Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hafif, ibni

İbn-İ Hafîf

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbn-İ Hafîf




İBN-İ HAFÎF

Büyük velîlerden İsmi Muhammed bin Hafîf eş-Şîrâzî, künyesi Ebû Abdullah, lakabı İbn-i Hafîf'dir Babası sultan idi 889 (H276) senesinde Şîrâz'da doğdu 981 (H371)'de Şîrâz'da vefât etti Zâhir ve bâtın ilminde zamânının en meşhûr âlimi ve büyük velîsi idi Hakîkatlara dâir geniş bilgiye sâhipti ve büyük bir ifâde gücü vardı İbn-i Hafîf, Ebû Tâlib Hazrec-i Bağdâdî'nin talebesiydi Kettânî, Yûsuf bin Hüseyin er-Râzî, Ebü'l-Hüseyin Müzeyyen, Ebû Amr Dımeşkî, Hallâc-ı Mansûr, Cüneyd-i Bağdâdî ve birçok âlimin sohbetlerinde bulunmuş, onlardan ilim öğrenmiştir Kelâm ilmini İmâm-ı Eş'arî'den öğrenen İbn-i Hafîf, Şâfiî mezhebindeydi

Kendisinden ise, Ebü'l-Fadl Muhammed bin Câfer el-Husâî, Hüseyin bin Hâfız Endülüsî, Muhammed bin Abdullah Bakuya, Ebû Bekr Bâkıllânî ve daha birçok âlim hadîs-i şerîf rivâyet edip, ilim öğrenmiştir

İbn-i Hafîf hazretlerinin gıdâsı her gece sâdece yedi kuru üzümdü Hizmetçisi yedi tâne üzüm hazırlar ve onu yerdi Bedenen hafîf, rûhen yüksek bir hâle sâhipti Hizmetçisi bir gece sekiz üzüm verdi Farkına varmadan bu sekiz kuru üzümü yedi Kendinde önceki ibâdet ve zikir zevkini bulamayınca, hizmetçisine sorup yedi yerine sekiz verdiğini öğrendi Hizmetçiye; "Bundan sonra sen benim dostum değilsin! Dost olsaydın bunu yapmazdın!" diyerek, hizmetinden uzaklaştırdı Bu vazîfeyi başka bir talebesine verdi

Tasavvufta yetişmesini şöyle anlatmıştır: "Karşılaştığım ve elinde tövbe ettiğim ilk zât, Ebü'l-Abbâs Ahmed bin Yahyâ hazretleridir Önce bana hadîs-i şerîf yazmayı emretti Sonra tasavvufta yetiştirdi İlk muâmelesi şöyle oldu: Beni çarşıya götürdü Bir mescidin önünde oturup, et satan bir kasap geçinceye kadar bekledi Kasaptan bir parça et satın aldı Eti benim elime verip; "Bunu bizim eve götür, bırak gel" dedi Eti elime aldım Fakat insanlardan utanıyordum Mescide girdim eti önüme koyup, bir hamal tutup onu taşıttırsam mı diye düşünüp, Allahü teâlânın yardımı ile; "Şeyh hazretlerine muhâlefet etmeyeceğim Emrini yerine getireceğim" diyerek eti alıp götürmek için dışarı çıktım İnsanlar bana bakıp; "O ne?" diye sordukça, utancımdan bir şey söylemiyordum Eve varıp eti bırakıp geri döndüm Utancımdan iyice terlemiştim Hocamın yanına gelince, bana; "Ey evlâdım! İnsanlar seni melik çocuğu olarak bilip hürmet gösterirler Nefsin o eti taşımaktan ne hâle geldi?" diye sordu Ben de hâdiseyi aynen anlattım Tebessüm edip; "Ey evlâdım! Senin işinden dolayı Allahü teâlâya hamdettim Bunun karşılığını ilerde göreceksin" buyurdu

İbn-i Hafîf, Allahü teâlâya çok ibâdet ederdi Bâzan nâfile namazlarda bir rekatte on bin İhlâs-ı şerîf okurdu Genellikle sabahtan akşama kadar bin rekat namaz kılardı, çok sadaka dağıtırdı Bâzan halkın yanına çıkacak elbisesi kalmazdı Her sene kırk defâ uzlete, yalnızlığa çekilirdi Vefât ettiği sene de kırk defâ uzlete çekilmiş, bunların sonuncusunda vefât etmişti

