Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
abdülhak, ahmed, radulevî

Ahmed Abdülhak Radulevî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahmed Abdülhak Radulevî




AHMED ABDÜLHAK RADULEVÎ

Hindistan'ın büyük velîlerinden Radul şehrinde doğdu Abdülhak, Nûrulhak ve Kıdvet-ül-Evliyâ lakabları verildi 1433 (H837) senesinde Radul şehrinde vefât etti Hayâtını ve hâllerini İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin babasına hocalık eden Kutb-i Âlem Abdülkuddüs Nûr-ül-Ayn isimli eserinde topladı

Yedi yaşında geceleri kalkıp namaz kılmağa başladı Annesine görünmeden gece kalkar namaz kılardı Annesi namazını bitirmeden, o yine yerine gelirdi Annesi, onun bu hâlinden, on iki yaşına gelince haberi oldu Yavrusuna olan şefkat ve muhabbetinden, onun bu yaşta uykusuz kalmasına gönlü râzı olmadı Ama geleceğin büyük velîsinde, Allah sevgisi ağır basıyordu Rabbini seven için, O'na ibâdet etmekten daha tabiî ne olabilirdi Annesinin bu hâline üzülüp, evden ayrıldı Dehli'de ilim öğrenmek ve öğretmekle meşgûl olan ağabeyi Takiyyüddîn'in yanına gitti Ondan, ilim öğretmesini istedi O da herkesin okuduğu ilimleri öğretmeye başladı Ahmed; "Bana mârifeti, Hakk'ı tanıma ilmini öğret!" dedi Ağabeyi Takiyyüddîn, onu Dehli'nin ileri gelen âlimlerinin yanına götürdü "Bu çocuk beni üzüyor, ilim okutmamı istiyor, okutuyorum, kabûl etmiyor Belki sizin nasîhatinizi dinler" diyerek, onlardan yardım istedi Onlar da kendi usûllerine göre ders verdiler Bitince; "Benim bunlarla işim yoktur Bana mârifet ilmini öğretin" deyip, onları da şaşırttı Sonra kendi hâlinde ibâdet etmeye başladı Seneler geçti Ağabeyi Takıyyüddîn, onu evlendirmek istedi ise de buna râzı olmadı Ağabeyi ısrâr edince, kız tarafına gidip; "Bana kızınızı vermeyin" dedi Hasta olduğunu söyledi Evlenmedi

Çok sıkı riyâzet ve mücâhede çekmekle berâber, derecesinin yükselmediğini görmüştü Yol gösteren bir Allah adamı olmadan riyâzet, nefsin istediklerini yapmayarak ve mücâhede, nefsin istemediklerini yaparak maksada erişilemeyeceğini anladı Bir süre sonra Pâni-püt şehrine gitmesi, orada, Celâleddîn Pâni-pütî'nin sohbet ve hizmetinde bulunması kalbine ilhâm edildi Buna çok sevindi Bu sevinç ile, acele yola çıktı Celâleddîn, keşf yoluyla onun gelmekte olduğunu anladı Talebelerine; "Çeşitli yemekler bulunan bir sofra hazırlayın! Meyveler, tatlılar ve şerbetler koyun, kapının önüne atlar çıkarın, fazîletli bir misâfirimiz geliyor Onu karşılayın!" buyurdu Emir yerine getirildi Sofra hazırlandıktan bir iki dakika sonra, Ahmed Abdülhak geldi Kapıda çok gösterişli karşılamayı, içeri girince sofrayı gördü Üzerinde lezzetli yemekler, çeşit çeşit meyveler bulunan sofrayı görünce, düşünceye daldı Burasını umduğu gibi bulamamıştı Hayret içinde kaldı Aradığı yerin burası olmadığını zannetti Celâleddîn-i Pâni-pütî ona hiçbir şey söylemedi O, olduğu yerden adımını ileri atmayıp, geri döndü Bilmediği bir istikâmete doğru şuursuzca akşama kadar gitti Bilmediği bir şehre yaklaştı Yolunu kaybettiğini zannediyordu İlk rastladığı kimseye; "Bu hangi şehirdir?" diye sordu O; "Pâni-püt şehridir" dedi Bu cevâba pekçok şaşırdı Çünkü, Pâni-püt şehrinden ayrılalı saatler olmuştu

Geceyi şehrin kenarında geçirdi Sabah olunca tekrar yola çıktı Akşam olunca, yine kendisini Pâni-püt şehrinin kenarında buldu Yine hayret etti Geceyi yine şehrin dışında geçirdi Sabah erkenden yola çıktı Büyük bir sahrâya daldı Bir hayli zaman gittikten sonra, kurumuş bir ağacın tepesinde bir genç gördü Başında, çok güzel bir kumaştan sarığı vardı O gence yolu sordu Genç; "Sen yolu, Celâleddîn'in kapısında kaybettin İnanmazsan şu gelen iki kişiye sor" dedi Gencin işâret ettiği tarafa dönüp birkaç adım yürüyünce, beyaz sarıklı iki kişinin kendisine doğru geldiklerini gördü Yanlarına vardı Onlara yol sordu Onlar da; "Sen yolu Celâleddîn'in kapısında kaybettin" dediler Üç defâ sordu Üçünde de aynı cevâbı aldı Bütün bu hâdiselerin, kendisi için bir işâret olduğunu anladı Hâli değişti Kendinden geçip düştü Bir zaman sonra kendine geldi Etrâfına baktığında, ne ağaç, ne genç, ne de o iki kişiden hiçbiri yoktu Hiç kimseyi göremedi Bu gaybî işâretten yakîni arttı Îtimâd ve îtikâdını düzeltti Oradan kalkıp tekrar yola düştü

