdindan  Yâni seyyid  Kendileri seyyid diyorlar, çok net olarak  O zaman tabii bir Arab'in kalkip da Türkçülük yapmasi olamaz
Sonra Arap kültürüne reaksiyon olarak Kirsehir'de Türkçü bir cereyan baslatmis!? Bu masal, böyle sey olamaz Mümkün degil böyle sey olmasi  Zâten, milliyetçilik cereyanlari 19 Asir'da çikmis O asirda böyle bir miliyetçilik cereyani yok  Kavmiyetçilik çok günah, ayip diye düsünüyor herkes  Birçok kavimler bir potada erimis, birbirlerini kardes biliyorlar Böyle bir sey bahis konusu degil  Simdiki az düsünen düsünürlerin fantazileri  Mümkün degil  
--Seyyid olmasi mümkün mü?
--Mümkündür Çünkü, Nisâpur Arap ordugâh merkezi idi zâten  Araplarin fütühat ordularinin karargâhi idi Nisâpur'dan Arap oldugunu bildigimiz çok alim yetismistir Meselâ, Hâce Abdullah-i Ensârî; yâni ensardan, Medine'den, Medine kabilesinden  Çok net olarak sülâlesini, seceresini biliyoruz Arap kavminden  Nisâpur'a yakin bir sehirden  Daha pek çok isimler verilebilir Mümkündür, Haci Bektâs-i Velî de seyyid olabilir
Zâten Makalât isimli eserini Farsça degil, Türkçe degil Arapça olarak yazmistir O devirde Farsça çok yaygin ve Haci Bektâs'in yasadigi zamanda bir çok kimse Farsça yaziyor Divanda, devletin kademelerinde Farsça konusuluyor Sonra Karamanoglu Mehmed Bey, ''Bundan sonra bargâhta, dergâhta Türkçe konusulsun!'' demis de, Farsça'dan öyle vaz geçilmis Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Konya'da - -biliyorsunuz-- Mesnevî'yi Farsça söylüyor Böyle bir durumda Arapça eser yaziyor Dogru  Demek ki, Arap irkindan ki, Arapça yazmayi uygun görmüs
Ne zaman yasamis? Çesitli rivayetler var, onlari inceliyoruz Burda detayi var, o detaya sizi sokmak istemem, yormak istemem Mevlânâ ile çagdas 
Tarikatlarin tekkelerinde tomarlar vardir Böyle tomar halinde dürülmüs, deri veya çok saglam kâgit üzerine yazilmis secereler vardir Yâni, bu makama kim geldi, ondan sonra kim geldi, ondan sonra kim geldi? Böyle sira ile yazilir ve intikal eder Seyhinden halifesine, ondan ötekine intikal eder Iste o tomar denilen bu secere kâgitlarinda verilen bazi rakamlar var   O rakamlarin dogru olmasi mümkündür Çünkü, o gibi evrak muhafaza edilmistir, korunmustur ve ordan alinmis olmasi mümkündür
Altmisüç yil yasamis; milâdî 1209'da dogup, 1270'de vefat etmistir o kayitlara göre  Biz bunu birtakim vakfiye kayitlarindan da tesbit ettik, yanlislari düzelttik Baska tarihler söyleyenler var  738'de ölmüstür diyenler var  Mümkün degil; çünkü, ondan kirk elli yil önce yazilmis vakfiye kayitlarinda merhum gibi ifadelerle bahsedildigine göre, demek ki ondan evvel ölmüs diye çikartiyoruz
Yakin devirde onunla ilgili bilgi veren kitaplara bakiyoruz ve bu verdigimiz rakamlarin dogru oldugunu tahmin ediyoruz Hicrî 606 - 669, milâdî 1209 - 1270 yillari arasinda yasamis ki, bu Mevlânâ ile akran demektir, çagdas demektir Zâten menâkibnâmelerde de onunla çagdas olduguna dair, birbirleriyle münâsebetleri olduguna dair rivayetler var 
Konusmayi canlandirmak için, o rivayeti anlatayim Eflâkî diye Menâkibül Arifîn'i Maarif Klasikleri arasinda nesredilmis olan, Mevlânâ'dan sonra yasamis, onun torunuyla çagdas bir yazar var  O Mevlânâ ile ilgili rivayetleri duyarak, çevreden toplayarak o eseri meydana getirmis
Diyor ki: Kirsehir'de bir Sulucakarahöyük denilen yerde --simdiki Hacibektas kasabasi-- bir sahis varmis ve Mevlânâ'ya muhalif imis Bir müridini, halifesini oraya göndermis Demis ki: ''Git o Mevlânâ denilen adama, sor ki: Eger aradigini bulduysa, Rabbine kavustuysa, erdiyse, erenlerden olduysa; bu velveleyi, bu gürültüyü kessin! Bu gürültü ne? Bulmus, muradina ermis Eger aradigini bulamamissa, bu gürültü niye? Bulamayan insanin bu gürültüsü iddia oluyor, palavra oluyor, gösteris oluyor, tantana oluyor O da tasavvufta makbul bir sey degil  Git bunlari o zata söyle!'' demis Haci Bektas-i Velî, Eflâkî'ye göre 
Eflâkî tabii, Mevlevî dervisi  Söyle anlatiyor: Haci Bektas-i Velî'nin gönderdigi sahis Konya'ya gelmis sormus:
''--Bu Mevlânâ nerdedir? ''
''--Falanca medresededir ''
O medreseye gitmis, kapisindan içeriye girmis Mevlânâ o anda semâ' halinde 
Semâ' dedigimiz sey, artik radyodan, televizyondan hepiniz duydunuz, gördünüz, biliyorsunuz ki vecde gelerek dönmek  Tabii, vecdsiz dönüp de sonra vecde ulasmak tarzinda kullaniliyor simdi  Eskiden tabii olan sekli, vecde geldi mi dönerdi insan  Simdi döne döne vecde gelmeyi deniyorlar Tersine bir çalisma 
Mevlânâ meselâ, kuyumcular çarsisinda dolasiyormus Selâheddin-i Zertûb'un --altin isçiligi isleyen kuyumcu Selâhaddin'in-- dükkâninin önüne gelince  Içerden çekiç sesleri geliyor Yüzük yapacak, bilezik yapacak altini  ''Takka tiki tiki  Takka tiki tiki  Takka tiki tiki  '' bir çalisma var O seslerden Mevlânâ vecde gelmis, baslamis semâ' etmege; yâni, pervâneler gibi dönmege  
