Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bağdâdî, cüneydi

Cüneyd-İ Bağdâdî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Cüneyd-İ Bağdâdî




CÜNEYD-İ BAĞDÂDÎ

Evliyânın büyüklerinden Tasavvuf ehlinin çok tanınmışlarından olup, Seyyid-üt-Tâife denmekle meşhûrdur Künyesi, Ebü'l-Kâsım'dır Cüneyd bin Muhammed 822 (H207)'de Nehâvend'de doğdu Bağdat'ta büyüdü ve orada yaşadı 911 (H298) senesinde vefât etti

Cüneyd-i Bağdâdî yedi yaşında iken, mektepten gelince babasının ağladığını görüp, sebebini sordu: "Zekât olarak dayın Sırrî-yi Sekâtî'ye birkaç gümüş göndermiştim, almamış Kıymetli ömrümü, Allah adamlarının, beğenip almadığı gümüşler için geçirmiş olduğuma ağlıyorum" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Babacığım, parayı ver ben götüreyim" deyip dayısının evine gitti Kapıyı çaldı Dayısı, kim olduğunu sorunca; "Ben Cüneyd'im dayıcığım Kapıyı aç ve babamın zekâtı olan bu gümüşleri al!" dedi Dayısı; "Almam!" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Adl edip babama emreden ve ihsân edip, seni serbest bırakan Allahü teâlâ için al!" dedi Dayısı; "Allahü teâlâ babana ne emretti ve bana ne ihsân etti?" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Babamı zengin yapıp, zekât vermesini emretmekle adâlet eyledi Seni de fakir yapıp, zekâtı kabûl etmek ve etmemek arasında serbest bırakmakla ihsân eyledi" dedi Bu söz Sırrî-yi Sekatî'nin çok hoşuna gidip; "Oğlum! Gümüşleri kabûl etmeden önce seni kabûl ettim" dedi ve kapıyı açıp parayı aldı

Cüneyd-i Bağdâdî dayısına talebe olduktan bir süre sonra onunla berâber hacca gitti Mescid-i Harâmda dört yüz kadar büyük zât, şükür hakkında konuşuyorlardı Her zât şükrü târif ve îzâh ettiler Netîcede dört yüz ayrı îzâh meydana geldi ise de, hepsi de bu târif ve îzâhları yetersiz buldu Hazret-i Sırrî-yi Sekatî, orada bulunan Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "Mâdem ki buradasın, bu hususta bir de sen bir şeyler söyle" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Şükür, Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmet ile O'na isyân etmemek, O'na isyân için, ihsân ettiği nîmeti sermâye olarak kullanmamaktır" buyurdu Orada bulunanların hepsi bu cevâba çok sevinip; "Seni tebrik ederiz Maksadı en güzel şekilde ifâde ettin Bu, ancak bu şekilde târif edilebilirdi" dediler Sırrî-yi Sekatî; "Yavrum, öyle anlıyorum ki senin lisanın doğru ve kuvvetli olacak Böyle güzel söyleyebilmek hâli sana nereden geliyor?" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Sizin sohbetlerinizde bulunmakla efendim" dedi

Cüneyd-i Bağdâdî hocasına âid olan evin bir odasında kalırdı Her an Allahü teâlâyı hatırlardı Seccâdesi üzerinde, sabaha kadar "Allah, Allah" der, aynı abdestle sabah namazını kılardı Bu hâl senelerce böyle devâm etti

Bir gece yıkanmak için suya ihtiyâcı oldu Hava çok soğuk olduğu için; "Sabah olmasını bekleyeyim, su ısıtırım veya hamama gidip yıkanırım" dedi Sonra düşündü ki: "Ben yıkanmayı tehir için, sabahın olmasını, su ısıtmak, hamama gitmek gibi bir sürü şeyleri istiyorum Halbuki, Allahü teâlâ bana sâdece bir defâ yıkanmamı emrediyor Ben de onu tehir için çeşitli bahâneler arıyorum Benim yaptığım hiç münâsip değil" dedi Hemen, gecelik elbisesi üzerinde olduğu halde, soğuk su ile gusletti

Tasavvufu, dayısı Sırrî-yi Sekatî'den öğrendi Asrının kutbu idi Binlerce velî yetiştirdi Otuz defâ yaya olarak hacca gitti Kerâmetleri, nasîhatları, hikmetli sözleri ve ihlâslı amelleri ile meşhûr oldu Zâhirî ilimleri, İmâm-ı Şâfiî'nin talebelerinden Ebû Sevr'den öğrendi Ayrıca Hâris-i Muhâsibî, Muhammed Kassâb ve başka zâtlarla da sohbet etti

Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri, otuz sene cemâatle namazda ilk tekbiri kaçırmadı Namazda kalbine dünyâ düşüncesi gelse, o namazı tekrar kılardı Dâimâ Allahü teâlâyı hatırlardı Her gün 400 rekat namaz kılardı Otuz yıl yatsı namazından sonra hiç uyumadan ibâdetle meşgûl oldu

Hocası Sırrî-yi Sekatî, ona bir meclis kurup, insanlara ilim öğretmesini, nasîhat etmesini söylerdi, fakat o kendini bu işe lâyık bulmayıp, nefsini kötülerdi Bir Cumâ gecesi Peygamber efendimizi rüyâda gördü Ona; "Ey Cüneyd! İnsanlara nasîhat et! Zîrâ senin sözün halkın kalplerinin rahatlık ve ferahlık bulmasına sebeptir Allahü teâlâ senin sözünü, insanların kurtuluşa ermesi için sebep kılmıştır" buyurdu Uyandı, sabahleyin erkenden hocasının yanına vardı O hiçbir şey söylemeden; "Peygamber efendimiz tarafından vazîfelendirilmedikçe, insanlara ilim öğretmekten çekindin" dedi Ertesi gün bir meclis kurup, insanlara Resûlullah'ın yolunu anlatmaya başladı

Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "İhlâsı kimden öğrendiniz?" diye sorduklarında; "Mekke-i mükerremede bulunuyordum Bir berber gördüm Ona; "Allah rızâsı için benim saçlarımı düzeltebilir misin?" dedim Berber; "Elbette" dedi O sırada, mevki sâhibi birini traş etmekte idi Hemen traşını bırakıp; "Efendi, kalk Bir kimse Allah için bir şey istedi mi, bütün işler durur, derhal ona bakılır" dedi Sonra berber koltuğuna beni oturtup traş etti Sonra da bana bir mikdâr altın verip; "İhtiyaçların için lâzım olur, onlara harcarsın!" dedi Ben bu hâle çok hayret edip, elime geçecek ilk parayı kendisine hediye etmeye niyet ettim Az bir zaman sonra bana Basra'dan bir kese altın gönderdiler Hemen götürüp o keseyi ona verince sebebini sordu Ben de niyetimi açıkladım Bunun üzerine bana; "Sen, Allah rızâsı için beni traş et" dedin Ben de o niyetle seni traş ettim Şimdi bunları alırsam, niyetimde bir değişme olmasından korkuyorum" dedi