Celâleddîn Pâni-pütî hazretlerinin huzûruna varıp, affını dileyecekti Yolda gönlünden, yakîninin daha da artması için bazı şeyler temenni etti Celâleddîn Pâni-pütî'nin sarığını başından alıp, hocasının kabrine değdirmesini ve kendisine de tatlı ikrâm etmesini diledi Pâni-püt şehrine varıp, Celâleddîn Pâni-pütî'nin dergâhına gitti Hizmetçisi; "Hocasının kabrini ziyârete gitti" dedi Kıdvet-ül-Evliyâ da oraya gitti Kutb-i Rabbânî Celâleddîn Pâni-pütî bir elinde sarığı bir elinde ekmek ve helva olduğu hâlde, hocası Şemseddîn Pâni-pütî'nin kabr-i şerîfinin başında duruyordu Ahmed Abdülhak, Kutb-i Rabbânî'yi bu hâlde görünce, gayr-i ihtiyârî, "Hak! Hak!" diyerek, ellerini öpmeye başladı

Kutb-i Rabbânî, Kıdvet-ül-Evliyâ'ya çok iltifât etti Sarığını hocasının kabrine koydu Daha sonra alıp, Kıdvet-ül-Evliyâ'nın başına koydu Ona ekmek ve helva verdi Sonra da; "Biz, bu Ahmed Abdülhak'la ikinci defâ görüşüyoruz" dedi Daha sonra Kutb-i Rabbânî onu evine götürdü Daha önceki gibi mükellef bir sofra donattı Berâberce yemek yediler Bundan sonra Kıdvet-ül-Evliyâ'nın kalbine gelen vesveseler kayboldu Hayır diyecek, îtirâz edecek hiç bir şeyi kalmadı Hocasının emrine tam teslim oldu Tekrar riyâzet ve mücâhedeye başladı Tam terbiyeye alındı Kısa zamanda icâzet almakla şereflendi Hilâfet hırkası giyip, insanlara doğru yolu göstermek için, hocası tarafından memleketine gönderildi

Kıdvet-ül-Evliyâ hazretlerinin ismi, Ahmed idi Oturmada, kalkmada, yemede, içmede "Hak, Hak, Hak" ism-i şerîfini üç defâ söylemeyi âdet edince, yüksek hocası Kutb-i Rabbânî, isminiAhmed Abdülhak koyup; "Şeyh Ahmed, mâdem ki sen, Allahü teâlânın Hak ismine böyle tutuldun, ben de Rabbimin emri ile senin ismini Abdülhak koydum" buyurdu O, bundan sonra daha çok Abdülhak ismi ile çağrıldı ve bu isimle şöhret buldu Kutb-i Rabbânî, Abdülhak'a çok duâ etti ve; " Allahü teâlâdan istedim ki, bu silsile senden devâm etsin ve bütün âlem senin mârifet nûrun ile aydınlansın Bu nûr, kıyâmete kadar devâm etsin" buyurdu Allahü teâlâ, Kutb-i Rabbânî'nin duâsını kabûl eyledi Gerçekten Çeştiyye'nin Sâbirî kolunun silsilesi, Kıdvet-ül-Evliyâ Ahmed Abdülhak Radulevî'nin evlâtları ve talebeleri vâsıtasıyla devâm etti İçlerinde öyleleri yetişti ki, giden oka işâret etse geri döner, dağa emretseler yerinden oynardı Bunlardan oğlu Ârif, torunu Muhammed bin Ârif, talebesi Muhammed Bessan, Abdülkuddüs, Kutb-i Âlem Kenkûhî bin İsmâil Hanefi ve Kutb-i Âlem'in talebesi İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin babası Abdülehad, zamanlarının yüksek âlim ve ârifi, kâmil zâtları idiler

Evinde Azîz isminde bir çocuk dünyâya geldi Doğduğu zaman, orada bulunanların hepsinin duydukları "Hak" lafzını söyledi Ondan çok hârikalar görüldü İnsanlar, hep bu çocuktan konuşmaya başladılar Ahmed Abdülhak kabristana gitti Bir yerde durdu ve; "Burası Azîz'in kabri olur" dedi Sonra çocuk hastalandı ve iki-üç gün içinde vefât etti Söylediği yere defnedildi

Onun ve talebelerinin zikri, çoğu zaman "Hak" idi Talebeleri hep "Hak" sözü ile can verirlerdi

1) Ahbâr-ul-Ahyâr; s193
2) Siyer-ül-Aktâb; s215
3) Envâr-ül-Üyûn fî Esrâr-il-Meknûn (Abdülkuddûs Gengûhî, Âsafiyye No: 575)
4) Hazînet-ül-Asfiyâ; c1, s384
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c11, s237

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.