Prof. Dr. Sinsi
|
Gönlüyle Dünyayı Gezen Derviş;Murad-İ Münzevî Hz.
GÖNLÜYLE DÜNYAYI GEZEN DERVİŞ; MURAD-I MÜNZEVÎ HZ
Güneşin yorgun düştüğü bulutlu bir günde İstanbul Anadolu yakansından sultanlar sultanı Eyüp Sultan hazretlerinin ismi ile anılan Eyüp semtine geçtik Marmara’nın üzerindeki bulutların kışkırttığı martıların çığlıkları ve kanat sesleri, iskeleleri işgal etmeye gelmiş uçak filoları gibi havalanıp inmekteler İçimimizi soğutan havaya aldırış etmeden Eyüp semtindeki ziyaretleri yaptıktan sonra, yönümüzü bir gönül ehlinin makamına çevirdik
Eyüp’ün dik yamaçlı bir ara sokağına düşürdük yolumuzu Yokuşun sonundaki düzlüğe çıktımızda, eski evlerin, geçmişten kalma türbelerin, camii avlularına sıkışmış mezarların izlerini takip etmeye başladık
Yokuşu, düzü, hendeği, tümseği, atlayan ayaklarımıza şükretmek gerektiğini Murad-ı Münzevi hazretlerinin türbesine varınca daha iyi anladık Nice gözler vardı ki baktıkları halde görmezler, nice ayaklar vardı ki yürüyebildikleri halde ‘gidilmesi gerekene’ gitmezler
Üç yaşında ayakları felç olan Allah dostu Murad-ı Münzavi (kaddesallahu sırrahu) doğduğu Buhara’dan çıkmış yola, Hindistan’a, Şam’a, Mekke’ye, Medine’ye oralardan da sultanlar sultanı Eyüp Sultan’ın mekânına gelmiş
Murad-ı Münzevi hazretlerinin, etrafı duvarlarla çevrili dergâhının avlu kapısından içeriye giriyoruz Avlu içerisinde dergâhı, dergaha açılan türbesi ve ayrı bir bina olarak da bir medrese bulunmakta Türbeye doğru ilerlerken sağımızda ve solumuzda bir zamanlar Murad-ı Münzevi hazretlerine yarenlik etmiş, dostları, müritleri, onu sevenler birer mezar taşı olmuşlar Şeyhlerinin feyzinden istifade etmek ister gibi yan yana dizilmişler tespih taneleri gibi
Zamanın yorgun mekânında, renklerin solduğu akşamda türbegaha giriyoruz Sözden ötesi, gönülden içeri girmektir Sade bir türbe, gösterişsiz yalın
İstanbul’a yüreği ile bağlanan, kendi içinde derinlemesine yol alan insanlar zaman zaman anlaşılamamıştır Bu gerekçelerden biri vesilesi ile Çorlulu Ali Paşa tarafından İstanbul’dan bir süre sürülmüş mübarek Allah dostu Daha sonra İstanbul’a dönmüş, kendisine gereken saygı gösterilmiştir
Ruhunun derinliğinde ötelere yol almak isteyenler, Münzevi hazretlerinin manevi makamına gelirler Her gün onlarca insan derdini anlatır ona Derman isterken yaratıcıdan, onu aracı kor, araya “Onun hatırına nasib eyle Ya Rabbi!” diye…
Türbenin bulunduğu bölümden iki pencere açılmış türbenin yanından geçen yola Bu pencereden her geçene seslenir gönüller sultanı Kimi durup ellerini açar bir Fatiha yollar, kiminin acelesi vardır farkına varmaz
Yola bakan pencereden bakınca hüzünlenir mi Münzevi hazretleri bilinmez Ama kendinden uzakta, kendini kaybetmiş nicelerinin geçtiği bu yolun yolcularına bakıp hüzünlenmemek elde olmasa gerek
Ellerimizi açıp biz de fatihaların derinliğine veriyoruz kendimizi Akşam iyice kuşatıyor sevgililer şehri İstanbul’u Murâd-ı Münzevî'nin kabrini ziyâret edenler, orada rûhânî bir zevk ve lezzet duyarlar Celvetî büyüklerinden İsmâil Hakkı Bursevî hazretleri, Ahidnâme'sinde; "İlâhî aşk sâhiplerine, Murâd-ı Münzevî'nin kabrini ziyâret etmek lâzımdır Bereketi görülen makamlardandır " buyurmuştur
Türbeden ayrılmak için bahçesine çıktığımızda, türbeyi aydınlatan projektörlerin sıcaklığına sığınmış kediler, içimizi burkuyor Üşüyoruz Kimi insanlar gibi onlar da sığınacakları doğru yeri bulmuşlar Kediler gibi biz de sığınacak bir yer aramak için yürüyoruz İstanbul içine doğru
Gittiği yönü bilen, varmak istediği limana yelken açan, felçli hali ile dünyayı gönlü ile dolaşan Murad-ı Münzevi hazretlerini son bir daha düşünüp dalıyoruz kalabalıklara Birimizin diğerinden farklı olmadığı bir kalabalık alıyor bizi kendi telaşına
BAZI KERAMETLERİ
