Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
tlemsânî, şerif

Şerîf Tlemsânî

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Şerîf Tlemsânî




ŞERÎF TLEMSÂNÎ

Mâlikî mezhebinde, fıkıh ve kelâm ilimlerinde mütehassıs olan büyük âlimlerden, velî İsmi, Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed'dir Hazret-i Ali'ye dayanan nesebi şöyledir: Muhammed bin Ahmed bin Ali bin Yahyâ bin Ali bin Muhammed bin Kâsım bin Hamûd bin Meymûn bin Ali bin Abdullah bin Ömer bin İdrîs bin İdrîs bin Abdullah bin Hasan bin Ali bin Ebî Tâlib (radıyallahü anhüm ecmain) 1310 (H710) senesinde Tlemsân şehrinde doğdu Aklî ve naklî ilimlerde, âlimlerin sözbirliği ile zamânının en büyük âlimi olduğu bildirildi 1370 (H771) senesinde vefât etti

Şerîf Tlemsânî, 1339 senesinde Tunus'a tahsîle gitti Orada İbn-i Abdüsselâm'dan tasavvuf, Ebû Zeyd bin Yâkub'dan Kur'ân-ı kerîm dersleri aldı Yine büyük âlimlerden İbilî hazretlerinin de derslerine devâm etti İlim öğrenmedeki gayreti çok fazla idi Hocaları onun bu gayretine hayran kalırlardı Ders çalışırken kendinden geçer, zihnini derslerine verirdi Bir defâsında elbisesindeki yırtığı, dört ay hiç görmedi Gecesini gündüzüne katarak, üstâdı İbilî hazretleriyle berâber olmaya gayret ederdi Abdestsiz hiç dolaşmazdı

Oğlu şöyle anlatır: "Babam, Abdüsselâm'ın derslerine devâm ettiğinde dershânenin en arkasında otururdu Abdüsselâm, talebelere; "Allahü teâlâ hatırlanıp zikir yapılırken, dilin zikir yapması hakîkî midir, değil midir?" diye sordu Babam da kalkarak; "Efendim! Zikir, unutmanın zıddıdır, yâni hatırlamaktır Unutmanın yeri ise, lisan değil kalbdir Bu sebeple, bu iki zıt şeyin bulundukları yer, kalb olur" dedi İbn-iAbdüsselâm bu sözü kabûl edip, çok beğendi

Şerîf Tlemsânî, fıkıh, kelâm ve usûl ilimlerinde ihtisâsını tamamladı İctihâd derecesine kavuştu Tasavvuf ilminde,Allahü teâlânın zâtı ve sıfatlarına âit mârifet bilgilerinde âdetâ bir deryâ gibi oldu Akılları hayrete düşürecek derecede ilimlere sâhib bir âlim olarak memleketine döndü

Âlim olunca, Magrib'de dîn-i İslâmı ihyâ edip, bid'atleri ortadan kaldırmak için bütün gücüyle çalıştı Resûlullah efendimizin sünnet-i seniyyesini yaymakta çok gayret gösterdi Zamânındaki sultanlara emr-i mârûf ve nehy-i münker yapar, Allahü teâlânın emirlerini bildirerek, yasaklarından da kaçınmalarını sağlardı Tlemsân'da ders okutmağa başlayınca, etraftaki şehirlerden pekçok talebe geldiEhl-i sünnet îtikâdını her tarafa yaymağa başladı Herkes onun talebelerine çok kıymet verip, saygı gösterirlerdi

Yetiştirdiği talebelerinin içinde en meşhûrlarından biri, oğlu Ebû Muhammed, kırâat âlimlerinden Şâtıbî ve meşhûr tarihçi, İbn-i Haldûn'dur Ayrıca İbn-i Zemrek, İbrâhim-i Sagrî, Ebû Abdullah-i Kaysî, İbn-i Abbâd, İbn-üs-Sekkâk, İbn-i Muhammed bin Ali, İbrâhim el-Masmûdî de ünlü âlimlerdendir Talebelerinin her biri, ilimde, ahlâkta ve fazîlette diğer insanlara örnek olmuşlardır

1352 senesinde Tlemsân Sultânı vefât edince, yerine oğlu Ebû İnân geçti Ebû İnân, âlimlere saygılı bir zât idi Şerîf Tlemsânî hazretlerini kendi ilim meclisine alıp, yanından ayırmaz oldu Yolculuklara gittiğinde dahî yanında götürürdü

