Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
abdurrahman, tafsûncî

Abdurrahmân Tafsûncî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Abdurrahmân Tafsûncî




ABDURRAHMÂN TAFSÛNCÎ

Meşhûr velîlerden Künyesi Ebû Muhammed'dir Tafsûnc veya Tagsûnc denilen yerde yerleştiği için Tafsuncî nisbesi ile meşhur oldu Tafsûnc Bağdâd'a bağlı ve Dicle kıyısında bir beldenin adıdır Doğumu ve nesebi hakkında kaynaklarda bilgi yoktur Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin talebesidir 1115 (H550) senesinden önce hocası Abdülkâdir Geylânî'nin sağlığında vefât etti KabriTafsûnc'da olup ziyâret yeridir

Abdurrahmân Tafsûncî, evliyânın büyüklerinden olup, âriflerin gözbebeği, evliyânın baştâcı, yüksek ve kıymetli hâllerin sâhibi, kerâmetleri açık ve tasarrufu kuvvetli bir zâttı Yüksekçe bir kürsînin üzerine çıkıp, din ve hakîkat ilimlerini anlatırdı İslâmiyetin emir ve yasaklarını bildirir, evliyâlığın yüksek hâllerini haber verirdi Onun meclisi, âlim ve velîler ile dolup taşardı Kendisi, âlimlere hâs bir elbise giyerdi Katıra binip belde, belde dolaşırdı Tafsûnc'da bâzı sâlih kimseler, Resûlullah efendimizi rüyâlarında görüp, onun hâlinden suâl ettiklerinde; "O, mukaddes âlem hakkında haber verenlerdendir" buyurdu Allahü teâlânın katındaki derecesi çok yüksek olan Abdurrahmân Tafsûncî, himmet ve yardımı ile tasarrufu kuvvetli olup, duâ ve murâdı çabuk hâsıl olanlardandı Gâipten haber verdikleri mutlaka ortaya çıkardı Gâibi, ileride olacakları ancak Allahü teâlâ bilir Fakat Allahü teâlânın Peygamberlere mûcize, evliyâya da kerâmet olarak gâipten bildirdikleri aynen zuhûr etmiştir Abdurrahmân Tafsûncî, böyle kerâmet sâhibi bir velîydi

Bir gün bir adam ona gelip; "Ey efendi! Benim, on bir seneden beri meyve vermeyen hurmalarım ve üç seneden beri yavrulamayan ineklerim var Bana duâ edin Bunlardan başka hiç malım yok" dedi

Ona duâ etti O seneden sonra hurmalar meyve verdi İnekler yavruladı Hattâ o şahıs, insanlar içinde, hayvan sürüsü ve parası, incisi çok biri olarak tanındı Hayvanları, dillere destân olacak şekilde çoğaldı

Abdurrahmân Tafsûncî'nin talebelerinden biri anlatır:

Hocam Irak sahralarının birinde bulunuyordu O esnâda; "Ey çöldeki vahşî hayvanların, inlerinde tesbîh ettiği Allah'ım! Seni, bütün noksan sıfatlardan tenzîh edip, uzak tutar, kemâl sıfatlarla tesbîh ederim!" buyurdu ve hemen ne kadar vahşî hayvan varsa, yanına geldi, birlikte kendi dilleriyle tesbîh etmeye başladılar Hattâ öyle oldu ki, aslanlar, tavşanlarla ve ceylanlarla bir araya gelip karıştı İçlerinden bâzısı, sürünerek onun ayaklarının dibine kadar geldi

Sonra; "Ey yüce Allahım! Kuşların yuvalarında, seni tesbîh ettiği gibi, ben de seni tesbîh ediyor, bütün noksanlıklardan tenzîh ediyorum!" dedi Başını yukarıya kaldırınca, her cinsten binlerce kuşun gelip başının üstünde gökyüzünü doldurduğunu gördüm Her biri, kendince ötüşüyor, seslerini alçaltıp yükseltiyorlardı Ona yaklaştılar ve sonunda başı üzerinde toplandılar

