Prof. Dr. Sinsi
|
Mûsâ Kâzım
Menkıbeleri çeşitli kitaplarda toplanmıştır Nûr-ul-Ebsâr da anlatılan menkıbelerden bâzıları şunlardır:
Bir gün Mûsa Kâzım hazretlerinden, zamanın halîfesi Hârûn Reşîd sordu:
"Sizler, kendinizin Ehl-i beytten olduğunuzu söylüyor veResûlullah'ın zürriyetindeniz diyorsunuz Halbuki aslında biz dedemAbbâs'dan dolayı Resûlullah'ın soyundanız, siz de hazret-i Ali'nin evlâtlarısınız İnsanların nesebi ve soyu baba ile devam eder "
Cevâbında buyurdu ki:
"Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde En'âm sûresi seksen dördüncü âyet-i kerîmesinde meâlen buyuruyor ki: "İbrâhim peygamberin zürriyetinden olan Dâvûd, Süleyman, Eyyûb, Yûsuf, Mûsâ ve Hârun! Biz iyileri böylece mükâfatlandırırız Ve ey Zekeriyyâ ve Îsâ!" Bu âyet-i kerîmede Îsâ aleyhisselâm, İbrâhim aleyhisselâmın soyundan sayılıyor Halbuki Îsâ'nın babası olmadığı, herkes tarafından bilinmektedir Bununla birlikte annesi tarafından İbrâhim aleyhisselâmın zürriyetinden sayılmaktadır Öyleyse, bizler de annemiz Fâtıma'tüz-Zehrâ(radıyallahü anhâ) tarafından Resûlullah efendimizin soyundan sayılırız "
Hârûn Reşîd, bir gün veziri Ali bin Yektîn'e çok güzel elbiseler hediye etmişti Bunlar arasında, siyah ibrişimle dokunmuş, altın yaldızlı gömlek en iyisiydi Pâdişâhlara mahsus bir elbiseydi Ali bin Yektîn, Mûsâ Kâzım hazretlerini çok sevdiği için bir mikdar daha mal ilâve ederek hepsini Mûsâ Kâzım'a gönderdi Gömlekten başka bütün hediyeleri kabûl ettiler Gömleği geri gönderip, bunu saklamasını, bir gün lâzım olacağını söylediler Bir gün Ali bin Yektîn, kölelerinden birine kızıp kovdu O köle, Hârûn Reşîd'e gidip; "Benim efendim Mûsâ Kâzım'ı imâm edinmiştir Ona çok mal gönderiyor, hattâ sizin ona ikrâm ettiğiniz ibrişimli altın yaldızlı gömleği bile hocasına gönderdi " dedi Hârun Reşîd, kızıp, Ali bin Yektîn'i çağırttı; "Sana giydirdiğim gömleği ne yaptın?" diye sordu Ali bin Yektîn; "Bendedir ey müminlerin emîri!" dedi Hârûn Reşîd, hemen getirmesini istedi O da kölelerinden birisini çağırıp; "Benim sarayımda falan odaya git, anahtarını falandan iste, odada bir sandık vardır Kapağını aç, içinde mühürlü bir kutu göreceksin O kutuyu getir" dedi Kölesi derhal kutuyu getirdi Kutuyu açınca, içindeki gömleği gördüler Güzel kokular da sürülmüştü Hârun Reşîd'in öfkesi geçti Ali bin Yektîn'e; "Bunu yerine gönder, hatırını da hoş tut! Bundan sonra senin hakkında söylenen sözlere aldırmam Bu elbise yanında olmasaydı, seni cezâlandıracaktım Fakat işin doğrusu meydana çıktı Bundan sonra, bir şeyi araştırmadan hakkında hüküm vermeyeceğim" dedi Başka hediyeler ve ihsânlarda bulunarak gönderdi Fesatlık yapan köleye de gereken cezâsı verildi
İshâk bin Ammâr şöyle anlatıyor: "Mûsâ Kâzım, Hârun Reşîd tarafından hapsedildiği zaman, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe hazretlerinin iki talebesi olan Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî ziyâretine gitmişlerdi Maksadlarından biri de ilmi hakkında bilgi sâhibi olmaktı İlminden sorup denemek istiyorlardı Tam o sırada hapishânenin nöbetçisi yanına geldi ve; "Ey mübârek efendim, bugünkü nöbetim bitti Yarın dönüşümde, bir ihtiyâcınız varsa, getireyim" dedi İmâm-ı Mûsâ Kâzım; "Bir ihtiyâcım yoktur " dediler Sonra, Ebû Yûsuf ile MuhammedŞeybânî'ye dönerek; "Ben bu adama hayret ediyorum Yarın döneceğini zan