Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
armağan, ilahi, meclis

İlahi Armağan -60- Meclis

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -60- Meclis




60 MECLİS


Bu konuşma, salı günü öğlende yapıldı
Konuşma tarihi: Hicrî 3 Recep 546, Milâdi 1151


Peygamber (sav) Efendimiz şöyle buyurur:
“İnsanın, İslâmiyet’ine dair iyilik alâmeti şudur ki: Dünya ve âhirette iyiliğini görmeyeceği işleri terk ede
Her kim ki, İslâmiyet’i cihetiyle güzelleşir, özüne yararı olan şey­lerle meşgul olur Hiçbir faydası olmayan işleri bırakır Lüzumsuz işlerle uğraşmak, battal ve heves düşkünlerinin işidir
Mahrum odur ki, Hakk'ın emrine göre hareket etmeye ve hu hâ­linden de rıza isteye Ayrıca, Hakk'ın yasakladığı şeyle de amel ede Bu amel mahrum olmanın tâ kendisidir; ölüm buna derler; ilâhî dergâhtan tart budur
Dünya ile uğraşıyorsan, iyi niyet sahibi olmalısın; iyi niyet bes­lemeden dünyaya sarılmak, felâketin tâ kendisidir Bölük pörçük iş­lerle uğraşmak, işin kabulünü sağlamaz Kalbin kirli olduğu hâlde dışının temiz olması fayda veremez Dış yönünü Peygamber (sav) Efendimiz’in sünneti ile beze; kalbini de Kur'ân'a göre ayarla Kalbi­ni kötü şeylerden esirge; tâ ki, duyguların esirgene
Akıllı ol Yaptığın iş, ölüme inanan ve onun geleceğini bilen kim­senin yapacağı şeyler değil Hakk'a kavuşmayı bekleyen ve O'nunla muhasebeye oturmaya inanan, işlerin karşılıklı görüşüleceğini bekle­yen ve O'ndan korkan kimsenin işi değildir
Sağlık sahibi bir kalp, tevhid, tevekkül ve yakin doludur Onda başarı, ilim ve iman vardır O sahih kalbe Hak yakınlığı verilir Bu vergi ile halkın âciz, zayıf durumunu görür ve bilir Ayrıca onları, ellerinde maddî şey bulunmayan fakir kişi görür Bununla beraber en küçük yavruya bile kibirli ve gururlu olmaz Ama Allah'a isyan eden kâfir ve münafıkla karşılaşırsa, aslan gibi pençeleşir Bu işte yalnız Allah için gayret eder Bu şahıslar, iman sahibinin gözünde birer et parçası hükmünü taşır İman sahibi, sâlih müttakî kimseler önünde tevazu gösterir ve engin gönüllü olur Verâ sahiplerine de tevazu gös­terir Bu Hak yolcularını Hak Teâlâ anlatırken şöyle buyurur: “Onlar, aralarında merhamet ve şefkatle dolu olup küffar kar­şısında şiddetli ve kuvvetli olurlar (el-Feth, 48/29)

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -60- Meclis

Eski 08-02-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -60- Meclis




Ey bidat yoluna sapan, Allah'tan başka hiç kimse: “Ben Allah’ım” demeye güç yetiremez Bu kelâm Rabb’imiz olan Allah Teâlâ'ya hastır O, dilsizler gibi, kulların kelâmı gibi laf etmez; açıktan konuşur: “Muhakkak ben Allah’ım (Tâhâ, 20/14)
Derken, Musa Peygamber’e tekitli konuştu Hak Teâlâ, Musa Peygamber’le olan konuşmasını şöyle anlattı: “Allah, Musa ile tam bir konuşma yaptı (en-Nisâ, 4/164)
Hak Teâlâ'nın işitilen ve anlaşılan kelâmı vardır Allah Teâlâ Musa Peygamber’e şöyle hitapta bulundu: “Yâ Musa, muhakkak ben âlemlerin Rabbi Allah’ım (Tâhâ, 20/14) Bunun manası şöyledir: “Ben ne melek, ne cin, ne de insim; âlemlerin Rabb’iyim!” Bu kelâmla Firavun'un: “Ben sizin yüce Rabb’inizim” sözünü yalanlamış oldu Ve onu, ulûhiyyet iddiasında boşa dü­şürdü: “Benden gayrisi ulûhiyyet iddiasında bulunamaz, çünkü Allah benim” Her kim bu davaya kapılırsa yalancı olur; bu yalan davaya ne Firavun, ne de halktan biri yetkili olabilir
O yüce kelâmın Musa Peygamber’e tecellisi aşağıda bir nebze an­latılacaktır