Pervâne de aslinda kelebek adidir; sonradan yapilan bu elektrikli döner alet degil  Ve söyle diyor:
Yeki gencî pedîd âmed, der in dükkân-i zer kûbî,
Zihî sûret, zihî ma'nî, zihî hubî, zihî hubî
''Su kuyumcu dükkânindan bir hazine gözüme göründü Su kuyumcu dükkânindan içeriye baktim; bir hazine gözüme eristi Zuhura geldi ki, ne güzel sûret, --yâni görünüm-- ne güzel mânâ --yâni sîret, iç hali- - Disi güzel, içi güzel  Ne güzellik, ne güzellik  Yâni orda o Selâhaddin-i Zerkûb'un dükkânina bakmis Evet, esnaf  Kuyumculuk isi yapiyor, imalâtla mesgul 
Mevlânâ onu kapidan görünce  Yüzü güzel, nurlu  Içi güzel; kalbinin, sîretinin, mânevî halinin güzelligini görmüs Mevlânâ  ''Ne güzel yüz, ne güzel iç alemi; ne güzellikler, ne güzellikler  '' diye cosmus, semâa geliyor Semâ' bu  Yâni böyle vecde gelip, kendinden geçip, aska gelip dönmek 
Simdi vecde gelmis dönüyor Mevlânâ  Bir taraftan da bir rubâî söylüyor Ama rubâîyi onlar bizim gibi düz okumazlardi Yâni gazel demek, rubâî demek, o zaman için ses esliginde, makamla, bir ahenkle söylemek demek  Düz siir okur gibi, böyle kas çatarak söylemek degil  
Bir taraftan dönüyormus, bir taraftan da bir ilâhî söylüyormus ki, Türkçe'si söyle:
''Eger senin yârin, dostun, sevgilin yoksa, neden taleb etmiyorsun? Eger yârini, sevdigini, dostunu bulup ona kavustuysan niçin tarab etmiyorsun? ''
Tarab etmek, sevinmek demek  Tarabya, Bogazda sevinçli islerin oldugu yermis demek ki  ''Niçin o zaman da sevinç izhar etmiyorsun? Tenbel tenbel oturmussun da, kendi acâip halinin farkinda degilsin de, bizim halimize ne kadar acâip hal diyorsun Halbuki, senin halin acaip  Yoksa kalk talep et, gayrete gel; varsa, sevincinden sikir sikir oyna!'' demek istiyor Mevlânâ  O zaman Haci Bektâs-i Velî'nin tenkidine cevap vermis oluyor
Yâni, ''Bulduysa otursun yerine!'' demisti; ''Buldumsa, sevincimden oynayacagim '' diyor ''Bulmadiysa, yine otursun yerine!'' demisti; ''Bulmadiysam, aramak için bir coskunluk içine girecegim '' demis oluyor Tabii bunlar bir meseleye iki ayri bakistir; ictihad farki  Birisi o zihniyette, birisi baska zihniyette  Ikisi de hakli olabilir, mümkündür; çünkü, niyetleri temizdir
Iste böyle münâsebetleri oldugu düsünülüyor Sizin hatirinizda çok rahat kalabilir ki, biz bir profesörden duyduk diyebilirsiniz, Mevlâna ile çagdastir Haci Bektas-i Velî  Öyle Orhan Gazi'yi görmüslügü, yeniçerilerinin kurulusunda dua ettigi, kiliç kusattigi filân yok  Olsa olsa, o isi torunlari yapmistir Ondan sonra Haci Bektas'in kendisi sanilmistir Aslinda öyle olmadigi muhakkak  
Mentes adinda bir kardesi oldugu muhakkak  Asikpasazâde diye bir kimse var  Kirsehir'den Kayseri'ye dogru geçerken sol tarafta görmüssünüzdür; bembeyaz, sahâne, güzel, sevimli bir sanat eseri var  Asik Pasa'nin türbesi  Iste onun torunu olan bir Asikpasazâde var ki, Osmanli tarihi yazmistir Tarihçilerimiz bilir Içinizde o bölümde olan var 
Asikpasazâde diyor ki, ''Be bu Haci Bektas-i Velî'nin ve çocuklarinin ahvâlini bütün detayi ile biliyorum '' diyor kitabinda  Biliyormus ama, söylememis mübârek  Bildigini yazsaydin ya  ''Tevâtür-ü sahih ile hepsini bilirim '' diyor Kirsehir'lidir, bilebilir, dogrudur Zaman bakimindan arada uzun bir zaman farki var ama, bilebilir Diyor ki, ''O seyhlikten, müridlikten uzak, kendi halinde bir büdelâ aziz idi ''
Büdelâ demek, evliyânin birisi gidince yeri otomatik doldurulan, sayisi belli, üçler, kirklar, yediler gibi birisi demek  Mânevî makami vardi demek istiyor ''Kendi basinda bir insandi Öyle seyhlik, müridlik, silsile, tarikat meselesi yoktu '' diyor Asikpasazâde 
Biz simdi ilim adami olarak, her tarih kitabinda yazilani kabul etmiyoruz Müskülpesendiz, talebeyi terletir gibi böyle yazarlari da, eserlerini de terletiriz biz  Inceliyoruz, dogru degil 
--Niye dogru degil, nerden çikariyorsun? Asikpasazâde Kirsehir'li  Hem ona da yakin bir zamanda yasamis, sen yirminci yüzyilda yasamissin
--Eseri var elimizde  Haci Bektas eserinde seyhlikten, müridlikten, tasavvuftan bahsediyor Sen de ilgisi yok diyorsun; dogru degil  Eseri, tekzib ediyor yâni  Biz delilleriyle onun ilgisi oldugunu göstermis oluyoruz
Özel hayatiyla ilgili çesitli rivâyetler var  Adi bile münâkasali  Bazi rivayetlerde adi Bektas  Bazilarinda Bektas isim degil lakab; adi Muhammed  Olabilir Bektas çünkü, Türkçe bir isim  Kendisi Arap asilliysa, Muhammed diye ismi olabilir
Horasan'dan geldigi kesin  Hacca gittigi kesin  
--Nerden kesin hacca gittigi? 