Âriflerden Mustafa Bekrî şöyle anlatır: "Murâd-ı Münzevî ile birkaç kere görüştüm Onun simâsında, yüzünde Allah adamlarının alâmetlerini gördüm Sâlihleri görmek büyük saâdettir Murâd-ı Münzevî, (İmam-ı Rabbani Hz nin oğlu ve halifesi Şeyh) Muhammed Ma'sûm'un bir talebesidir Şeyh Abdülkerîm Kattân bana, Murâd-ı Münzevî'nin Resûlullah Efendimizin sünnet-i seniyyesine olan bağlılığından çok bahseder, onunla görüşmeye teşvik ederdi Hattâ Murâd-ı Münzevî'yi bir gece rüyâmda üç defâ gördüm "
Şerbetin Sırrı
Şam ulemâsından ve o beldenin ileri gelenlerinden olan Bekrîzâde Halil Efendi İstanbul’da ilim tahsîli yapıp kâdı olmuştu Hazret-i Ebû Bekr’in neslinden olduğu için Bekrîzâde denmekle meşhur olan bu zât şöyle nakletmiştir: “Şeyh Murâd Efendi hazretleri, İstanbul’da Hz Eyyûb el-Ensârî’nin türbesi civârında ikâmet ederdi Dergâhında bereketli sohbetleriyle insanlara feyz saçardı Ben de devamlı ziyâretine gider, sohbetini dinlemekle şereflenirdim Her varışımda benim Hz Ebû Bekr soyundan olmam hasebiyle iltifat ve ikrâmda bulunurdu Âdeti üzere, kahve ve tatlı ikrâm eder ve bu ikrâmı her defâsında yapardı Bazen de kendine mahsus macun gibi olan ferahlatıcı bir çeşit tatlıdan ikrâm edilmesini emrederek, çok yakın ve samîmi iltifatta bulunurdu
Yine bir gün ziyâretine gidiyordum Giderken macun şeklindeki husûsî tatlısından yemeyi canım çok istedi Kendi kendime ben herkese ikrâm edilen tatlıdan istemem Hususi tatlıdan isterim Benim bu arzumu keşf ve kerâmetiyle anlayıp ikrâm etseler diye düşündüm Bu düşünce ile huzûruna vardım Oturduktan sonra hizmetçisi âdet üzere herkese ikrâm edilen tatlıdan getirip bana ikrâm etti Hizmetçi o tatlıyı bana verirken Murâd Efendi hazretleri hizmetçiye; “Yok yok! Git bizim macundan getir ” buyurdu
Hizmetçi derviş gidip tatlı macundan getirdi Bana verdi Ben de alıp yedim Şeyh Murâd Efendi bana bakıp tebessüm ederek; “Bir kaşık daha yiyin, arzu ettiğiniz macundandır ” dedi Ben hayret içinde, mahcup oldum Sonra sohbet ve nasîhat ederek buyurdu ki: “Siz Hz Ebû Bekr’in (ra) torunlarındansınız Bizlere feyz onun tarafından gelmiştir Mâlûmunuz, keşf ve kerâmet derecesine yükselmek ve harika göstermek sizden umulur, buna siz lâyıksınız Biz sizlere göre yabancı sayılırız Hal böyleyken sizin kalkıp bunları bizden beklemeniz lâyık mıdır? Bu garip bir iş değil midir?”
Onun Bulan Yolu Bulmuştur
Mustafa Bekrî şöyle der: "Sohbetinde bulunduğum evliyâdan birisi de hocam Molla Abdurrahîm Hindî'dir Molla Abdurrahîm, Murâd-ı Münzevî'ye çok hürmet ederdi Ona çok bağlıydı Hattâ, onun ilim ve ameldeki makâmına hayrandı Molla Abdurrahîm yüksek hâller, dereceler sâhibiydi Bu sebeble, Murâd-ı Münzevî'nin derecesini herkesten daha iyi biliyordu Çünkü o, gözünden mânevî perdelerin kaldırıldığı bir zâttı
Murâd-ı Münzevî (ks) Şam’da yaşadığı dönemde, şehrin ileri gelenlerinden birisi onu misafirliğe davet eder Murâd-ı Münzevî hazretleri de davete yalnız gitmemek için Molla Abdurrahîm’in de davet edilmesini ister Ev sahibi, Molla Abdürrahim’e giderek, Murâd-ı Münzevî’nin kendisi ile beraber misafirliğe gelmesini istediğini söyleyerek onu da davet eder
Davete Murâd-ı Münzevî ve Molla Abdurrahim katılırlar Davette küçük bir hoşnutsuzluk olur, Molla Abdurrahîm daveti yarıda bırakarak oradan ayrılır
Evine gittiğinde için için kendini yemektedir Düştüğü durumdan Murâd-ı Münzevî hazretlerini sorumlu tutar “Keşke Şeyh Murâd-ı Münzevî, ev sâhibine beni çağırttırmasaydı ” Diye düşünür Bir ara uykuya dalar Rüyâsında Murâd-ı Münzevî’yi görür huzûruna varıp selâm verir Münzevî ona dönüp; “Sizin bize ihtiyâcınız yok ” deyip, onun hâlini beğenmediğini ifâde eden bir tavır takınır Molla Abdurrahîm heyecanla uykudan uyanır Hemen Murâd-ı Münzevî’nin evine gider Yüreği yanmıştır Pişmandır Murâd-ı Münzevî onu görünce: “Geldin mi?” buyurur O da; “Evet efendim” deyip özür diler Murâd-ı Münzevî’nin elini öperek, Onun kapısından bir daha ayrılmaz
Nasıl Gidlir?