Kendisi şöyle anlatır: "Tasavvufta ilerlediğim ilk sıralarda hacca gitmek için yola çıktım O zaman kendimi bir başka görüyordum Bağdât'a geldiğimde,Cüneyd-i Bağdâdî'yi bile ziyâret etmedim Çöl yoluna çıktığımda çok susamıştım, yanımda bir ip ve su kovası vardı Bir kuyu gördüm Bir ceylan bu kuyudan su içiyordu Kuyunun başına geldim ve suyun dibe çekildiğini gördüm Susuzluğa dayanamayarak; "Yâ Rabbî! Bu kulunun şu ceylan kadar da mı değeri yoktur?" dedim Sonra bir ses duydum "O ceylanın yanında, ipi ve kovası yoktu O bize güveniyordu" Bunun üzerine ipi ve kovayı attım ve yoluma devâm ettim Bir süre gittikten sonra yine bir ses; "Ey İbn-i Hafîf! Biz seni nasıl sabredeceksin diye imtihan ettik Şimdi geri dön ve suyunu iç!" dedi Geri döndüğümde, kuyunun ağzına kadar dolu olduğunu gördüm ve suyumu içip abdest aldım Medîne'ye varıncaya kadar hiç susamadım Mekke'den geri dönüşümde Bağdât'a uğradım Cumâ günü câmiye gittiğimde Cüneyd-i Bağdâdî'yi gördüm Bana; "Eğer sabretseydin, su, ayaklarının altından fışkıracak ve arkandan akacaktı" dedi

Yine şöyle anlatmıştır: "Gençliğimde bir zâtın yanına gitmiştim Bende açlık eseri görünce, evine yemeğe dâvet etti Önüme pişirilmiş, fakat tadı tuhaf bir et getirdi Onu yemekten tiksinip yiyemedim Bu halden o zât mahcûb oldu, ben de utandım Sonra bir cemâatla yola çıktım Bir ara yolumuzu kaybettik Yanımızda yiyecek bir şey kalmamıştı Birkaç gün açlığa sabrettikten sonra dayanamaz duruma geldik En sonunda yiyemiyeceğim bir şey temin ettim Tam bir lokma alacağım sırada, o zâtın evindeki yemek aklıma geldi Kendi kendime; "Bu, o zâtın mahcûb olmasına sebep oluşumun cezâsıdır" dedim Derhâl tövbe edip geri döndüm ve o zâttan özür diledim"

Kendisi şöyle anlatır: "Horasanlı bir genç, hacılara yoldaşlık ediyordu Şirâz'a gelince hastalandı Yanımızda sâlih bir zât ile hanımı vardı O genci, bakmaları için onların evine gönderdim O zât, bir gün ansızın geldiRengi değişmişti Bana; "Allahü teâlâ ecrini yükseltsin O genç vefât etti" deyince, ben; "Senin rengin niye böyle değişti?" diye sordum "Genç dün gece bize, benim yanımdan ayrılmayınız Bu gece benim işim tamamdır" dedi Ben de evde bulunan yakınıma; "Gecenin ilk yarısı sen başında bekle, gecenin ikinci yarısı ben bekleyeyim" dedim Nöbet sırası bana geldiğinde seher vaktine kadar gencin durumunu kontrol ettim Birara uyuya kalmışım Âniden bir ses; "Uyuyor musun? Halbuki Allahü teâlâ senin evine, akıl almaz şeyler göndermiştir" dedi Titreyerek uyandım Evimde bir takım sesler ve muazzam nûrânî bir aydınlık vardı O genç, son nefesini vermek üzereydi Elini ayağını uzattım Genç, rûhunu teslim etti" diye anlattı Bunun üzerine o zâta; "Bunları kimseye söyleme" dedim Sonra techiz ve defin işleriyle uğraştık"

Şöyle naklederler: "Bir gün iki kişi uzak bir yerden İbn-i Hafîf'i ziyâret için dergâhına geldiler Dergâhda bulamayınca nerede olduğunu sorup, Adudüddevle'nin sarayına gittiğini öğrendiler Böyle bir evliyânın sultanların sarayında ne işi var? Ne yazık ki, bu zât hakkındaki kanâatımız çok iyi idi" dedikten sonra; "Çarşıyı şöyle bir dolaşalım" diye gittiler Çarşıya vardıklarında, yırtık elbiselerini diktirmek için bir terziye gittiler O sırada terzinin makası kaybolmuştu Onlara, siz çaldınız dedi Daha sonra onları zâbıtaya teslim etti Adudüddevlenin sarayına getirdi Ellerinin kesilmesi için Adudüddevle emir verdi Fakat orada bulunan İbn-i Hafîf, bunlar o işi yapmamıştır, diyerek onları kurtardı ve o zâtlara dönerek; "Sizin kanâatiniz doğrudur Fakat benim saraya gelmem, böyle işler içindir" dedi O iki zât, sonra İbn-i Hafîf'in talebesi oldular

