Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
manevi, tesirleri, yediklerimizin

Yediklerimizin Manevi Tesirleri

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Yediklerimizin Manevi Tesirleri




Manevi sağlığımız önemsiz mi?



Günümüzde, özellikle de ülkemizde, öyle bir hayatla karşı karşıyayız ki haram nerde başlıyor helal nerde bitiyor, fark edemiyoruz Her şey birbirine karıştı

Durum hemen her alanda böylesine karışık olsa da yediğimiz gıdalar konusu, daha da içinden çıkılmaz bir hal aldı Helal haram bir yana, yediklerimizin sağlığımıza olumsuz etkileri, artık su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor

Nedense halk olarak, beden sağlığımıza karşı az da olsa duyarlılık göstersek de manevi sağlığımıza özen gösterenimiz azdan da az
Oysa helal veya haram yemenin, insan üzerinde; beden sağlık açısından olduğu kadar, manevi sağlığımız açısından da ciddi etkileri var

İslami hassasiyeti zayıf olanlarımız, bir şeyleri ayırt etmenin derdinde değiller maalesef Durum böyle olunca da Allah korkusu, ibadet arzusu, kapıları çalmaz oluyor Hayat bir işkenceden öte gidemiyor ki mutluluk sahillerine ulaşabilsin Yazık ediyoruz kendimize, hem de çok yazık!

Dinini yaşama gayretinde olanların da büyük bir kısmı, bu konudaki incelikleri es geçip kabaca ibadetlerini yerine getirme derdinde Oysa faydalı ve güzel olan hiçbir şey, nasıl emek ve dikkat vermeksizin meydana gelmiyorsa insanın amel ve ibadetleri de dikkatle ele alınmazsa manevi bir fayda vermez Doyuma ulaştıran, kalbe huzur veren bir kulluk ortaya çıkmaz

İnsanı cehennemden kurtaracak, cennetin o kudsi yamaçlarına ulaştıracak yol; Allah’ın koyduğu sınırları iyice gözetmekten geçiyor

Diğer bir kısım müslüman da dininde daha hassas ve kulluğu tamamlayıcı unsurlar olan; manevi-kalbi eğitim, nefsin hevasına uymama ve zahidane bir hayata ulaşma yolunda gayret ediyor Elbette, herkes gücü ve imkânları nispetinde dinini yaşamaya çalışıyor

Bizim bu farklılıkları ortaya koyuş gayemiz, ayırımcılık yapmak veya toplumun bir kesimini farklı bir konuma oturtmak değil; içinde bulunduğumuz hali algılamamıza yardımcı olmaktır Zira halimizi ve derecemizi tespit edemezsek, gideceğimiz yönü de almamız gereken mesafeyi de tespit edemeyiz

Asıl konumuza dönecek olursak, yediğimiz şeylerin, üzerimizdeki manevi tesirlerinin farkına varmamız gerekiyor Yediklerimiz ve içtiklerimiz, üzerlerinde taşıdıkları nur veya zulmetle; duygu ve düşüncelerimize tesir etmekte, hayra veya şerre yönelmemizde ciddi tesirlerde bulunmaktadır

İnsanın maneviyatına dair delillerin de yine maneviyat ilmiyle elde edilebileceği hakikatini hatırlayalım Bu yüzden, ‘kulluk sanatı’ demek olan tasavvuf ilmi, manevi aletleri kullanarak, dindeki uygulamaları, manevi tahkike (iç gözlem ve araştırma) dayandırır Dinin emir ve tavsiyelerinin batınî yönlerini ele alır Bu tavsiyeleri göz ardı edenlerin düştüğü durumları, kendine ait bir üslupla ortaya koyar

Yine, manevi hayatımıza olumlu katkıları olan, ilahi emirleri, Sünneti Seniyyeleri; Evliyaullah’ın örnek tecrübeleri gözler önüne serer Biz bu yazımızda, Evliyaullah’ın, ilim, irfan ve tecrübeye dayalı tahkiklerini bir araya getirerek; helal ve haram yemenin insanın maneviyatı üzerindeki tesirini ortaya koymaya çalışacağız



Şeytan’ın arkadaşlığı

Öncelikle hadisi şeriflerde işaret edilen hususlara dikkat çekmekte fayda var İnsanın kanını donduracak bir bilgiyi Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’in mübarek sözlerinden dinleyelim:

“Şüphesiz şeytan! İnsanoğlunun içinde, kanın damarlarda dolaşması gibi dolaşır; durur” (Buharî, Ahkam, 21; Ebu Davud, Savm, 78; İbn Mace, Sıyam, 65)

Şeytanın insan damarlarındaki dolaşmasını engelleyen veya azaltan tedbirleri de yine hadisi şeriflerden öğreniyoruz:

“Kişi evine girerken ve yemek yerken Besmele çekerse, şeytan, askerlerine; ‘Burada ne geceleyebilir ne de yemek yiyebilirsiniz’ der Eğer o kimse eve girerken Besmele çekmezse, şeytan onlara; ‘Geceyi geçirecek bir yer buldunuz’ der O şahıs yemek yerken Besmele çekmezse şeytan yine askerlerine; ‘Hem barınacak yer hem de yiyecek yemek buldunuz’ der” (Müslim, Eşribe, 103)

Evet, ne müthiş bir olay! Değil mi? Biz kalp gözlerimiz kapalı, önümüze gelen ne varsa silip süpürürken, baş düşmanımız olan Şeytan, yediklerimiz vasıtasıyla, kanımızda, içimizde dolaşıyor! Yine hadisi şeriflerden ve Evliyaullahın tavsiyelerinden anlıyoruz ki Sünnet’e ve tasavvufun adaplarına her uyuşumuzda, Şeytan’ın kalbe ve akla müdahale yollarından birini engelliyoruz

Daha dostunu düşmanını tanıyamayan, nasıl olacak da düşmanına galip gelecek?

Bu noktada, ayeti kerimeyi hatırımıza getirelim: “Şeytan, kime yakın bir arkadaş olursa, ne kötü bir arkadaştır o!” (Nisa, 38)

Evet, Şeytan’ın, onu azdırmak için fırsat kolladığını bilen bir mümin, nasıl onunla yan yana gelmeyi kabullenir? İnsan, bile bile düşmanıyla aynı evde oturup aynı sofrayı paylaşabilir mi?

Anlaşılacağı üzere, aklın ve duyularımızın algılayamayacağı gaybi konularda, dinin emir ve tavsiyelerine uymak, insanı farkında olmadığı türlü tehlikelerden korumaktadır

Haram ve helal lokma farkı

Haram ve helal lokma arasında, adeta ak ile kara kadar farklılık vardır Mevlana (kuddise sirruhu), meselenin bam teline dokunarak konuyu şöyle izah eder:
“İnsandaki nûru, kemali artıran şey, helâl kazanç ile elde edilen lokmadır Haram lokma ise kandilimize konulunca kandili söndüren yağa benzer Sen onun adına yağ bile deme su de Çünkü gönlümüzdeki kandilimizi nûrumuzu söndürüyor

Bilgi, aşk, muhabbet, merhamet, helâl lokmadan doğar, meydan gelir Yediğin bir lokmadan haset, hile doğarsa, bilgisizlik, gaflet meydana gelirse sen o yediğin lokmanın haram lokma olduğunu bil Hiç buğday ekenin arpa biçtiğini gördün mü? Hiç atın eşek yavrusu doğurduğu görülmüş müdür?
Yediğimiz içtiğimiz şeyler, aynen tohum gibidir Düşüncelerimiz de ondan meydana gelir Ağzımıza aldığımız helâl lokmadan, Allah’a hizmet ve öteki âleme gitme arzusu doğar Haram lokmadan ise kin, haset, gaflet, bilgisizlik, hile ve cahillik doğar” (Mesnevi, c1 s1642)

Abdulkâdir Geylâni Hazretleri de Sohbetler’inde; “Ey oğul, haram lokma kalbi öldürür Helâl yemek ise onu ihyâ eder Lokma vardır kalbini nûrlandırır Lokma vardır onu karartır Lokma vardır sadece seni dünya işi ile iştigal eder bir hale getirir Lokma vardır seni manaya yönlendirir…”

“Dört şey vardır ki kalbin kurtuluşu huzuru onların vasıtasıyla olur Bunların en önemlisi ve birinci şartı yediğine içtiğine çok dikkat etmek helâl lokma yemektir Yiyip içtiklerin hep helâl olsun İlaç niyetine bile haram edilen şeylerden yeme Sonra sende mizaç değişikliği olur” Demektedir

Evet, insanın en zor değişen özelliği, huyunun suyunun değişmesidir Fakat görüyoruz ki madden veya manen pis olan bir gıda, mizacımızı dahi değiştirebilmektedir Farkında olmadan tüketiverdiğimiz şeyler, kim bilir bizden hangi güzel fıtri, insani duyguları alıp götürüyor!



Kaybettiğimiz insani özellikler

Helalinden bile olsa karnı tıka-basa doldurmak da ayrı bir bedeni ve manevi hastalık vesilesidir Bu konudaki ölçüyü de yine Resulullah (sallallahu aleyhi vesellem)’den alıyoruz: “İnsan, karnından daha kötü bir kabı doldurmamıştır Belini doğrultacak bir kaç lokma yeterlidir, mutlaka bundan fazla yemesi gerekirse midesini üçe bölsün; üçte birini yemek, üçte birini su, üçte birini de rahatça nefes almak için (boş bıraksın)” (Tirmizi)

Hazreti Ömer (radıyallâhu anhu) da bu hususta şu tavsiyelerde bulunur: “Karnınızı tıka-basa yiyecek ve içecekle doldurmaktan sakınınız Bu, vücuda zarar verir, hastalığa sebep olur ve kişiyi namaza karşı tembel yapar Yeme-içmede orta yolu tâkip ediniz! Böyle davranmanız, vücûd için daha faydalı ve israftan da uzaklaştırıcıdır” (Ali el-Müttakî, Kenz, XV, 433/41713)