Ebû Yahyâ el-Matgânî anlatır: "Âlimler, Sultan İnân'ın huzûrunda toplanmışlardı Sultan, Fakîh el-Makkârî'nin tefsîr okutmasını isteyince, o; "Şerîf Ebû Abdullah varken, benim tefsîr okutmam uygun olmaz Bu işe benden çok o lâyıktır" dedi Sultan; "Sen Kur'ân-ı kerîmin tefsîrini iyi bilirsin" dediyse de, Fakîh el-Makkârî, Ebû Abdullah'ı çok övdü Oradaki âlimler, el-Makkârî'nin insâfına şaştılar Neticede Ebû Abdullah, sultânın sarayında tefsîr dersi vermeye başladı Hattâ bir defâsında sultan, oturduğu kürsüden inip, diz üstü çöktü Bu hâl, orada bulunanları hayrete düşürdü Ders bitince sultan; "İlmin, Şerîf Ebû Abdullah'ın saçlarının dibinden fışkırdığını görüyorum" dedi Sonra Kâdı Festâlî, Ebû Abdullah'ın yanına gelip, anlattıklarını yazmasını istedi O da; Bu anlattıklarım filân kitaplarda vardır" diyerek, kitapların isimlerini saydı Kâdı Festâlî bu bilgilerin çalışarak kazanılan bilgilerden olmadığını, Allahü teâlânın kalbe ihsân ettiği bilgilerden olduğunu belirtti Ebû Abdullah hazretleri, böyle yıllarca sultanların huzûrunda tefsîr okuttu

İbn-i Merzûk diyor ki: "Ebû Abdullah, Tûnus'a gittiği zaman, bu ayrılığına üzülmüştüm Yalnız oradaki insanların, Ebû Abdullah gibi bir âlimi görebileceklerini düşünerek Rabbime hamdettim"

Ebû Abdullah, fıkıh usûlüne dâir Miftâh-ul-Usûl fî Binâ-il-Fürû isimli eseri yazdıKazâ ve kadere dâir herkesin anlıyabileceği bir tarzda yazılmış eseri de vardır Bu kitap, bütün Magrib âlimlerinin bu konuda temel kitabı oldu Bu kitaba Yahyâ er-Rahûnî bir tenbih yazdı ve çeşitli sorular ve cevaplar ekliyerek genişletti Vakitlerinin büyük bir kısmını talebe yetiştirmekle geçiren Şerîf Tlemsânî, kitap yazmaya pek vakit bulamadı Buna rağmen, yazdığı eserler, onun ilminin yüksekliğini ortaya koymaktadır

Ebû Abdullah Muhammed bin Amed Şerîf et-Tlemsânî hazretleri, gâyet yakışıklı, ağırbaşlı, cömert ve nâzik bir zât idi Gösterişe kaçmadan ve İslâmın şerefini, vekarını korumak için, güzel ve kıymetli elbiseler giyerdi Çok halîm selîm bir zât olup, işlerinde hep orta yolu gözetirdi Sözlerinin karşıdaki kimseye tesir etmesi gâyet fazla idi Mürüvvet, iyilik, ikrâm ve ihsân sâhibi, şefkatli ve merhametli bir zât idi İnsanlara doğru yolu göstermek, onların ebedî saâdete kavuşmalarına vesîle olmak için çok gayret ederdi Bu çalışmalarında karşılaştığı sıkıntılara sabreder, hiç kızmazdı Sinirlenecek olsa, hemen kalkıp abdest alırdı İnsanlarla çok iyi geçinirdi Devamlı tatlı dilli, güleryüzlüydü İnsanların ihtiyâçlarını giderirdi Âile efrâdının nafakalarını gâyet geniş tutar, onlardan bir şeyi kısmazdı Misâfirlerine de çok ikrâmda bulunurdu Talebelerine de güzel yemekler yedirirdiEvi, âlimlerin ve sâlihlerin toplandığı bir yerdi Kendilerinden ilim öğrendiği hocaları bile, onun yüksekliğini, üstünlüğünü konuşurlardı Hattâ bunlardan İbn-i Abdüsselâm; "Magrib beldesinde bunun gibi birisinin daha bulunduğunu zannetmiyorum" demiştir İbilî de; "Şerîf et-Tlemsânî, benden ilim öğrenenlerin en akıllı olanı ve en çok ilim öğrenenidir" dedi Başka bir defâ da dedi ki: "Doğudan ve batıdan gelen çok kimse, benden ders okudu Bunlar içinde en başarılı olan, Ebû Abdullah Şerîf'tir Onun aklı ve ilim öğrenmekteki gayreti, hepsinden çok idi" Büyük âlimlerden olan İbilî, talebelerine ders okuturken, müşkil ve anlaşılamayan ince bir mesele çıksa, bunun halli için; "Ebû AbdullahŞerîf'e gidiniz!" derdi Allahü teâlâ onun muhabbetini insanların kalblerine koymuştu

Onu tanımayan bir kimse dahî görse, sevgisini hemen hisseder, kalbi onun muhabbetiyle dolardı Sultanlar, devlet idârecileri, ilmine hürmet gösterir ve üstün tutarlardı Hattâ Tlemsân'a sultan olan Ebû Hamîs bin Abdürrahmân, ona kerîmesini (kızını) nikâh ederek verdi ve bir medrese yaptırıp, Ebû Abdullah Tlemsânî'ye teslim etti

