Prof. Dr. Sinsi
|
İbrâhim Gülşenî
İBRÂHİM GÜLŞENÎ
Evliyânın büyüklerinden İsmi, İbrâhim bin Muhammed bin İbrâhim bin Şehâbeddîn bin Aydoğmuş bin Gündoğmuş bin Oğuz Atâ'dır Lakabı Gülşenî olup, 1426 (H 830)da Âzerbaycan'da doğdu 1534 (H 940) senesinde Mısır'da vefât etti
Babası Emîr Muhammed, asîl bir Türk âilesindendir Emîr Muhammed vefât ettiğinde İbrâhim'in yaşı küçüktü Amcası SeyyidAli onun terbiyesi ve eğitimi ile meşgûl oldu Değerli hocalara göndererek ilim tahsîline gayret etti Çok zekî ve kâbiliyetli olan İbrâhim, kısa zamanda akranları arasında en ileri dereceye kavuştu Tefsîr, hadîs ve fıkıh ilminde âlim oldu Bilgisini daha da arttırmak için, o zamânın ilim, irfân merkezi olan Semerkand'a gitmek üzere yola çıktı Yorucu yolculuklardan sonra Tebrîz'e ulaştı Sultan Uzun Hasan'ın Kâdı'l-kudâtı Mevlânâ Hasan ile sohbet etti Mevlânâ Hasan, İbrâhim'in âlim ve fazîletli biri olduğunu anlayınca, ona çok hürmet göstererek; "Tebriz'de kalırsanız, size maddî mânevî her türlü kolaylığı sağlar, hizmetinizi görmekle şerefleniriz " dedi İbrâhim de kabûl edince, durumu Sultan Uzun Hasan'a bildirdi Sultan ona, dîvân-ı hümâyûnunda nişancılık vazîfesi verdi Böylece devlet hizmeti görmeye başladı Fakat İbrâhim'in niyeti ve yaratılışı bu işe uygun değildi Bu işe bir türlü ısınamadı Haramlardan kaçmak, şüpheli korkusuyla mübahları dahi terk etmek bu işte olamıyordu Arzusuna uygun yaşayabilmek için, SeyyidYahyâ Şirvânî'nin halîfesi Dede Ömer Rûşenî'nin hizmetine girerek, talebesi oldu Her emrini yerine getirmek için canla başla çalıştı Nefsini terbiyeye çalıştı ve çok uğraştı İsteklerini yapmayıp, istemediklerini yaparak nefsine muhâlefet etti Bu gayreti sebebiyle, cenâb-ı Hak pekçok ihsânlarda bulundu Kalp gözü açıldı Kısa zamanda Ömer Rûşenî hazretlerinden icâzet, diploma almakla şereflendi Hocası, Dede Ömer Rûşenî'nin kendisine Gülşenî diye hitâb etmesi üzerine, lakabı Gülşenî kaldı ve bu lakapla tanındı İbrâhim Gülşenî hazretleri bundan sonra Tebriz'deki medresede ders vermeye başladı
İbrâhim Gülşenî'nin Allahü teâlânın emirlerini yapmakta ve yasaklarından kaçınmaktaki gayreti pek ziyâdeydi Dünyâya zerre kadar meyletmez, şüpheli korkusuyla mübâhların fazlasını terk ederdi Allahü teâlâya olan korkusundan günlerce yemek yemek aklına gelmezdi Eline geçen malları fakirlere dağıtır, kendisi kimseden bir şey kabûl etmezdi
İnsanlara öyle tatlı, hoş, yumuşak davranırdı ki, dost-düşman herkes onu takdîr ederdi Müslümanlar onun huzûruna geldikleri gibi, kâfirler bile İbrâhim Gülşenî'nin alçak gönüllülüğünü görüp seve seve müslüman olurlardı Sultan Uzun Hasan da İbrâhim Gülşenî'yi sever, hürmet ederdi Sultan bir gece acâyib bir rüyâ gördü Rüyâsında iri yarı siyah bir kimse, kendisini öldürmek kastıyla, elinde kılıç saldırdı Öldürülme korkusundayken, İbrâhim Gülşenî hazretleri talebeleriyle geldi Talebelerinin her birinin eline altın kılıç verdi İbrâhim Gülşenî'nin talebeleri, o siyah kimseye kılıçlarını vurup, parça parça ettiler Sultan ertesi gün İbrâhim Gülşenî'yi sarayına dâvet etti Hürmet ve saygı gösterdi İzzet ve ikrâmda bulundu Ancak daha rüyâsını anlatmaya fırsat bulamadan, İbrâhim Gülşenî hazretleri rüyânın tâbirini söyledi "Sadaka belâyı giderir, ömrü uzatır " buyurdu Bu hâli gören Sultânın, İbrâhim Gülşenî'ye îtimâd ve bağlılığı arttı