Ebû Abdullah Muhammed bin Ber'a hazretleri diyor ki: Babam ile Mekke'de parasız kaldık Ebû Abdullah bin Hafîf de yanımızdaydı Güç hâl ile Medîne'ye geldik Ben çocuktum, acıktım diyerek ağlardım Babamı çok üzdüm Babam dayanamadı Hücre-i seâdete gelip; "Yâ Resûlallah! Bu gece sana misâfiriz" dedi Bir yana oturdu Gözlerini kapadı Biraz sonra, başını kaldırıp güldü Sonra ağladı Gözünü açıp; "Resûlullah elime para verdi" dedi Avucunu açtı Paraları gördüm Bunları hem kullandık, hem sadaka verdik Rahatça Şirâz'daki evimize geldik

Kendisi rüyâlarından birini şöyle anlatır: Bir gece rüyâmda Peygamber efendimizi gördüm Yanıma geldiler ve mübârek ayağının ucuyla beni uyandırdılar Kendisine bakınca; "Bir kimse Allahü teâlâya giden yolu öğrenir, sonra bu yoldan ayrılırsa, Allahü teâlâ bu kişiyi, âlemde hiçbir kimseye vermediği bir azap ile cezâlandırır" buyurdular

Vefât etmeden önce on yedi gün hiçbir şey yemedi Ağzından misk gibi güzel bir koku yayılıyordu Huzûrunda bulunanlar; "Böylesine güzel kokuya hiç rastlamadık" dediler

Ahmed bin Muhammed şöyle anlatmıştır: Bir defâsında kulunç hastalığına yakalanmıştım Sıhhatime kavuşmak için tabiblere gidip ilac aldım Ne kadar uğraştıysam hastalıktan bir türlü kurtulamadım Bir gece rüyâmda İbn-iHafîf hazretlerini gördüm Bana; "Sana ne oldu?" diye sorunca; "Bu hastalık beni âciz bıraktı Tabibler de çâre bulamadı" dedim Bunun üzerine; "Üzülme Yarın o hastalıktan kurtulacaksın Artık acı çekmeyeceksin" buyurdu Uyanınca, üzerimde hastalıktan eser kalmamıştı Tam sıhhate kavuştum"

İbn-i Hafîf'in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte Peygamber efendimiz; "Eğer Allahü teâlânın katında, bütün dünyânın bir sinek kanadı kadar kıymeti olsaydı, kâfirlere bir yudum su vermezdi" buyurdu

İbn-i Hafîf buyurdu ki: "Nefsin kırılması, Allahü teâlânın dînine hizmet etmek ile olur"

"Dört şey talebeye zarûrî lâzımdır: "Birincisi; bir binek hayvanıdır, bu sabırdır İbâdetlere yönelmede, günahlardan sakınmakta ve musîbetlere tahammülde ona binilir İkincisi; oturup rahat edebileceği ve korunup barınacağı bir evdir, bu akıldır Onunla şeytanın vesvesesinden ve nefsin helâk edici muhâlefetinden korunmak mümkün olur Üçüncüsü; görenin beğeneceği güzel bir elbisedir, bu hayâdır Bununla kötü iş ve sözlerden korunulmuş olur ve nefsi terbiye etmek mümkün olur Dördüncüsü; aydınlatıcı bir kandildir, bu da faydalı ilimdir Bu, talebeyi doğru yolda hidâyet nûruna ulaştırır"

"İnsanlara vasiyetim, şu altı şeyi muhâfaza etmeleridir: Birincisi; ahdi (anlaşmayı) muhâfaza etmektir Ahde uymamak alçaklıktır İkincisi; söz verince tutmaktır Üçüncüsü; Allahü teâlâdan gelen bütün belâ ve musîbetleri, nefsine lâzım bilip tahammül etmektir Dördüncüsü; her hâlde ve her durumda, Allahü teâlâyı unutmamak ve O'na ibâdet etmektir Beşincisi; fakirliğine sabredip, gizlemektir Altıncısı; Allah yolunda, O'na kulluk etmek için bulunmaktır"

