Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
Îmân, mü’min

Mü’Min Ve İmân

Eski 08-01-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mü’Min Ve İmân




MÜ’MİN VE İMÂN

Allah’a sonsuz hamd ve şükrederiz ki; bir zikir sohbetinde iman konusunda sizlerle hasbıhal etmek için birlikteyiz
İman lügat manasıyla inanç demektir Mü’min; iman eden, inanan demektir Kur’ân-ı Kerim’de inananlar istikametinde iki ayrı açıklama söz konusudur

1 İnananlar ama Allah’a ulaşmayı dilemeyenler
2 İnananlar ama Allah’a ulaşmayı dileyenler

İki grup da Allah’a inanıyor Ama bunlardan bir grup Allah’a inanmalarına rağmen ne yazık ki gidecekleri yer cehennem olanlardır O grubu onlar teşkil ediyor Allahû Teâlâ’ya inanıyorlar; “Allah vardır” diyorlar, kalplerinden de inanıyorlar İnançları var ama Allah’a ulaşmayı dilemiyorlar Ne yazık ki bu insanlar cehennemden kurtulamazlar
İkinci grup gene mü’mindir Allah’a iman ediyorlar; inanıyorlar ama onların inançlarının içinde Allah’a ulaşmayı dilemek de yer almış İşte felâha erenler; kurtuluşa ulaşanlar onlardır
Öyleyse Kur’ân-ı Kerim’de mü’min tabiri, âmenû olma tabiri iki ayrı hüviyette karşımıza çıkıyor
1 Sadece Allah’a inananlar mü’min midirler? Evet, mü’mindirler Eğer bu Allah’a inananlar, Allah’a ulaşmayı dilemiyorlarsa onlar mü’mindirler ama hakk mü’min değillerdir Hakk mü’min olmadıkça bir insanın cennete ulaşması Kur’ân’a göre mümkün olmuyor
2 Hakk mü’min kimdir? Mü’minlerden; yani inananlardan ruhunu hayatta iken Allah’a ulaştırmayı dileyenler; işte onlar hakk mü’minlerdir
Bu kavramlar yüzyıllardan beri unutulmuş kavramlardır Onlar artık kullanılmıyor, artık din âlimleri Kur’ân’ı anlatmıyorlar Okullarımızda, üniversitelerimizde öğretilen din, asırlar boyunca din öğretenlerin nesilden nesle ilâvelerle gelmiş olan anlattıklarıdır Burada büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaşmak zorundasınız Çünkü bu asırlardan, en azından 13 asırdan beri devam eden âlimlerin anlatımı, insanları Kur’ân hudutlarından tamamen ayırmış ve sadece ehlisünnet vel cemaat âlimlerinin öğrettiği din sahası içinde kalmalarını oluşturmuş Daha başka bir ifadeyle, sadece dinin bir kısmı öğretilmek suretiyle din hem mahzara altına alınmış hem de insanların cennete girmeleri kesin şekilde önlenmiş İblis ne yapmış etmiş; vasıtalardan ve hedeflerden oluşan dinin, hedefler kısmını devreden çıkarmış
İşte Allahû Teâlâ diyor ki:
51/ZÂRİYÂT-56: Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya'budûn(ya'budûni)
Ve Ben, insanları ve cinleri, Bana kul olsunlar diye yarattım



“Biz insanları ve cinleri başka bir şey için değil; Bize abd olsunlar diye, kul olsunlar diye yarattık
Abd kelimesi ile abid kelimesi aynı kökten gelen iki kelimedir Abd; kul demektir Abid ise ibadet eden demektir ve birçok insan bu ikisi arasında fark görmemektedir “Ha kul olmuş, ha ibadet etmiş aynı şeydir” diyorlar Hayır, aynı şey değildir Abd olmak demek, Allah’a kul olmak demektir Hiç kimse Allah’a ulaşmayı dilemeden Allah’a kul olamaz