Sonra; "Ey fırtınaların kendisini tesbîh ettiği Allahım! Ben de seni tesbîh ediyorum!" der demez, hemen dört bir taraftan, rüzgârlar esmeğe başladı Ondan daha latîf esen bir rüzgâr görülmedi

Sonra yine; "Ey Allahım! Şu kocaman ve yüksek dağların, seni tesbîh ettiği gibi, ben de seni tesbîh ediyorum!" dediğinde, o anda, üzerinde bulunduğu dağ sallandı ve ondan büyük kayalar, Allah'ı zikrederek düşmeye başladılar

Oğlu, Şeyh Ebû Hafs Ömer anlatıyor:

Bir defasında, babam sefer niyeti ile evden dışarı çıktı Ayağını bineğine koyduğunda bu isteğinden vazgeçip, eve girdi Kendisine vazgeçmesinin sebebi sorulunca, buyurdu ki: "Ey oğlum! Yeryüzünde ayağımın sığacağı, yâni kalabileceğim daha hayırlı bir yer göremedim Onun için böyle yapmaya mecbur kaldım" diye cevap verdi Sonra, ölünceye kadar bir daha Tafsûnc'dan dışarı çıkmadı

Bir gün adamın birisinin, ezân okunurken şiir söylediğini işitti Hemen ona, bundan vazgeçmesini bildirdi Fakat o kişi, söz tutmadı Ona; "Sus, ancak benim emrimle konuşacaksın Üç gün hiç konuşma! Sonra, bu yaptığına tövbe edip istigfâr et, yâni bunun günâhından bağışlanmanı Rabbinden iste!" dedi O da hiç konuşamaz oldu Üç gün sonra ona; "Abdest al!" deyince, o da abdest aldı, tövbe etti ve konuşmaya başladı

Evliyânın büyüklerinden olan Abdurrahmân Tafsûncî; "Ben, evliyânın arasında turna kuşu gibiyim O, kuşlar arasında boynu en uzun olanıdır Hangi talebemin bir sıkıntısı olursa, yardımına uzanırım" buyururdu Yüksek hâl sâhibi Şeyh Ebü'l-Hasan Ali el-Hînî, onun böyle söylediğini işittiğinde, bu sözünden pek hoşlanmadı Elbisesini çıkarıp bâzı şeyler söyledi Şeyh Abdurrahmân bir müddet sustu Sonra talebelerine dönüp; "Bu kimse, Allahü teâlânın inâyetine kavuşmuştur Bedenindeki kılları gibi, vücûdunun her zerresi, inâyet-i Rabbaniyeye erişmiş bir kuldur" dedi ve ona elbisesini giymesini söyledi O da; "Ben, üzerimden çıkardığım şeyi bir daha giymem" dedi Şeyh Abdurrahmân da bahçeye döndü ve hanımına hitâb ederek; "Ey Fâtıma! Bana giydiğim elbiseyi getir" diye seslendi Hanımı, bu sesi işitti ve elbise getirirken yolda karşılaştılar Hanımının getirdiği elbiseyi alıp ona verdi ve; "Senin şeyhin kimdir?" diye sordu O da; "Benim şeyhim Abdülkâdir-i Geylânî'dir" diye cevap verdi O ise; "Ben, onun ismini, ancak bu yerde işitiyorum Halbuki ben, kırk seneden beri Hak kapısının eşiğini aşındırıyorum Onu ne girerken, ne de çıkarken aslâ görmedim" dedi ve yanındaki talebelerinden bir grubuna dönüp buyurdu ki:

Bağdâd'a gidip, Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî'ye varınız ve kendisine selâmımı söyleyiniz! Ayrıca ona; "Şeyh Abdurrahmân, kırk senedir Hak kapısında imiş Sizi girerken ve çıkarken orada görmemiş!" deyiniz

Şeyh Abdurrahmân, bu sözleri söyleyip talebesini yola çıkarırken, Bağdâd'da Abdülkâdir-i Geylânî de, yanında bulunan Muzaffer-ül-Cemâl, Abdülhak el-Harîmî ve Osman es-Sarifînî'ye buyurdu ki:

Sizler, hemen yola çıkınız! Yolda Şeyh Abdurrahmân-ı Tafsûncî'nin talebelerine rastlayacaksınız Karşılaştığınızda, onları geri çevirin ve berâberce, doğru Şeyh Abdurrahmân-ı Tafsûncî'ye varıp, ona şöyle deyiniz: "Şeyh Abdülkâdir'in size selâmı var Hak kapısının derekelerinde, eşiklerinde olan kişi, Abdülkâdir'de olanı göremez deyin Ben oraya sır kapısından girip çıktığım için, beni kimse görememektedir Ben oraya, bâzı işâretlerle girip çıkarım Filanca zamanda, filan elbiseyi giymiştin Sana onu giydiren bendim O elbise, Rızâ elbisesidir Filanca gece de, bir işâretle teşrif çıkışı yapmıştın İşte, fetih teşrifi olan o da benim elimden geçmiştir Hak kapısının derekelerinde, on ikibin velînin huzûrunda İhlâs sûresi tarzında olan yeşil velâyet elbisesini sana giydirirlerken, söyle bakalım bu da benim elimden geçmemiş miydi?"

Onlar, bu emri alıp, yarı yolda karşılaştıkları talebeleri ile Şeyh Abdurrahmân'ın huzûruna gelerek, Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin sözlerini tam tamına anlattılar O da;

Şeyh Abdülkâdir, doğru söylemiştir Evliyâlıkta vaktin sultânı ve tasarruf sâhibi, şüphesiz odur! demek sûretiyle onun büyüklüğünü tasdîk etti ve ona bağlandı

Bir gün Cumâ namazını kılmak için evinden çıkmıştı Katırına binmek için ayağını üzengiye koydu Sonra tekrar vazgeçti Bir müddet bekleyip, bindi Niçin böyle yaptığı kendisine sorulduğunda; "O anda, Bağdâd'da, Şeyh Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî de katırına binmek istiyordu Ben, önce binerek onun önüne geçmek istemedim" cevâbını verdi

Abdurrahmân Tafsûncî'nin vefâtı yaklaştığı zaman, oğlu, kendisine vasiyette bulunmasını istedi O da; "Ey oğlum! Sana şöyle vasiyet ederim ki, Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî'ye her zaman saygı ve hürmetini muhafaza edip, emirleri üzere hareket et Hizmetinden ayrılma!"

Babası vefât edince, oğlu, Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin yanına geldi Şeyh hazretleri, ona ikrâmda bulunarak hırkasını giydirdi Sonra da öz kızı ile onu evlendirdi Artık o, hep âlimlere mahsus bu elbiseyi giyerdi

Abdurrahmân Tafsûncî'nin (raleyh) her sözü hikmetlerle doludur Okuyup dinleyene feyz ve ilâhî bolluk verir Buyurdu ki:

"Nefsinin ayıplarını, kusurlarını görmeyen kimse, azıp doğru yoldan ayrılır"

"Dünyâda haram, günah olan işlerle meşgûl olan kimseler, herkesin yanında zelîl olur, aşağılanır"

"İlimlerin en faydalısı, kulluk vazîfesi ile ilgili hükümleri öğrenmektir Ve yine ilimlerin en yükseği tevhîd ilmi olup, Allahü teâlânın zâtına ve sıfatlarına âit bilgileri öğrenmektir"

"Dinde farz ve vâcib olan emirler yerine getirilince, tevâzu sâhibi olmakla berâber, kahramanlık göstermenin bir zararı olmaz Sünnet, nâfile olan bir amel ve taleb edilen bir ilim, kibir ile berâber hiçbir fayda vermez"


1) Kalâid-ül-Cevâhir; s104
2) Tabakât-ül-Kübrâ; c1, s146
3) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c2, s56
4) Nefehât-ül-Üns; s460
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c5, s375
6) Nesâim-ül-Mehabbe; s347

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.