"Sâlih bir insana en zararlı şey, nefsine kolaylık göstermesidir"

"Takvâ, seni Allahü teâlâdan uzaklaştıran her şeyden uzaklaşmandır"

"Tevekkül; olan şey ile yetinmek ve olmayan şeye râzı olmaktır"

"Kalbin olgunlaşması, Allahü teâlânın zikri ile olur"

"Îmân, Allahü teâlânın gayba âit bildirdiği bütün şeyleri, kalbin tasdîk etmesidir"

"Tasavvuf, Allahü teâlâya giden yolu bulmaktır"

"Riyâzet, nefsi hizmetle kırıp, Allahü teâlâya ibâdette gevşeklik göstermesine mâni olmaktır"

"Kul, ancak dünyâdan yüz çevirmekle Allahü teâlâya ulaşır"



Alıntı Yaparak Cevapla

İbn-İ Hafîf

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbn-İ Hafîf




İbn-i Hafîf hazretlerinin talebelerine yaptığı vasiyeti şöyledir: "Bir hocaya talebe olmaya karar vermiş bir kimse, bildireceğimiz hasletlere uyarsa ve onları muhâfaza ederse, nefsin isteklerinden kurtulup, kulluk vazifesini tam yaparak Allahü teâlâya kavuşur Bu da Allahü teâlânın ihsânı ve muvaffak kılması ile mümkündür Bu hasletler yirmi beş tâne olup şunlardır:

İlk haslet nedâmettir Yâni, gaflet ve günahlarla geçen vakitlerine pişmân olup, Allah ve kul haklarından borcu olanlara ödeyip tövbe etmek

İkincisi; kullanacağı faydalı ilimleri öğrenmek

Üçüncüsü; sükût, halvet ve zikre devamdır Sükût (susmak), nefsin konuşmasını (vesveseyi) önler Halvet (yalnızlık), hislerin dağılmamasını sağlar Zikir, kalbin tasfiyesini (saflaşmasını, temizliğini) temin eder

Dördüncüsü; ayakta durma, oturma ve bütün hâllerinde Allahü teâlânın emir ve yasaklarını düşünüp, hareketlerini ona göre düzeltmek

Beşincisi; her işine, meşveret etmeden (danışmadan) başlamamaktır Böylece, işin bozuk ve kötü olmasından korunur

Altıncısı; bir din kardeşi ile birlikte bulunup, vesveselerden kurtulmak gerekir

Yedincisi; her işinde ve sözünde doğru olmaktır

Sekizincisi; mîde ve dili korumaktır Çünkü, talebe şehvet sevgisine mübtelâ olursa, günleri gaflet ve tenbellik ile geçer Böylece, Allahü teâlâya ulaşmaktan mahrûm kalır Dil konuşmaya meylederse, gönlü zikre alışmaz Zîrâ dilin günahı (isyânı) diğer bütün günahlardan daha çoktur

Dokuzuncusu; bütün âzâlar ile, içten ve dıştan edebli olmaktır Susmalı ve ancak lüzum olunca konuşmalıdır

Onuncusu; üç şeye riâyet etmelidir: İlki, çok acıkmayınca yememelidir İkincisi, çok susamadıkça su içmemelidir Böylece uyku basmasından korunulmuş olur Üçüncüsü, çok uyku bastırmadıkça uyumamalıdır

On birincisi; kadınlarla sohbet etmekten ve bilhassa şehvet uyanmasına sebeb olacak yerlerde onlarla berâber bulunmaktan sakınmalıdır Ancak böyle yapmakla nefsin ve şeytanın şerrinden korunabilirsin

On ikincisi; lüzumsuz veya zararlı yerlere bakmaktan gözü korumaktır Hadîs-i şerîfte; "Müslümanların odalarına, gizlice ve kötü gözle bakanlar münâfıktır" buyrulmuştur

On üçüncüsü, yemek ve uyku öncesi dâhil olmak üzere, devamlı abdestli bulunmaktır Bunun faydaları çok olup, bundan gâfil olmamak lâzımdır

On dördüncüsü; zarûret hâli hâriç, gaflet ehli, yâni Allahü teâlâyı hatırlamıyanlar ile berâber bulunmamalıdır ki, onların gafletleri bulaşmasın