Allahû Teâlâ’nın dizaynına baktığımız zaman, insanlar, “Kul olmak önemli bir kavram mı?” diye düşünürler Kul olmak belki de Kur’ân’ın en önemli kavramıdır Çünkü cehennemden kurtuluş Allah’a ibadetle değil; Allah’a kul olmakla mümkündür Allahû Teâlâ namaz kılmayı, oruç tutmayı, zekât vermeyi, hacca gitmeyi, kelime-i şahadet getirmeyi farz kılmış ve insanları Kur’ân-ı Kerim’den ayıran din âlimleri, bu İslâm’ın 5 tane şartı ile insanların kurtuluşa ulaşacaklarını belirtmişler İslâm’ın 5 şartı ile hiç kimse cehennemden kurtulamaz
Kur’ân-ı Kerim’de âmenû olmak diye bir kavram var, Kur’ân-ı Kerim’de münîb olmak diye bir kavram var, Kur’ân-ı Kerim’de Allah’a teslim olmak diye bir kavram var Münîb olmak da âmenû olmak da “Allah’a ulaşmayı dilemek” istikametinde kullanılıyor Allahû Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de iman kelimesinin kökünden gelen âmenû kelimesini, iki ayrı istikamette kullanıyor
Allahû Teâlâ diyor ki: “Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olun Allah’a karşı takva sahibi olun ki; Allah size furkanlar versin ve günahlarınızı örtsün” Yani bir kişinin günahları örtülürse ne olur? Bir kişinin günahları örtülürse o kişinin günahları sıfır olur Hiç sevap yapmamış bir insan, hiçbir devirde yaşayamaz ve mutlaka sevapları (kişinin kazandığı dereceler) vardır O zaman bu kişi, günahları tamamen örtüldüğü için sevapları günahlarından daha fazla bir insan olur ve gideceği yer cennet olur
Öyleyse burada Allahû Teâlâ’nın kullandığı “âmenû” kelimesi, inanan ama Allah’a ulaşmayı dilemeyen bir kişiyi ifade ediyor Ne zaman bu kişi takva sahibi olursa yani Allah’a ulaşmayı dilerse, bir başka ifadeyle münîb olursa işte o zaman bu kişi hakk mü’min olur O kişi Allah’a ulaşmayı dileyen bir mü’min olur
Birincisi de mü’mindir; Allah’a ulaşmayı dilemiyor ama Allah’a inanıyor ama gideceği yer cehennemdir İkincisi de mü’mindir; Allah’a inanıyor ama aynı zamanda Allah’a ruhunu hayatta iken ulaştırmayı da diliyor O zaman bu ikinci grup mü’min farklı dizaynın içersindedir
Allahû Teâlâ buyuruyor ki:
8/ENFÂL-29: Yâ eyyuhellezîne âmenû in tettekullâhe yec’al lekum furkânen ve yukeffir ankum seyyiâtikum ve yagfir lekum, vallâhu zul fadlil azîm(azîmi)
Ey âmenû olanlar, Allah’a karşı takva sahibi olursanız sizi furkan (hak ve bâtılı ayırma özelliği) sahibi kılar! Ve sizden (sizin) günahlarınızı örter ve size mağfiret eder (günahlarınızı sevaba çevirir) Ve Allah, büyük fazl sahibidir



Allahû Teâlâ’nın Enfal Suresinin 29 ayet-i kerimesindeki, “Ey âmenû olanlar! Allah’a karşı takva sahibi olun ki Allah, size furkanlar (hak ve bâtılı ayırma özelliği) versin ve günahlarınızı örtsün Sonra da sizin günahlarınızı sevaba çevirsin, size mağfiret etsin” ifadesinde, işte bu bapta açık bir dizayn var Burada Allahû Teâlâ cennete girecek olan bir insandan bahsediyor Neden? Çünkü Mu’minun Suresinin 102 ayet-i kerimesine göre kıyâmet günü mizanlar kurulur; kimin sevapları günahlarından fazla ise onlar felâha erenlerdir Kişinin kazandığı dereceler, kaybettiği derecelerden fazla olur, neden? Çünkü Allahû Teâlâ o kişinin bütün günahlarını örtmüştür, geriye sevapları kalır Sevaplar o kişinin cennete gitmesi içindir Günahları sıfır olan bir kişinin bir derecelik sevabı olsa, o kişinin gideceği yer mutlaka Allah’ın cennetidir Öyleyse Enfal Suresinin 29 ayet-i kerimesinde Allahû Teâlâ’nın kullandığı “âmenû olma” kelimesi, yine mü’minleri ifade ediyor Kişi Allah’a inanıyor ama Allah’a ulaşmayı dilememiş; henüz takva sahibi olmamış Allahû Teâlâ: “Takva sahibi olun ki sizin günahlarınızı örtsün” diyor Ne zaman kişi Allah’a ulaşmayı dilerse, o zaman takva sahibi olacak
