Prof. Dr. Sinsi
|
Halîmî Çelebi
HALÎMÎ ÇELEBİ
Bâyezîd-i Velî ve Yavuz Sultan Selîm devri Osmanlı âlimlerinden ve velî İsmi, Abdülhalîm bin Ali'dir Kastamonulu olup, doğum târihi bilinmemektedir 1516 (H 922) senesinde, Yavuz Sultan Selîm Han ile birlikte gittiği Mısır Seferi dönüşünde, Şam'da vefât etti Orada, Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin türbesine defnedildi
Zamânın âlimlerinden ayrıca Molla Alâeddîn-i Arabî'nin hizmetlerinde bulunup, naklî ve mânevî ilimleri ondan tahsîl etti Molla Alâeddîn-i Arabî vefât ettikten sonra, Arab diyârına gidip, orada çeşitli ilimleri öğrendikten sonra, hac ibâdetini yerine getirip İran'a gitti O beldenin âlimleriyle de ilmî sohbetlerde bulundu Sûfîyyenin ileri gelenlerinden Şeyh Mahdûmî'nin hizmet ve sohbetinde bulunup, ondan feyz aldı Daha sonra asıl memleketi olan Kastamonu'ya döndü
Yavuz Sultan Selîm Han pâdişâh olmadan önce, Trabzon'da vâliyken Halîmî Çelebi'yi kendine hoca edinip, talebe oldu ve ondan feyz aldı Gece-gündüz onun huzûrundan ayrılmazdı ve devamlı sohbetinde bulunurdu Abdülhalîm Efendiye pekçok iltifât ve ihsânlarda bulundu Allahü teâlânın inâyet ve ihsâniyle Osmanlı tahtına geçip pâdişâh olunca, onu yine yanından ayırmadı Devamlı birlikte olmak ister ve kendisiyle ilmî sohbetlerde bulunurdu Halîmî Çelebi, Yavuz Sultan Selîm Han ile birlikte Mısır Seferine katıldı
Nakledilir ki: Yavuz Sultan Selîm Han zamânında, Molla Şemseddîn diye bir saray hocası vardı Teheccüd namazını kılan, iyi huylu bir zâttı Yazması çok süratliydi ki, on günde bir mushaf-ı şerîfi yazıp bitirirdi Yavuz Sultan Selîm Han, Mısır feth olununca, hocası, Halîmî Efendiye buyurdu ki: "Şemseddîn bize Tarih-i Vassâf yazsın " Halîmî Çelebi, pâdişâhın emrini Şemseddîn Efendiye bildirdikten sonra, Şemseddîn Efendi yirmi beş gün mühlet alıp, Halîmî Çelebi'nin evinde yazmaya başladı Ancak Halîmî Çelebi'yi ziyârete gelenlerden bâzıları Molla Şemseddîn'le tanış olduklarından onun hücresine de uğrarlar ve çalışmasına mâni olurlardı Bunun için odasının kapısını kilitleyip ve üstten kapının sürgüsünü çekip hızla yazmayı sürdürdüğü sırada âniden yanında bir kimseyi oturur halde gördü Korkup heyecanlandı
Bunun üzerine o kimse yaklaşıp, dizine yapıştı ve; "Korkma, biz de senin gibi insanız Seni ziyâret için geldik " dedi Molla Şemseddîn, kapıların kilitli ve pencerelerin demirli olduğunu görüp, bu kimsenin ricâl-i gâipten olduğunu anladı Yazmayı bırakıp, sohbete başladılar İlk önce şöyle sordu:
"Arap diyârının tamâmı fethedilip Osmanlı topraklarına katılacak mı? Yoksa dönüşten sonra tekrar başka milletlerin eline mi geçecek?" O zât dedi ki: "Yavuz Sultan Selîm Hân bu vazife ile vazifelendirildi Mübârek beldelerin, Mekke ve Medîne'nin hizmeti ona ve nesline verildi Şimdi İslâm pâdişâhları arasında makbûl olan Âl-i Osman'dır Selîm Hân dahî evliyânın dışında değildir " dedi
