Ruh Nasıl Doyurulur? |
08-01-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ruh Nasıl Doyurulur?Bazen gazetelerde insanın tüylerini ürperten resimler görürüz Çoğunlukla kuzey Afrikalı fakir ve perişan insanların resimleri Her biri sanki canlı birer iskelet Kemiklerle etler arasında nerdeyse mesâfe kalmamış Bu halleriyle bize olanca güçleriyle haykırırlar: “biz açız, bize yardım elinizi uzatın!” Diye İşte maddî açlık insanı böyle perişan, böyle zayıf, böyle güçsüz ediyor Beride maddî problemleri yok denecek kadar az, ama mânen aç ve perişan bir hayli insan Kendilerini eğlenceyle, sefahatle, içkiyle yahut uyuşturucuyla avutmak isteyen huzursuz kalabalıklar Bunların dertleri öncekilerinden daha ileri Ve bu hastalığın isimleri de daha ürpertici: bunalım! Stres! Ruh, beden ülkesinin sultanı Açlıktan kıvranan insanlarda hizmetçi zayıf düşmüştür, streste ise sultan perişandır Ve, birincilere her insaf ve vicdan sahibi acır, merhamet eder İkincileri ise herkes kınar, herkes onlara düşman kesilir Halbuki asıl acınmaya, el uzatılmaya muhtaç olanlar bunlardır Çünkü bunlar hem hastadırlar, hem de ilâç düşmanıdırlar Bunlara karşı, tedavi ehlinin çok sabırlı olması gerek “fâsıklara ancak ârifler acır” abdulkadir geylâni (ks) Bugün huzur ve saadet arayanlar sadece bu insanlar değildir Hemen herkes bu dertten bir iz taşımakta Öyle ise biz öncelikle kendi nefsimize bir şeyler söylemeye çalışalım Neden yer yer ruhî sıkıntılara giriyor, sabırsızlanıyor ve bir şeyler yapamamanın ıstırabıyla ruhumuzu kıvrandırıyoruz Beden sıhhatimizden, mali durumumuza, toplumdaki itibarımızdan dünyevî zevklerimize kadar her şeyi kendimize dert ediniyor ve bunları çözemeyince de üzülüyor, rahatsız oluyoruz Dünyanın üstünde gezeceğimize altına giriyor, bize hizmet etmesi gereken eşyaya biz hizmetçi oluyoruz Bu ise ruhumuzu hayli yoruyor ve takatten düşürüyor Bütün bu olup bitenlere karşı sabırla karşı koymayı da başaramıyoruz Zira, üstad bediüzzaman hazretlerinin o güzel teşhisiyle, biz sabır kuvvetimizi maziye ve müstâkbele dağıtıyoruz; hâle karşı sabrımızda güç kalmıyor ve sonunda sıkıntıya, ümitsizliğe düşüyoruz Bütün bunların kaynağına indiğimizde şu yanlışla karşılaşırız: “biz nefsin doymasıyla, kalbin tatmin olmasını birbirine karıştırmışız” Yanlış yoldan giden yorulur İşte bizi yoran, sıkıntıya düşüren ve sonunda perişan eden bu büyük hata Bundan döndüğümüz an, istikameti bulmuş ve huzur ve saadete yönelmiş olacağız Nefis şerle beslenir Şer ise kalbi yaralar, vicdanı rahatsız eder ve huzuru kaçırır İşte bu fasit daire, huzursuzluğun önemli bir kaynağıdır Bu çemberi aşamayanlar, nefislerini besledikçe kalp ve vicdanlarında huzur melekesini kaybederler Ve bunun çaresini yeniden nefsin tatmininde ararlar Sadece birkaç misâl: Nefis cimrilikten yanadır Para biriktirdikçe mesut olacağını zanneder Halbuki, kalp ve vicdan muhtaçları doyurmaktan zevk alırlar Nefis kibre aşıktır, büyüklenmekten hoşlanır Kalp ve ruhun rahatı ise tevazu ve mahviyettedir Nefis tembel talebeler gibi oyun ve eğlence düşkünüdür Akıl ise çalışmayı ve gayreti emreder, onunla rahat bulur Ve nihayet nefis, fâni ve geçici eşyanın meftunudur Kalp ise bekâya, ebediyete aşıktır İşte bu çelişkilerin insanın iç âleminde son bulması ancak “istikamet” dediğimiz ve her fâtiha okudukça rabbimizden ulaşmayı niyaz ettiğimiz çizgide mümkündür Bu hattın dışında huzur arayanlar serapları kovalar ve sonunda halsiz ve baygın düşerler ve kendilerine şefkatli bir el uzanmazsa ölümleri mukadder olur İnsan, nefsini beslemekle değil, kalbini tatmin ile saadet bulur |
|