Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
muhammed, nur, pütnî

Nûr Muhammed Pütnî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nûr Muhammed Pütnî




NÛR MUHAMMED PÜTNÎ

Evliyânın büyüklerinden İsmi, Nûr Muhammed Pütnî olup, doğum ve vefât târihleri kat’î olarak bilinmemektedir On yedinci asrın ortalarında vefât etti

Rivâyet edilir ki: Nûr Muhammed, önceleri zâhirî ilimleri tahsîl etmekle meşgûl idi Zâhirî ilimlerdeki tahsîlini tamamladıktan sonra, tasavvuf yolunda da ilerlemek arzusu kalbine düşüp, bu aşkla yanmaya başladı Derdine derman bulmak için yollara düşüp, kendini Rabbine kavuşturacak bir yol gösterici aramaya koyuldu Hindistan’ın çok şehirlerini dolaştı Çok kimselerin hizmetlerinde bulundu ise de hiçbirinden maksadına kavuşamadı Nihâyet bahtının dizginleri onu, bedeni yerde, rûhu çok yükseklerde bulunan Hâce Muhammed Bâkî-billah’ın yüksek kapısına götürdü O yüksek huzurdan kalb zikrini aldı Daha sonra hazret-i Hâce, onun terbiye ve yetişmesini İmâm-ı Rabbânî hazretlerine havâle etti

Rivâyet edilir ki: Şeyh Nûr Muhammed’in tasavvuf yoluna girişinin ilk zamanlarında, İmâm-ı Rabbânî hazretleri Dehli’yi teşrif etmişlerdi Hâce Hüsâmeddîn Ahmed ve diğer bâzı zâtlar, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinden, Avârif-ül-Me’ârif kitabından okumalarını ricâ eylediler İmâm-ı Rabbânî hazretleri de kabûl buyurup, okumaya başladılar Mevlânâ Tâhir Lâhorî ve Şeyh Nûr Muhammed de dinleyenler arasında idiler Ders esnâsında bu ikisinin kalbine şöyle bir düşünce geldi: “Hazret-i İmâm, dinleyenlerden bâzılarının hâllerine dikkat etmeden anlatıyor Ders esnâsında yüksek hakîkatlerden ve ince bilgilerden anlatmıyor Sâdece okuyor O hâlde bizim onların huzûrunda bu kitabı dinlememizde ne fayda vardır? Okunanları zâten biliyoruz” İmâm-ı Rabbânî hazretleri, onların düşüncelerini kerâmetiyle anladı ve böyle düşünmelerine üzülüp; “Şu iki kişiyi meclisimizden çıkarın Hattâ Fîrûzâbâd (Dehli) kalesinin dışına atın!” dedi Bu ikisi günlerce dışarılarda dolaştılar Hâce Hüsâmeddîn’in şefâat etmesi için her akşam gelirler, kale kapısının etrafında dolanıp dururlardı Nihâyet Hâce Hüsâmeddîn Ahmed onlara yardım etmek istedi İmâm-ı Rabbânî hazretleri; “Bırakınız Onların nefsi aldatıcıdır” buyurdular Hâce Hüsâmeddîn arzetti ki: “Efendim! Fîrûzâbâd Mescidi’nin altında bulunan bâzı hücre ve odalar pislik içerisindedir Eğer emrederseniz, ikisi gelsin oraları temizlesinler Hem nefsleri kırılır Hem de hizmet etmiş olurlar” İmâm-ı Rabbânî hazretleri Hâce Hüsâmeddîn’in bu sözünü kabûl buyurdu Bu iki genç geldiler ve o temizlik işini yaptılar Bundan sonra hazret-i İmâm bunlara lütuf ve şefkatle muâmele etti Onların eski hâlleri kalmadı

Beyt:

Sâlikin kalbi hasta, rehber akıllı doktor,
Canlanmayı, doktorun sözünü tutana sor

Bu hâdiseden sonra, eski îtirâz hâllerinin hepsini kalbinden söküp atan Nûr Muhammed, tam bir zevk, şevk, acz ve itâatle İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin huzûrunda bulundu Nûr Muhammed, çok nasîbli ve pek bahtiyâr idi Çünkü yaratılışında bulunan temizlik ve yükseklik sebebiyle, hazret-i İmâm’ın huzûrunda husûsî hizmette bulunanlar arasına girdi Abdest suyunu ve misvâkı hazırlamak gibi hizmetlerle şereflendi Kendine lâyık hâllere ve yüce makamlara kavuştu Sekiz-dokuz sene gibi uzun müddet, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin, huzur, sohbet ve hizmetlerinde yetişip, mânevî makamları aşarak, daha yüksek mertebelere, çok üstün hâllere, insanları mânevî olarak terbiye edip yetiştirme derecelerine kavuştu Öyle oldu ki, İmâm-ı Rabbânî hazretleri bu yüksek talebesi için; “Şeyh Nûr, ricâl-i gaybdendir”, başka bir defâ da; “Şeyh Nûr Muhammed sözümüzü tuttu” buyurmuşlardır Ona icâzet ve hilâfet verdi Hindistan’ın büyük şehirlerinden olan Pütne’ye gönderdi