Bir gün Şehzâdelerden biri, düşman olduğu birisinin zarar görmesini istedi Bu niyet ile İbrâhim Gülşenî'ye gelip, o zâtın zarar görmesi için yazı yazmasını istedi İbrâhim Gülşenî de; "İşi Hak teâlâya havâle etmek iyidir Kin tutarak, öfkelenerek bir müslümana zarar vermeye kalkmak, hattâ uğradığı bir zarara sevinmek câiz değildir " buyurdu
İbrâhim Gülşenî'den bu yazıyı alamayacağını anlayan şehzâde atına bindi, başka birinden böyle bir yazı almak kasdıyla yola çıktı Yolda at şahlanarak, iki ayağı üzerine doğruldu Şehzâde, atın arkasına düştü ve kendinden geçip bayıldı Görenler yetişip, bu hâliyle evine getirdiler Şehzâde ayılıp kendine gelince; "İbrâhim Gülşenî'ye gidin, ben tövbe ettim, pişmân oldum Beni affetsin " diye haber gönderdi İyi olup ayağa kalkınca, hemen İbrâhim Gülşenî'nin yanına gitti Huzûrlarında tekrar tövbe etti ve Sâdık talebelerinden oldu
Sultan Hasan, oğlu Halil'i iyi bir idâreci olabilmesi için Fars vilâyetine vâli tâyin etti Halil gittiği vilâyette halka zulüm etmeye başladı Zulmünden bıkan halk, durumu Sultana anlattı Sultan, buna çok üzülüp, İbrâhim Gülşenî ile Kâdı Hasan'ı huzûruna istedi Sonra; "Oğlum Halil zulme başlamış Yazdıracağım emri ona götürüp, insanların içinde korkmadan okuyun " dedi SultanHasan'ın hanımı, durumu acele oğluna bildirdi Halil haberi alınca, yollara adamlarını koyup; "Gelenleri yakalayıp derhal huzûruma getirin " diye emir verdi Bu sırada İbrâhim Gülşenî ile Kâdı Hasan yola çıkmışlardı O yere yaklaştıklarında, Halîl'in adamları onları yakalayıp vâlinin huzûruna çıkardılar Halîl, İbrâhim Gülşenî'ye hürmet eder görünmeye çalıştı Herkesin bulunduğu bir sırada İbrâhim Gülşenî'ye: "Efendim! Tebrîz'den çıkalı kaç gün oldu?" diye sordu O da; "On yedi gün" deyince, Halîl alay ederek; "Efendim! Tebrîz'den buraya bir ayda ancak gelinir Hele bu kış mevsiminde yollar buzlu ve karlıdır Daha uzun zamanda gelmek gerekmez mi?" deyip, inanmadı İbrâhim Gülşenî hazretleri; "Biz ömrümüzde hiç yalan söylemedik Yalan söyleyeni de sevmeyiz Fakat şunu iyi biliniz ki, Allahü teâlânın sevdiği kulların himmeti dağları eritir Bizim bir aylık yolu on yedi günde gelmemiz şaşılacak şey değildir ki  İnanmıyorsanız işte mektup Bugünkü târihe, bir de mektuptaki târihe bakınız " buyurdu Bu hal karşısında, duraklayan Halîl, mektubu aldı ve yanındaki dîvân beyine verdi Târihi okudular, tam on yedi gün olduğunu gördüler Mahcûb olan Halîl; "Efendim! Bu, sizin kerâmetinizden başka bir şey değildir " dedi İbrâhim Gülşenî de; "Mâdemki evliyânın tasarruf etme gücüne inanıyorsunuz, öyle ise babanıza karşı gelmemelisiniz " Eğer