İstanbul’a her türlü araçla ulaşmak mümkündür Deniz yada kara yolu ile Eyüp’e geçilir Burandan Nişanca’da ki türbesine ulaşmak mümkündür
ESERLERİ
1 El Müfredât’il Kur’âniyye (tefsîri): Çok kıymetli olup tefsirinde, Arapça, Farça ve Türkçe bir arada kullanılmıştır 2 Silsiletü’z Zeheb fis’Sülûki vel-Edeb, 3 Risâle fit Tasavvuf, 4 Mektûbât ve Melfûzat Yazma nüshaları İstanbul kütüphanelerinde vardır
KİMDİR?
İstanbul’un en büyük üç evliyâsından bir olarak kabul edilir Kabri, Edirnekapı dışında, Eyüp sırtlarındaki Münzevî Câmii karşısındadır 1644’de Buhara’da doğdu 1719’da İstanbul’da vefât etti Küçük yaştan itibaren ilim tahsili yaptı Din ve fen bilgilerinde olgunlaştı Kâbe’yi ve Resûlullahın kabr-i şerîfini ziyaret etti Hindistan’a gidip, İmâm-ı Rabbanî hazretlerinin oğlu olan büyük evliyâ Muhammed Mâsum hazretlerinin yanında tasavvufun yüksek derecelerine ulaştı Oradan icazet alarak, Hicaz, Bağdat, İsfehan, Buhara, Belh, Semerkant, Kâhire şehirlerinde ilim tahsili yaptı Sonra Şam şehrine geldi Burada, Sultan Mustafa Hân kendisine ihsanlarda bulunup Şam’da ve Suruç’ta medrese yaptırdı Mekke, Şam ve Bursa’da da ilim öğreterek İstanbul’a geldi
Eyüp civarında şimdi kabrinin bulunduğu yerde, İstanbul halkına yıllarca ilim ve edep öğretti Pek çok kerametleri görüldü

YOL NOTLARI
-Murâd-ı Münzevî’nin üç yaşında iken ayakları felç olmasına rağmen sağlam insanlardan daha fazla seyahat etmiştir
-Türbeye erken vakitlerde gidilmeli Mesai bitimi ile beraber türbe ziyaretçilere kapanmaktadır
-Türbesi, Birinci Sultan Mahmûd Hanın devri şeyhülislâmlarından Ahmed Ebülhayr Efendi tarafından yaptırılmıştır
-Türbesi yıkılmak üzere iken, 1982 (H 1402) senesinde tâmir edilmiş
-Eyüp Sultan ziyaret edildikten sonra mutlaka Murâd-ı Münzevî’nin türbesi ziyaret edilmeli
-Murâd-ı Münzevî dört defa hacca gitmiştir
MÜBAREK SÖZLERİNDEN
* Abesle meşgul olmak insanı oyun ve eğlenceye sürükler Bazı lüzumsuz şeyler insanın abes işlere dalmasına sebep olur
* Vakti ganimet bilmek lâzımdır Bu dünyada, insana bitmeyen bir ömür verilmemiştir İnsan için belli bir ömür vardır Bu ömür de herkese nasip olmaz Yarına kavuşacağımızı kim katî olarak söyleyebilir O halde hayat, içinde bulunduğumuz andır
* Muhabbet kesbi değil (çalışmakla kazanılmaz) vehbîdir Her kime muhabbet verilirse, bir daha geri almazlar
* Tasavvuf yolunda ilerlemek isteyen tâlibe üç şey lâzımdır; talep, çalışmak, ilim
* Kul ile Rabb’i arasında olan muâmele, henüz sütten yeni kesilmiş mâsum bir çocuk ile annesi arasında olan muâmele gibi olmalıdır Mâsum çocuk annesini kaybetmiş, oturmuş ağlar Annemi isterim, der Annenin ismi nedir oğul dediklerinde, bilmem der Yine annemi isterim diye ağlar Annenin evi nerededir dediklerinde, bilmem der Yine annemi isterim diye ağlar İşte bu şekildeki çocuğu herkes korur, yardımcı olur
* Bir gönüle birbirine zıt iki şeyin sevgisi sığmaz
* Kalbinde Allah-u teâlânın rızasından başka bir şey bulunmaması için doğruluk ve ihlâsta kemal sahibi kimseler ile konuşmalı, onların sohbetinde bulunmalı, dilde ve gönülde daima Allah-u teâlâyı anmalı, bunda asla gevşeklik göstermemelidir
HASAN MAHİR
|