Gerçekten o zaman mı, Allah’a ulaşmayı dileyince mi takva sahibi olunur? Bakınız, Allahû Teâlâ Rum Suresinin 31 ayet-i kerimesinde ne kadar açık olarak söylüyor:
30/RÛM-31: Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne)
O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun Ve namazı ikame edin (namaz kılın) Ve (böylece) müşriklerden olmayın
“Ey âmenû olanlar! O’na (Allah’a) yönelin (Allah’a ulaşmayı dileyin) ve böylece O’na (Allah’a karşı) takva sahibi olun Ve namaz kılın ve müşriklerden olmayın
Bir sonraki ayet-i kerime:
30/RÛM-32: Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne)
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dinlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar
Yani kurtuluşa ulaşacak olan tek fırka Allah’a ulaşmayı dileyenlerin fırkasıdır Onun dışındaki bütün fırkalar, fırkalara ayrılmış insanları ifade eder Hiçbirinin de cehennemden kurtulması mümkün değildir Şirkte olanlar da o fırkaları, 72 tane fırkayı ifade eder 73 fırka, bu 72 fırkanın içinde yaşayan ama Allah’a ulaşmayı dileyenleri oluşturur
Öyleyse Enfal Suresinin 29 ayet-i kerimesinde kullanılan “âmenû” kelimesi, kişiyi kurtuluşa ulaştırmayan bir âmenû kelimesini ifade ediyor Kişi, Allah’a ulaşmayı dilememiş ama Allah’a inanıyor O kişi takva sahibi olursa yani Allah’a ulaşmayı dilerse, o zaman Allahû Teâlâ o kişiyi gerçek mü’min olarak (hakk mü’min olarak), iman kelimesine bir adım daha ilerde birisi olarak değerlendirir Salt Allah’a inanmak vardır, bir de Allah’a inanmanın dışında Allah’a ulaşmayı dilemek vardır Kurtuluşa ulaşanlar ikincilerdir İşte Yunus Suresinin 62, 63 ve 64 ayet-i kerimeleri:
10/YÛNUS-62: E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne)
Muhakkak ki Allah’ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
“O Allah’ın evliyası var ya, onlara korku yoktur Onlar, mahzun da olmazlar
Allah’ın evliyası! Veli; dost demektir Allah’ın dostları ama bu dostlar, Allah’a dost olmayı başarmışlar Nasıl başarmışlar? Allah’a ulaşmayı dileyerek Allahû Teâlâ ne diyor? “O Allah’ın evliyası var ya, onlara korku yoktur Onlar mahzun da olmazlar
10/YÛNUS-63: Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne)
Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah’a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır
“Onlar, âmenû olmuşlardır
Buradaki âmenû olmak, sadece mü’min olmanın ötesidir; Allah’a inanmanın ötesidir Çünkü onlar Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir ve takva sahibi olmuşlardır
Allahû Teâlâ onlar için “Takva sahibi olmuşlardır” dediğine göre onlar mutlaka şirkten kurtulmuşlardır Ne yapmışlar? Mutlaka Allah’a yönelmiş, Allah’a ulaşmayı dilemişlerdir İşte burada da “âmenû” kelimesi geçiyor ama bu hakk mü’min olan bir âmenû olmayı ifade ediyor Yani Allah’a ulaşmayı dilemiş olan bir kişi söz konusu ve gideceği yer de açık bir şekilde ifade edildiği gibi Allah’ın cenneti