ediyor ve ihtiyaçlarımı soruyor Halbuki onun eceli gelmiştir ve yarın ölecektir" buyurdular İmâm-ı A'zam hazretlerinin iki talebesi de Mûsâ Kâzım'ın böyle söylemesine hayret ettiler ve; "Biz, bu zâtı, zâhirî ilimlerden imtihan etmek istedik Bu ise, bâtınî ilimden bize haber veriyor Bu sözünü deneyelim" diyerek kalkıp gittiler Adamın evine yakın bir yere nöbetçi koydular ve ona; "Bu evde bir şey gördüğün zaman, gelip bize haber ver!" dediler Gece yarısında evde bir ağlama sesi yükselmeğe başladı Nöbetçi gelip hemen haber verdi İmâm-ı Ebû Yûsuf ile Muhammed Şeybânî geldiği zaman ev sâhibinin öldüğünü gördüler Mûsâ Kâzım hazretleri için olan hayretleri ve onun büyüklüğü hakkında zanları bir kat daha arttı
Muhammed bin Abdullah el-Bekrî anlatıyor: "Borç istemek için Medîne-i münevvereye gelmiştim Bana bu hususta yardımcı olabilecek bir kişiyi çok aradım fakat bulamadım En sonunda yorulup, kendi kendime: Ebü'l-Hasan Mûsâ bin Câfer'e gitsem, durumumu ona anlatsam, iyi olur Belki bir şeyler elde ederim, diye düşündüm Kararımı verip, Negamâ denilen yerdeki bahçesinde onu buldum Beni görünce küçük bir hizmetçisi ile yanıma geldi Elinde bir kalbur, kalburun içinde hurma vardı O ve ben hurmadan yedik Sonra bana bir ihtiyâcım olup olmadığını sordu Ona durumumu olduğu gibi anlattım Bunun üzerine içeri girdi Az sonra yanıma geldi Hizmetçisine sen git dedi Elini elime uzattı Bana içinde üç yüz dinâr olan bir kese verdi ve kalkıp gitti Sonra bineğime binip, oradan ayrıldım "
Mûsâ Kâzım hazretleri çok cömert idi Birisi ona devamlı içerisinde dinâr bulunan keseler gönderiyordu Bu keselerin içerisinde, bâzan üç yüz, bâzan dört yüz, bâzan iki yüz dinâr bulunuyordu Mûsâ Kâzım hazretleri eline geçen bu dinâr keselerini yanında biriktirmez, onları Medîne-i münevvere fakirlerine dağıtırdı
Kızkardeşi onu şöyle anlatır: "O yatsı namazını kıldığı zaman, Allahü teâlâya hamd eder ve duâ eder, bu hâli gece bitinceye kadar devâm ederdi Gece bitince, tekrar kalkar, sabah namazını kılardı Sonra, bir mikdar, zikir ile, Allahü teâlâyı anmakla meşgûl olur, bu durumu güneş doğuncaya kadar devam ederdi Sonra, Kuşluk vaktine kadar oturur Daha sonra hazırlanır, dişlerini misvaklar, zevâl öncesine kadar uyurdu Uykudan uyanınca, abdest alır, ikindiye kadar namaz kılar, namazı bitirince, kıbleye doğru dönerek, akşam namazına kadar Allahü teâlâyı zikrederdi Sonra tekrar, akşam ile yatsı arası namaz kılardı Bu onun hergünkü âdeti idi "
Mûsâ Kâzım hazretleri,Resûlullah efendimizin yüksek nesebine sâhib olan Ehl-i beytin en büyüklerindendir Nurlu kalbine akıp gelen ilmin ve feyizlerin çokluğu, akıl ve dil ile anlatılamaz İnce mârifetleri bildiren sözleri, nükte ve latîfeleri çok meşhûrdur Hikmetli sözlerinden biri şöyledir Buyurdular ki: "Arkadaşlık ettiğin biri, önceleri hâli hâline uyar, sonraları kalbine sıkıntı verirse, hemen kendine bak! Kendi eğriliğini anlarsan, hemen tövbe et Doğru olduğunu anlarsan, bilesin ki, o arkadaşın yoldan sapmıştır Bu durumda dur, biraz düşün Hemen ondan ayrılma! Onu yalnız başına bırakma Cenâb-ı Hak tarafından bir düzelme gelinceye kadar bekle "
Rivâyet edilir ki, Mûsâ bin Câfer el-Hâşimî (Mûsâ Kâzım) hazretleriMescid-i Nebevî'ye girip, gecenin ilk vaktinde secdeye vardı Sabaha kadar secdede şöyle dediği duyuldu: "Yâ Rabbî! Günahım çok, fakat senin affın büyük "