On beşincisi; sâliha bir hâtun bulup, bir an önce onunla evlenmektir Evlenmekte acele edin ki, akıllarınız bununla meşgûl olup Allahü teâlâdan uzaklaşmayasınız

On altıncısı; boş sözleri dinlemekten sakınmalıdır Kalbin fesat ve dağınıklığı, çoğu zaman bundan doğar Boş sözleri çok dinleyenin, dünya sevgisine mübtelâ olup, helâk olmasından korkulur

On yedincisi; "Şöyle yapsaydım, böyle olurdu Şöyle yapmasaydım, böyle olmazdı" gibi sözlerden sakınmalıdır Bunlar münâfıkların sözlerindendir "Hakkın dilediği oldu, dilemediği olmadı Takdir ettiği olacak SâdeceAllah bize kâfidir O ne iyi vekildir" diye söylemelidir

On sekizincisi; kaçınılmaz durumlar hâriç, bozuk fırkalar ve bid'at ehli ile münâzara etmemelidir Bunların îtikâdlarını değiştirmeleri, normal olarak mümkün değildir İlmi ve aklı az olan biri, bu münâzara yüzünden sapıtabilir

On dokuzuncusu; kimseyi azarlamamalıdır Çünkü Hak yolun tâliplerine bu iş yakışmaz İnsanlara Allah için iyi davranılırsa, insanın tabiatı iyi ahlâklara alışır ve gadablardan yâni olur olmaz şeylere kızmaktan kurtulur

Yirmincisi; nefsin vesveseye kapılıp, kendisini başkalarından hayırlı (daha iyi) veya başkalarının bilmediğini biliyor olarak görmesini önlemelidir Böylece nefsin, işlerin en hayırlı olanları ile meşgûl olması sağlanır

Yirmi birincisi; kibirden sakınmalıdır Kibrin alâmeti; kendini yüksek veya başkalarını aşağı görmektir Çok büyük bir kusurdur

Yirmi ikincisi; ucubdan (kendini beğenmekten) sakınmalıdır Ucbun alâmeti; kendini, kendi aklını ve fikrini beğenip, kimseden nasîhat kabûl etmemektir Ucub sâhibi, çok bildiğini sandığından çok yanılır

Yirmi üçüncüsü; hasetten sakınmalıdır Hasedin alâmeti; Allahü teâlânın bir kuluna verdiği nîmetlerin, o kuldan gitmesini istemektir

Yirmi dördüncüsü; kalbini, Allahü teâlâyı unutturacak hiçbir şeyle meşgûl etmemelidir

Yirmi beşincisi; kalbini, diline uygun hâle getirmek ve dünyâ sevgisini kalbinden uzaklaştırmaktır"

İbn-i Hafîf hazretleri buyurdu ki: "Akıllı insan, önce îtikâdını düzeltir ve Rabbine ulaşmaya hazırlanır Niyetini hâlis yapar, işlerini temiz kılar İbâdetini güzel yapar ve âhiret azığı toplar Kendisinin başıboş yaratılmadığını bilir

İlkönce tevhide, yâni Allahü teâlânın birliğine ve şerîki (ortağı) olmadığına inanmaktır İnanır ki: Allahü teâlâ birdir Fakat bu birlik rakam cinsinden değildir O birdir, fakat diğer şeyler (mahlûk olan varlıklar) gibi değildir Yarattıklarından hiçbirine benzemez Mülkünde hiçbir şey O'nun zıddı değildir Yarattıklarının hiçbiri O'nun aynı değildir Cisim ve cismânî değildir Hiçbir hâdis (sonradan, yoktan var olanlar) veya hâdise O'nu kaplayamaz ve kaplayamayacaktır Eşyâya hulûl etmez Eşyâ da O'na hulûl edemez Olmuş ve olacak her şeyi bilir Henüz olmamış bir şeyin, nasıl olacağını bilir Öncelik, sonralık ve zaman, mekân mahlûklar içindir O, zamansız ve mekânsızdır

Allahü teâlâ vardır O, alîmdir (bilici), mâlûm (bilinmiş) değildir O, kâdirdir (gücü yeten), makdûr (güç yetirilen) değildir O her şeyi görür, kendisi görülmez RızıklarıO verir Yaratandır, yaratılmış değildir

Allahü teâlâ, ilim sıfatı ile âlimdir Kudret sıfatı ile kâdirdir O'nun isim ve sıfatları mahlûk değildir Kıyâmet gününde müminler Allah'ı göreceklerdir İnsan, amelleri sâyesinde değil, yalnız Allah'ın ihsânı ve takdiri ile Cennet'e girecektir"

