Prof. Dr. Sinsi
|
Tatilin Müslümancası Mümkün Mü?
Tatil İhtiyacı
Baharın çiçek çiçek gülümsediği; yazın tatlı rehavetini müjdelediği günleri idrak ediyoruz Bir yandan neşeleniyor, seviniyor ama bir yandan da düşüncelere dalıyoruz Yazın yaklaşması; biz müslümanları düşündürüyor çünkü her geçen yaz biraz daha dünyevileşmenin çevremizi, ailemizi hatta bizi sardığını hissediyoruz Gazetelerde “alternatif tatil” sloganıyla hizmet veren tatil yörelerinin erken rezervasyon indirimlerini duyuran reklâmlara rastlıyoruz
Bilhassa İstanbul’da yaşayanlar, lalelerle bezenmiş meydanlardan ve caddelerden geçerken, yazı ne kadar özlediklerini fark ediyorlar Büyük şehirlerde yaşayan herkesin ihtiyacı aynı; betonlar arasından kurtulmak, temiz havada dolaşmak, tabiat içinde zaman geçirmek, hareket etmek…
Bilhassa tesettürlü hanımlar için şehirden uzaklaşmak, rahatça hareket etmek, güneş almak, sağlık için de gerekli olan fıtri bir ihtiyaç Her ne kadar şehir içinde de yeşil alanlar ve parklar bulunuyor olsa da bu mekânlar müslümanların hassasiyetine uygun düzenlenmediği için bilhassa hanımlarımız faydalanamıyor Bu durumda yaz aylarında tatile gitmek, özellikle hanımlar için tam bir ihtiyaç oluyor
“İslamî Tatil” (?)
Son zamanlarda bu ihtiyacın farkına varan turizm yatırımcıları, İslamî hassasiyetlere uygun tatil merkezleri meydana getiriyorlar Hanımlara mahsus havuzların, spor alanlarının ve sosyal mekânların bulunduğu oteller veya turistik tesisler, ciddi bir şekilde ilgi görüyor Bu durum, bu çeşit tatil mekânlarının sayılarının hızla artmasına sebep oluyor
Bir bakıma sevindirici bir gelişme; çünkü müslümanların hassasiyetlerinin göz önüne alınarak düzenleme yapmanın bir ihtiyaç haline geldiğini gösteriyor Eskiden tatile gidecek kadar ekonomik imkâna sahip olanların çoğunluğu dini kurallar konusunda titizlik göstermediği için tatil yörelerinde hâkim olan hayat tarzı tamamen batılı yaşam tarzı idi Yemeklerin içkiyle birlikte servis edildiği, çıplaklığın, çılgınca eğlencenin hâkim olduğu bir tatil anlayışı göze çarpıyordu
Adına “Alternatif tatil”, “İslami tatil” veya “Tesettür tatil” denilen, yeni tatil anlayışında ise en azından şekli kurallar bakımından dini hassasiyetlere özen gösteriliyor Bir yandan seviniyoruz; çünkü artık İslami hassasiyet; hayatımıza daha fazla biçim veriyor Tatil yaparken de inançlarının gereğine dikkat eden kişilerin sayısı ve sosyo-ekonomik seviyesi; artık cazip bir müşteri kitlesi oluşturacak duruma ulaşmış bulunuyor Ancak yine de içimize huzursuzluk veren bir nokta var: Acaba bu tatil modeli gerçekten İslamî mi?
İslamî Makyajlı Tatil
Yani havuz hanımlara mahsus olunca; onun kenarında uzanıp bronzlaşmak, gerçekten alternatif bir tatil anlayışı oluşturuyor mu? Bir kere, düşünelim; onların bronzlaşmaktaki asıl amacı nedir? Karşı cinse cazip görünmek ve biraz da tatile gidebiliyorum diye kibirlenmek değil mi? Bizim böyle bir amacımız yoksa niye onların yaptığını yapıyoruz? 