--Menâkibnâmeye bakarsaniz, inanmaya-bilirsiniz Menâkibnâme'de yazdigina göre, seyhi Lokmân-i Perende denilen mübârek zât hacca gitmis Hacda Arafat'a çikmislar Arafat'ta müridlerine demis ki, ''Ah, simdi bizim Nisâpur'da arafe günü  Her evde bir faaliyet vardir Tavalarda pisi pisirilir '' Hanimlar bilirler bu isi  Hamur yapiliyor Kizgin yagin içinde pisiriliyor Zeytin yaginda piser, peynirle güzel olur Lokmân-i Perende, ''Nisâpur'da bugün ne güzel pisi pismistir, arafe günü bayram için hazirlik yapilmistir '' filân deyince; Haci Bektâs-i Velî evliyalik yoluyla seyhinin Arafat'ta böyle dedigini duymus Horasan'dan almis eline bir tabagi, hoop gelmis Arafat'a, pisileri getirmis seyhine  Tabii bu menkabe, böyle yaziyor Menâkibnâme  Ondan dolayi adina haci demisler
Ama biz eserini inceledigimiz zaman, hac yapilan yerlerle ilgili o kadar canli tasvirlerde bulunuyor ki, o diyarlari gezmis oldugu anlasiliyor Bir kaç defa da hac yapmistir hattâ  Hem de sunu söyleyeyim, su zamanda hacilik kolaydir amma, o devirde hacilik çok zor oldugundan, çok kiymetli bir unvandir Herkes hacca gidemez Osmanli padisahlarindan hacca giden bir tek fert yoktur Belki vekil göndermislerdir amma, kendisi gidememis Herkesin gitmesi kolay degil 
Su bizim bir asir öncesine, vapurun ve otomobilin olmadigi devreye gittiginiz zaman, birisinin adinin basinda haci ünvanini gördügünüz mü, gözünüzde büyüsün o  Yâni, kolay bir is degil  Hem parasi çok demektir, hem de çok zor bir isi basarmis bir insan demektir Çünkü, yollar tehlikeli, çöller büyük, bata çika gitmek zor  Sicaktan ölmek kaderde var  Hacilarin çogu telef oluyor Haci Bektas-i Velî bu isi basarmis bir kimse  
Nesli var mi, yok mu? Bazilari diyor ki: ''Evlenmedi Yol evlâdidir, Haci Bektas'in evlâdiyim diyenler  '' Tabii bu bir söz, laf  Evlenmesi normaldir Bazilari da diyorlar ki: ''Evlendi ve çoluk çocugu oldu Iste o sülâle, onlardan gelenlerdir '' Onun evlâdindan oldugunu söyleyen bazi kimselerle de görüstük
Seyh oldugu da, mürid yetistirdigi de, tasavvufu bildigi de kesin olarak ortada  Haci Bektas-i Velî'nin bagli oldugu tarikat Yeseviye Tarikati'dir Altini kirmizi ile üç defa, bes defa çizerek kesin olarak söyleyebilirsiniz Bütün münakasalarin ötesinde kesin bir gerçektir Neden? Ahmed-i Yesevî'nin Fakirnâme'sini bulduk Ahmed-i Yesevî'nin Fakirnâme'si ile Haci Bektâs-i Velî'nin Makalât'inin bir bölümü tamamen ayni Bin kelimeden sekiz on kelime farkli; o kadar ayni  Ötekiler de nüsha farkidir, kâtibin hatasidir filân Ufak tefek degisiklikler 
Demek ki, tamamen Ahmed-i Yesevî'nin fikirlerini bu tarafa getirmis bir kimse  Yeseviyye dervisi oldugu muhakkak  Ama, Ahmed-i Yesevî ile kendisinin arasinda uzunca bir zaman var  Bu arada silsilenin halkasinda kimler vardi? Bir Lokman-i Perende ismi geçiyor Perende Farsça, uçan demek  Peri de, kanatli uçan seylere deniyor; melek mânâsina  Lokman-i Perende demek ki, evliyalik yoluyla uçan bir kimse oldugu için o ismi almis
Fikir yapisi bakimindan tamamen Ahmed-i Yesevî'ye bagli  Ahmed-i Yesevî de biliyoruz ki, Abdülhalik-i Gücdevânî Hazretleri'nin halifesi  Yâni Naksiligin ilk devresi olan Hacegâniyye tarikatindan  Naksî diyebiliriz Ahmed-i Yesevî'ye  Tabii Bahaddin Naksibend daha sonra yasadigi için, Naksîlik ismi sonra çikiyor ama ayni kökten  Abdülhalik-i Gücdevânî'den  O zaman Haci Bektas-i Velî de Yeseviye tarikatindan olunca, Naksîlerle amcazâde oluyor, akraba oluyorlar, yakin oluyorlar; kesin 
Onun için, yeniçerileri kaldirdigi zaman padisah Ikinci Mahmud, Bektasî tarikatini da kapatmis ve ondan sonra da, ''Bu Bektâsîler namaz kilmiyor '' diye, Bektasî tekkelerine Naksî seyhler tayin etmis Yâni onlar isi aslina döndürsün diye  Onun üzerine bazi Bektâsî babalari da biz Naksîyiz diye müracaat edip, aslinda Bektâsî oldugu halde Naksî imis gibi, tekkelerini alanlar da olmus