Sâlihlerden bir zât rüyâsında Peygamber efendimizi gördü Cüneyd-i Bağdâdî de yanlarında bulunuyordu Bu sırada biri gelip, Peygamber efendimize bir suâl sordu Peygamber efendimiz; "Bunun cevâbını Cüneyd'den iste O cevap versin" buyurdular Cüneyd-i Bağdâdî; "Yâ Resûlallah! Sizin mübârek huzûrunuzda ben nasıl konuşabilirim?" deyince, Peygamber efendimiz; "Diğer peygamberler ümmetlerinin tamâmı için ne kadar öğünüyorlarsa, ben de, Cüneyd ile o kadar öğünürüm" buyurdular

Zengin bir kimse vardı Cüneyd-i Bağdâdî'nin huzûruna gelip tövbe etti ve talebeliğe kabûlünü istedi Malını da fakirlere dağıttı Bin altını kaldı Cüneyd-i Bağdâdî; "Bu bin altını da Dicle nehrine at" buyurdu O kimse, Dicle kenarına gidip altınları birer birer nehre attı Geri döndüğünde Cüneyd-i Bağdâdî kendisine heybetle bakıp; "Niçin hepsini birden atmadın da birer birer sayarak attın? Demek hâlâ, gönlünde onlara muhabbet var" buyurdu ve bir müddet kendisini sohbetlere kabûl etmedi Sonunda o kimse buna da tövbe edip, nihâyet talebeliğe kabûl edildi

Büyüklerden bir zât, Cüneyd-i Bağdâdî'nin yanına gelmişti Şeytanın, onun yanından hızla kaçtığını gördü O kimse Cüneyd-i Bağdâdî'nin yanına yaklaşınca, yüz hâllerinden, onun çok öfkelenmiş olduğunu anlayıp, sordu: "Ey Cüneyd! Biz biliyoruz ki, insan öfkelenince şeytan ona yaklaşır Fakat görüyorum ki, bu kadar fazla öfkelenmiş olduğunuz halde, şeytan sizden kaçıyor Bunun hikmeti nedir?" Cüneyd-i Bağdâdî cevâbında; "Sen bilmez misin ki, biz kendi nefsimiz için kızmayız Başkaları, nefsleri için kızarlar Bunun için de şeytan kendilerine musallat olur Bizim kızmamız, hep Allah için oduğundan, şeytan bizden kızdığımız zaman kaçtığı gibi başka hiç bir zaman kaçmaz" buyurdu

Cüneyd-i Bağdâdî'yi tanıyan ve sevenlerden Ebû Amr, bir gün bir ihtiyaç için çarşıya gitmişti Bir cenâze gördü "Cenâze namazına katılayım" dedi Yolda giderken bir kadın görüp ona baktı Bu yaptığının uygun olmadığını hatırlayıp derhal tövbe etti Eve geldiğinde yüzünün niçin karardığını sordular Aynaya baktığında hakîkaten yaptığı o uygunsuz iş sebebiyle yüzünün karardığını anladı Kırk gün, devamlı olarak bu günahına tövbe ve istiğfâr etti Cüneyd-i Bağdâdî'yi ziyâret etmek hatırına geldi Bağdat'a gitti Cüneyd-i Bağdâdî'nin hânesine varıp kapısını çaldığında, içeriden ona; "Gel bakalım ey Ebâ Amr! Sen Ruhbe'de günah işle, biz de Bağdat'ta bu günâha istiğfâr edelim" buyurdu

Birisi, Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "Gözümü yabancı kadınlara bakmaktan nasıl koruyabilirim?" diye sordu Cüneyd-i Bağdâdî; "Yabancı kadını gördüğün zaman, Allahü teâlânın seni, senin o kadını görmenden daha iyi gördüğünü hatırla" buyurdu

Mel'ûn şeytan, bir üstâdın hizmetçisi kılığında Cüneyd-i Bağdâdî'nin yanına gelip; "Efendim, size hizmet etmekle şereflenmek, feyiz ve bereketlerinizden istifâde etmek arzusuyla geldim Lütfen kabûl buyurunuz" dedi Cüneyd-i Bağdâdî kabûl etti Şeytan yirmi sene kadar kendisine hizmet etti, ama bir kere olsun vesvese veremedi Nihâyet ümidini kesip bir gün; "Ey üstâdım! Siz beni tanıyor musunuz?" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Ben seni ilk geldiğin gün tanımıştım Sen iblissin" dedi Şeytan; "Ey Ebâ Kâsım! Ben senin kadar yüksek makam ve derecelere kavuşmuş olan bir zât daha tanımıyorum" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Ey mel'ûn! Hemen defol git Şimdi de kendimi beğenme, ucub gibi bir duruma düşürmek ve beni mahvetmek arzusundasın değil mi? Bu çirkin maksadına kavuşamayacaksın Haydi defol!" buyurdu

Hayr-ün Nessâc bir gün evinde oturuyordu Kalbine; "Ebü'l-Kâsım Cüneyd-i Bağdâdî kapıdadır Çıkıp karşılayayım" diye bir düşünce geldi "Fakat o buraya gelmez Kalbime gelen düşünce vesvesedir" deyip o düşünceyi kalbinden attı Biraz sonra aynı düşünce yine geldi Yine attı Üçüncü defâ gelince; "Çıkıp bakayım" dedi Çıktı, Cüneyd-i Bağdâdî kapıda idi Ona selâm verdi ve; "Ey Hayr! Kalbine ilk geldiği zaman niçin kalkıp kapıyı açmadın?" buyurdu

Bir gün sohbetinde bulunanlardan biri, kendisini imtihan için yanına geldi ve bir suâl sordu Cüneyd-i Bağdâdî; "Bu suâle söz ile mi, yoksa mânevî olarak mı cevap verelim?" dedi O kimse; "İki şekilde de cevap ver" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Keşke kendi kendini deneseydin O zaman beni denemeye lüzum görmezdin Mânevî cevap istiyorsan, böyle yapmakla artık bizim yolumuzdan ayrıldın Allahü teâlânın dostlarını tecrübe etmeye, onları yaralamaya senin gücün yetmediğini bilmez misin?" buyurdu Bunun üzerine hemen o kimsenin yüzü, simsiyah olup, kalbindeki bir parça yakîn de kayboldu O kimse çok pişman olup yaptığına tövbe etti Çok istiğfâr etti Cüneyd-i Bağdâdî yine de o kimseye merhamet edip teveccüh etti O kimsenin hâli bundan sonra daha düzgün oldu