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -60- Meclis

Eski 08-02-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -60- Meclis




Musa (as) Peygamber, karanlık gecenin ve doğum sancısı çe­ken hanımının üzüntüleri içinde idi Bu sıkıntılar içinde Musa Pey­gamber’in iman kuvveti kendini belli etti Hak Teâlâ ona bir nur gös­terdi, iman kuvveti icabı gördüğü nurun harika cezbesine kapıldı Yanındakilere dedi ki: “Oturunuz, bir ateş seziyorum, ben bir nur gördüm Onu kal­bim, sırrım, mana âlemim, özüm gördü Hakkımda verilen ezelî hü­küm geldi Hidayet yolum açıldı Halktan bana bir gına geldi Vela­yet ve hilafet geldi Esası buldum, teferruat gitti Esas mülke erdim, mülk sahibi olmaktan azat oldum Artık Firavun'dan korkmuyorum, önce bende bulunan korku şimdi Firavun'a geçti
Bu sözlerden sonra nura doğru yürüdü Onlar, artık arkada kal­mıştı Aramadı, sormadı İşte iman sahibi böyledir
Hak Teâlâ, onu kendine yakın kılmıştı Yakınlık kapısına davet etmişti Bu hâli pek kestiremedi Sağa, sola, öne ve arkaya bakmaya koyuldu Bu bakışı kalpten oluyordu Her ne kadar baktıysa da Hak'­tan gayri her yanın kapalı olduğunu gördü Bu kere nefsini, hevâyı ve duygularını, alışmış olduğu şeyleri, ehlini, bulunduğu hâlin cüm­lesini karşısına aldı, konuştu:
“Ben Rabb’imin nurunu sever oldum Ona gidiyorum Benim için avdet nasip olursa gelirim” dedi
Dünyaya, içindekilere ve sebeplere, şehvet arzularına, bütün yaratılmışlara, sonradan olmuşa ve yapılmışa veda etti Onları yapana koştu Bunları yaparken ehlini, yavrusunu ve bütün sebepleri Hakk'a ısmarladı
Bazı helâl olan şeyler vardır ki, uzak kalanlara saklı tutulur Buğz ehli ondan uzak kalır, sevgi ehli onu bulur O helâl şey, nadi­ren değil, ekseri saklı durur Bu helâl dediğimiz iş Hakk'ın kelâm te­cellisine mazhar olmaktır
Şu kalp sıhhat bulur, temiz olursa, her yerden Hakk'ın kelâmını işitir Bir yönden değil, şeş (altı) cihetten görür, işitir O kalp, her nebinin, rasûlün, sıddîkın ve velî kulların gayplerinden gelen kelâmı işitir Kalp kelâm tecellisine erince, Hakk'a yakın olur Bu yakınlık hayat verir, ölümü de, onlardan ayrılıkla başlar Hoşnut olduğu şey, onunla münacat hâlidir Hiçbir şeye susuzluğa, çıplak kalmaya, sonradan olan bazı şeylerin elden çıkmasına aldırış etmez
Hakk'ı dileyen kimsenin hoşnut olması tâatle hasıl olur İrfan sahibi ve Hak tarafından arzulanan kimsenin sevdiği ise Hak yakın­lığıdır Ey yapmacık işlerle yetinen, anlattığımız işler, içinde bulun­duğun şeylerle olmaz Bu iş nefsin, hevânın, tabiatın varlığı, gece namazı ve gündüz orucu ile bulunmaz Halka gösteriş ve cehaletle tutulan oruç fayda vermez; böyle yapılan işlerin yararı bulunmaz
Yazık oluyor sana; kurtulmak istiyorsan ihlâs sahibi ol Kuru ekmek yemek ve kaba libasla işler elde edilmez Doğru ol, erersin Hakk’ın yakın olursun Himmetini yüce tut, yükselirsin Teslim ol ki selâmet bulasın Uyar ol, sana da uyulur Razı ol, senden de razı olur­lar Süratle yerinden kalk ötesini Hak Teâlâ senin için bitirir
Allah’ım, dünya ve âhiret işlerimizi sen idare et Bizi, ne nefsi­mize, ne de halktan birine bırak