Bu namaz kilmama meselesi gerçekten var  Hacibektas kasabasina gittim, kütüphanelerini inceledim Dergâh  Mevlânâ'nin Konya'daki dergâhi neyse, onun gibi; sahâne, çok güzel mimarisi olan, iç içe avlulari, havuzlari olan çok güzel bir yer  
Iki tane cami var  Birisi dergâhin içinde sonradan yapilmis; onun için, Naksibendî camii deniliyor Bir de asagida cami varmis; orda namaz kilinmiyordu benim gittigimde  Dergâh içinde kiliyorduk biz vakit namazlarini  Alti kisi kiliyorduk, onu bildireyim size: Birisi bendeniz, ben fakir; ikincisi imam, üçüncüsü müezzin, dördüncüsü savci, besincisi hakim, altincisi da Toprak Mahsulleri Ofisi müdürü Elazig'li Mehmet Bey  Hani beldenin Haci Bektas'in çevresindeki ahalisi? Kimse camiye gelmiyordu yâni  Bizim gördügümüz o  
Siilik ve batinîlik isnadi var Haci Bektâs-i Velî'ye  ''Haci Bektâs-i Velî Alevî idi; Sia akîdesine, tevellâ ve teberrâya kail bir insandi '' Tevellâ demek, Hazret-i Ali Efendimiz'e ve onun evlâdina dost olmak  Teberrâ da onun muhaliflerine düsman olmak; Ebûbekir ve Ömer ve Osman'i (ridvânullahi aleyhim ecmain) defterden silmek, aleyhinde olmak filân gibi bir takdir, uygulama  Iran'da var bugün 
Böyle oldugunu söylüyor Ord Prof Fuat Köprülü söylüyor Gel de inanma, koca ordinaryüs profesör söylemis diye  Ama dogru degil! Çünkü inceliyorum ben  Nerden söylemis, arastiriyorum Diyor ki: ''Makalât'in manzum tercümesinin basinda böyle bir ifade var  Bakiyoruz aslinda yok  Sonradan baskasi oraya bir seyler yazmis, böyle sanilmis Hadi o sonradan ilâve ama, yine aslinda acaba böyle bir görüs olabilir mi?
Eserine bakiyoruz; eserinde Sahâbe-i Kirâm'in hepsine hürmet var, ayirim yok  Namaz var, oruç var, zekât var, hac var  Helâli helâl biliyor, harami haram biliyor Seriatin emirlerine bagli oldugunu açikça ifade ediyor ''Bunlardan birisi eksik olursa, insan Allah'a ulasamaz!'' diye açikça söylüyor Daha baska seyler de söyledigini biraz ilerde anlatacagim
Demek ki, dogru degil! Bunun da altini çizerek, kesin olarak, patentli, isbatli söyleyebilirsiniz ki, öyle degil  Seriatin ahkâmina bagli, saygili, namazli niyazli bir kimse olarak görünüyor, eserinde  Video kalmamis ki onun zamanindan, bilelim Eserini en önemli kaynak olarak görüyoruz Baskalarinin sözlerini duydugumuz zaman, incelemek kaydiyla aliyoruz Eserindeki fikirlerini önemli görüyoruz
Haci Bektâs-i Velî'nin Eserleri:
1 Kitâbül Fevâid': Kitâbül Fevâid; böyle güzel, faideli bir takim paragraflarin içinde bulundugu bir eser demek  Bu paragraflara bakiyoruz, bazilarinda Haci Bektas'tan sonra yasamis insanlarin bile sözleri var  Demek ki, Kitâbül Fevâid onun degil  Ama bazi paragraflara bakiyoruz, Haci Bektas'in kesin eseri olan Makalât'taki bazi bilgiler, orda aynen var  Demek ki Kitâbül Fevâid onun olabilir; ama sonradan ilâveler yapilmistir, karistirilmistir
Tabii biz edebiyat tarihçileri olarak meslegimiz bu  Biz müellifin yazdigini bulmaga çalisiriz, ilâveleri atmaga çalisiriz Asil nüshayi bulamazsak, dedektif gibi onu kurmaga çalisiriz Ipuçlarindan, küçük mozaik parçalardan birlestirmege çalisiriz Arastirmama göre, Kitâbül Fevâid'in bir kismi Haci Bektâs-i Velî'nin olabilir diyorum
2 Fatiha Sûresi Tefsiri: Tire Kütüphanesi'nde var dediler Ben fakir de o kadar zahmet çektim, Tire'ye gittim Kütüphaneyi aradim taradim, bulamadim Yok  Baska güzel seyler buldum ama, onu bulamadim Sonradan birisi bu eseri nesretti Aldim okudum Ama, bu Fatiha tefsirinin Haci Bektas'a ait oldugunu gösteren hiç delil yok  Hiç bir delil yok!