Kelâm ehlinden İbn-i Küllâb, bozuk fırkalar hakkında reddiyeler yazıyordu Bâzı kimseler ona, tasavvuf ehlini de yazmasını söylediler "Bunların reisleri kimdir?" diye sordu Cüneyd-i Bağdâdî'dir dediler İbn-i Küllâb, Cüneyd-i Bağdâdî'ye birisini gönderip görüşlerinin ne olduğunu öğrenmesini söyledi Cüneyd-i Bağdâdî buna buyurdu ki: "Bizim yolumuz, bâkî olanı, fânî olandan ayırmak, bâkî olan için, faydası olmayan her şeyden uzak durmaktır" Bu cevap, İbn-i Küllâb'a gelince; "Bu nasıl bir şeydir ki, bizim bunu anlamamız dahi imkânsız" deyip, Cüneyd-i Bağdâdî'nin bulunduğu meclise gitti Ona tevhîd hakkında bir suâl sordu Cüneyd-i Bağdâdî'nin verdiği cevaptan hayrette kalıp; "Bu cevâbı tekrarlar mısınız?" dediCüneyd-i Bağdâdî daha değişik bir şekilde cevap verdi İbn-i Küllâb'ın hayreti daha da artıp; "Bu cevâbı da tekrar eder misiniz?" dedi Cüneyd-i Bağdâdî bu sefer de daha başka bir şekilde cevap verdi İbn-i Küllâb; "Söylediklerinizi kavrayabilmem, ezberleyebilmem imkânsız Bâri bunları söyleyin de yazayım" dedi Hazret-i Cüneyd-i Bağdâdî; "Eğer, bütün bunları söyleyen, ben olsaydım yazdırırdım" buyurdu Bunun üzerine İbn-i Küllâb, Cüneyd-i Bağdâdî'nin büyüklüğünü kabûl ve ona hayranlığını îtirâf etti

Ebû Amr isminde bir zât bir sene hacca gidiyordu Vedâlaşmak için Cüneyd-i Bağdâdî'ye uğradı İhtiyacı olmadığı hâlde, bereket olarak yanında bulunması için kendilerinden bir dirhem borç istedi Fakat yanlarında hiç para olmadığını da biliyordu Buna bir müddet baktılar Sonra cebinden bir dirhem çıkarıp ona verdiler Hacca gitti Döneceği zaman, Medîne-i münevverede; Cüneyd-i Bağdâdî'ye bir yüzük alıp hediye götürmek aklına geldi Yüzüğü aldı Bağdat'a döndü Cüneyd-i Bağdâdî'nin ziyâretine gitti, fakat yüzüğü evde unuttu "Neyse şimdi yüzükten hiç bahsetmem, sonra ziyâret ettiğimde yüzüğü takdim ederim" dedi Ziyâret ettiğinde; "Efendim! Hacca giderken sizden ödünç olarak aldığım bir dirhemi iâde etmek istiyorum" dedi O da; "Biz onu, Medîne-i münevvereden getirip de evde unuttuğunuz yüzük gibi unuttuk, o zaman hediye etmiştik" buyurdu

Çocuğu kaybolan bir kadın, Cüneyd-i Bağdâdî'ye gelip çocuğunun bulunması için duâ taleb etti Cüneyd-i Bağdâdî duâ etti Çocuk bulundu

Cüneyd-i Bağdâdî bir gece uyandı Uyumak istiyor, uyuyamıyordu Oturmak istiyor, oturamıyordu Bir zaman sonra kapıyı açıp dışarı çıkınca; birinin üzerine bir aba örtüp, büzüldüğünü gördü Cüneyd-i Bağdâdî'yi görünce başını kaldırdı ve; "Ey efendim! Bu kadar bekletilir mi?" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Gece geç vakitte geldiniz" buyurdu O kimse; "Kalplere hareket veren Allahü teâlâdan, sizin kalbiniz bana teveccüh etsin diye taleb ettim" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Ne istiyorsunuz?" diye sordu O kimse; "Nefsin hastalığına ilaç yok mudur?" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Nefsin ilacı, isteklerine muhâlefet etmektir" buyurdu Bunun üzerine o kimse, kendi kendine; "Ey ahmak nefsim! Bunu ben sana kaç defâ söyledim Ama sen Cüneyd'den duymayınca inanmadın" dedi

Bir gün Cüneyd-i Bağdâdî câmide iken bir zât içeri girdi ve iki rekat namaz kıldı; sonra bir kenara çekildi Biraz sonra, işâret ile Cüneyd-i Bağdâdî'yi yanına çağırdı Yanına gittiğinde; "Ey Ebü'l-Kâsım! Allahü teâlâya ve dostlara kavuşma vaktim yaklaştı Vefâtımdan sonra yıkanmam, kefenlenmem ve defnim bittikten sonra senin yanına bir genç gelir, elbisemi, asâmı ve su kabımı ona verirsin O, Allahü teâlâ katında mânevî derecesi olan birisidir" dedi O zât vefât edip, gömüldükten sonra Cüneyd-i Bağdâdî'nin yanına bir genç geldi ve; "Emânet nerede ey Ebü'l-Kâsım?" dedi O da; "Sen bunu nereden biliyorsun? Bize söyle" deyince; "Falanca yerde bulunuyordum Gizliden bir ses bana; "Kalk! Cüneyd'e git Ondaki şu şu emâneti al Sen ebdal denilen evliyâdan birinin yerine tâyin edildin" dedi Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdâdî emânetleri ona verdi O genç gusül abdesti aldıktan sonra, o elbiseleri giyip, gitti

Cüneyd-i Bağdâdî bir yolculuğu sırasında Kûfe'ye uğradı ve şehrin ileri gelenlerinden birisinin sarayını gördü Saray çok güzel ve süslü, kapısında hizmetçiler vardı Penceresinde birisi şu mânâda şiir söylüyordu: "Ey Saray! Sana hüzün, gam, keder, girmez Zaman senin sâkinlerine, içindekilere bir şey yapmaz Sen muhtaçlar için ne güzel bir konaksın" Aradan bir müddet geçtikten sonra Cüneyd-i Bağdâdî oraya tekrar uğradı Bu sefer o sarayı öncekinden daha başka buldu Kapısı kararmış, içinde yaşayanlar dağılmış, o güzelim saray perişan virâne bir vaziyetteydi O manzara lisan-ı hâl ile sanki şunları fısıldıyordu: "Bu sarayın güzellikleri gitti Yerini gördüğün şu manzara, aldı Zaman içerisinde hiçbir şey aynı iyi hâl üzere kalmaz İşte gördüğün şu saray güzel durumunu bu yalnızlık, gariplik hâline, sevincini gam ve kedere bıraktı" Cüneyd-i Bağdâdî sarayın kapısını çaldı İçeriden gâyet zayıf bir sesle birisi; "Buyurun" deyince; "Bu sarayın o güzelliğine ne oldu? Nerede onun o parlak hâli, nerede onun içerisinde en kıymetli elbiselerle gezinenler, hani o gelip giden ziyâretçileri?" diye sordu O şahıs ağlayarak; "Efendim! Onlar burada emânetçi olarak kalıyorlardı Ömürleri bitip, bu dünyâdan âhirete göçtüler Dünyânın hâli böyledir Ona gelen gider Bu dünyâ kendisine iyilik edenlere kötülük eder" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Daha önce buraya uğradığımda birisi bu sarayın penceresinde; "Ey saray! Sana hüzün, gam ve keder girmez, diyordu" deyince, o şahıs ağlayıp; "Vallahi şiiri okuyan bendim Bu sarayın sâkinlerinden benden başka kimse kalmadı Ah! Dünyâya aldananlara yazık!" dedi Bunun üzerine Cüneyd-i Bağdâdî; "Bu harâbe, virâne olmuş yerde nasıl kalıyorsun, kalbin nasıl rahat ediyor?" diye sorunca; "O nasıl söz Burası sevdiklerimin evi değil mi? Bu onların yâdigârı hâtırasıdır" dedikten sonra, şu mânâda bir şiir okudu: "Bana dediler, sen sevdiklerinin bulunduğu yerlerde durmayı seviyorsun, ben dedim, her ne kadar buralarda onlarla buluşamıyorsam da, onların kalbimde yerleri büyüktür O hâlde onların gezip dolaştıkları yerlere olan sevgisi sebebiyle kalbim bağlı iken, bu virâneyi nasıl terkederim?" Onun bu sözleri Cüneyd-i Bağdâdî'ye çok tesir etti Sevgisini samîmi bir dille anlatması, virâne olmasına rağmen sevdiklerine bağlılıkta gösterdiği sabır bakımından hoşuna gitti