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -60- Meclis

Eski 08-02-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -60- Meclis




Peygamber (sav) Efendimiz, bir kudsî hadîsi şöyle anlatır: “Hak Teâlâ Cibril'e hitaben şöyle der: Yâ Cibril, falanı ayılt, falan da uyusun
Bu kudsî hadîs iki şekilde tefsir edilir:
“Hakkında ayıltma emri verilen, sevgi ehlidir; uyutulması iste­nen ise, sevilmiştir
Şu adam muhabbetimi iddia eder, onu ayılt Onunla münakaşa etmek dilerim; tâ ki, Benden gayrisi onun gözünde kalmasın Onu kaldır; tâ ki, iddia ettiği şeylerin şahitlerini getirsin Ve sevgi babın­da hakikati bulsun
Öbürünü uyut O yolumda hayli yorgunluk çekti Zâtımdan gay­rinin varlığı onda vücut bulmadı Sevgisi uğrumda oldu Dâva ve şa­hidini kazandı Ahdimi yerine getirdi Şimdi sıra Bende Ona yaptığım vaadi yerine getireceğim O Benim misafirimdir Misafirden hiz­met talep edilmez; yorucu işlere sokulmaz Onu lütuf köşemde uyu­tacağım Fazilet soframda oturtacağım Yakınlık işimi ona verece­ğim Zâtımdan gayri her şeyi ondan yok edeceğim Onun sevgisi tam­dır Sevgi işini ikmal eden için, zorluk kalkar” Bir başka mâna daha:
“Onun sesini sevmiyorum; uyut ki, sesini işitmeyeyim Öbürünün sesini duymak istiyorum, onu da ayılt
Seven kimsenin, Hak tarafından da sevilmesi için kalbini Mev­lâ'dan gayri her şeyden arî tutması gerekir Seven kimse, iman, te­vekkül, tevhid ve ikan bakımından kemale ererse mahbûb olur Güç­lük gider, rahatlık gelir En güç iş, Hak tarafından sevilmiş olmakta, O'nun sevgisi kazanıldıktan sonra her şey kolay olur
Meselâ, bir kimse düşünelim, gece gündüz yol kat eder Sebebi, bir şahsın sevgisidir Yolda bin türlü korkulu dakikalar geçirir, ye­meye ve içmeye önem vermez, tâ, o şahın kapısına varıncaya kadar böyle devam eder Şahın bu gelişten haberi olunca, hizmetçilerini ona karşı çıkarır, ağırlatır Özel bineklere bindirirler Sonra hamama gö­türür, temizler, güzel elbise giydirir, koku sürerler Daha sonra şahın huzuruna çıkarırlar Şah da onu karşısına alır, hâlini hatırını sorar Mülkünde olan en güzel nimetleri ona verir Ve onun mahbûbu olur O seven kişi, bu güzel hâli bulup şahın sevgilisi olduktan sonra yor­gunluk, korku duyar ve geldiği yere dönmek diler mi? Nasıl dilesin, dilemez Çünkü orada yerli oldu Hayatı emniyet altına alındı İşbu misal bir kalbedir Kalp, Hakk'a vasıl olduktan sonra Hak yakınlı­ğından bir yer alır, Hakk'a münacat eder O'nun yanında emin olur O'nu bırakıp başkasına gitmeyi artık istemez
Kalbin bu makama çıkması için farzları eda etmesi gerek Ha­ram ve şehevî şeyleri yapmaması icap eder Mubah ve helâl olan kıs­mı ise, varlıkla, şehvetle, hevâ ile almaması gerekir Bu hâle ermek için şifa veren verâ hâlini bulmak, tam bir yeterlik duygusuna sahip olmak lazım olur Zühd ve verâ, bu yolda önce yapılması gere­ken küçük işler sayılır Büyüklerine gelince, onlar da, Hakk'ın zâtın­dan gayri şeyleri bırakmak ve nefse, boş arzulara ve şeytana muha­lif olmaktır Baştan sona nefsin halk denen nesneden temiz olması da birinci derecede gelir Sonra, övülmek, kötülenmek, verilmek, alın­mak gibi şeyler o kul için eşit olmalıdır
Bu yol için bir iki cümle daha söylenir ki, onları da şöyle anlat­mak mümkün olur: Bir işin evveli şehadet getirmek, sonrası da se­vilmeyi ve kovulmayı bir görmektir Bu hâlde kalmak kalbin sağ olmasına bağlıdır Bir kimsenin kalp âlemi sıhhat bulur, Yaratan'ı ile birleşirse, onun için kovulmakla, kabul olunmak aynı mana taşır