Ehl-i sünnetin amelde dört hak mezhebinden olan Şâfi mezhebinin kurucusu ve evliyânın büyüklerinden İmâm-ı Şâfiî (rahmetullahi aleyh) de az yer, az uyurdu “On altı senedir, doyasıya yemek yemedim” Demiştir Sebebi sorulunca da “Çok yemek bedene ağırlık verir, kalbi zayıflatır, anlayışı, idrâki azaltır, çok uyku getirir ve böylece insanı ibâdetten alı kor Kulluğun başı az yemektir” buyurmuştu

Şam´da yetişen büyük velîlerden Ebû Süleymân Dârânî (rahmetullahi aleyh) nefsin isteklerine karşı çıkar, çok riyâzet ve mücâhedede bulunurdu Açlık çekmek husûsunda meşhur oldu Bu sebeple ‘Bündârül Câiîn’ (açlık çekenlerin reisi) adıyla anıldı

Yemek yerken hızlı ve çok yememeyi tavsiye ederek şöyle buyurdu: “Karnını tıka-basa doyuran kimse altı şeye müptela olur Birincisi; ibadetlerinden haz duymaz, ikincisi; hafızası zayıflamaya başlar Üçüncüsü; ibadetler ona ağır gelmeye başlar Dördüncüsü; başkalarına karşı şefkati azalır Beşincisi; arzu ve istekleri çoğalır Altıncısı; aç olan müminler camiye giderken, çok yiyen kimse helâya koşar"

Mısır’da yetişen büyük velilerden Zünnûn-i Mısrî (rahmetullahi aleyh) de; “Ben hiçbir zaman midemi doyurmadım Çünkü ne zaman midemi dolduracak olsam, ya günaha düşerim veya günah işleme arzusuna kapılırım? Buyurdu

Evliyânın büyüklerinden, Muhammed Bâkîbillah (kuddise sirruhu) Hazretlerinin yemek yemede ihtiyâtı o kadar çoktu ki, yemek pişirenin abdestli, hattâ huzur ve safâ sâhiplerinden olmasını, yemek pişirirken çarşı, pazar ve dünyâ kelâmı söylenmemesini iyice tembih ederdi

“Huzur ve ihtiyat sahibi olmayanın yemeklerinden, bir duman çıkar ki feyz kapısını kapatır ve feyzin gelmesine engel olur, feyze vesile olan temiz ruhlar, kalp aynasının karşılarında durmazlar” Buyurmuştur Yani, yemeğin hazırlanması sırasında gaflet ve kızgınlık gibi hallerin yaşanması, yemeğe tesir eder ve zulmetlendirir İşte, bu zulmet de rahmet meleklerinin kalbimize rahmet taşımasına engel olur

Nasıl yemeli?

Helal yoldan kazanılmış olsa bile yemeği yemenin de maneviyatımıza tesir eden bazı incelikleri vardır Bilelim ki; “Besmele ile başlanıp Hamdele ile bitirilen yemekler, bir şifâ kaynağı olurken; besmelesiz ve şükürsüz yenilen gıdâlar, gaflet sebebi olurlar İşte, yeme-içmede manevi temizliğe gösterilen bu riâyet, nîmetlerin bereketlenmesiyle birlikte, maddî-mânevî huzur ve sıhhate vesîle olmaktadır

Ayrıca, yemek boyunca; Allahu Teala’nın üzerimizdeki nimetlerini düşünmek, nimetin bizim önümüze gelinceye kadar, nice emekler ve şartlar altında oluştuğunu ve bunların hepsinin Allah’ın lütfuyla olduğunu tefekkür etmek gerekiyor İnsan, asıl yemeği göndereni unutur mu hiç!

Behlül-i Dânâ (kuddise sirruhu) daha ileri düzeyde şöyle demiştir: “Allah ile ye, Allah ile uyu ve Allah ile konuş” Bunun manası şudur; İnsan yemek yerken Allah'tan gafil olmamalı, Allah (celle celaluhu)’nun huzurunda bulunduğunu bir an dahi aklından ve kalbinden çıkarmamalıdır Böyle davrandığı zaman, bu yedikleri, kişiye, ibadet için büyük bir kuvvet ve muhabbet vesilesi olur

Dikkat edersek, yediğimiz her şey, niyetimize göre, tarlaya ekilen tohumun taşıdığı şifreler misali, neye kodlanırlarsa onu netice vermektedir Hayra niyetle yenilen yemek; helalinden çalışmaya, ibadet ve hizmet etmeye yöneltir Boş bir nefsanî hırsla, gafletle yenilen yemek ise amaçsızlığa, şerre meyletmeye, boş işlere ve nihayetinde, günahlara meylettirir

SÜLEYMAN KARAKAŞ


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.