bozuk niyetinizi düzeltmezseniz, sizi bu gece cezâlandırırız " dedi O sırada Vâli Halîl; "Yarın İbrâhim Gülşenî'yi öldürteyim " diye düşünüyordu O gece rüyâsında, İbrâhim Gülşenî'nin kendi boğazını sıkarak; "Bre zâlim! Yaptığın zulümler yetmez mi ki, cenâb-ı Hakk'ın hâlis kullarına da kötülük düşünürsün?" dedi Halîl boğulacak gibi oldu Yattığı yerde ellerini kaldırarak tövbe etti Uyandığında ter içinde kalmış, çok korkmuştu Yatağından kalkıp düşünmeye başladı İbrâhim Gülşenî, o gece Kâdıasker Alâyi'nin evinde misâfirdi Gece yarısı olunca, ev sâhibini uyandırdı ve; "Haydi Vâli Halîl'in konağına gidelim " buyurdu Gece yarısıHalîl'in konağına girdiler Yattığı yerin kapısına gelince, yüksek sesle; "Ey Halîl! Tövbe ettin mi, yoksa hâlâ beni öldürme fikrinde misin?" dedi Vâli Halîl, ağlıyarak kapıdan çıktı ve İbrâhim Gülşenî'ye; "Efendim! Yaptıklarıma pişmân oldum Tövbe ettim Yalvarıyorum bana duâ buyurunuz Bundan sonra hiç kimseye zulüm etmiyeceğim " dedi
Sultan Hasan'ın devlet adamlarından ikisi, İbrâhim Gülşenî'yi ziyârete geldiler Gelenler daha söze başlamadan, birisine; "Senin bu gece niyet ettiğin şey makbûldür Fakat buradaki malından değil, köyden gelecek olandan ver Kendi yerine gönderdiğin vekilin sâlih bir kimsedir İnşâallah senin için hac eder Yalnız ücretini bol ver " dedi Diğerine de; "Niçin sabah gusl edip tövbe etmedin? Burada oturma Git, çabuk gusl abdesti al gel " buyurdu Meğer, o iki kimsenin birisi yerine hacca vekil gönderecekmiş Düşündüğü bir kimsenin bu işi yapıp yapamayacağı hakkında tereddüd ediyordu Vereceği paranın helâlden olup olmadığında da şüphesi vardı
Devlet adamı, İbâhim Gülşenî hazretlerinden bu kerâmetleri görünce, hemen Sultan Hasan'a gitti Olanları anlattı Sultan, İbrâhim Gülşenî'nin büyüklüğünü daha iyi anladı ve onu memnun etmek için Kâdı Hasan'ı çağırdı "Git, İbrâhim Gülşenî'yi ziyâret et Bizden selâm söyle Bizi duâdan eksik etmesin " diyerek pekçok hediyeler gönderdi Kâdı Hasan, İbrâhim Gülşenî'nin huzûruna gidip, selâmı söyledi ve hediyeleri arz eyledi Selâmı alan İbrâhim Gülşenî, hediyeleri kabûl etmedi Kâdı hediyeyi mutlaka vermek için zorlayıp duruyordu Bu ısrar karşısında İbrâhim Gülşenî; "Kâdı Efendi! Bana hediyeyi vermek için uğraşıp duracağına, acele evine git, kitapların yanıyor!" buyurdu Kâdı süratle evine vardı ve mangaldan sıçrayan ateşin kütüphânesini yakmaya başladığını gördü Eğer yetişmese, kitaplarının hepsi ve evi yanacaktı İbrâhim Gülşenî'nin bu kerâmetini de görünce, ona olan yakınlığı ve bağlılığı bir kat daha arttı Bu arada gusl için gönderdiği kimse abdest alıp geldi İbrâhim Gülşenî ona tövbe ettirdi Tövbeden sonra o kimse velîlik hallerine kavuştu
Babası Uzun Hasan ve kardeşi Halîl'in ölümünden sonra tahta çıkan SultanYâkûb da İbrâhim Gülşenî'ye izzet ve îtibâr gösterdi Onun için Tebriz'de bir zâviye inşâ ettirdi Fakat İbrâhim Gülşenî bu zâviyede irşâd, insanlara hak ve hakikatı anlatma vazîfesine uzun süre devâm edemedi
|