Gıybetten çok sakınırdı Bir gün Şenûziyye mescidinde oturmuş cenâze namazı için cemâat bekliyordu Bu sırada bir fakir gördü Hâlinden ibâdet ehli olduğu anlaşılıyordu Fakat dilenmek ile meşguldü Kendi kendine; "Bu adamcağız böyle dileneceğine çalışıp nefsini bu hâle düşmekten korusa daha iyi olmaz mı? Üstelik sağlığı da yerinde" diye düşündü O gece ibâdet yapmak için kalkamadı ve rüyâsında bir tepsi içinde o fakirin eti sunularak; "Ye bunu" dediler "Ben onun gıybetini yapmadım ki" diyecek oldu "Senin gibisinin böyle düşünmesi bile hoş değil, derhal git ondan helâllik dile" dediler Sabah olunca o adamın peşine düştü Bir yerde bakla yaprağı topladığını gördü Yanına sokulup selâm verdi Ona; "Bir daha böyle yapacak mısın?" diye sordu Cüneyd-i Bağdâdî de; "Hayır" karşılığını verdi "Allah beni de seni de bağışlasın" diye duâ etti

Cüneyd-i Bağdâdî bir gün Câfer Huldî'ye bir dirhem verdi ve bir mikdâr incir almasını söyledi O da alıp geldi ve önüne koydu Cüneyd-i Bağdâdî ondan bir tâne alıp orucunu açmak için ağzına götürdü O sırada ağlamaya başladı, inciri ağzından çıkarıp attı Su ile de ağzını iyice çalkaladı Câfer Huldî; "Niçin böyle yaptınız?" dediğinde; "Otuz seneden beri hep incir yemek istedim O zamandan beri de hiç yemedim Bugün nefsim ağır bastı ve ondan yemek istedim Ağzıma aldığım zaman gizliden bir ses bana şöyle dedi: "Allah için yemesini bıraktığın şeyi yemeye utanmıyor musun?" Bunun üzerine onu ağzımdan çıkarıp attım Onu yemeyi sözde durmamak kabûl ettim Bu da bir hıyânettir Hâin olan kimse de, Allah katında sevilen biri olamaz" buyurdu

Cüneyd-i Bağdâdî, tasavvuf yolunda olmasına rağmen ulemâ elbisesi ile dolaşırdı "Niye sofilerin hırkası gibi hırka giymiyorsun?" diye soranlara; "Hırka ve yamalı elbise giymenin bir işe yarayacağını bilsem, demirden ve ateşten elbise yaptırıp giyerim Ama kalbime; îtibâr hırkaya değil, yanık kalbedir, şeklinde de bir ilhâm geliyor" karşılığını verdi

Cüneyd-i Bağdâdî bir gün arkadaşı büyük velî Ebû Bekir Şiblî'yi; "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" derken gördü Ona; "Bu söz canı sıkılanların kelâmıdır Can sıkıntısı ise kazâya rızâ göstermemekten kaynaklanır" buyurdu

Bir kimse, Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "Bu zamanda hakîki kardeşlikler azaldı Nerede o, Allah için yapılan kardeşlikler?" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî; "Eğer senin sıkıntılarına katlanacak, ihtiyaçlarını giderecek birini arıyorsan, bu zamanda öyle bir kardeşi, arkadaşı bulamazsın Ama, kendisine Allah için yardım edeceğin, sıkıntılarına Allah rızâsı için katlanacağın bir kardeşlik istiyorsan böyleleri çoktur" buyurdu

Bir kimse Cüneyd-i Bağdâdî'den duâ istediğinde şöyle duâ ederdi:

"Allahü teâlâ senin kalbini dağınık etmesin Seni, kendisinden alıkoyan her şeyden kurtarsın Kendisine kavuşturan şeylere kavuştursun Seni mâsivâdan (kendisinden başka şeylerden) kurtarıp, kendisiyle meşgul eylesin Sana kendisiyle berâber olmaya lâyık bir edep ihsân eylesin Kalbinden, râzı olmadığı, beğenmediği şeyleri çıkarıp, kendi rızâsını koysun Seni kendisine ulaştıran yola kavuştursun"

Bir gün; "Derecesi hocasının derecesinden yüksek olan talebe var mıdır? diye Sırrî-yi Sekatî hazretlerine sordular; "Evet vardır Cüneyd'in derecesi benden yüksektir" buyurdu

Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "Rızkımızı arıyoruz" dediklerinde; "Nerede olduğunu biliyorsanız, orada arayınız?" buyurdu "Allahü teâlâdan istiyoruz" dediklerinde, "Eğer sizi unutmuş sanıyorsanız, hatırlatınız!" buyurdu "Tevekkül ediyoruz, bakalım ne gönderecek?" dediklerinde; "İmtihan ederek, deneyerek tevekkül etmek, îmânda şüphe bulunmasını gösterir" buyurdu "O hâlde ne yapalım?" dediklerinde; "Emrettiği için çalışmalı, rızk için üzülmemeli, tedbirlerin arkasında koşmamalıdır Rızk için Allahü teâlânın verdiği söze güvenmelidir Emrine uyarak çalışanı, rızkına ulaştırır" buyurdu

Cüneyd-i Bağdâdî hastalanmıştı Vefâtından önce, Ebû Muhammed Cerîrî başucunda idi Cüneyd-i Bağdâdî, Kur'ân-ı kerîm okuyordu Hatmi tamamlayıp tekrar başladı O zaman Ebû Muhammed Cerîrî: "Efendim zâten çok hâlsizsiniz Kendinizi fazla yormasanız"dedi Ona; "Ey Ebû Muhammed! Şu anda bunlara benden daha çok ihtiyâcı olan kim vardır? Bak işte vefâtıma az kaldı" buyurdu

Cüneyd-i Bağdâdî, vefât edeceği zaman çok üzgündü Talebeleri korkup; "Efendim! Bizim ümidimiz, sizin şefâatiniz bereketi ile kurtulmaktır Sizin ise ızdıraplı ve üzüntülü bir hâliniz var Bu hâliniz bizim yüreğimizi parçalıyor" dediler Bunlara cevâben; "Ey dostlarım! Ben, yetmiş senelik ibâdet ve tâatımdan ve sizlere üstâd olmak ile kazandıklarımın hepsini, bir kıl ile asılmış olduğunu ve rüzgâr esmesi ile bir tüy misâli sallandığını hissediyorum Bu esen rüzgârın, red rüzgârı mı, yoksa kabûl yeli mi olduğunu bilmiyorum" buyurdu Biraz sonra; "Allah!" diyerek rûhunu teslim etti Vefât ettiğinde 91 yaşındaydı

