Prof. Dr. Sinsi
|
Ebü'l-Hayr Fârûkî
Şâkir Ahmed Ensârî bir gün Habîbullah Pânî-pütî ile beraber Ebü'l-Hayr Fârûkî'nin huzûruna gitmişlerdi Ebü'l-Hayr Fârûkî o sırada üzerinde iki şal olduğu halde taht gibi bir şeyin üzerinde oturuyordu Ebü'l-Hayr Fârûkî'yi bu halde görünce, Habîbullah'ın kalbinden; "Şeyh olan birisi iki şala bürünüp böyle taht üzerinde nasıl oturur? Bu, sultanlara mahsus bir haldir " diye geçti Ebü'l-Hayr Efendi başını kaldırıp; "Eğer şeyh olan kimse eski bir elbise giyip, kül üzerinde otursa, fakat kendini bir şey zannetse, o hiçbir şey değildir Başka şeyh de iki şala bürünüp, taht üzerinde otursa, fakat kendini hiçbir şey olarak görse, bil ki o esas şeyhdir " buyurdu Habîbullah bu durumu arkadaşlarına anlatınca, arkadaşı; "Onlar Allahü teâlânın izni ile kalpten geçeni bilirler Onun için bizler, onların yanına kalbimizi vesveselerden temizleyerek girelim " dedi
Ebü'l-Hayr Fârûkî, Dehli'de hacca gitmek için yola çıkanlara şöyle tavsiyede bulundu: "Yolculuğun meşakkat ve güçlüklerine zevkle, şevkle katlanmalıdır Sabırsızlık, sıkıntı, rahatsızlık sözlerini ağıza almamalıdır Eğer bir kimsenin sıkıntı ve meşakkatlere katlanmaya gücü yoksa, ona bu sefere izin vermek doğru değildir "
"Dehli'de Hacı Zafirüddîn isminde temiz kalpli bir zât vardı Bir gün Ebü'l-Hayr hazretlerine; "Efendim! Nefsânî arzu ve istekler biz insanların tabiatında, yaratılışında var, bunlardan korunamayız ki " deyince; "Allahü teâlâ insanda bu nefsin isteklerini yarattı Fakat onları def edecek kuvveti de verdi İnsan bu kuvvetleri kullanarak, meşrû yollarla, nefsin isteklerini gidermeye çalışması, Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmesi ve yasaklarından sakınması lâzımdır İşte dindarlık da budur "
Birisi Dehli civârında bulunan çok yüksek bir tepeye çıkmış, kendini oradan aşağıya atıp intihar etmek istiyordu Tam kendisini dağdan aşağı atacağı sırada arkasından birisi onu kuvvetle tuttu Dönüp baktığında, kendisini tutanın Ebü'l-Hayr Fârûkî olduğunu gördü Ebü'l-Hayr Fârûkî buyurdu ki: "İntihar etmeye utanmıyor musun? İrâden kadınlardan da aşağı imiş " Sonra ona birkaç dirhem verip; "Al şu balta ile ipi; odun satarak helal kazan " dedi O şahıs yaptığına tövbe etti ve talebelerinden oldu
Ebü'l-Hayr Fârûkî, kabir ziyâretlerine gider, mânen istifâde ederdi Kabir ziyâreti için sefere çıkmak câizdir buyururdu Serhend ve Pâni-püt'e oradaki kabirleri ziyâret için gitmişti Din büyüklerinin kabirlerini ziyârete gidince tam bir edeb üzere bulunurdu Ayakkabılarını çıkarıp, ellerini bağlar, başını önüne eğerek, kabrin yanına giderdi Yüzünü kabre dönerlerdi İki dizi üzerine oturarak Kur'ân-ı kerîm okurdu Edeb ve hürmetle geri geri giderek kabrin yanından ayrılırdı
Ebü'l-Hayr Fârûkî, sohbetlerinde sık sık şöyle nasihat ederdi:
"Din bilgisini öğreniniz Geliş-gidişlerinizde, oturup kalkmalarınızda, kısaca her vakit, kalbinizi Allahü teâlâyı anmak ve hatırlamakla meşgul ediniz Böylece dâimâ Allahü teâlâyı anma ve hatırlama hâli, melekesi hâsıl olur "