EVİN YIKILDI
Mûsâ Kâzım hazretlerini sevenlerden Medâin şehrindeki Îsâ isminde bir zât şöyle anlatıyor: Hacca gitmiştim O sene Mekke'de kaldım Sonra, bir sene de Medîne'de kalayım diyerek oraya gittim Musallâ denilen yerde Ebû Zer-i Gıfârî hazretlerinin evi yanında bir yer kirâladım Orada devamlı Mûsa Kâzım'ın ziyâretine gidiyordum Yağmurlu bir geceydi , yanında oturuyordum Birdenbire, bana; "Ey Îsâ, kalk evine yetiş! Evin, eşyâlarının üzerine yıkıldı " dediler Koşarak evime geldim Baktım ki, gerçekten ev yıkılmış, eşyâlar altında kalmıştı Birkaç işçi tuttum Bütün eşyâlarımı noksansız enkâz altından çıkardım Yalnız abdest almak için kullandığım ibriğim kayboldu Ertesi gün İmâm-ı Mûsâ Kâzım'ın yanına geldim Bana; "Eşyâlarından kaybolan bir şeyin var mı?" diye sordular Ben de; "Hayır efendim, yalnız abdest ibriğim kayıp!" dedim İşte o zaman başlarını aşağıya indirip gözlerini yumdular Bir müddet bekledikten sonra, başlarını kaldırıp bana dediler ki: "Sen bir gün önce ev sâhibinin helâsına gitmişsin ve orada unutmuşsun! Şimdi git, ev sâhibinin hizmetçisinden iste, sana versinler " Ben de hemen koşarak geldim Ev sâhibinin hizmetçisinden ibriğimi isteyince, getirip teslim etti
NE KADAR ZARARIN VAR
Yahyâ bin Hasan anlattı: "Medîne-i münevverede birisi Mûsâ Kâzım hazretlerine eziyet edip kırıcı sözler söylüyordu Onu sevenler, ona devamlı; "Bize izin ver, şuna haddini bildirelim " diyorlardı Fakat Mûsâ Kâzım hazretleri böyle bir işe teşebbüsten onları şiddetle men ediyordu Bir gün, kendisine hakârette bulunan şahsın nerede olduğunu sordu Medîne-i münevverenin civârında bir yerde olduğunu söylediler Mûsâ Kâzım, bineğine binerek, onun tarlasının olduğu yere gitti ve orada buldu Tarla'ya katırı ile girdi O şahıs, tarlaya basma diye bağırdı Mûsâ Kâzım onun yanına kadar geldi Yanına oturdu Ona; "Ne kadar zararın oldu?" deyince, o şahıs; "Yüz dinâr " deyip; "Sen kaç dinar umuyordun?" diye sordu Mûsâ Kâzım "Bilmiyorum Gaybı ancak Allahü teâlâ bilir Ne kadar, zarara uğradığını bilmediğim için sana; "Ne kadar zararın olduğunu tahmin ediyorsun?" diye sordum " Bu söz üzerine o şahıs; "Öyleyse, iki yüz dinâr istiyorum" dedi Mûsâ Kâzım ise ona üç yüz dinâr verdi Mûsâ Kâzım'a daha önce hakâretlerde bulunan o şahıs, bu cömertlik ve ihsân karşısında hayran kaldı Kalkıp, Mûsâ Kâzım hazretlerinin başını öptü ve sonra birbirinden ayrıldılar Mûsâ Kâzım oradan ayrılınca, Mescid-i Nebevî'ye (Resûlullah efendimizin mescid-i şerîfine) gitti Yine orada o şahısla karşılaştı Fakat kendisini seven yakınları onu orada görünce, hemen üzerine yürümek istediler Fakat Mûsâ Kâzım hazretleri onlara; "Hangisi hayırlı; sizin yaptığınız mı, yoksa benim istediğim mi? Ben ona yakınlık göstermek sûretiyle ıslâh olmasını düşünmüştüm" dedi
1) Câmi'u Kerâmât-il-Evliyâ; c 2, s 269
2) Vefeyât-ül-A'yân; c 5, s 308-310
3) Tabakât-ıİbn-i Sa'd; c 3, s 244
4) Hadâik-ul-Verdiyye; s 40
5) El-A'lâm; c 7, s 321
6) Nûr-ul-Ebsâr; s 142, 148
7) Târih-i Bağdâd; c 13, s 27
8) Sıfat-üs-Safve; c 1, s 103
9) Mîzân-ül-İ'tidâl; c 3, s 201
10) El-Bidâye ven-Nihâye; c 10, s 183
11) Tehzîb-üt-Tehzîb; c 10, s 340
12) Kâmûs-ul-A'lâm; c 6, s 4478
13) Seâdet-i Ebediyye; (49 Baskı) s 1126
14) Eshâb-ı Kirâm; (6 Baskı) s 364
15) Şevâhid-ün-Nübüvve; cüz 7, s 19
16) İslâm ÂlimleriAnsiklopedisi; c 2, s 321
|