Cüneyd-i Bağdâdî'yi yıkayan kimse, mübârek gözlerinin içine su ulaştırabilmek için uğraştı ise de, mümkün olmadı Gizliden bir ses duydu; "Kendini yorma! Cüneyd'in gözü Allahü teâlânın zikri ile kapanmıştır O'nun dîdârını görmeden açılmaz" diyordu Yıkayan kimse, parmaklarını da açmak için çalıştı Fakat; "Kendisi açmayınca açılmaz" diye bir nidâ geldi Mübârek vücûdu yıkandı, kefenlendi ve cenâze namazını oğlu kıldırdı Cenâze namazında bulunanların sayısı sayılamayacak kadar çoktu Hocası ve dayısı Sırrî-yi Sekatî'nin kabrinin yanına defnedildi



Alıntı Yaparak Cevapla

Cüneyd-İ Bağdâdî

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Cüneyd-İ Bağdâdî




Vefâtından sonra büyük zâtlardan biri kendisini rüyâda görüp; "Münker ve Nekir'in suâllerine nasıl cevap verdin?" diye sordu Cüneyd-i Bağdâdî; "O iki melek bana gelip, men Rabbüke (Rabbin kim)? dediler Ben, Allahü teâlâ benim rûhumu yaratıp, Elestü birabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim)? diye sorduğu zaman, ben, evet, sen bizim Rabbimizsin, cevâbını vermiştim Sizin, şimdi tekrar sormanızın mânâsı nedir?" dedim Böyle deyince beni bırakıp gittiler

Cüneyd-i Bağdâdî'yi rüyâsında gören bir başka zât ona; "Allahü teâlâ sana nasıl muâmele eyledi?" diye sordu Cüneyd-i Bağdâdî; "İlim, mârifet dolu sözlerimin hiç faydası olmadı Öğrendiğim kıymetli bilgiler işime yaramadı Yalnız gece vakti kıldığım namazlar imdâdıma yetişti Onun için akıllı insan sâlih ameli terk etmemeli, hâllerden, mânâlardan uzak olmamalıdır" buyurdu

Ebû Câfer el-Haddâd diyor ki: "Eğer akıl, bir insan olsaydı, Cüneyd-i Bağdâdî'nin sûretinde ve şeklinde olurdu"

Cüneyd-i Bağdâdî'den bir kimse bir şey istese onu boş çevirmez, ona faydalı olmaya çalışırdı ve; "Ben, Peygamber efendimizin güzel ahlâkına uymaya çalışıyorum" buyururdu

Alâüddevle bir gün, Cüneyd-i Bağdâdî'nin vaktiyle çile çekmiş olduğu odaya girdi Burada, ona fevkalâde bir zevk hâli hâsıl oldu Sonra, Cüneyd'in mezarına gitti Orada, önceki zevki bulamadı Sebebini hocasına sordu "O zevkler, Cüneyd sebebi ile mi hâsıl oldu?" dedi "Evet" dedi "Ömründe birkaç gün kaldığı yerde zevk hâsıl olduğuna göre, senelerce birlikte bulunduğu bedeni yanına gidince, elbette daha çok zevk hâsıl olmak lâzım gelir Belki, mezarı başında başka şeyleri görerek, ona teveccühün azalmış olabilir" dedi

Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "Hiç ibâdet ve tâat yapmadan karşılıksız olarak Allahü teâlânın lütfuna kavuşmak mümkün müdür?" diye sordular Cevâbında; "Zâten gelen bütün nîmetler, bütün iyilikler, hep Allahü teâlânın lütfudur Bu kadar âciz ve zavallı olan insanların yaptıkları ibâdet ve tâatlerin, O'nun lütfu olan nîmetlere karşılık olması mümkün müdür?" buyurdu

Hazret-i Cüneyd, dükkanına girip kapıyı örter, içerde uzun süre namaz kılardı Buyururdu ki: "Pazarda öyle kimse tanıyorum ki, her gün üç yüz rekat namaz kılmakta ve otuz bin tesbih okumaktadır" Âlim ve ârifler bunun kendisi olduğunu bildirmişlerdir

Cüneyd-i Bağdâdî buyurdu ki:

"İnsanları Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak yol, yalnız Muhammed aleyhisselâmın yoludur Bundan başka olan dinler, inançlar, rüyâlar çıkmaz sokaktır İnsanı saâdete kavuşturmazlar Kur'ân-ı kerîmin ahkâmını öğrenmeyen ve hadîs-i şerîflere uymayan kimse câhil ve gâfildir Buna uymamalıdır"

Cüneyd-i Bağdâdî'ye; "Tevâzu nedir?" diye sordular Cevâbında; "Şefkat ve merhamet kanatlarını (ana kuşun yavrularını koruyabilmek için üzerlerine germesi gibi) mahlûklar üzerine germen ve herkese karşı yumuşak davranmandır" buyurdu

"Rabbim beni serbest bıraksa bir dilekte bulunmam Kulun dilemesi olmaz O'nun dilediğini yapardım"

"Her kim gördüğünden ibret almazsa, onun görmemezliği görmesinden üstündür"

"İbâdet etmek bakımından dünyânın bir saati, kıyâmetin bin senesinden daha iyidir Zîrâ bu bir saatte, sâlih faydalı amel işlenebilir Hâlbuki kıyâmetin o bin senesinde bir şey yapılamaz O halde, ey mümin kardeşim! Vaktini boş şeylerle geçirme! Zamânının kıymetini bil ve en iyi şeyler için kullan! Namazlarını vaktinde kıl ki, kıyâmet günü pişman olmayasın ve büyük sevâba kavuşasın!"

Kendisine gelip duâ talep edenlere Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri şöyle duâda bulunurdu: "Cenâb-ı Hak, kendisine kavuşturan şeyleri yapmayı nasib etsin! Cenâb-ı Hak zenginliğini kalbine koysun! Seni bütün kötülüklerden alıp, kendisiyle meşgûl kılsın! Sana büyük edep ihsân etsin! Kalbinden râzı olmayacağı şeyi çıkarıp rızâsını koysun Seni kendine varan en güzel ve doğru yola iletsin"

"İnsanı Allahü teâlâya kavuşturan yol, Peygamber efendimizin izinde bulunanların gittiği yoldur Bu yola bütün kötü yollar kapalıdır"

"Bir kimse, Allahü teâlâya kavuşmak yolunda, milyonlarca sene sıdk ve ihlâs ile yürüse ve bir an geri dönse, kaybı kazancından fazladır"

"İnsanın, Allahü teâlâya kavuşturan yolda yürümesi, Peygamber efendimize ve O'nun hakîkî vârisi olan büyük âlimlere tam tâbi ve teslim olmakla mümkündür Şüphe çukuruna ve bid'at karanlığına düşmüş olanlar bu yolda yürüyemezler"

"Allahü teâlânın rızâsına nasıl kavuşulur?" diye sorulunca; "Dünyâya düşkün olmayı terket, kavuşursun Nefsin hevâsına uyma ulaşırsın" buyurdu