"Çok istiğfâr ve Lâ havle velâ kuvvete illâ billah, okuyunuz Kalpteki vesveselerden ve günahlardan uzaklaşmak için çok faydalıdır "
"Musibet ve sıkıntı zamanlarında sabırlı olunuz Böyle vakitlerde Allahü teâlâyı anmakla meşgul olmak kalbe rahatlık verir Allahü teâlâyı çok anınız Bu dünyâya gelen bir gün mutlaka buradan göç edecektir Saâdetli o kimsedir ki, tövbe edip zikr ile meşgul olarak vefât eder "
"Tâatler, ibâdetler için çok gayretli olunuz Kıymetli ömür sermâyesini zâyi etmeyiniz Sıkıntı ve kederden kendinizi uzak tutunuz Gıybetten ve yalan söylemekten çok sakınınız Kötü huylardan sakınmakta çok gayret ediniz "
"Hocasının huzûrunda sağa sola bakan, kalben hazır bulunmayan edepsizlik etmiş olur Nefislerinin esiri olanlar ölüdürler Kalb ehli ise diridirler Ey Allah'ın kulu! İnsanlara karşı mütevâzî ol Kibirli ve inâd olma Halka tevâzû ederek, başını önüne eğ Fakir kimse gibi yürü Emir gibi, ihtişamlı yürüme Din büyüklerine hizmet et Dünyâda nefsi ölen bir daha ölmez Seher vakti kalkıp namaz kılmakla, Kur'ân-ı kerîm ve istiğfâr okumakla meşgul olanlara ne mutlu Zikirlerin en üstünü "Lâ ilâhe illallah" söylemektir
"Ey aziz! Fırsat ganîmettir Hadîs-i şerîfte; "Sonra yaparım diyenler helâk oldu " buyruldu
"Uzun emel, uzun arzular ile kıymetli vaktinizi zâyi etmeyiniz Kötü düşüncelerden kalbinizi uzak tutunuz Vesveselerden, boş düşüncelerden zihninizi temizleyiniz Her gün belli bir vakitte Kur'ân-ı kerîm okuyunuz İyilerin yolu budur Dünyâ gam ve kederinde kalmak, eline dünyâlık geçmedi diye üzülmek, akıllıların işi değildir Dünyâlık için üzülmekten ele ne geçer? Zamânı iyi işlerde harcamak gerekir Ticâret ve zirâat iyi işlerdendir İhlâsla Allahü teâlâyı anmak en büyük nîmettir "
Dünyâlık elde etmek ve zengin olmak için yanına gelenlere, kendisinden duâ isteyenlere ise şöyle buyururdu:
"Dünyevî maksatlar için benim yanıma gelmeniz ve benden bir şey taleb etmeniz ahmaklıktır Allahü teâlâ kitaplarını, dünyevî kazanç yollarını bildirmek için indirmemiş, Peygamberlerini bunun için göndermemiştir Bilakis onları kullarına dîni öğretmek için göndermiştir Dünyâlık kazanmak için kitap ve peygambere ihtiyaç yoktur Kitap ve peygamber olmadan da dünyâlık kazanılabilir Cenâb-ı Hak bu hususta dinli dinsiz bütün yaratıklarının rızıklarına kefildir Bir kimse uygun bir mürşid-i kâmil, rehber elinde kemâlin zirvesine ulaşırsa, Peygamber efendimizin vekîli olur Peygambere dünyâyı kazanma yollarını öğretmesi lâzım değil iken onun vekillerine niye lâzım olsun Pîr-i kâmilin duâsıyla dünyâlık elde etmek makbûl değildir Bid'at ve gaflet ehli böyle şeylere müptelâ olmuş, tutulmuştur İşin özü şudur ki: Bir kul namaz, oruç, Kur'ân-ı kerîm okumak ve zikri bu maksatla yaparsa, dünyâlık bakımından onun durumu iyi olur Fakat âhiret sevabından mahrûm kalır Nitekim âyet-i kerîmede meâlen şöyle buyrulmaktadır: "Kim dünyâ hayâtını ve onun süsünü isterse, onlara yaptıklarının (çalıştıklarının) karşılığını burada tam olarak veririz Bu hususta bir eksikliğe de uğratılmazlar Onlar öyle kimselerdir ki, âhirette kendileri için ateşten başkası yoktur Dünyâda yapageldikleri şeyler orada boşa gitmiştir Zâten yapageldikleri şeyler hep boştur " (Hûd sûresi: 15-16)