3 Sathiyye: Sathiyye demek, herkesin anlayamayacagi gizli, esrarli bir takim sözleri tekerleme halinde söylemek demek  Böyle bir eseri var  Ama o da çok küçük, yâni bir sayfalik bir sey  Onun da açiklamasi filân tarzinda  Onun da yerini söylemedikleri için ben bulamadim, doçentli tezi yaparken  Onu bulan, sahis Gölpinarli  Gören sahis yerini söylemedigi için, biz bulamadik Ama muhtevasi çok bir seyler getirmiyor bize  Kendisi nihayet bir sayfalik bir sey  Onun üzerine açiklamalar yapilarak, bir eser meydana gelmis Baskasinin eserinin içinde bazi satirlar halinde  
4 Haci Bektâs-i Velî'nin Nasihatleri:
Yok böyle bir sey  Inceledim, hepsi apokrif, gayr-i mevsuk, ona isnad edilmis eserler oluyor
5 Makalât-i Gaybiyye Kelimât-i Ayniyye diye bir eseri oldugu söyleniyor Siirleri oldugu söyleniyor; inceledim, Haci Bektâs'in devrine ait dil ve uslûb degil  Her gördügü sakalli insanin dedesi midir? Degildir Her Bektas ismi yazili siir Haci Bektâs-i Velî'nin midir? Degil  Her Yunus diye yazan siir, Yunus Emre'nin midir; su Tapduk Emre'ye odun tasiyan Yunus'un mudur? Hayir  Bir çok isim olabilir
Yunus'u bir kere çok net olarak biliyoruz ki, bir Mevlânâ'dan biraz sonra yasamis bir Yunus var;
Cennet cennet dedikleri,
Birkaç köskle birkaç huri  
diyen, biraz böyle iddiali Yunus  Bir de,
Sol cennetin irmaklari,
Akar Allah deyu deyu  
diyen Bursali Yunus var  Çok net, çok kesin  Birisi Dervis Yunus, Asik Yunus; ötekisi Yunus Emre  Isim benzerligi olabiliyor
Hasili, Haci Bektas'in siirleri diye söylenenler, --yurt içindeki, yurtdisindaki kaynaklari inceledim-- onun degil  
6 Makalât:
Haci Bektâs'in elimizde bir tek eseri var  En genis ve fikirlerini tam görebildigimiz eseri Makalât  Makalât-i Haci Bektâs-i Velî el- Horasânî  
Makalât biliyorsunuz, makaleler demek  Makale de, filânca gazetenin basyazisi mânâsina, fikir yazisi mânâsina makale degil; bir konuda söylenmis bazi sözler, fikirler demek  Makalât da, Haci Bektâs-i Velî'nin çesitli konulardaki fikirlerini toplayan bir eser  Ama kompilasyon degil, toplama degil; eserin bir bütünlügü var  Çünkü, bazi bölümlerde diyor ki, ''Simdi su konuda bunu kisaca söylüyorum, ilerde anlatacagim '' diyor Demek ki eserin, yazarin kaleminden çikmis bir bütünlügü var  
Makalât'in asli Arapça imis Kütüphanelerde inceledigimiz zaman, Makalât'in Türkçe tercümesinin iki seklini görüyoruz: Birisi manzum tercüme  O Denizli'nin Honaz kasabasindan gelip, Iznik'e yerlesmis olan Hatiboglu Muhammed'in nazma çektigi, manzum olarak, siir olarak yazdigi Haci Bektâs-i Velî Makalâti  Bir de, düz yazi halinde, mensur olan Makalât-i Haci Bektâs-i Velî  
Düz yazi halindeki Makalât'in nüshalari çok  Her kütüphanede birkaç tane bulabilirsiniz ama; hepsi cahil, ümmî, bilgisi az insanlar tarafindan yazilmis ve daha sonraki asirlarda oldugu için güvenilir durumda degil  Tabii biz hangisi güvenilir durumda, hangisi ilâveli, hangisi tam, hangisi dogru; onu arastirdik Dört bes senemizi harcadik, onu ortaya koymaga çalistik Bazi nüshalari karismis, sayfalari karismis vs
Ord Prof Ismail Hikmet Ertaylan, Bahrül Hakayik diye tutmus, manzum tercümeyi bulmus Manisa kütüphanesinde  Hemen fotokopisini, faksimilesini çikarmis, bastirmis  Sayfalari darmadagin  Bir incelememis yâni  Kitap çok muntazam, mesin bir cilt içinde  Çok kaliteli kâgida yazilmis, yazisi da güzel  Amma, sayfalarini okumaga basladigin zaman, burdaki konu öteki sayfayi tutmuyor, baska tarafa atliyor Demek ki, güzel yazmis hattat ama; eskilerin bir sözü vardir --hattatlar bizi affetsin-- :
''Küllü hattâtin câhilün ''
(Her yazan kâtip biraz cahildir )
O kendisini güzel yaziya vermistir, sanatkârdir Onun için mühim olan güzel yazmaktir Ama, eserin iç yapisi o ayri bir bilimsel is oldugundan, onunla ugrasmaz o  Bir oraya bakar, bir buraya bakar, yazar; gerisini düsünmez
Ordinaryüs Prof Ismail Hikmet de, cildi güzel görünce --mesin, güzel bir cilt-- içindeki yazi da güzel; fotokopisini çekmis, faksimile etmis, basmis Karma karisik  Canim çikti sayfalari yerli yerine getirip, konulari birbirlerine baglayincaya kadar  Bütün sayfalari yirtacaksiniz Ondan sonra arada, hem de sayfa halinde degil, orta yerde degisiyor konu  Ordan keseceksiniz, öbür tarafa ekliyeceksiniz Bunun için de elinizde delil olacak, havadan yapamazsiniz Yâni, karmakarisik bir sey  Ama onu düzenledik elhamdü lillâh  Ortaya koyduk, basilmasi lâzim! 