"Belâ ve musîbet, âriflerin kandili, müridlerin uyanıklığı, gâfillerin de helâkıdır"

"Tasavvuf yollarından yalnız Resûlullah'ın izinde gidenlerin yolu, insanı kemâle ulaştırır Başka yollar çıkmaz sokağa benzer"

"Kur'ân-ı kerîmin çizdiği sınırları gözetmeyen ve hadîs-i şerîfleri bilmeyen kimse, mürşid, yol gösterici olamaz Çünkü tasavvuf yolu, Allahü teâlânın kitâbına ve Resûlullah'ın sünnetine bağlıdır Tasavvuf büyükleri, dîne uyan âlimlerdir Resûlullah'ın vârisleridir Sözlerinde, işlerinde ve huylarında hep Resûlullah'a uyarlar Yâ Rabbî! O büyüklerden feyz almamızı, bereketlenmemizi nasîb eyle Âmin! Her zaman söylüyorum ve bildiriyorum ki, Resûlullah'a uymakta gevşeklik eden, O'nun sünnet-i seniyyesini terk eden mutasavvıf olamaz Onu Allah adamı sanmayınız!Onun dünyâdan kaçınır görünmesine, hârikalar göstermesine aldanmayınız! Onun zühd ve tevekkül ve mârifetler anlatan sözlerini kendinden bilmeyiniz!"

"Ey tasavvuf yolunda bulunanlar! Eğer Allahü teâlâyı tanıdığınızı ve O'na tâzimde bulunduğunuzu söylüyorsanız, yalnız bulunduğunuz zaman Allahü teâlâya karşı tavrınıza bakınız Yiyip içmenizde, yatıp kalkmanızda, konuşmanızda ve bütün işlerinizde vakitlerinizi Allahü teâlânın râzı olduğu ve beğendiği işlere sarfedebilirsiniz Bunları, niyetlerinizi düzelterek yapabilirsiniz Çünkü ameller niyetlere göredir Bu bakımdan yemek yerken, su içerken lezzet almak için değil de, ibâdete kuvvet kazanmak, elde ettiği enerji ile daha iyi ibâdet edebilme niyetiyle yiyip içmelidir Uykuyu, üzerindeki yorgunluk ve bıkkınlığı giderip, ibâdeti daha zinde ve râhat bir şekilde yapabilmek niyetiyle uyumalıdır Diğer bütün işleri ve edindiği mesleği helâl kazanmak niyetiyle yapmalıdır Bütün yapılan bu işler, niyeti düzeltmek sûretiyle ibâdet olur Bir insan hâlis niyetle yaptığı işler sebebiyle sevâba kavuşur Bu sebeple kalp nûrlanır Bu nûr, nefse sirâyet eder O kimse mânevî kirlerden temizlenir Beşerî tabîatı, melek tabîatı gibi olur Artık elinde olmadan tâatları, Allahü teâlânın beğendiği işleri yapar Elinde olmadan ister istemez kötülüklerden sakınır"

Birisi yanına gelip; "Bana nasîhat et" deyince; "Kim sana Allah yolunu gösterirse, onunla berâber ol ve kim sana dünyâ yolunu gösterirse ondan uzak dur" buyurdu

"Tasavvuf nedir?" diye soran bir kimseye şöyle cevap verdi: "İnsanların rızâsını bırakıp, Allahü teâlânın rızâsını aramak, kötü huyları terkedip, nefsânî olan işlerden uzaklaşmak, rûhu yükselten vasıflar kazanmaya gayret etmek, hakîkî ilimlere sarılmak, hep en uygun şekilde hareket etmek, herkese nasîhatta bulunmak, Allahü teâlâya verilen ahidde durmak, Muhammed aleyhisselâmın dînine uymaktır"

"Kimde şu dört haslet bulunursa, bu hasletler o kimseyi yüksek derecelere kavuşturur Hem Allahü teâlânın katında, hem de insanlar yanında kıymeti çok olur 1 Hilm (yumuşaklık ve sabır) sâhibi olmak, 2 İlim sâhibi olmak, 3 Cömert olmak, 4 Güzel ahlâk sâhibi olmak Yine dört haslet vardır ki, bu hasletler de sâhibini en aşağı derecelere düşürür Allahü teâlâ katında ve insanların yanında sevilmeyen birisi olur 1 Kibir (büyüklenme), 2 Ucb (amellerini beğenmek), 3 Cimrilik, 4 Kötü ahlâk"

Tasavvufun ne olduğu sorulduğunda, şöyle cevap verdi: "Tasavvuf on şeyi içerisine alan bir isimdir Birincisi, dünyâdan (lâzım olan) az bir mikdârı edinmek İkincisi, kalbin Allahü teâlâya güvenip dayanması Üçüncüsü, tâat olan Allahü teâlânın beğendiği şeylere rağbet etmek Dördüncüsü, yediği içtiği ve kullandığı şeylerin helâlden olmasında titiz davranmak Beşincisi, kalbin Allahü teâlâ ile meşgûl olması Altıncısı, gizli olarak Allahü teâlâyı hatırlamak Yedincisi gerçek ihlâsa sâhib olmak Sekizincisi, şek ve şüpheden uzak, kat'î bir îmâna sâhib olmak Dokuzuncusu, tam bir teslimiyetle Allahü teâlâya yönelmek Onuncusu, ihtiyaçlarını başkasından istemeyip, şikâyette bulunmamak Kimde bu on haslet bulunursa, tasavvuftan söz etmeye lâyıktır Yoksa yalancıdır"

"Allahü teâlânın ihsân ettiği nîmetlerin çokluğunu göreceksin Bir de, O'na karşı yaptığın ibâdet ve tâatlardaki kusurlarını göreceksin Bu iki görüş arasında meydana gelen hâle hayâ denir"

"Kulluk, her an Allahü teâlâya muhtâc olduğunu bilmek ve O'nun Resûlüne tam tâbi olmaktır"

"Allahü teâlâ her şeyi kıymetli yaratmıştır, ama bir şeyi en kıymetli yaratmıştır O da vakittir Vakit zâyi olursa tekrar elde edilmesi mümkün değildir Bunun için en kıymetli şey vakittir"

"Müslüman temiz toprağa benzer Temiz toprağa her şey atılır Ezilip, hakâret görür Lâkin ondan hep güzel, temiz, faydalı şeyler çıkar"

"Rızâ, belâyı nîmet saymaktır"

"Tasavvuf, kalbi temizlemek ve her an Allahü teâlâ ile olmaktır"

"İhlâs; ameli, Allahü teâlâ için olmayan karışık düşünce ve niyetlerden arındırmaktır"

"Birbirlerine muhabbet ve dostlukları çok kuvvetli olan iki kardeşten birinin, diğerinden az da olsa çekinmesi, mutlaka birinin kusuru sebebiyledir"

"Fakirlik, kimseden bir şey istememek ve kimseye îtirâz etmemektir"