Yine buyurdu ki:
"Her söylediğinizi kalp huzûru ile ihlâsla, Allahü teâlâ için söyleyiniz Gafletten, Allahü teâlâyı unutmaktan, kötü ve bozuk ahlâktan uzak durunuz "
"Kur'ân-ı kerîmi okumanın üç derecesi vardır En aşağı derecesi, yalnız tecvid ile okumaktır Orta derecesi tecvidle ve mânâsını anlayarak okumaktır En üstün derecesi ise, tecvidle ve mânâsını anlayarak ve tadını kalbinde duyarak okumaktır "
"Yabancı kadın, bid'at sâhibi ve fâsıkla berâber olmaktan çok sakının "
"Bedenin sıhhati şu üç şeye bağlıdır: İyi gıdâ, vücutta bozuk zararlı bir madde bulunmaması ve zararlı şeylerden uzak durmak Kalbin sıhhati ise şunlara bağlıdır: 1) Sâlih amel; kalbin ve rûhun gıdâsıdır 2) Kin, kibir gibi kötü ahlâktan sakınmak; bunlar bedendeki bozuk maddeler gibidir 3) Günahlardan sakınmak "
"Mânevî perdelerin, kalp gözünün açılması, herkese nasîb olmaz Allahü teâlâ bunu dilediğine ihsân eder Allahü teâlânın lütuf ve ihsânına kavuşmadıkça, bu saâdet, pazu kuvveti ile ele geçmez "
"Bir kimse ihlâsla, her şeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapmakla, ona saâdet kapıları açılır Bir zât, okuma-yazma bilmezdi Fakat Allahü teâlâya ve Resûlullah efendimize o kadar âşık idi ki, bu hâli bütün bedenine sirâyet etmişti Okuma-yazması olmadığı için Kur'ân-ı kerîmi okuyamazdı, ancak Kur'ân-ı kerîme olan sevgisinden kıbleye doğru oturur, Kur'ân-ı kerîmi bir rahle üzerine koyar, her satırı parmağı ile okuyormuş gibi tâkib ederdi Sonra sevgi ve ihlâsla; "Allah'ım! Ne hoş buyuruyorsun " derdi Her gün belli vakitlerde öyle Kur'ân-ı kerîmle meşgul olurdu Bir müddet sonra kendisinde yüksek haller meydana geldi ve murâdına kavuştu "
Ebü'l-Hayr Fârûkî, 1925 (H 1341) senesinde Dehli'de vefât etti Kalabalık bir cemâat tarafından kılınan namazdan sonra dedesi Ebû Saîd Fârûkî'nin yanına defnedildi Kabri ziyâret mahallidir Oğullarından Zeyd Efendi hâlen sağ olup dergâhda ders vermektedir
NASİPSİZİM
Ebü'l-Hayr Fârûkî istasyonda tren beklerken bir köşede oturuyordu Yanında da Hâfız Hafîzüddîn isminde bir talebesi vardı Bu talebenin birden kalbine; "Böyle büyük bir zâtın talebesiyim, fakat nasîpsizim " diye geldi O anda Ebü'l-Hayr Efendi onu yanına doğru çekerek; "Ey kardeşim! Hem dîne, hem de dünyâya kavuştun Allahü teâlânın lütuf ve ihsânından başka ne istersin " buyurdular Bir müddet sonra cenâb-ı Hakk'ın lütuf ve ihsânı ile hem mânevî derecesi arttı, hem de dünyevî makam, mevki, mal ve servete kavuştu
NİÇİN KENDİNİ PERİŞÂN EDİYORSUN?