Müslümanın her işi müslümanca bir amaç için ve o amaca uygun bir şekilde olmalıdır Bu durumda, öncelikle müslümanca tatilin lüks olmaması gerekir Her şeyden önce tatilin asıl maksadı, sağlık için açık havada ve tabiatta zaman geçirmek ve hareket etmek değil midir? Öyleyse neden beton yığınlarına koşuyoruz?
Asansörlerle inip çıktığınız, açık büfelerde tabakları doldurarak tüketim robotuna dönüştüğünüz bir tatilin sağlığa faydasından çok zararı olacağı aşikâr değil mi? Bu tarz bir tatilin sadece haremlik selamlık olarak düzenlenmesi yeterli mi?
Ülkemize modernizm ve batılılaşma daha çok kadın kıyafeti üzerinden geldiği için müslümanların modernizme tepkisi de daha çok tesettür hükmünün ihyası üzerinden olmaktadır Ancak bu arada şu mesele unutulmuştur; aslında İslam’ın tesettür emrinin de en mühim hikmeti “ailenin muhafazası”dır
Bir ülkede gençlerin helalinden geçimlerini temin etmeleri ve yuva kurmaları mümkün olmazsa, onlara sadece öğüt vermek tesir eder mi?
Medyada, müslüman burjuvanın lüks ve israf içinde yaptığı tatil görüntüleri dolaşırken, yoksul halkımızın gönlü incinmez mi?
Hem, iyi düşünecek olursak; bizim kendimize mahsus bir hayat anlayışımız, kültürümüz, ince ve ruhani zevklerimiz yoksa maddeci dünya görüşüne şekil itibarıyla muhalefet etmemizin ne manası olacaktır?
Huzursuz Bir Tatil Hatırası
Bu noktada kendi başımdan geçen bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum Böylece ne demek istediğimin daha iyi anlaşılacağını zannediyorum
Budan 6-7 yıl kadar önceydi; biz de hanımlara mahsus havuzu olan bir tesise gitmeye niyetlendik Şile yolu üzerinde, geniş bir arazi üzerine kurulmuş bir tesis burası; kalacağımız evler de Bungalov denilen kulübelerden oluşuyor Tesisin havuzu gün boyunca hanımlara mahsus; erkekler yakındaki denize gidiyor Çok lüks ve pahalı olmaması, buraya gelen ailelerin çoğunun mütedeyyin olması ve birbirine karşı edebe riayetkâr davranması burasının güzel özellikleriydi Tesisin o zamanki sahibi de tatilcilere yardımcı olmaya çalışan, yakınlık gösteren sıcakkanlı bir Anadolu insanıydı
Ancak yine de bu birkaç günlük tatil bana çok fazla huzur vermedi Çünkü inandığım değerlerle, burada sadece hoşça vakit geçirmek niyetiyle bulunmam, birbiriyle uyumlu değildi Ayrıca havuzda yaşadığım bazı durumlar da beni üzüyordu
Mesela havuzda bazı genç hanımlar; “hanımlara mahsus bir havuzda neden tesettürlü deniz kıyafeti giydiğimi” sorguladılar Ben de “hanımlar arasında olsa da batılı tarzı deniz kıyafetiyle (yani neredeyse kıyafetsiz bir şekilde) durmanın caiz olmadığını” söyledim
Bir müslüman kadın veya erkek; ister hemcinslerinin yanında, ister tek başına olsun; en azından belle diz arasını örten bir kıyafet giymelidir Bu yüzden, ne kadar hanımlara mahsus havuz olsa da bir müslümanın deniz kıyafeti bir batılınınki gibi olamaz