"Bir kimsenin havada bağdaş kurup oturduğunu görseniz, İslâmiyetin emir ve yasaklarına uymaktaki hassâsiyetine bakınız Eğer bu tam ise ona uyabilirsiniz Eğer emir ve yasaklara uymakta (çok az da olsa) bir gevşekliği varsa hemen ondan uzaklaşınız, çünkü zararı dokunur"

"Namazda kalbime dünyâ düşüncesi gelse, o namazı tekrar kılardım İşin esâsı nefse uymamaktır"

"İlim, kendi haddini bilmek; tasavvuf, kalbi temizlemektir"

"Allahü teâlâdan gâfil olmak, ateşte olmaktan beterdir"

"Şükretmek, kendini bu nîmete ehil ve lâyık görmemektir"

"Sabır, yüzü ekşitmeden, acıyı yudum yudum içine sindirmektir"

VAKİT GELDİ

Cüneyd-i Bağdâdî, insanlara ilim öğretmek için bir meclis kurdu Herkes bu sohbetlere gelip istifâde etmeye başladı Bir gün hıristiyan fakat hıristiyan olduğuna dâir görünüşte bir alâmeti bulunmayan bir genç, Cüneyd-i Bağdâdî'nin sohbet ettiği meclise gelip, Cüneyd-i Bağdâdî'ye şöyle dedi: "Ey üstâd! Hazret-i Peygamber buyuruyor ki: "Müminin firâsetinden korkunuz Çünkü o, Allahü teâlânın nûru ile bakar" Bunun mânâsı nedir?" Cüneyd-i Bağdâdî bir müddet sustu Sonra başını kaldırıp; "Müslüman ol Müslüman olmak zamânın geldi" buyurdu Meğer o genç hıristiyan imiş Hemen zünnârını kesip orada müslüman oldu İmâm-ı Yâfiî buyuruyor ki: "İnsanlar, bu hâdisede, Cüneyd-i Bağdâdî'nin bir kerâmeti var zanneder Halbuki, bu hâdisede onun iki kerâmeti vardır Birisi, o gencin hıristiyan olduğunu bilmesi, diğeri de, gencin, müslüman olma vaktinin geldiğini bilmesidir"

ESAS HASTA BENMİŞİM

Bir zaman Cüneyd-i Bağdâdî'nin gözlerinde ağrı meydana geldi Tabib çağırdılar, gelen tabib, hıristiyan idi Muâyene edip; "Gözlerinize su değdirmeyeceksiniz" dedi Cüneyd-i Bağdâdî; "Su değdirmesem nasıl abdest alırım?" deyince, tabib; "Gözleriniz size lâzım ise su değdirmeyeceksiniz" dedi Cüneyd-i Bağdâdî abdest alıp namaz kıldı ve namazdan sonra bir mikdâr uyudu Uyandığında gözlerinde hiç ağrı kalmamıştı O anda duyduğu ses; "Yâ Cüneyd! Sen bizim için gözlerini fedâ ettiğin için, biz de senden o ağrıyı aldık" diyordu Bir zaman sonra hıristiyan tabib tekrar geldi Baktı ki gözleri tamâmen iyi olmuş Hayret edip; "Nasıl yaptın da iyi oldu?" dedi Cüneyd-i Bağdâdî olanları anlatınca, Cüneyd-i Bağdâdî'nin elini öpüp îmân etti ve; "Esas ağrıyan göz sizinki değil benim gözlerim imiş Hakikatleri göremiyen ben imişim" dedi

ŞEYTANIN PİSLİĞİ

Cüneyd-i Bağdâdî'nin talebelerinden biri şeytanın vesvesesine kapılıp; "Artık ben kemâle geldim Sohbete devâm etmeme lüzum kalmadı" deyip kendi başına bir yere çekildi Benlik ve gururundan dolayı şeytânî bir rüyâ gördü Rüyâsında, bağlık bahçelik içinde güzel nehirler ve çok lezzetli yemekler yediğini gördü Bu rüyâyı hakîkat zannedip, kibiri daha da arttı ve bu hâlini arkadaşlarına anlattı Onlar da Cüneyd-i Bağdâdî'ye arzettiklerinde, Cüneyd-i Bağdâdî çok üzüldü ve anlatılan kimsenin yanına gitti Baktı ki o kimseyi şeytan aldatmış, Ona; "Seni bu gece Cennet'e götürürlerse, Cennet'e vardığında üç defâ Lâ havle oku" buyurdu Hakîkaten o kimseyi rüyâsında Cennet'e götürdüler O kimse Cennet'e vardığında üç defâ Lâ havle okudu Gördüklerini ve kendisinde hâsıl olan şeytânî hâllerin hepsini unuttu Bir anda kendisinin pislik ve çöplük içerisinde olduğunu gördüUyandığında gördüklerini hatırladı ve içine düştüğü hatâyı anladı Çok pişman olup tövbe etti ve Cüneyd-i Bağdâdî'nin elini öptü Sohbetlere devâm edip, talebeler arasındaki yerini aldı Hazret-i Cüneyd-i Bağdâdî buyurdu ki: "Herkese bir mürşid-i kâmil lâzımdır Aksi halde mel'ûn şeytan gelip kendisine musallat olur ve insan maazallah ona tâbi olur"

KİMSENİN GÖRMEDİĞİ YERDE

Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin bir talebesi vardı Bütün iyilik ve fazîletler onda mevcuttu Sonradan gelmesine rağmen Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri onu pek ziyâde seviyor, diğer talebeler bu hâli çekemiyorlardı Talebelerinin bu hâli Cüneyd-i Bağdâdî'ye mâlûm oldu Talebelerinin eline birer kuş verdi ve; "Her biriniz bu kuşları kimsenin görmediği bir yerde boğazlayıp getirsin" buyurdu Hepsi de kendilerine verilen kuşları aldılar, varıp ıssız bir mahalde boğazlayıp getirdiler Yalnız o talebesi boğazlamadan getirdi Cüneyd-i Bağdâdî; "Niçin boğazlamadın?" buyurdu "Hocam! Siz; "Kuşları kimsenin görmediği bir yerde boğazlayın" demiştiniz Ben ise ıssız bir yer bulamadım Her yeri Allahü teâlâ görüyor" deyince, Cüneyd-i Bağdâdî buyurdu ki: "Arkadaşınızın firâsetini gördünüz mü?" Bunun üzerine; tövbe edip boyunlarını büküp, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinden affedilmelerini dilediler

BANA DA BİR ŞEY VAR MI?