Ebü'l-Hayr Fârûkî'yi sevenlerden Hâfız Abdülhakîm Dehlevî ticâretle uğraşıyordu Ticâretinde zarar etmişti Bu durum ona mânen de zarar vermişti Bir gün Ebü'l-Hayr dükkanın önünden geçerken, içeri girdi Hâfız Abdülhakîm'in omuzuna elini koydu İltifât göstererek; "Ey aziz! Niçin kendini perişan ediyorsun? Niçin keder, üzüntü ve sabırsızlıkla vakitlerini geçiriyorsun Allahü teâlâ sana mal, hanım, çoluk-çocuk, sıhhat, şeref ve îtibâr gibi pekçok nîmet ihsân etmiş Bunlar içerisinde maldan bir kısmı zâyi olsa ne olur sanki? Şâyet Allahü teâlâ kalanını da alırsa ne yapacaksın?" buyurdu Bu sözler Hâfız Abdülhakîm'in kalbindeki derde şifâ oldu Kalbi şaşılacak derecede sükûnet ve huzur buldu, bütün mânevî kirlerden ve bulaşıklardan temizlendi
SULTÂN ABDÜLHAMÎD HAN
Ebü'l-Hayr hazretleri buyurdu ki: Bir gece Resûlullah efendimizi gördüm Bir taraftan diğer tarafa gidip geliyorlardı Mübârek yüzlerinde keder ve üzüntü görülüyordu Anam-babam sana fedâ olsun yâ Resûlallah! Üzüntü ve kederinizin sebebi nedir? diye sordum Resûlullah efendimiz buyurdu ki: Bugün Abdülhamîd Han tahttan indirildi Bunun için kederliyim " Ebü'l-Hayr hazretleri rüyâsını naklettikten sonra, gözleri yaş içerisinde şöyle buyurdu: "Bu yüz sene içerisinde Sultan Abdülhamîd Han gibi takvâ sâhibi bir sultan gelmemiştir O, kavminin derdi ile dertlenir, milletinin iyiliğini ve refahını isterdi Müttekî ve ilmi seven bir sultândı Hocam Rahmetullah Efendiyi Mekke-i mükerremeden İstanbul'a yanına dâvet etmiş, çok ikrâm ve iltifâtta bulunmuştu Hattâ kendi eliyle ona namaz için seccâde sermişlerdi O yüce Hâkana bu muâmeleyi revâ görenlerin sonları pek fecî olacaktır Ama din ve millet çok zarar görecektir, ona yanıyorum "
İSTEKLERE KAVUŞMAK  
"Ey oğlum! Temennîleri bırak Gece-gündüz dünyâ malı toplar, amel yapmazsan, hiçbir isteğine kavuşamazsın Yalnız yaptıklarının meyvesini bulursun Gece gündüz dünyâ için çalışırsın, sonra da dindârların kavuştuğu derecelere kavuşmayı beklersin Ne kadar uzak İşin sonunda kurtuluş, sizin temennî ve arzûlarınıza bağlı değildir Bilakis îmân ve amele bağlıdır Kötü amel yapan herkes onun cezâsını görür Hiç kimsenin Allahü teâlâdan başka hakîkî yardımcısı yoktur Îmân edip, iyi amel işleyenler Cennet'e girerler Büyüklerimiz; Allahü teâlâdan ve sevdiklerinden başkasına tutulmuş olandan ne hayır beklenir " buyurmuşlardır
1) Makâmât-ı Ahyâr; s 116
2) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (48 Baskı); s 1039
|