10/YÛNUS-64: Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu)
Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır Allah’ın sözü değişmez İşte O, fevz-ül azimdir
Allahû Teâlâ’nın âmenû olanlar konusundaki ifadesi demek iki ayrı cepheyi ifade ediyor
1- Yunus-62, 63, 64’te geçen takva sahibi olan âmenû olanlar var Allahû Teâlâ: “Onların gideceği yer cennettir Onlara dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır” diyor Dünyada bu kişiler mutluluğu yaşayacaklardır Allah’a ulaşmayı dilemişlerse mutlaka Allah onları Kendi Zat’ına ulaştıracaktır Onlar, ulaşma konusunda eksikliklerle mücehhez olsalar bile, Allahû Teâlâ o eksiklikleri tamamlar Onlar ibadetleri, zikir yapmayı sevmiyorlarsa zikri sevdirir, namaz kılmayı sevmiyorlarsa namazı sevdirir, oruç tutmayı sevmiyorlarsa orucu sevdirir Mutlaka onları ehli takva kılar Allahû Teâlâ, Allah’a ulaşmayı mutlaka o kişiler üzerinde gerçekleştirir
İşte bu insanlar Allah’a ulaşmayı dileyince 1 kat cennetin, mürşidlerine ulaşıp 14 basamakta tâbii olunca 2 kat cennetin, ruhlarını Allah’a ulaştırınca 3 kat cennetin sahibi olurlar Bunlar hakk mü’minlerdir; Allah’a ulaşmayı dileyen mü’minlerdir
2- Hiç kimse “Allah’a ulaşmayı dilemeden mü’min olunmaz” diyemez Allah’a inanan kişi, Kur’ân manası itibariyle mü’mindir Her Allah’a inanan kişi mutlak olarak mü’mindir ama hakk mü’min değildir Her mü’min Allah’a ulaşmayı dilemedikçe, sadece Allah’a inanıyor diye Allah’ın cennetine giremez Allahû Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
2/BAKARA-257: Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne)
Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar İşte onlar, ateş ehlidir Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır
“Allah, âmenû olanların (Allah’a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur

Buradaki âmenû olmak da Allah’a ulaşmayı dileyen mü’min olmak anlamına geliyor Çünkü Allahû Teâlâ onların dostu Ve Allahû Teâlâ neticeyi bildiriyor: “Allah onların nefslerinin kalbini zulmetten nura çıkarır” diyor
Bu kişi Allah’a ulaşmayı dilemişse, Allah onu mutlaka mürşidine ulaştıracaktır Kişi tâbiiyetini gerçekleştirecektir Arkadan yaptığı zikirle nefs tezkiyesini gerçekleştirecektir Nefsinin kalbi %100 kapkaranlık bir kalpken nurlarla dolacaktır İşte bu, Allahû Teâlâ’nın bir insanın kalbini zulmetten nura çıkarmasıdır Kişinin nura çıkması için, kalbindeki nurların oranının yarıyı geçmesi lâzımdır
3 basamakta kişi Allah’a ulaşmayı diler Kalbine nur girmeye başlar mı? Hayır, başlamaz 14 basamakta kişi mürşidine ulaştığı zaman tâbiiyetini gerçekleştirdikten sonra zikir yaparsa, Allah’ın katından gelen rahmetle fazl, o kişinin kalbine ulaşır Allah’ın o zaman (mürşidine ulaştığı zaman) kalbine yazdığı iman kelimesinin etrafında Allah’ın nurları toplanmaya başlar İşte bu, o kişinin kalbinin zulmetten nura ulaşmaya başlamasıdır Nefsin kalbindeki nurlar %50’yi geçince, o kişinin kalbi zulmetten nura ulaşmıştır Bu noktada iken eğer kişi yoluna devam edemezse, ne olacağını ayetin devamı söylüyor: “O kâfirlere gelince onlar da tagutun dostlarıdır Tagut, onların kalplerini nurdan zulmete ulaştırır” diyor