Bunun üzerine, kalkıp havlularını üzerine peştamal gibi saran veya şort gibi bir şeyler giyen hanımlar da oldu; benim ikazımdan hoşlanmayan veya aldırış etmeyen hanımlar da
Ahlak Her Yerde Lazım
Aslında İslami kıyafete riayet etmeyenler, bu hareketleriyle oradaki diğer hanımların hakkına da tecavüz etmiş oluyorlardı; çünkü İslami hassasiyetleri için bu tesisi tercih etmiş bir insan, gözlerini uygunsuz manzaralardan koruma hakkına sahiptir Ancak ne yazık ki rahatsız edici manzaraları görmemek için gözlerimizi yere indirmek bize düştü
Beni huzursuz eden yalnız bu da değildi Bu tarz tatil yapma anlayışını batıdan aldığımız için olsa gerek, buraya geleli, sanki ahlakımız da batılılaşmıştı Müslümanlara mahsus yardımlaşma, paylaşma, iyilik, sıcaklık, samimiyet ve muhabbet gitmiş; soğukluk ve tenperestlik gelmişti herkesin üzerine Gelip geçerken herkes birbirinden gözlerini kaçırıyor, bir şey yiyip içerken sırtını dönüyordu
Şahsen ben, başkalarının karşısında bir şey yeme-içmeye alışkın değilim Yetiştirilme tarzım, sofra üzerine gelen bir misafiri buyur etmeyi gerektirir Bu yüzden, yanımdakilere de ikram edebildiğim kuruyemiş, galeta ve meyve suyundan başka bir şeyi, ne çocuklarıma satın aldım ne de kendime Kendi odamıza gelene kadar paylaşılamayacak türde (dondurma, tost gibi) yiyecekler yemedim, çocuklarıma da yedirmedim
İstanbul’dayken nasıl ki çocuklarıma sokakta yiyecek almıyorsam burada da almadım Çünkü paylaşılamayan şeyleri başkalarının karşısında tüketmek, bizim milli kültürümüze uygun değildir Tatile gelince ahlaki kurallar değişir mi?
Tatil yörelerinde şahit olduğum başka huzursuzluk verici hareketler de olmadı değil Birçok tesettürlü hanımın sigara tiryakisi olması, tesettürün ruhuna uygun olmayan bazı hareketleri gibi daha burada sayamayacağım başka bir takım üzücü olaylara da şahit olduğum bu tatil; benim için çok da güzel gitmiyordu Ta ki üçüncü ve son günümüze kadar…
Huzur, Hizmet ve Edepte
O gün son kez havuza gittiğimde, havuzda çok farklı bir havanın hâkim olduğunu gördüm Havuz kenarındaki hanımların oturuşu, havuzdakilerin eğlenişi bile değişmiş, sanki herkese bir edep gelmişti Bunun nedenini merak edip dikkatle bakınca, havuzda yeni simalar gördüm Tesise yeni gelmiş bir aile herkesin ilgi odağı olmuştu İşte, o aile, gün boyunca hepimize insanlığımızı hatırlattı O gün ruhum huzursuzluktan kurtuldu, bir nevi hafifledi
Yeni gelen ailenin, bütün bedeni felçli bir genç kızı vardı Kollarını ve bacaklarını kullanamayan bu kızcağız, konuşamıyordu da Tamamen aciz olduğu gibi derdini anlatma imkânına da sahip olmayan bu kızın bütün ihtiyaçlarını ablası karşılıyordu İşte, o ablaydı bize insanlığın ne olduğunu hatırlatan!