Övülmek, kötülenmek bir olur Hastalık ve afiyet aynı olur Zengin­likle fakirlik fark taşımaz Dünyanın gelmesi veya gitmesi eşit olur
Anlattığımız hâller bir kimsede tam olursa, nefsi yok olur Ta­biat ateşi söner Şeytanı, önünde boynu bükük olur O sarih kalp için dünya ve onun sahipleri küçük görülür ve âhiret büyür Sonra, esas nura kavuşur, ikisini de bırakır Mevlâ'ya döner O sahih kalp için halk arasından Hakk'a vardıran bir yol açılır Hakk'a oradan yol alır Sağ, sol onun için ayan olur, yollar o kalp için temizlenir Her zararlı şey, o iman sahibinin doğruluk ateşinde yanmaktan kaçar ve özün­le mevcut heybetten korkar
Bu hâle eren için Hak kapısından çevirecek ve yoldan alıkoyacak kimse olamaz Bu hâli benliğinde bulunduran kimsenin savaş erleri, zaferden geri edilemez Ordusu hezimete uğratılamaz Kuşu susturulamaz Tevhid kılıcı için bir hudut çizilemez İhlâs adımları yürümek­le yorulmaz Hiçbir iş ona güç gelmez Hiçbir kapı, önünde kapalı durmaz; açılınca da kapanmaz Önünde kapılar uçar, kilitler açılır, yönler fethedilir O, Hak Teâlâ'nın huzuruna varıncaya kadar, kimse durdurmaya güç yetiremez Bu hâl, Hak tarafından ona bir lütuf olur Bu lütfu bulduktan sonra onun köşesinde uyur Hak ona fazlın­dan yedirir; ülfet hâlinden içirir Bunları bulduktan sonra beşer kal­binin hatırlamadığını bulur Kulakların işitmediğini duyar Gözle­rin görmediğini görür
Hak Teâlâ'nın fazlını, keremini bulduktan sonra, o büyük in­san halk arasına yine katılır Sebebi; onlara hidayet yolunu göster­mesi ve mülk sahibi kılması Çünkü o kul, sonsuz manevî bir mülke sahiptir Elinde bulunan cümle şeyi bütünü ile halka dağıtır Bu öyle bir kuldur ki, Hakk'a vasıl olmuş, onu görmüş ve masivâ denen Hakk’ın zâtından gayri şeyleri bilmiştir Artık işi, yâni yeni vazifesi, halkla uğraşmaktır Onlarla uğraşır, düzeltmek için başlarına vu­rur Halka önderdir Hakk'ın kapısını gösteren bir elçidir Bu zâta melekût âleminde “Azîm” ismi verilir Bütün yaratılmışlar, onun kalp ayağı altında durur Ve ondan gölgelenir
Bu hâlleri işitip heyecana kapılma Sen, bir iddiacısın Sana ait olmayan ve yanında bulunmayan şey için iddia peşindesin Nefsin seni istilâ etmiş Halk, dünya hep birden kalbini sarmış Dünya ile halk, sana göre Allah'tan -hâşâ- daha büyük Sen, Allah yolcula­rına karşı haddini aştın ve onların sayısına katılamadın İşaret etti­ğim şeylere ermek dilersen bütün fâni şeylerden kalbini temizleme­ye bak Emirlere imtisal et Yasakları yapma Kaderin getirdiği şey­lere sabırla bak Dünyalık işleri kalbinden at Bunları yaptıktan son­ra bana gel Bu hâlden sonra seninle konuşabilirim ve sonrasını an­latırım Buna erebilirsen, her arzun yerine gelir Bu hâli taşımadan laf etmek, ancak hezeyan olabilir
Yazık, elinden bir lokma çıksa, bir tane kaybetsen yahut bir olacak işin olmasa kıyameti koparırsın Allah'a kızarsın Hırsını, evinde duran zavallı zevceni dövmekle, yavruna vurmakla çıkarmak istersin Dinine söversin Peygamber’e küfredersin Eğer ayık kimselerden, akıllı ve Hakk'ı murakabe eden kimselerden olsaydın, Allah'ın huzurunda olduğunu bilir, sükûtu tercih eder, O'nun fiil tecellisini görür, olan işlerin cümlesini kendine birer nimet kabul ederdin
Eğer niza çıkarmadan dursaydın, şükür yolunu tutsaydın, küfür yolunu tutmayıp razı olsaydın O'na darlık göstermeden sessizce dursaydın ve şikâyet etmeseydin, sana şöyle denirdi: “Allah kuluna kâfi değil mi?” (ez-Zümer, 39/36)