Tagut; şeytanlar demektir İster şeytan hüviyetinde olan, insanları Allah’ın yolundan saptırmaya çalışanlar olsun, ister gerçek şeytanlar olsun, ister cin şeytanlar olsun, hepsi şeytan (tagut) olarak geçiyor Tagut, bütün şeytan gruplarıdır; insan şeytanlar, cin şeytanlar ve şeytan olarak yaratılmış insanlar Her biri insanları Allah’ın yolundan saptırmaya çalışan bir özelliğin sahipleridir
Böyle bir dizaynda insanlara baktığımız zaman onların kalplerinin başlangıçta herkes gibi kapkaranlık olduğunu görüyoruz Ama âmenû olurlarsa -ki bu Allah’a ulaşmayı dileyen bir âmenû oluştur- Allah onları sever; onların nefsini tezkiye eder ve kalpleri zulmetten nura ulaşır Böylece %51 nurla o kişinin ruhu Allah’a ulaşır ama bundan sonra tam savaş başlar Kişi, Allah ile olan ilişkilerinde eskiden gösterdiği gayreti artık göstermezse, böyle bir dizaynda bu kişi kaybetmeye başlar Zikri yavaş yavaş azalır, azalır ve kalbine giren nurlar da giderek azalır Bir gün gelir ki artık zikre devam etmez O zaman nefsinin kalbindeki nurlar azalmaya başlar İşte bu, nurdan zulmete döndürülüştür
Bir insan Allah’a ulaşmayı diledikten sonra Allah’ın Zat’ına ulaşıncaya kadar, Allah’ın garantisi altındadır Allah, o kişinin şeytanla irtibatını tamamen kesmiştir Bu sebeple şeytanın o kişiyi kandırıp Allah’ın yolundan ayırması mümkün değildir Ne zamana kadar? O kişinin nefsinin kalbindeki afetler %51 azalıncaya kadar Yani nefsinin kalbi %100 karanlıkken %51 nurlarla doluncaya kadar Bu noktadan sonra o kişinin zikrini devam ettirmesi lâzımdır Bu noktadan sonra ne olur? Ruhu Allah’a ulaştıktan sonra Allah’ın şeytanı devreden çıkaran koruyucu kalkanı devre dışı kalır Artık o kişi kendi gayreti ile ayakta durmak mecburiyetindedir Kendi gayreti ile zikrini arttırmak suretiyle, ruhunun tesliminden sonra fizik vücudunu teslim etmek mecburiyetindedir Burada insanlar ikiye ayrılır Büyük kısmı bu noktadan sonra devam ettiremezler Devam ettiremeyenler eğer aynı zikir seviyesini tutturabilirse hidayette kalırlar Ama kişinin zikri azalmaya başladıktan sonra, bu azalma o kişiyi fıska götürür
İşte ayet-i kerimenin ikinci kısmında Allahû Teâlâ: “O kâfirlere gelince, onlar tagutun dostlarıdır ve tagut onları nurdan zulmete çıkarır” diyor Tagut ne yapar? İnsan ve cin şeytanlar, o kişileri etkileri altına alırlar, kişiyi zikirden soğuturlar O kişi zikrini azaltır; bir süre sonra zikir sona erer Kişinin nefsindeki nurlar dağılmaya başlar Kalbin rahmet kapısı açıktır Allahû Teâlâ kalpteki iman kelimesini bir süre sonra alır, alınca nurları kalpte tutacak olan bir gayret; zikir gayreti olmayınca nurlar yavaş yavaş azalır Bunun manası nefsin kalbinin, tekrar nurdan zulmete götürülmesidir İşte ayet-i kerimenin ikinci bölümü bunu ifade ediyor Tagut; insan ve cin şeytanlar vuslattan sonraki devrede, Allah’ın koruyucu kalkanı devre dışı kalacağı için o kişiye tesir etmek imkânını bulurlar Ve onu Allah’ın nurlarından ayıklamaya çalışırlar O zaman kişinin nefsinin kalbindeki nurlar, adım adım azalır; neticede yok olur