Emre uyarak Pütne’ye giden Nûr Muhammed’in hâli, yapısı, tabiatı, inzivâ ve yalnızlıktan hoşlandığı için, tenhâlarda kendi hâlinde kaldı ve insanlarla görüşmekten çekindi Onun bu hâli, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin kulağına gidince, bu büyükler yolunun esâsı olan sohbetten kaçmaması îcâbettiğini bildirmek için gönderdiği iki mektup şöyledir:

“Allahü teâlâya hamd olsun O’nun seçtiği, sevdiği kullarına selâm olsun Ey akıllı kardeşim! Allahü teâlânın emirlerini yapmak ve yasaklarından kaçmak lâzım olduğu gibi, insanların haklarını ödemek ve onlarla iyi geçinmek de lâzımdır “Allahü teâlânın emirlerini büyük bilmek ve O’nun yarattıklarına acımak lâzımdır” hadîs-i şerîfi, bu iki hakkı yerine getirmenin lâzım olduğunu göstermektedir Bu iki hakdan yalnız birini gözetmek kusur olur Bir bütünün bir parçası, onun hepsi demek değildir Bundan anlaşılıyor ki, insanlardan gelen sıkıntılara katlanmak lâzımdır Onlarla iyi geçinmek vâcibdir Kızmak iyi olmaz Sert davranmak yakışmaz

Beyt:

Seviyorum diyenin, güzel olsa da pek,
Nazlılığı bırakıp, naz çekmesi gerek

Sohbette çok bulunmuştunuz Vâz ve nasîhatleri çok dinlemiştiniz Onun için sözü uzatmıyorum Birkaç kelime ile kısa kesiyorum Allahü teâlâ bizi ve sizi İslâmiyetin doğru yolunda bulundursun Âmîn” (1 cild, 170’inci mektup)

“Allahü teâlâya hamd olsun O’nun seçtiği kullarına selâm olsun Kardeşimiz Şeyh Nûr Muhammed bu fakîrleri öyle unuttu ki, bir selâmla, bir haberle bile hatırlamamaktadır Bir köşeye çekilip uzlet etmek istiyordunuz Ona kavuştunuz Fakat öyle sohbetler vardır ki, uzletten daha kıymetlidir Üveys-i Karnî’yi düşününüz Uzlet etmek istedi Bunun için insanların en iyisi olan Resûl aleyhisselâmın sohbetine kavuşamadı Sohbetin yükselttiği derecelere erişemedi Tâbiînden oldu Birinci derecede olmaktan ikinci dereceye düştü

Allahü teâlânın lütfu ve ihsânı ile, hergün bir başka sohbet olmaktadır Hadîs-i şerîfte; “İki günü bir olan aldanmıştır” buyuruldu Size ve doğru yolda olanlara ve Muhammed Mustafâ’nın sallallahü aleyhi ve sellem izinde bulunanlara selâm olsun!” (1 cild, 270’inci mektup)

Hocasının bu işâret ve emirlerine uyarak şehrin kenarında bulunan Künk suyu sâhilinde bir yer seçen Nûr Muhammed, orada samanlardan ve dallardan bir kulübe yaptı Çoluk-çocuğu ile o kulübeye taşınıp, kanâat ve tevekkül üzere yaşadı Kulübesinin yanında aynı şekilde bir de mescid binâ edip, sâdık talebelere ilim ve feyz vermekle meşgûl oldu O beldede ve civarda bulunan insanların ona olan îtikâd ve bağlılıkları kuvvetlendi Yolu güzel, yetiştirmesi kolay oldu Talebelerini yüksek makamlara kavuşturdu Dünyâya, dünyâlığa ve dünyâ ehline zerre kadar önem vermedi Kimseden birşey almayıp, gönül ve kanâat zengini olarak yaşadı

Hadarât-ül-Kuds isimli meşhûr eserin sâhibi olan Bedreddîn-i Serhendî şöyle anlatır: “Bu fakîr daha İmâm-ı Rabbânî’nin huzurlarına ilk gittiğimde, Şeyh Nûr icâzet alıp Pütne’ye gitmişti Hazret-i İmâm’ın büyük oğulları Muhammed Sâdık hazretlerinin 1616 senesinde vefât etmesinden sonra Serhend’e geldi Yanında ve huzûrunda bulundum Nefsinden son derece kurtulmuş, fenâ, yokluk denizine dalmış olup, alnından yokluk eserleri damlıyordu Kendini öyle setrederdi ki, görenler sanki “Elif-bâ”yı bile bilmiyor ve bu büyükler yolundan hiç nasîb almamış zannederlerdi Ben bâzan sohbetlerinde bulunurdum Sohbetinde bulunanlara yakınlık gösterir, ibâdet ve tâata teşvik ederdi

1) Berekât-ı Ahmediyye; s351
2) Hadarât-ül-Kuds; s311
3) İmâm-ı Rabbânî (Abdüşşekûr Sâhib Fârûkî, Pakistan tarihsiz); s329
4) Mektûbât-ı İmâm-ı Rabbânî
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c16, s159

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.