Yirmili yaşlarda bir hanım kız olan abla; bütün gün sadece kız kardeşini düşündü Onun biraz hareket etmesini sağlamaya çalıştı, neşelenmesi için uğraştı Ne istediğini, neye ihtiyaç duyduğunu anlamak için çabaladı Namaz kılmak için gittiği aralık haricinde, sürekli kardeşiyle meşguldü
“Biraz biz ilgilenelim de sen de eğlen ve dinlen” dediğimde;
“Yok, ben zaten onun için geldim Doktor yüzmeyi tavsiye etti de Yoksa ben havuzu ne yapacağım” dedi Utandım
Bu hanım kız, kendi nefsi için yaşamak diye bir şeyi unutmuştu sanki Üstelik buna rağmen yüzünden huzur akıyordu Ne ufak bir şikâyet, ne bıkkınlık, ne de baştan savma…
Ne gariptir ki ben kaç gündür kimsenin yüzünde görmediğim gülümsemeyi ve mutluluğu onun yüzünde görüyordum Kardeşinin birazcık neşelenmesi onun yüzünü güldürüyordu
Anladım ki insanın asıl mutluluğu kendi nefsini eğlendirmekte değil, iyilik, ihsan, paylaşma gibi ruhu besleyen hisleri yaşamaktadır İşte, bu hanım kızın kardeşine iyilik yaptıkça mutlu olduğu gibi biz de onlara yardımcı oldukça mutlu olduk o gün Ve o gün ilk kez ruhum mutluluğu tattı
Bu ilk ve son kez yaşadığım tatil modelinden sonra, hamdolsun bir daha hiç o çeşit nefsâni tatile gitmedim Bundan sonraki tatillerimde daima; ya aile büyükleriyle zaman geçirmeyi, ya sılai rahmi, ya tatil imkânına sahip olmayan bir arkadaşımıza veya muhterem bir hoca efendiye ikramda bulunmayı kendimize prensip edindik İnanın bu şekilde çok daha fazla mutlu olduk
Bizim Tatilimiz Müslümanca Olmalı
Şunu kesin olarak anladım ki içine biraz rahmet, biraz hizmet, iyilik katılmayan bir tatil, nefsi şımartmakla birlikte, ruha büyük bir suçluluk yüklemekten başka bir şey hissettirmiyor Üstelik nankör nefis hiçbir zaman tatmin olmuyor, şükretmiyor
Oysa nefsin cimriliği ve geçimsizliği bastırılır, nefsi kıran zahmetlere biraz sabredilirse, böyle iyilik ve hizmet esaslı bir tatil çok daha muhabbetli ve rahatlatıcı oluyor
Zaten ahirete iman eden bir Müslümanın; bir müddet sonra çürüyüp toprağa karışacak bedeni için yaşamaktan tatmin olması düşünülemez!
Kendisini maymunla akraba sayan, insanın herhangi bir canlıdan farkının olmadığına inananların hayat tarzı ve zevkleri nasıl olur da bizim zevkimize yön verebilir?
Mesela Nasıl Bir Tatil?
Esasen bir insanın gönlünde huzur olmadıktan sonra, güzel bir manzara karşısında otursa ve lezzetli şeyler yiyip içse de mutlu olması mümkün değildir Çünkü insan esas itibarıyla kalbiyle insandır; bedeniyle değil Bedeni bir şeyle neşelense bile, kalbinde mahcubiyet ve huzursuzluk hissi varsa o insan asla mutlu olamaz

Öte yandan eğer bir insan ölüm gerçeğini, ahiret hesabını unutup geçici dünya nimetlerinden hakiki bir keyif alabiliyorsa o insan gerçek manada insan değildir!
Çünkü insanı başka canlılardan üstün kılan akıl ve kalp, onda başkalarını düşünme, Rabbine karşı hesap verme, gelecek günlerde karşılaşacağı hesap için hazırlıklı olma ihtiyacı gibi hisler uyandıracaktır Bu hislerin tatmin edildiği bir tatil modeli, bunun yanında bedenen alınan keyiflere de meşruiyet kaynağı olacaktır
Esasen Rabbimiz helal kıldığı nimetlerle kullarına ihsanda bulunmayı sever Elbette müslüman da kendisine yakışan bir tatil modeliyle, Mevla Teala’nın nimetlerinden istifade edecek ve şükrün lezzetine varacaktır Ancak nimetlerden istifade ederken nefsin bencilliğine, duygusuzca zevkperestliğe dalmasına izin verilmemelidir