Ebû Abdullah, mazlûmların ve muhtaçların sığınağı idi Onlara çok yardımlarda bulunurdu Bir defâsında zamanın sultânı, fıkıh âlimi bir zâtın dövülmesini emretmişti Bunu haber alan Şerîf Tlemsanî, sultânın yanına giderek; "Bu zât, her ne kadar senin nazarında küçük ve hatâlı gibi görünse bile, Allahü teâlânın ve insanların nazarında büyük bir kimsedir Sen ona böyle bir cezâ vermekle hiç de iyi etmiyorsun" dedi Bunun üzerine sultan, o kimseyi cezâlandırmaktan vazgeçti ve o zât serbest bırakıldı

Gündüzleri hiç boş durmayan Ebû Abdullah hazretleri, gecelerini de boşa harcamazdı Gecenin üçte birlik bölümünde uyuyarak, üçte birinde Kur'ân-ı kerîm okuyarak, Allahü teâlâyı zikrederek ve kalan üçte birini de namaz kılarak geçirirdi Gece namazlarında Kur'ân-ı kerîmden sekiz hizb okurdu (Bir hizb, bir cüz'ün dörtte biridir) Aynı şekilde, sabah namazlarında da sekiz hizb okurdu Kur'ân-ı kerîmi bu şekilde okuyarak, namazda hatmederdi Talebelerine de tefsîrden bir hizbi inceliyerek öğretirdi Devamlı olarak ilimle meşgûl olurdu Bir defâsında, altı ay müddetle çocuklarını hiç görmedi Çünkü, sabah erkenden çıkıyordu Çocuklar bu sırada uyuyorlardı Akşam da çok geç geliyordu Çocuklar da yine uyumuş oluyorlardı

Yemeye, içmeye düşkün olmayıp, rızık endişesi hiç aklına gelmezdiRamazân-ı şerîfte, iftarda ikrâm edilen yemekten birkaç lokma alır, vakit kaybetmemek için ilim tedrisâtına devâm ederdi Bu şekilde çalışmalarını sahura kadar sürdürür, yine bir-iki lokma ile sahur yemeğini de yemiş olurdu

Ebû Abdullah Şerîf Tlemsânî, Kur'ân-ı kerîmde Âl-i İmrân sûresi yüz yetmiş birinci; "Onlar Allahü teâlâdan gelen bir nîmet ve daha üstün bir ihsân sebebiyle sevinirler ve müminlerin mükâfâtını cenâb-ı Hakk'ın zâyi etmediğini yakînen bilirler" meâlindeki âyet-i kerîmesini tefsîr ederken, hastalandı Bu rahatsızlığı on sekiz gün sürdü 1370 (H771) senesi Zilhicce ayının dördüncü gününe rastlayan Pazar günü vefât etti

Oğlu Ebû Yahyâ anlatır: "Babam hastalandığında, Kur'ân-ı kerîmi öpüp, yüzüne gözüne sürdü Sonra; "Allah'ım! Beni bu mübârek Kur'ân-ı kerîminle dünyâda azîz eylediğin gibi, âhirette de azîz eyle!" diye duâ etti"

Vefâtından sonra, sâlihlerden biri, Şerîf hazretlerini rüyâsında görüp; "Nasılsın, neredesin?" diye sorunca, o da; "Herşeye gücü yeten, herşeyin mâliki yanında rahmete kavuştum" diye cevap verdi

EKSİK KESE

Ebû Abdullah Şerîf Tlemsânî, emânete çok riâyet ederdi Bir defâsında Kusantine kâdısı Hasan bin Bâdis, bir kese altını Ebû Abdullah'a emânet bırakmıştı O da evine koydu Sâhibi isteyince, keseyi vermek üzere gelip evden aldı Kesenin üstünde "Yüz altın" diye bir yazı bulunuyordu Kesedeki altınlara bir ziyân olmuş mudur? düşüncesiyle, keseyi açtı Saydığında, yetmiş beş tâne olduğunu gördü Eksilmiş diyerek, gidip kendi altınlarından yirmi beş tâne ilâve etti Keseyi sâhibine teslim etti Bir-iki gün sonra altın sâhibi olan kâdı, tekrar Ebû Abdullah'a gelip; "Kesede yetmiş beş altın olması lâzım gelirken, yüz altın çıktı, hikmeti nedir?" diye sorduğunda, o da; "Keseyi senden aldığımda, içindekileri saymamıştım Sana verirken, kesenin üstündeki yazıyı görünce saydım Eksik geldiğini görünce, yirmi beş altın koyarak yüze tamamladım Bu yirmi beş altını kaybettiğimi zannetmiştim" dedi Bunları işiten Kâdı Hasan'ın gözleri yaşardı ve böyle insanların yeryüzünde olmasından dolayıAllahü teâlâya şükretti

1) Mu'cem-ül-Müellifîn; c8, s301
2) Bustân; s164
3) Neyl-ül-İbtihâc; s255
4) El-A'lâm; c5, s327
5) Ta'rif-ül-Halef; c1, s110, 113
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c11, s63

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.