O kişi zaten Allah’a ulaşmayı dilemeden evvel fısktaydı Allah’a ulaşmayı diledi; hidayete erdi; nefsinin kalbi %51 nurlarla doldu, aydınlandı ama Allah’ın koruyucu kalkanı görev yapmaz hale gelince (alınınca), şeytan kişiyi (kalbini) nurdan tekrar karanlıklara (zulmete) götürdü Allahû Teâlâ: “İşte onlar kâfirlerdir” diyor
Kimdir kâfir? Tagutun dostları Allah’ın dostları kimdir? Allah’ın dostları âmenû olanlardır Yani Allah’a ulaşmayı dileyenler mü’minlerdir Allah’ın dost olması yardımların ulaşmasıyla geçerlidir Kişi buna müstehak olabilmek için (hak sahibi olabilmek için), Allah’a ulaşmayı dilemek mecburiyetindedir Dilemezse, Allah’ın yardımı gelmez O kişi Allah’a inanıyor diye hiçbir zaman cennetin sahibi olmaz
Görüyorsunuz ki; iman müessesesi tek başına, bir insanı Allah’ın cennetine götüremiyor Öyleyse halk arasında dolaşan bir söz vardır, derler ki: “Kalbinde zerre kadar imanı olan kişi cehennemde günahları kadar yandıktan sonra cennete girecektir” Bu hiçbir şekilde mümkün değildir Evvelâ bir kişi cehenneme, orada bir süre kalmak üzere girmez Cehennemde bir süre yandıktan sonra çıkması mümkün değildir
Kimler cehenneme girer ve cehennemden çıkabilirler? Kıyâmet günü cenneti kazanmış hak etmiş olanlar, Allahû Teâlâ tarafından bir mükâfat olmak üzere önce cehenneme götürülürler, gönderilirler Uçarak cehenneme giren o Allah’ın dostları, cehennem katlarını gezip oradaki korkunç vaziyeti gördükten sonra, Allah’a sonsuz şükürler ve hamdler ederek cehennemden ayrılırlar ve cennete girerler Onlar, sevapları günahlarından fazla olanlardır; gidecekleri yer mutlak olarak cennettir Ama cehennemde onların seçtiği doğru yol için, seçmeyenlerin neler çekeceği kendilerine gösterilir ki; Allah’a onları cennete alıyor diye sonsuz hamd etsinler şükretsinler
Öyleyse mü’min olmanın standartlarına baktığımız zaman, bir mü’minler var; Allah’a ulaşmayı dilemeyenler; inananlar 1 ve 2 basamaktaki inananlar bunlardır Kim Allah’a ulaşmayı dilerse, o hakk mü’min olur; 3 basamaktadır 3 basamaktan sonra 14 basamakta bu kişi, mürşidine tâbii olur 21 basamakta ruhunu mutlaka Allah’a ulaştırır; o ulaştırmaz Allah onun ruhunu Kendisine ulaştırır 22 basamakta da ruh Allah’ın Zat’ında yok olur; Rabbine geri dönmüştür
Bu noktaya kadar kişi, 3 basamaktan itibaren hakk mü’mindir ve ruhunu Allah’a ulaştırdığı zaman hakk mü’min olması devam eder Ama vuslata ulaşmış bir mü’min söz konusudur Allah’a ulaşmayı dilediği zaman bu kişi, 1 takvanın sahibidir; mü’min olmanın da 1 kademesindedir Hakk mü’min olmuştur Ondan evvel de mü’mindi ama mü’min olmasının; herhangi bir kademesi yoktu; cennete girmesi de mümkün değildi Sıfır kodunda cehenneme gidecek olan bir insan Allah’a inanıyor Allah’a inandığı için cennete girmesi mümkün değildir Ama Allah’a ulaşmayı dilerse bu kişi, hakk mü’min olur; 3 basamak
