Prof. Dr. Sinsi
|
Haydi Camiye!
HAYDİ CAMİYE!
Canlı bir davet mektubudur cami İşlerin ortasında, telaşları kesen, bayramları
çoğaltan, hüzünleri ağırlayan uhrevi hatırlatıcıdır Mahallemizin bir köşesinde, evimizin yanı başında, uykumuzun orta yerinde ezanlarca ötelere açar kalbimizi
Bir şehrin siluetini minarelerce göklere yükselten zarafet abidesidir
Hayatın kalbi gibi, bir boşalır, bir dolar Temizler öyle uğurlar uğrayanlarını
Kirlerine bakmaksızın karşılar kapısına gelenleri Günde beş kez, ahirete ilikler
dünyamızı Zamanın baş köşelerinde kutlu çağrılarla Rabbimizin huzuruna
bitiştirir kalıplarımızı ve kalplerimizi: Haydi namaza! Haydi felâha!
MODERN HAYAT, biraz da merkezlerin yer değiştirdiği bir hayat anlamına geliyor Eskiden “merkez camileri” hayatın ve mekanın merkezinde yer alırken, şimdilerde “alışveriş merkezleri” almış durumda onların yerlerini
Tüketim toplumu denilen şeyi de buradan hareketle anlamak lazım ‚ünkü onu en iyi anlatan görüntü bu Alışverişin ve sahip olma duygusunun hayatın merkezine oturmasıdır tüketim toplumu olmak Parayla her şeye sahip olabileceğini düşünen insanların oğunlukta olduğu bir toplum olduysanız, değerleriniz mal mülk sahibi olmaya ve bu dünya i in enerjilerinizi azam” derecede harcamaya döndüyse, camiler sadece ü beş yaşlının emeklilik günlerini ge irdiği ge mişten kalma bir mekana dönüştüyse, hayatınızda ok şey değişmiş demektir Bu yaşanan, bir “merkez kayması”dır işte
Merkez kayarsa ne olur? Ne olmaz ki  Dirlik düzenlik kaybolur İnsanları bir arada tutan ortak zemin kaybolur Anlayış ve duyuş birliği bozulur Ferdin kimyası bozulur, iç bütünlüğü dağılır, yaratılışına gabileşir Ge mişimizi bir hatırlayın: Mahallenin kabadayısı bile söze “Delikanlı mısın sen?” diye başlarken, doğruluğun dürüstlüğün dayanağını mahallenin camisinin temsil ettiği İslâm” değerler bütününden alıyordu ‚çünkü delikanlı olmak, ahlâklı olmak, sözünün eri olmak, emanete hıyanet etmemek şartlarını taşımayı gerektiriyordu ki, bunların tamamı İslam olmadan tanımsız ve dayanaksız kalacak şeylerdi
‚çok ilginçtir, Müslüman bir toplumda camiyi mekandan çekip alsanız, geriye çok az şey kalır Bu tespit, günümüzde maalesef çok daha ağır boyutlarda geçerli Eskiden yani din” ruhun diri olduğu günlerde camiler sosyal mekanın gözbebeğiydi Ona olan saygı sebebiyle camiden büyük yapılar inşa edilmezdi Şimdi ise, uzun minarelerine rağmen, yan sokaktaki camiyi önündeki çok katlı binalardan ve gökdelenlerden dolayı göremeyebilirsiniz Onca ihtişamına rağmen camilerin yıllar içinde sosyal mekanın hakim ögesinden neredeyse mekana iliştirilmiş gibi durma noktasına gelmesi, anlayana çok şey anlatıyor
İNSAN, beden ve ruhtan oluşan bir varlıktır Ruhun bedene olan konumu, süvarinin atına olan konumu gibidir Atın değeri ancak süvariye yol aldırdığı ölçüdedir İşte o süvarinin yolu ve hedefi, madde seviyesinin üzerine çıkarak Rabbine ulaşmaktır Bu çerçevede ruhun beden ve madde planında kaybolmaması çok önemlidir Caminin mühim rollerinden bir tanesi de işte bu noktadadır
Cami, madde planında maneviyatı hatırlatan ve maneviyata ağıran en muhteşem sembol ve uyarıcıdır Nazarlarımızı, maddenin kesreti i inde boğulmaktan kurtarır Bir manevi merkez olarak bizi vahdaniyete yanaştırır …öte yandan, bir evdir, Allah’ın evidir, sığınma yeridir Dünyadan kaçıştır Maddeden manaya varıştır
CAMİNİN olmadığı bir dünya, ihtiras ve rekabet gibi sonu gelmeyen keskin duygularca pay edilmiş, parçalanmış bir dünyadır Nitekim, alıştığınız şirkette geçirdiğiniz saatler boyunca, geçim derdinin çok ötesinde birtakım ihtiraslar içinde alınteri döktüğünüzü hissedersiniz