İşte, iyilikle ve hizmetle birleştirilen bir tatil, insanın hem bedenini hayırlı bir işle meşgul eder, hem nefsin bencilliğini kırar, hem de ruhuna güzel hisler yaşatır
Zaten bir Müslümanın yemek, içmek, güneşlenmek gibi bedeni zevkler yerine, dostlarla sohbet etmek, iyilik yapmak ve mutluluk vermekten huzur duyması tabidir Üstelik bu hizmetle hayır dua almak ve Allah’ın rızasını kazanmak hissi apayrı bir zevktir
Şu zamanda Müslümanlara düşen, kendilerine mahsus tatil anlayışını, kendilerine hizmet satmak isteyenlere de kabul ettirmektir Eğer Müslümanlar alternatif tatil denildiğinde, gerçekten batılı bireyci-hazcı kültüre alternatif; kendi kültürümüze dayanan bir tatil tarzı talep ederse, hiç kuşkusuz buna uygun tatil yöreleri de inşa edilir
Yani ferde veya çekirdek aileye göre düşünülmüş, eğlence amaçlı tatiller yerine daha geniş aileye uygun; sohbete, muhabbete ve ibadete elverişli tatil biçimleri de yapılandırılabilir Hiç kuşkusuz bu çeşit tatil anlayışı bizim özümüze ve ruhumuza daha uygun olur
Eğer Müslümanlar lüks binalara ve aşırı tüketime iltifat etmezlerse bundan sonra yapılacak tesislerin daha mütevazı, daha çevreyle dost olması ve aşırı tüketimi körüklememesi mümkün olabilir Ruhani zevklere ve paylaşma duygusuna uygun tesisler yapılır
Tatili Faydalı Kılmak
Yaz tatillerinin nasıl değerlendirileceği konusunda bir başka nokta da çocukların yaz kursları meselesidir Aslında yaz ayları müslümanlar için çok değerlidir Çocuk ve gençlerimiz kış boyunca dünyevi tahsille meşgul olduklarına göre; elde kalan tek imkân yazın gidilen Kur’an kurslarıdır Ancak bu kurslar çoğu zaman tatille bölünüp heba olmakta ve verim alınamamaktadır
Oysa gayretli müslümanlar, yaz kamplarını eğitimle birleştirerek çok verimli yaz okulları tertip edebilirler Hem bu çalışmalarda, sahasında iyi yetişmiş dinamik eğitimciler ve rehber organizasyoncular hizmet ederek tatil yapma fırsatı elde edebilirler Zaten müslümanın dinlenmesi, yorulduğu işi bırakıp başka bir işe ve hizmete koşmak şeklinde olmalıdır Yoksa müslümanın tatil anlayışı batılıların üretim-tüketim kısır döngüsü anlayışının bir taklidi olmamalıdır Eğer eldeki imkânlar, nefsanî arzular yerine bu çalışmalara ayrılırsa çok semereli çalışmalar yapılabilir
Bu hususta alınabilecek bir başka tedbir de yazlık bölgelerde yaz kurslarının tertiplenmesine özen gösterilmesidir Cemaatler, cemiyetler, kesinlikle yaz aylarının değerlendirilmesi konusunda modeller üretmeli ve geliştirmelidirler Hatta sadece çocuk ve gençlerin değil, yetişkinlerin de dinlerini doğru düzgün öğrenmeye ihtiyaçları vardır Bu ihtiyaç, kışın dünya işleri peşinde koşuşturma yüzünden giderilememektedir
Yaz aylarında zihnin sakin ve dinlenmiş olduğu dönemlerde Kur’anı Kerim okumayı ilerletmek, yeni sure ve dualar ezberlemek, ilmihal bilgilerini tazelemek ve ilerletmek çok uygun olur Eğer hayırsever müslümanlar, yazlık evlerini veya arazilerini bu işlerde kullanmak isteyenlere açsalar, çok güzel hizmetler vermek mümkün olabilir Bugün bu hizmetleri yapan hayırseverler mevcuttur, eğer onların yaptıkları modellenerek yaygınlaştırılırsa hayırlı neticelere vesile olur
Allah (celle celaluhu) biz müslümanlara olan rahmetiyle her iki dünyamızı da cennete çevirecek prensipler koymuştur Eğer biz müslümanlar bunları hayata geçirmekte biraz gayretli olur ve nefsin temayülüne muhalefet edersek, çok kazançlı çıkarız inşaallah
HATİCA KÜBRA ERGİN
|