Mürşidine ulaşıp tâbii olduğu zaman tâbiiyetin sahibi olan bir mü’min olur; mürşidine tâbii olmuş bir mü’min Sonra, 21 basamakta ruhu Allah’a ulaşmış olan bir mü’min olur; Allah’a ermiş, vuslata nail olmuş bir mü’min 25 basamakta fizik vücudunu Allah’a teslim etmiş bir mü’min olur 26 basamakta nefsini Allah’a teslim etmiş bir mü’min olur Bu nefsini Allah’a teslim etmiş mü’minlere “ulûl’elbab” denir Lübblerin sahibi olmuş olur kişi Daha sonra göklerin melekûtu kendisine gösterilmeye başlayınca muhlis mü’minlerden olur Ve de 28 basamakta bu kişi iradesini de Allah’a teslim ederek, Allahû Teâlâ tarafından irşad makamının sahibi kılınır Bu kişi, Allah’ın Zat’ına gören bir mü’min olur Hepsi mü’mindir Cehenneme giden mü’min de oluyor 7 kat cennetin her birine gidebilecek olan kişi 28 basamaklı İslâm merdiveninde daha üst noktaların sahibi oldukça hedeflerine ulaşabilir
İslâm’ın 5 şartı ile hiç kimse Allah’ın cennetine giremez Çünkü Allahû Teâlâ’nın ve Peygamber Efendimiz (SAV)’in söylediği şey: “Amelleriyle kimsenin cennete girmesi mümkün değildir” Çünkü evet çünkü kim Allah’a ulaşmayı dilemezse, o kişinin amelleri boşa gider
Allahû Teâlâ buyuruyor ki:
18/KEHF-105: Ulâikellezîne keferû bi âyâti rabbihim ve likâihî fe habitat a’mâluhum fe lâ nukîmu lehum yevmel kıyameti veznâ(veznen)
İşte onlar, Rab’lerinin ayetlerini ve O’na mülâki olmayı (ölmeden evvel ruhun Allah’a ulaşmasını) inkâr ettiler Böylece onların amelleri heba oldu (boşa gitti) Artık onlar için kıyâmet günü mizan tutmayız
İşte amellerin boşa gittiği bir ortamdan bahsediyorum Ameller boşa giderse ne olur? Kişinin kazandığı bütün dereceler yok olmuştur O zaman kişinin kazandığı dereceler sıfırsa, günah işlememesi mümkün değildir; mutlaka günahları sevaplarından fazla bir insan olacaktır Ve Mu’minun Suresinin 103 ayet-i kerimesine göre gideceği yer cehennemdir
Allahû Teâlâ diyor ki:

23/MU'MİNÛN-103: Ve men haffet mevâzînuhu fe ulâikellezîne hasirû enfusehum fî cehenneme hâlidûn(hâlidûne)
Ve kimin mizanı (sevap tartıları), hafif gelirse işte onlar, nefslerini hüsrana düşürenlerdir Onlar, cehennemde ebediyen kalacak olanlardır
Allahû Teâlâ: “Kimin kıyâmet günü sevapları günahlarından az olursa (veya tersini söyleyelim, günahları sevaplarından fazla olursa), onlar hüsranda olanlardır Onların gidecekleri yer cehennemdir, ebediyen orada kalacaklardır” diyor
Allah ile olan ilişkilerde bir insan ya mü’min olur; Allah’a inanıyorsa o mü’mindir Lügat manası itibariyle inanandır ama böyle bir kişi hiçbir zaman Allah’ın cennetine sadece Allah’a inanıyor diye giremez O, Allah’ın cennetine giremeyen bir mü’mindir; hakk mü’min değildir Sadece mü’mindir; cehenneme girecek olan bir mü’mindir Ve “Kalbinde zerre kadar (hardal tanesi kadar) imanı olan cehenneme girer Günahları kadar yandıktan sonra oradan çıkıp cennete alınır” tarzındaki Peygamber Efendimiz (SAV)’e ait bir hadis, gerçek hadis değildir O bir mevzu hadistir Kur’ân’a %100 ters düşmektedir Kimse hurafelerle uğraşmasın Allah’ın hakikatleri Kur’ân’dadır Peygamber Efendimiz (SAV) de onu söylüyor: “Benim hadislerim tartışılacaktır; Kur’ân’a bakın Hiçbir hadisim Kur’ân’a aykırı olamaz” diyor