Bu siir halindeki makalâtin basilmasi lâzim, çünkü önemli bir vesika  Onu basamadik Bu bizim vazifemiz, basmamiz gerekiyor Ama düzyazi olani, nesir olani bastik Çok ugrasarak, çok çesitli nüshalarini birbirleriyle karsilastirarak bastik Iste elimizde bu var  Bunun da çok dizgi hatalari var  Benim tashih etme imkâni bulamadigim bir zamanda oldu Yeniden düzeltilerek basilmasi lâzim, ama oldukça güzel 
Simdi Haci Bektâs-i Velî hakkinda kimisi diyor ki: ''Bu Haci Bektâs-i Velî sarkik biyikli bir samandi Içki içerdi, söyleydi, böyleydi  Tam orta Asya'nin samanizmini getirmis, Kirsehir'de uygulamistir '' Kimisi de diyor ki: ''Hayir, o Haci Bektâs-i Velî idi Hakikaten evliyâdan bir kimseydi, namazli niyazli bir kimseydi '' diyor Senin delilin ne, senin delilin ne?
Haci Bektâs-i Velî hakkinda, ''Nasil bir insandir, onu anlamak için bir Makalât'i var elimizde  Makalât'ini iyice okursak, iyice tahlil edersek; Haci Bektâs-i Velî'nin nasil bir insan oldugu ortaya çikar Ben de öyle yaptim Hattâ ilk basta bunu bazi gazetelerde makale olarak yazdim
Komik bir sey anlatayim size: Hacibektas kasabasina gittim Ilkönce bizi ögretmenler lokaline filan davet ettiler Sonra baktilar ki, sakalli filân  Pek sey olmadi Nihayet ofis müdürü Mehmet Bey bize yakinlik gösterdi Ben bir lokantaya gidiyorum, yemek yiyecegim; kirmizi saraplar, beyaz saraplar, votkalar, rakilar  Her masada var  Kasketli adam, yamali elbisesiyle geliyor, onlardan içiyor Içki kokusundan bogulacaktim, peynir ekmekten baska bir sey yiyemedim
Ofis müdürü geldi diyor ki, --kulaklari çinlasin sagsa, öldüyse Allah rahmet eylesin-- ''Hocam, zâten Bektâsîlerle Haci Bektâs-i Velî ayni degilmis Haci Bektâs-i Velî içki içmezmis, içkinin aleyhindeymis Ben Tercüman gazetesinde okudum '' diyor Ben hiç ses çikarmiyorum, ''O yaziyi yazan benim!'' demiyorum Desem, baskalari da bilse, belki iyi olmaz diye  
Haci Bektâs-i Velî, bizim sünnî inancimizi sergiliyor bu kitapta  Siî oldugunu, Alevî oldugunu gösteren bir sey yok  Namaza saygi var, hacca saygi var  Hacci çok ballandira ballandira anlatiyor Görmüs bir insanin canli anlatimiyla anlatiyor Zekâti, cihadi, seriatin emirleri neyse onlari güzelce anlatiyor Yâni, seriatçi  Bazilari üzülecek ama, Haci Bektâs-i Velî seriatçi  Yunus Emre nasilsa, Mevlânâ nasilsa, o da öyle bir kimse  Yâni üçü arasinda bir fark yok  
Bazilari söyle bir temâyül içinde, davranislari söyle: Yunus Haci Bektas'in dervisiydi veya onun yanina gitmisti, gitmemisti  Yok, gitmemistir; Yunus baska bir insan! '' Yunus'u Haci Bektas'tan uzaklastirmak istiyorlar, Bektâsîlikle ilgisi olmadigi için  Halbuki, Yunus'la Haci Bektas arasinda çok net bir benzerlik var  Yunus'un siirleri, Makalât'taki fikirlerin manzum sekli  Hele hele Yunus'un oldugu sonundaki imzasindan ve tarihinden belli olan Er-Risâletün Nushiyye'si, tamâmen Makalât'in bir bölümünün manzumudur O kadar  Ve Yunus'un kullandigi terminoloji, tabirler, terimler tamâmen Makalât'in aynidir Makalât'i okumayan, Yunus'u anlayamaz
Geçen sene Yunus yiliydi ya, ben Yunus'u anlatanlara bakiyordum, gülüyordum Yunus'u anlamak için, Haci Bektas'in kitabini okumak, bilmek lâzim! Dört kapi nedir, kirk makam nedir, üçyüzaltmis menzil nedir? 
Seriat, tarikat yoldur varana,
Ma'rifet, hakîkat andan içeru  
Buyur bakalim anlat hocaefendi! Anlayamaz Peki, sayin Profesör sen anlat! Anlayamaz Neden? Makalât'i okuyacak, o zaman anlar Tamâmen bu kadar bir fikir baglantisi var  Haci Bektâs-i Velî ile Yunus hakîkaten birbiriyle ilgili 
Haci Bektâs-i Velî diyor ki: Kul, Allaha 40 makamda erer Bu kirk makamin onu seriattadir Yani ilk okul Onu tarikattadir, yani ortaokul  Onu ma'rifettedir, yâni lise  Siz anlayasiniz diye, onlar liseyi filân bilmezlerdi; siz biliyorsunuz Onu da hakikattedir, yâni üniversite, yüksek tahsil  Diyor ki, ''Bu kirk makamin birisi eksik olsa, is tamam olmaz Kirkinin da eksiksiz, tam takim mevcut olmasi lâzim! '' Buna bastirarak söylüyor Haci Bektâs-i Velî 
Ve misal veriyor: ''Bir insan bir farzi inkâr etse olmaz!'' diyor ''Hacci kabul etmese olmaz!'' diyor ''Namaz kilmasa, oruç tutmasa olmaz!'' diyor Simdi sen buna nasil saman diyebilirsin? Bu fikirleri böyle bastira bastira söyleyen bir insani, nasil baska bir yafta ile lekeleyebilirsin? 