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -60- Meclis

Eski 08-02-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -60- Meclis




Ey aceleci, sabırlı ol, nasibim rahat ve kolay alır yersin Sen Al­lah'a karşı irfan sahibi değilsin Eğer O'na karşı irfan sahibi olsay­dın, hiç kimseye şikâyet etmezdin O'nu gayrıya kesme arzusu duy­mazdın, O'nun önünde sessiz durur ve bir şey istemezdin O'na ısrar­la dua etmezdin Sana daha çok uyan hâlini alır, onunla sabır yolu­na girerdin
Akıllı ol Yapılan her işte tezkiye edilmeye ihtiyacın var Olage­len hemen bütün işlerde tecrübe edilirsin Nice işler ettiğine bakılır Ettiğin ahde vefalı olup olmadığın denenir O'nun daima sana baktığını ve hâlini bildiğini neden bilmez oluyorsun?
Öğrenmedin mi, keşkülünü omuzlayıp şahın evine giren: “Şunu da ver, bunu da ver” derse derhal kapı dışarı edilir Her­hangi bir istek sahibi, kötü hırsla arzularını tatmine çalışmamalı
Gerçi: “Her ihtiyaç taleple görülür” derler ama buna hırs karışmamalı
İman sahibinin kalbinde hırs, saldırma ve boş talep olursa iman kemale ermez İman sahibi, yalnız Allah'tan korkmalı ve yalnız O'ndan talep etmeli; aksi olursa iman sahibinin imanı kemale ermez Böyle olmak, derin bir düşünce sahibi olmak ister Peygamberlerin ve sâlih kulların hâline derinden derine bakmak lâzım, Hak Teâlâ, onları düşmanın elinden nasıl aldı ve işlerinde nasıl kurtuluş yolla­rını gösterdi? Bunları hep düşünmek gerek
Doğru düşünce ile tevekkül hâsıl olur ve dünya kalbe girmez Cinler unutulur İnsanlar düşünülmez ve bütün halk fena bulur ve Hak anılır Böyle olan bir kalbin sahibi, yaratılan yalnız kendisiymiş gibi kalır Sanır ki, emirler yalnız kendisine Sanır ki, yasaklar yal­nız kendisine Halkın hiçbirine değil Sanır ki, bütün nimetler üze­rine yağıyor; halka bir şey gelmiyor Ve öyle bilir ki, bütün teklifler ve zor işler omzunda Teklif dağlarına bakar, her cinsi ile görür; teklif sahibinden bir risale olarak kabul eder; hepsini yüklenir Bu güçlüğe tahammül etmesinin sebebi, kullukta ve tâatte hakikate ermek içindir Cümle halkın işini yüklenir; Hak Teâlâ da ona ait iş­leri üzerine alır Kullara tabip olur; Hak Teâlâ da onun tabibi Hakk'ın kapıcısı olur Hak ile kullar arasında elçilik vazifesi yapma­ya başlar Güneş olur, halka ışık salar Yollarına o ışıkla devam eder­ler Halkın yemeği, içmeği olur; ondan bir lâhza ayrı olmazlar Elinde ne varsa halkın iyiliğine harcar; nefsini unutur Sanır ki, nefis yok, nevası kalmamış, tabiî arzuları da ölmüş Yemesini, içmesini, giyme­sini bile unutur Kendi özünü bir yana atar, Hakk'ın yarattığı kul­ları düşünür, onların iyi olmasını diler Halktan iyilik ummak aklına bile gelmez; hele böyle şeyi kalbine sokmak, asla Bu mevzuda Yaratan'ı ile kalır Hak Teâlâ nasıl kulların iyiliğini diliyorsa, o da aynısını ister
Özünü, Hak Teâlâ'nın kaza ve kaderine teslim eder Bütün var­lığını Hakk'a ısmarlar ve her şeyini O'nun dilediği yere bırakır
İşbu anlatılan vasıflar, halkı Hakk'a celb makamında durmayı dileyen kimsenin vasıflarıdır
Sen hevese kapılmışsın Allah'a, peygamberlerine ve sâlih kulla­rına karşı cahilsin, Zâhidlik iddia edersin; ama herkesten çok arzu sahibisin Zühd hâlin kötürüm olmuş, ayakları yok Bütün arzun dünyaya Halka Yaratan için hiç bir arzun yok Hiç bir talebin kalmamış
Bana yakın ol Önümde durmak sana uzak değil Yaklaş Hüsn-ü zan ve edep getir ki, sana Rabb’in yolunda delil olayım; O'na vardı­ran yolu anlatayım
Kibir libâsını üzerinden çıkar, tevazu elbisesini giy Engin gö­nüllü ol ki, izzet sahibi olasın Tevazu göster ki, yükselesin İçinde bulunduğun ve üstüne aldığın bütün hâller, hevesten ibaret Hak Teâlâ onlara bakmaz Anlatılan işler, yalnız kalıbın yaptığı şeylerle elde edilmez Onlara biraz da kalbin karışması gerek Evvelâ kalp, sonra kalıp
Peygamberimiz, kalbini şöyle işaret eder: “Zühd burada, takva burada, ihlâs burada
Her kim ki, felah ister, büyük zâtların ayağı altına toprak olsun Onların sıfatı nelerdir, anlatalım: Büyük zâtlar, dünyayı ve cümle yaratılmışı bırakmıştır O zâtlar, Arş altından yerin dibine kadar dünyalık işleri ve halkı bırakmış­lardır; hepsine veda etmişlerdir
Onlar eşyayı öyle bırakmış ve öyle veda etmiştir ki, bir daha dönmemek ve bir daha almamak şartı ile Onlar halkı ve nefsi bırak­tılar, Yaratan'ları ile var oldular Bütün hâlleri, Yaratan ile oldu
Her kim ki, nefsi ve mevhum varlığı ile Hak sevgisi ister, boş arzu ve hezeyan içindedir Zâhid geçinenlerin ve ibadet iddiasında olanların çoğu, halka kulluk eder ve onları Hakk'a ortak koşar