Peygamber Efendimiz (SAV) bir başka hadisinde de şöyle buyuruyor: “Kimse amelleri sebebiyle cennete giremez” Sahâbe soruyor: “Ey Allah’ın Resûlü sen de mi?” Peygamber Efendimiz (SAV) cevap veriyor: “Evet, ben de ama hamd olsun ki Allahû Teâlâ beni rahmetine gark etti” Rahmetine gark etmesi demek; Allah’a ulaşmayı dilemiş, ruhunu Allah’a ulaştırmış, arkasından fizik vücudunu, arkasından nefsini, arkasından iradesini Allah’a teslim etmiş ve üst seviyeye çıkmış Allah’ın peygamberi, Allah onu rahmetine gark etmiş
Sevgili kardeşlerim, demek ki insanlar, Allah’a inandıkları için mü’minlerdir Ama hakk mü’min değillerdir; cennete girmeleri mümkün değildir Hakk mü’min; Allah’a inanıp da Allah’a ruhunu hayatta iken ulaştırmayı dileyenlerdir Sadece onlar hakk mü’minlerdir
Allahû Teâlâ’yı Kur’ân’daki hüviyetiyle tanımanız gerekir O hüviyete baktığınız zaman, Allah’ın sizi ne kadar çok sevdiğini göreceksiniz Allah’ın doğrularından hareket ederseniz; mutlaka Allah’a ulaşmayı dilemek mecburiyetindesiniz Kur’ân’ı öğrendiğiniz zaman, Allah size Kur’ân’ı öğrettiği zaman şunu görecek ve çok üzüleceksiniz; din alimleri hem bilmiyorlar hem bildiklerini zannediyorlar hem cennete gireceklerini zannediyorlar hem takva sahibi olduklarını zannediyorlar Ama Allah’a ulaşmayı dilemedikçe ne takva sahibi olabilirler ne hakk mü’min olabilirler ne de Allah’ın cennete girebilirler
Bu anlattığımız hususların hepsi 14 asırda İslâm âlemi tarafından tamamen unutulmuş ve âlimlerin yazdığı kitaplar, Kur’ân’ın yerini almış Demişler ki: “Siz Kur’ân’a bakmayın, anlamazsınız Kur’ân’ı sadece Kur’ân’ın âlimleri anlar Onlar size ne söylerlerse, siz sadece onu yapın Üstelik de orta yoldan gidin, sakın haddi aşmayın Haa insanlar var, böyle sakallı zikir yapıyorlar; onlar gibi olmayın sakın Onlar haddi aşmış olanlardır
Kur’ân da; “Onlar gibi olun O sakallı insanlar gibi olun Daimi zikre ulaşın” diyor Bırakın zikir yapmayı, ara sıra zikir yapmayı, günün yarısından fazla zikir yapmayı, Allahû Teâlâ: “Daimi zikre ulaşın” diye farz emrini vermiş
4/NİSÂ-103: Fe izâ kadaytumus salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmus salât(salâte), innes salâte kânet alel mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten)
Namazı bitirdiğinizde; ayaktayken, otururken ve yan üzeriyken (yan üstü yatarken) Allah’ı hep zikredin! Güvenliğe kavuştuğunuzda namazı erkânıyla kılın Çünkü namaz, mü’minlerin üzerine, vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur

Görülüyor ki kavramlarda din alimleri büyük hatalar yapmışlar Ve de “Kalbinde zerre kadar imanı olan Allah’ın cennetine girer” diye bir de uydurma hadis ortaya çıkmış Bunların hepsi geçersizdir Allahû Teâlâ bize Kur’ânı vermiş, diyor ki: “Biz size Kur’ân’ı furkan olarak verdik Yani yanlışları doğrulardan ayıran bir ayıraç olarak verdik” Peygamber Efendimiz (SAV) de: “Benim hadislerim tartışılacaktır Kur’ân’a bakın Hiçbir hadisim Kur’ân’a aykırı olamaz” diyor Öyleyse Allah’ın bize öğrettiği Kur’ân var ve din âlimlerinin asırlardan beri unutmuş oldukları Kur’ân’ın kurtarıcı hükümleri…

Allahû Teâlâ’nın hepinizi en azından hakk mü’minler kılmasını Yüce Rabbimizden dileyerek, sözlerimizi inşaallah burada tamamlıyoruz Allah hepinizden razı olsun
İmam İskender Ali M İ H R



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.