--Efendim, Bektâsîler içki içiyorlar 
Haci Bektâs-i Velî'yi anma gününde kupalar yetmiyor, kova ile sarap dagitiliyor Kirmizi sarap mi istersiniz, beyaz sarap mi istersiniz? Kova kova, masrabayi daldir, küp küp 
Haci Bektas diyor ki bu kitabinda, ''Bir kuyunun içine bir damla süçi damlasa  '' Süçi ne demek? Içki demek, eski Türkçe  Eskiler süçi içip, esirirlerdi Esrimek, sarhos olmak demek  Osmanlilar da sarap içip, sarhos oluyorlardi Kimisi küfelik olmak üzere  Tabii hepsi degil de  Kelimeler devirlere göre degisiyor
''Bir kuyunun içine bir damla içki damlasa, kuyunun bütün suyunu murdar eder; çünkü haramdir '' diyor Haci Bektâs-i Velî  Ne yapmak lâzim? Kuyunun suyunu disariya çikartmak lâzim! Kova kova dökeceksin disariya, kuyunun suyunu bosaltacaksin ''Ve  '' diyor, bakin içki hakkindaki kanaatine: ''Ve bu sularin disariya döküldügü yer yeserse, çimen bitse ordan islak oldugu için  Ve o çimenden koyun yese, takva ehli insanlar o koyunun etini bile yemezler!'' diyor Ben demiyorum, Haci Bektâs-i Velî diyor Ben desem normal, sakalliyim ben  Ama, Haci Bektâs-i Velî diyor! 
Aslinda hangi otu otlarsa otlasin, --baskasinin tarlasindan otlamamak sartiyla, haram olmamak sartiyla-- koyunun eti helâl olur Ama takvânin mübalagasini söylüyor, haramligini net olarak ifade ediyor
Sonra Haci Bektâs-i Velî'nin çok üzerinde durdugu sey, güzel ahlâk  ''Insan ahlâkli olmali!'' diyor Güzel ahlâki da; tevâzudur, sabirdir, sükürdür ve sâiredir diye sayiyor ''Insanin içinde güzel ahlâk olmali, kötü huylar insanin içinden çikmali!'' diyor ''Hased gibi, buhul gibi, cimrilik gibi, gazab gibi --hani sinirlilik, asabîlik, hop inmek, hop binmek, patlamak, tabaklari çanaklari havada uçurup kirmak vs -- huylar da kötü huylardir Bunlar insanin içinde olsa, disini kaç defa abdest alip yikarsa yikasin temiz olmaz, yine murdardir '' diyor Haci Bektâs-i Velî 
''Bu kötü huylarin insanin içinden çikmasi lâzim! Murdar olur bunlar çikmazsa  '' diyor ''Çünkü,'' diyor, misal veriyor okuyuculari anlasinlar diye: ''Bir sisenin içine içki koysalar, agzini berkitseler, --berkitmek, simsiki kapatmak demek-- simsiki kapatsalar, deryanin kenarina götürseler yikasalar, yikasalar, yikasalar  Isterse on yil yikasinlar, yine temiz olmaz Çünkü içi içkidir, murdardir '' diyor Içki hakkindaki görüsü bu  Yâni, en önemli seylerden birisi  
Iste Haci Bektâs-i Velî'nin tasavvuf anlayisi bu  ''Sadece namazi, orucu, hacci, zekâti yapmak yetmez; sadece dünyaya sirt çevirip, ahirete ragbet edip, tarikatta zikir çekip ibadet tâat yapmak yetmez; insanin ma'rifet ehli olmasi lâzim! Allah'i tanimasi, Allah'i taniyan bir insan olmasi lâzim; ondan sonra da Allah'i seven, Allah asiki bir kimse olmasi lâzim!'' diyor tamâmen Yunus'un dedigi seyi söylüyor, tamâmen Mevlânâ'nin dedigi seyi söylüyor Ve aski tasavvufî makamlarin en yüksegi olarak zikrediyor
Tabii fikirleri hakkinda daha söylenecek çok seyler var ama, ben galibâ zamani yavas yavas doldurdum, harcadim Sizin de sorulariniz olabilir
Bir de benzetmesi var  Insan çok muhterem bir varliktir demek istiyor Hazret-i Ali'den gelir bu söz  ''Insan küçük alemdir '' diyor ''Her bir insan bir alemdir, bir kâinattir Senin vücudun, bedenin bir kâinattir Dis alemde ne varsa, o da vardir Iste disarda sunlar, sunlar var; senin vücudunda bu var  Bu var  Bu var  '' filân diyor Meselâ, ''Yeryüzünde Kâbe var, senin de içinde kalbin var O da Kâbe gibidir '' diyor
Bu benzetmenin nerden basladigini biraz arastirdim Tâ, Muhiddin ibnil Arabî Hazretleri'nin eserlerinde görüyoruz bu benzetmeyi  O seyleri aynen almis
Insanin çok muhterem bir varlik oldugunu, kalbinin çok önemli oldugunu, kimsenin kirilmamasi, üzülmemesi gerektigini, toprak kadar mütevazi olmak gerektigini, yetmisiki millete hor bakmamak gerektigini güzel ifadelerle anlatiyor
Bizim bu Makalât'tan faydalanarak Kültür Bakanligi bir kitap hazirladi; Makalât'i vulgarize etti, halkin anlayacagi sekle getirdi Birisi çikti Makalât'in fikirlerini sizin anlayacaginiz bir dille nesretti Bilmiyorum piyasada mevcudu var mi?