Molla Şemseddîn dedi ki: Sultan Selîm'in saltanat süresi uzun sürer mi?" O kimse; "Üç yıl vakti vardır " dedi Molla Şemseddîn tekrar sordu: "Konağında oturduğum Halîmî Efendinin sonu nicedir? Yâni ne zaman vefât eder?" O zât dedi ki: Şam'ı öteye geçemez, orada kalır " Şemseddîn Efendi dedi ki: "Ya benim ölümüm ne zaman olur?" O zât; "Kişiye kendi ölüm zamânını bilmek âdetullaha ters düşer Hiçbir nefs nerede öleceğini bilemez " dedi Şemseddîn Efendi; "Ricâl-ül-Gayb, Allahü teâlânın bildirmesiyle bilebilirler Lutf edip de beni uyarınız " dedi Bunun üzerine; "Allahü teâlâ bilir, ama sen dahi Halîmî Çelebi ile aynı günde vefât edip, sizinle birlikte bir cenâze daha zuhûr eder Yavuz Sultan Selîm Hân, üçünüzün de cenâze namazında hazır bulunur " dedi Koynundan bir arâkiyye (tiftikten ince başlık) çıkarıp, Şemseddîn Efendiye; "Bu, Selîm Hana hediyemizdir Ona iletin " buyurdu Bir daha çıkarıp; "Bunu da Halîmî Çelebi'ye veresin" dedi Bunun üzerine Şemseddîn Efendi; "Bana bir hâtıranız olmaz mı " dedi "Sana bir şey hazırlamadım Eğer kötü demezsen, başımdaki arâkiyyeyi vereyim " dedi Şemseddîn Efendinin istek göstermesi üzerine başındaki arâkiyyeyi ona verip; "Kitabını yaz bakayım, nice hızlı yazarsın göreyim " dedi Şemseddîn Efendi yazmaya başladı Gaybden gelen o zât hemen gözden kayboldu
Bu durumları Hasan Can'a anlatıp, arâkiyyeyi Selîm Hana ulaştırması için verdi HasanCan da arâkiyyeyi vermek üzere Selîm Hanın huzûruna vardı Olanları anlatıp, arâkiyyeyi Selîm Hana verdi Selîm Han arâkiyyeyi alıp, kokladı ve yüzüne saygı ile sürdü
Pâdişâh Mısır'dan Şam'a doğru yola çıkınca, Halîmî Efendi hastalandı Hekimlerin ilaçları fayda etmedi Yavuz Sultan Selîm Han onu zaman zaman ziyâret edip kalbini hoş tutmaya çalıştı Üçüncü günde, Halîmî Çelebi vefât etti Aynı gün, Molla Şemseddîn ve Pâdişâhın sarayından bir hoca da vefât etti Üçünün de cenâze namazı aynı yerde kılınıp, Yavuz Sultan Selîm Han hazır bulundu
Nakledilir ki: Yavuz Sultan Selîm Hân Anadolu topraklarına ayak basınca, sık sık hocasını hatırlar; "Mevlanâ Abdülhalîm ile sefere çıktık, şimdi ise, sâdece onun hâtıralarıyla dönüyoruz " diyerek, saygı ve sevgisini dile getirdi
Molla Abdülhalîm Efendi; ilim ve irfânı yüksek, ilmiyle âmil, fazîlet sâhibi bir zâttı Dînî ve dünyevî fazîletlerde yüksek derece sâhibi, cömert, vefâkâr, kerem ehli ve halîm yumuşak huyluydu Az konuşur, çok dinlerdi Kusur aramaz, iyiyi ve doğruyu görmeye çalışırdı Kimseyi arkasından çekiştirmez, herkesi bir takım meziyetleriyle değerlendirirdi Fakîr ve kimsesizlere çok yardım ederdi Bu sebeple, onun adı her tarafta duyulmuştu
1) Şakâyik-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s 385
2) Kâmûs-ul-A'lâm; c 4, s 3065
3) Şezerât-üz-Zeheb; c 8, s 124
4) Tâc-üt-Tevârih; c 1, s 610, 611, 612
5) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c 14, s 62
|