Cüneyd-i Bağdâdî ordu ile bir sefere katıldı Ordu kumandanı ona bâzı şeyler gönderdi O da istemeyerek alıp, asker ve gâzilerin muhtaçlarına dağıttı Bir gün öğle namazını kıldıktan sonra oturup; "Niçin o şeyi kabûl ettim?" diye kendi kendini kınıyordu O sırada uykusu gelip uyudu Rüyâsında, çok süslü bir takım köşkler gördü "Bunlar kimin?" diye sordu "Gâzilere dağıtılan malın sâhiplerinin" denildi "Onlarla birlikte bana da bir şey var mı?" diye sordu Ona içlerinde en güzel ve büyük olanı gösterip; "İşte bu senindir" dediler O; "Bana onlardan üstün tutulmamın ve en iyisinin bana verilmesinin sebebi nedir?" diye sorunca; "Onlar mallarını sevap bekleyerek verdiler Bu sebeple verilen saraylar, ona göredir Sen ise, o malı kabûl etmekle yanlış bir iş yapmaktan korkarak, nefsini sîgaya, hesâba çekerek dağıttın İşte Allahü teâlâ bu hâline, böyle düşünmene kat kat sevap verdi" dediler

YÂ RABBÎ

Cüneyd-i Bağdâdî her zaman şöyle duâ ederdi: "Allah'ım sana dâimâ ve büyüklüğüne lâyık bir hamdle hamd olsun Resûlullah efendimize, Ehl-i beytine, Eshâbına, O'nun yardımcılarına hayır duâlar olsun

Yâ Rabbî! Yerde ve gökte sana itâat edenlere merhamet eyle Ey kerîm olan Allah'ım! Lütuf ve keremin hürmetine bütün günahlarımızı, hatâ ve kusurlarımızı affeyle Yaptığımız zulüm ve haksızlıklar sebebiyle olan kul borçlarından bizi kurtar Kereminle eğriliklerimizi düzelt Kötülüklerimizi iyiliğe tebdîl eyle

Ey dilediğini yok ve var eden Allah'ım! Kalan ömrümüzde bizi kötülüklerden koru Râzı olmadığın, beğenmediğin şeyleri bize çirkin göster, beğendiklerini sevdir Bizlere râzı olduğun işleri yapmayı nasîb eyle Vefâtımıza kadar bu hâlimizi dâim eyle İrâdelerimizi bu hususta kuvvetlendir, niyetlerimizi sağlamlaştır Bunlar için kalbimizi ıslâh eyle Uzuvlarımızı bu işlere sevkeyle Bizi muvaffak kıl ve işlerimizde yardım eyle

Yâ Rabbî! Bize senden utanmayı, beğendiğin her söze koşmayı ihsân eyle Seçtiklerine, sevdiklerine nasîb ettiğin, beğendiğin işleri yapma ve seni devamlı anma hâlini, sırf senin için yapılan amellerin en güzelini yapmayı ömrümüzün sonuna kadar devâm etmeyi nasîb eyle Ölümümüzü iyi eyle Ölümü bize ikram, ihsân, sana yakınlık ve sevinç eyle; pişmanlık, üzüntü eyleme Kabirlerimize neşe ve sevinç ile girmek nasîb eyle Kabirlerimizi Cennet bahçeleri ve rahmetinin indiği yerler eyle Orada bizi korkudan emin eyle Dirilteceğin güne kadar bizi emin ve kalpleri huzurlu olanlardan eyle

Ey mahlûkâtı, geleceğinden şüphe olmayan günde toplayacak olan Allah'ım! Bizim o günden aslâ şüphemiz yoktur O günün korkularından emin kıl ve sıkıntılarından kurtar O günün büyük sıkıntısını bizden kaldır Bizi Muhammed aleyhisselâmın yanında bulunanların arasına kat

Allah'ım! Hesâbımızı kolay eyle Lütfunla kereminle muâmele eyle Bize amel defterimizi sağ tarafımızdan ver Sıratı çabuk geçen ve gıbta edilenlerden eyle Tartı gününde sevâbımızı ağır kıl Cehennem'in sesini bize işittirme Cehennem'den ve Cehennem'e yaklaştıracak işlerden ve sözlerden kurtar Lütuf ve kereminle bizi Cennet'te kendilerine ihsânda bulunduğun peygamber, sıddıklar, şehîdler ve sâlihler ile berâber eyle Onlarla arkadaş olmak ne güzel

Yâ Rabbî! Orada bizi, babalarımız, annelerimiz, yakınlarımız ve çoluk çocuğumuzla en güzel bir hâlde berâber bulundur Dünyâda iken bizimle ülfetleri, yakınlıkları olanları da bize kat Onları umduklarına kavuştur Dilediklerinden fazlasını ver Dünyâdan îmânla ayrılan bütün mümin erkek ve kadınlara rahmetinle muâmele eyle Onlardan hayatta olanların günahlarını affeyle, tövbelerini kabûl eyle Zulüm ve haksızlığa uğrayanlara yardım et Hastalarına şifâ ver Bize ve onlara nasûh tövbe etmek nasîb et Çünkü sen, çok ihsân sâhibisin ve her şeye kâdirsin

Yâ Rabbî! Senin yolunda cihâd edenlere yardım eyle Hem idâreciyi hem de idâre edileni ıslâh eyle Müslümanların işlerini üzerine alanlara, müslümanlara karşı şefkat ve merhamet nasîb et

Yâ Rabbî! Sözlerimi birleştir Bizden fitneyi gider Belâlardan kurtar Bize müslümanlar arasında ihtilaf gösterme Bizleri sana yaklaştıran şeylerde birleştir

Yâ Rabbî! Bizi aziz kıl, zelîl kılma Bizi, senin rızâna götüren dünyâ ve âhiret işlerinde birleştir Bu ancak senin yardımınla olur

Yâ Rabbî! Bize, senden korkmayı, sana tâzim ve hürmeti, sevdiklerine lütfettiğin mârifet ve nîmetlerini bize ihsân ve bunları devamlı eyle

Yâ Rabbî! Bedenlerimize, bütün kardeşlerimize, bizden sonra gelecek çoluk çocuğumuza, yakınlarımıza, sıhhat ve âfiyet ihsân eyle Bu âfiyeti diğer bütün mümin erkek ve kadınlara da ver"

1) Tabakât-us-Sûfiyye; s155
2) Hilyet-ül-Evliyâ; c10, s255
3) Sıfat-us-Safve; c2, s270
4) Tabakât-ül-Kübrâ; c1, s98
5) Vefeyât-ül-A'yân; c1, s373
6) Tabakât-üş-Şâfiiyye; c2, s260
7) Târih-i Bağdâd; c7, s241
8) Tabakât-ı Hanâbile; c1, s128
9) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (48 Baskı) s1048
10) Eshâb-ı Kirâm; s210
11) Kıyâmet ve Âhıret; s 66, 67, 68 192, 195, 321,
12) Tezkiret-ül-Evliyâ; s223
13) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c1, s383
14) Nefehât-ül-Üns; s81
15) El-Bidâye ve'n-Nihâye; c11, s113
16) Keşf-ül-Mahcûb; s242
17) Tabakât-us-Sûfiyye; (Abdullah-ı Ensârî); s161
18) Şezerât-üz-Zeheb; c2, s229
19) Risâle-i Kuşeyrî; s105
20) Hadâik-ul-Verdiyye; s56
21) Mu'cem-ül-Müellifîn; c3, s162
22) Keşf-üz-Zünûn; s1727, 1806
23) Ravdât-ul-Cennât; s164
24) Brockelman; Gal-1, 199, Sup-1, 345; II, 214
25) Rehber Ansiklopedisi; c3, s257, 258
26) Hazînet-ül-Asfiyâ; c1, s81
27) Dirâsât fît-Tasavvuf-il-İslâmî; s235
28) Tabakât-ül-Evliyâ; s127
29) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c3, s121
30) Ravd-ur-Reyyâhîn

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.