Sadelestirdi güyâ ama, Makalâti bilmek için çok seyler lâzim, kolay degil  Arapça bilmek lâzim, Farsça bilmek lâzim, Osmanlica bilmek lâzim  Islâm dinini bilmek lâzim, hadis-i serifleri bilmek lâzim  Ve tasavvufu çok iyi bilmek lâzim! Bir kelimeyi yanlis kullanirsaniz, çok yanlis noktalara gidebilir Oralardan okuyabilirsiniz Haci Bektâs-i Velî'nin fikirlerini 
Özetlemek gerekirse, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî'nin çagdasi olan, Horasan'dan gelmis, Nisâpur'lu, Peygamber Efendimiz'in sülâlesinden bir seyyid olmasi kuvvetle muhtemel olan --ben onu kabul ediyorum-- bir sâde, gösterissiz, mütevâzi, mübârek zâttir Haci Bektâs-i Velî  Sizin Islâm ve din anlayisiniz, Kur'an ve sünnet anlayisiniz gibi, bizim anlayisimiz gibi anlayisa yakin görüsleri olan ve ahlâka çok büyük önem veren ama, ibadetleri hor görmeyen, ibadetleri küçümsemeyen, ibadetleri ihmal etmeyen bir gerçek mübârek zâttir Hakîkaten velî lakabi isabetle verilmistir kendisine; Haci Bektâs-i Velî'dir
Tabii o öyleyken ondan sonra bu uygulamalar niye onun ana zihniyetinden farklidir? Çünkü Bektâsî tarikatinin asil kurucusu Haci Bektâs-i Velî degildir de, Balim Sultan'dan sonra gelisen baska zihniyette insanlarin katkilariyla olusan bir tarikattir Umumiyetle böyle dinî bilgileri kuvvetli olmayan kimseler olduklari için, isin gerçegini dinde ve Kur'an-i Kerim'de oldugu sekilde anlayamayip, an'anevî olarak isi götürdükleri için, bizim bugün garipsedigimiz bazi seyler olabilir
Soru:
Peygamberimiz'in devrinde seriatla tasavvuf bir arada yürütülüyordu Tasavvufla siyaset iç içeydi Bizde ise ehl-i tarik dünyadan soyutlanmayi hedef almistir Bu konuda görüsleriniz nelerdir?
''Peygamberimiz'in devrinde seriatla tasavvuf bir arada yürütülüyordu '' Dogru, katiliyorum Tasavvufla siyaset iç içeydi Yâni dinle siyaset, her sey beraberdi ''Günümüzde ise ehl-i tarik, dünyadan soyutlanmayi hedef almistir Tasavvuf erbabi dünyadan el etek çekmistir, soyutlanmistir '' diyor; hiç öyle bir sey yoktur Bu söz dogru degildir, bu görüntü dogru degildir Islâm tasavvufunda bu yoktur
Dünyadan soyutlanmak Islâm'dan önceki Hristiyan tasavvufunda, yahudilikte vardir Ruhbanliktir bu  Yâni, dünyadan soyutlanmak, bir kenara çekilmek, ibadetle mesgul olmak, magarada yasamak, dagin basinda yasamak, daga kesis dagi adini vermek  vs Bu hristiyanliktadir Islâmlikta yoktur; çünkü, Islâm ve Kur'an-i Kerim ruhbanligi yasaklamistir Ayet-i kerime vardir hakkinda 
Peygamber Efendimiz hadis-i serifte:
(Lâ rahbâniyyete fil islâm ) ''Islâm'da ruhbanlik yoktur ''demistir
Onun için, böyle dünyayi terketmis bir Islâm mutasavvifi yoktur! Iddiali söylüyorum Mutasavviflarin hepsi dünya ile ilgilenmislerdir; ama, dinî bir vazife olarak ilgilenmislerdir Dünyaya deger verdikleri için degil, dünyalik için degil  
Dünyevî seylerle mesgul olmuslardir Hayir hasenat yapmislardir Mutfak çalistirmislardir, kazanlarla yemek pisirmislerdir fukaraya kendi elleriyle dagitmislardir
Savas oldugu zaman davullarla, bayraklarla seyhlerinin arkasindan cihada gitmislerdir Her türlü aksiyonun içinde capcanli, dipdiri çalismislardir Düsman geldigi zaman, en çok onlar mücadele etmistir Kafkasya'da Seyh Sâmil meshurdur Orta Asya'daki tasavvufî tarikatlarin Rus emperyalizmine karsi nasil direndigini, Rus arastirmacilar kitaplar halinde yaziyorlar Çevrilmistir Türkçe'ye  
Bugün Bosna-Hersek'te çarpisan kimselerin çogu tasavvuf erbabidir, tarikat erbabidir Kazeruniyye tarikati vardir; bayraklariyla savasa gitmislerdir
Meselâ, Haçova Meydan Muharebesi'ne Semseddin-i Sivasî Hazretleri dervisleriyle beraber istirak etmistir Savasin kazanilmasinda büyük payi vardir; tarih kitaplari yaziyor Padisah atina binmis, gitmek isterken, atinin üzengisini tutmuslar, demislerdir ki: ''Gidemezsin padisahim! Merak etme, biraz sonra zafer olacak; simdi hezimet gibi görünen sey dönecek, korkma demislerdir ve zafer öyle kazanilmistir
Hepinize sevgiler  
Esselâmü aleyküm ve rahmetullah! alıntı
|