Bir tek camiler, kimsenin sahipliğinde olmayan, herkese ihtirassız ve garazsız kucak açabilen bir hüviyete sahiptir O sebeple, camide geçirdiğiniz ve namaz kıldığınız bir on dakika boyunca, ruhunuz nefes alır, kalbinizin etrafında biriken tazyik ortadan kalkar ve yeniden hayata döndüğünüzü, hayatlandığınızı duyumsarsınız
Cami bu yönüyle insanın sılaya dönüşüdür Kendisine avdet edişidir Rabbiyle buluşmasıdır Yabancılaşmaya ara vermesidir Kafamızın içine yerleştirilmiş sahte endişelerin buhar olup uçmasıdır Zamanın genişlemesidir, mekanın ferahlamasıdır
…öte taraftan, camide cemaatin arasında kendinizi büyük bir binanın tuğlalarından biri gibi hissederek, varlığın dayanılmaz ağırlığından kurtulur, nehrin göle kavuşup sükun bulması gibi huzura erersiniz Gecenin, yıldızların, semavatın sekinesi camiye yağar Şeytanlar uzaklaşır, meleklerce çepe çevrelenirsiniz Kalbinize huzur dolar
Camiye adım attığınız andan itibaren, ırk, dil, renk, meslek, meşrep, sınıf farkları da ortadan kalkar Odasına binbir hürmetle girdiğiniz patronunuzun önüne ancak camide geçebilirsiniz Renginiz ya da mesleğiniz size camide ne özel bir muameleyi garanti eder, ne de herhangi bir mağduriyete uğramayı
CEMAATİN camide dizilişi, “üstünlüğün takvaya göre oluşu” prensibine uygundur Vakit namazını önemseyen, dünya işlerine ara verip önceden camiye gelen bir Müslüman, cemaatin önüne geçmeye hak kazanır Ve takvayla kazanılan bu değer, hiç kimseye “kalıcı bir pozisyon” sağlamaz camide Eğer bir sonraki vakte gecikirseniz, arka taraflardan bir mevkiyle yetinmek zorunda kalırsınız Her başarıda olduğu gibi takva da bir rekabet ve yarıştır
Cami ve cemaat, ayrıca, cemiyetin selamette olmasının garantisidir Caminin hayatın merkezinden uzaklaşması ve cemaatin inkıraza yüz tutması, toplumda güçlü-zayıf, zengin-fakir hatları boyunca sınıflaşmaların belirginleşmesine ve zaman içinde kök tutmasına sebep olur İnsanlar tanımlanırken, iş i sınıfı, alışan kadınlar, yaşlılar, dar gelirliler, orta sınıf vs gibi kavramlar kullanılmaya başlanır Ekonomik ve sosyal konum, insanları tarif etmenin en geçerli kriterleri haline gelir
Kriter ve ölçülerin bu şekilde kayması, toplumda insanların birbirlerine karşı merhamet ve şefkat duygularını da öldürür Fakirlerin fukaralığı hak ettiğini düşünmeye başlar zenginler Onlar olmasa, gayrisafi milli hasılanın daha derli toplu olacağını tahayyül eder bürokratlar
Zenginlik ve servet, toplumun az sayıdaki kaymak tabakası arasında dolaşan bir devlete dönüşür Kaba esirlik olmasa da ücretli esirlik, toplumun genel-ge er kuralı haline gelir Gerilimli patron-iş i münasebetleri ülke sathına yayılır
Peki camiyi ve cemaati tekrar nasıl canlandırabiliriz?
En başta, sadece Cuma namazlarını değil, vakit namazlarını elimizden geldiğince camilerde kılmamız gerekiyor Camiye adım attığımızda, cemaatle saf olmanın kurallarına riayet etmemiz lâzım Bugünlerde dikkati çeken bir yanlışlık var ki, cemaat sanki bir an önce camiye terketme isteğini izhar edercesine, ön safları tamamlamaktan kaçınıyor Caminin içi boşken, avluda kalmakta ısrar ediliyor Bu, cemaat ruhuyla uyuşmaz İmamlarımız ve cami görevlilerimiz, bu konuda daha hasssasiyet gösterip cemaati uyarmalı
Cami ve cemaati ayağa kaldırmanın bir diğer ayağı, hiç kuşkusuz, diğer sosyal fonksiyonların olabildiğince camiye yakınlaştırılması olacaktır
Eskiden medrese ve arşının caminin müştemilatı içinde olduğunu nazar-ı dikkate alırsak, hiç olmazsa bugün camilerin bitişiğine kütüphanelerin inşa olunmasına şiddetle ihtiya vardır Caminin eğitim ve ilme yakın durması, cemaati taassuptan uzak tutacağı gibi, ilmin camiye yakın durması da ilim erbabını şüphecilikten koruyacaktır
Zafer Araştırma Grubu
|