İbn-i Hafîf'in yazdığı kitapların bâzıları şunlardır: El-İstizkâr, El-Fusûl fil-Usûl, El-Münkatiîn, Kitâb-ül-Lübs-il-Murakkât, Kitâb-ül-İ'âne, El-Mi'râc, Kitâb-ül-İ'tikâd, El-İktisâd, El-Levâmî, El-Müfredât, Kitâb-ül-Belvâ, El-Enbiyâ, Ma'rifet-üz-Zevâl, El-Meşâyih, Şerh-ül-Fedâil

NİÇİN SEVİYORMUŞ?

Şöyle anlatılır: İbn-i Hafîf'in iki talebesi vardı Bunlardan birinin ismiAhmed-i Mih, diğerininki Ahmed-i Kih idi İbn-iHafîf daha çok Ahmed-i Kih'i severdi Sohbetine katılanlar bunu kıskanmışlardı Bu durumu öğrenen İbn-iHafîf, Ahmed-i Kih'in daha üstün olduğunu onlara göstermek istediDergâhın kapısının önünde bir deve uyuyordu İbn-i Hafîf "Ey Ahmed-i Mih! Şu deveyi dergâhın damına çıkar" deyince,Ahmed-i Mih; "Hocam deve dama nasıl çıkarılır?" dedi İbn-i Hafîf "O hâlde bırak kalsın" deyip, diğer talebesine "Ey Ahmed-i Kih! Şu deveyi dama çıkar" buyurdu Bunun üzerine Ahmed-i Kih, peki efendim diyerek hemen dışarı çıktı ve iki elini devenin altına sokarak kaldırmaya çalıştı, fakat kaldıramadı İbn-i Hafîf; "Ey Ahmed-i Kih, iş tamam olmuş ve hâlin öğrenilmiştir" deyip, sohbetinde bulunanlara dönerek; "Ahmed-i Kih, Ahmed-i Mih'den daha iyi hareket etti, emre itâat etti ve îtiraz etmedi Bu iş yapılır veya yapılmaz diye mütâlaa yapmadı Ahmed-i Mih ise, uzun uzadıya deliller getirmek istedi ve münâkaşaya tutuştu Zâhir hâlden bâtın hâl açıkça anlaşılır" dedi

DELİLİNİZ NEDİR?

Kendisi anlatır: "Ebü'l-Abbâs bin Süreyc'in huzûrunda fıkıh dersi öğreniyorduk: "Allah sevgisi farz mıdır, yoksa farz değil midir?" diye sordu "Farzdır" diye cevap verdik İbn-i Süreyc; "Delîliniz nedir?" diye sorunca; "Tevbe sûresi 24 âyetinde Allahü teâlânın meâlen: "Ey Resûlüm, o hicreti terk edenlere de ki: Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, hanımlarınız, akrabâlarınız, kazandığınız mallar, geçersiz olmasından korktuğunuz bir ticâret, hoşunuza giden meskenler, size Allah ve Resûlünden ve O'nun yolunda cihaddan daha sevgili ise, artık Allah'ın azâbı gelinceye kadar bekleyin Allah fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez" buyurduğu delîlimizdir Allahü teâlâ burada, kendi sevgisini ve Habîbinin sevgisini diğer sevgilere üstün kıldı Kendi sevgisine ve Resûlünün sevgisine ortak bir sevgiye karşı azap vâd etti Allahü teâlânın azâbı, ancak farzı terk etmek üzerinedir" diye cevap verdik Ayrıca; "Resûlullah'ın sevgisi de farzdır Bunun delîli de, Resûlullah efendimizin şu hadîs-i şerîfidir: "Sizden birisi beni kendi nefsinden, âilesinden, malından, çocuğundan ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe kâmil îmân etmiş olmaz" buyruldu" dedik

1) Tabakât-üs-Sûfiyye; s462
2) Hilyet-ül-Evliyâ; c10, s385
3) Risâle-i Kuşeyrî; s116
4) Tezkiret-ül-Evliyâ; c2, s105
5) Kıyâmet ve Âhiret; (5 Baskı) s116
6) Nefehât-ül-Üns; s222
7) Sefînet-ül-Evliyâ; s110
8) Tabakât-ül-Evliyâ; s290
9) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c1, s105
10) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c4, s164

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.