Alıntı Yaparak Cevapla

İlahi Armağan -60- Meclis

Eski 08-02-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -60- Meclis




Sebepler üzerinde konuşup onları Hakk'a ortak etmeyiniz Hak Teâlâ size darılır Çünkü sebeplerin Yaratıcısı O'dur Sebepler üzerin­deki tasarruf O'na aittir
Allah'ın Kitabı’na uyanların ve Peygamber’e tâbi olanların itika­dı odur ki: Kılıçta kesme kuvveti yoktur; ondaki kesici kuvvet Hakk'a aittir Ateşte yakıcılık yoktur; onda yakan kuvvet, Hakk'ındır Ye­nen yemek, gıda olmak vasfını haiz değil; onu Allah gıda yapar Su aslında kandırıcı değildir; o kuvveti Allah verir İşte bütün zahirdeki sebepler böyle Cinsleri her ne kadar ayrı da olsa, hepsinde Allah tasarruf eder Bütün sebepler birer âlettir; Hak, onlarla dilediği işi yapar
Hâl böyle iken ve bütün işlerde fail O olunca neden O'na dönmez­siniz? Neden bütün işlerinizi O'na havale etmez, muhtaç olduğunu­zu O'ndan dilemezsiniz? Ve neden tevhid âlemini hâllerinize yerleş­tirmezsiniz Onun bütün işleri aşikârdır Gizli tarafı yoktur Her akıl sahibi bunu bilir, anlar
O ki, kuldur, sahibi asa ile onu döver O ki, hürdür, ona bir işa­ret yeter
O'na itaat ediniz O, sizden itaat edeni aziz kılar İsyankâr ol­mayınız O, isyan edeni zelil eder Yardım da, rüsva etmek de O'nun elinde Dilediğine yardım eder, aziz olur Dilediğini rüsva eder, o da zelil olur Dilediğine ilim verir, aziz olur Dilediğini cahil kılar, o da zelil olur Dilediğini zâtına yakın kılar, aziz olur Dilediğini zâtın­dan uzak eder, o da zelil olur

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.