Prof. Dr. Sinsi
|
Davet Yolu
Davet Yolu
"Davet Yolu" dediğimizde, onunla Allah'a giden yolu, O'nun rızasına ve Cennet'ine götüren yolu kastediyoruz Resulullah (a s )'ın, tüm peygamberlerin ve mü'minlerin yürüdüğü yol, Allah'ın dosdoğru yoludur
Cenab-ı Hak bu konuda şöyle buyuruyor
"Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur, ona uyun Başka yollara uymayın Zira o yol sizi, Allah'ın yolundan ayırır, işte (kötülükten) sakınmanız için Allah size bunları emretti "
Davet yolu üzerinde, en yüksek gayeye ve en büyük hedefe doğru koşuyoruz Allah, gayemizdir Yeryüzünde Allah'ın dininin hakim olmasını ve İslam devletinin kurulmasını hedef edinmişiz:
"Ta ki, yeryüzünden fitne kalksın ve dinin tümü Allah'ın olsun  "
Yoldaki önderimiz, önderlerin en hayırlısı, emin ve sadık Peygamberimiz'dir Şereflenmemiz, bu yol sayesinde, ona uymakla ve o yoldaki zorluklara katlanmakla oldu Ne kadar uzun olursa olsun yürümeye sabredeceğiz Allah'ın izniyle, o yoldan başkasına ne razı oluruz, ne de başka bir yolu ona denk tutarız
Sapmaları ve niteliklerini ele almadan önce davet yoluna biraz ışık tutmamız faydalı olur Uzun süreden beri, bayındırlık faaliyetleri diye adlandırılan fakat aslında "harab etmek"ten başka bir şey olmayan faaliyetler var Bu faaliyetler, Allah düşmanlarının, İslâm topraklarını ordularıyla işgal etmeleriyle belli bir düzeye ulaştı Bu esnada işgalci yönetimler, ordularını çektikten sonra kendi planlarını uygulayacak yöneticileri de hazırlamaktan geri durmadılar Bu dönemlerde İslam dini, şüphelendirme, tahrif, çirkin gösterme, gerçek muhtevasını boşaltıp onun yerine bir kısım şekilci sembolleri bırakma, hurafe ve bid'atları, bid'atçıları cesaretlendirme kabilinden yoğun ve düzenli saldırılara maruz kaldı Yine bu sırada İslam hilafeti Allah düşmanlarının komploları ve içteki piyonlarının yardımlarıyla çökertildi Ne yazık ki, hâlâ bazı yöneticilerimiz, o piyonları önder diye değerlendiriyorlar
İslam ülkelerinin üzerine karanlık dalgalar çöktü Batıdan yahudi tarafından planlanmış ve sevkedilmiş haçlı karanlığı; aynı şekilde inanmış kişilere en çok düşman olan yahudinin eliyle düzenlenen ateizm karanlığıydı bu  İşte bu şekilde yoldaki işaretler silindi veya yeni yetişen nesillerin gözünde nerdeyse belirsiz hale geldi Gayeler dağıldı, bayrakların sayısı çoğaldı Sakat beşeri sistemlerin propagandaları şiddetlendi Müslümanların çoğu sahte maddeci medeniyetin parıltısıyla etkilendiler
Fakat bu kopkoyu karanlığın ve birbiriyle çarpışan dalgaların ortasında ve hilafetin çökmesinden sonra, ufukta bir nur doğdu Başlangıçta zayıf olarak doğdu, ama ondan sonra yüce Allah onu bereketlendirdi Bunun üzerine, çemberi genişlemeğe, ışığı güçlenmeye başladı Aynı zamanda da, cehalet ve küfrün karanlığını Allah'ın izniyle dağıtmak için mücadeleye koyuldu
1247/H 1928 yılında Mısır'da Şehid İmam Hasan el-Benna'nın önderliğinde "İhvan-ı Müslimin" cemaatı kuruldu Daha sonra cemaatin dairesi genişleyip Mısır'ın dışına taştı Nihayet bugün dünyanın birçok yerine ulaştı
1941 yılında Hint Yarımadasında Mevlana Ebul Ala el-Mevdudi'nin önderliğinde "Cemaat-ı İslamiye" kuruldu Cemaat-ı İslamiye, anlayışta, hedefte ve metodda" İhvan-ı Müslimin"e çok benziyordu
Daha sonra, Endonezya, Türkiye, Malezya gibi birçok İslam beldesinde diğer İslami hareketler doğdu
Bir yandan içinde yetiştiğimiz, diğer yandan başka cemaatlerin "öncü hareket" veya "ana cemaat" diye nitelendirdikleri "İhvan-ı Müslimin" cemaatındaki tecrübelerimize dayanarak sözümüzü odaklaştırıyoruz Bu arada diğer İslami hareketlerin etkilerini ve kıymetlerini göz ardı etmeden hepimizin müslüman ve hepimizin davet yolunda kardeşler olduğumuzu belirtmek istiyoruz
Şehid İmam'ın ilk günden itibaren gayenin sınırlarını çizip belirlediğini ve onu her türlü şaibeden arındırdığım, gayet açık şekilde "Allah gayemizdir" diye ilan ettiğini, yolu ve kılavuzu, "Hz Muhammed (a s ) liderimiz ve önderimizdir" diyerek seçtiğini, Resul-ü Ekrem'in getirdiği ve uyguladığı programı, "Kur'an anayasamızdır" diyerek aynı programı benimsediğini, "Cihad yolumuzdur" diyerek müslümanlarda küllenmeye yüz tutan cihad ruhunu yeniden dirilttiğini, "Allah yolunda ölmek en yüksek idealimizdir" diyerek de, şehid olma arzusunu ve cihad düşüncesini canlandırdığını görüyoruz
Ve yine Şehid İmam (r a )'ın, davet yolunun bir tane olduğunu, ona sarılmak ve ondan sapmamak gerektiğini, çünkü onun Resulullah'ın yolu olduğunu ve Resulullah (a s )'ın, insanlar arasında yolu en iyi bilenin ve tanıyanın O olduğunu açıkladığını görüyoruz
Bu konuda İmam el-Benna şöyle der:
"Davetin yolu, tek yoldur Önce Resulullah ve ashabı, daha sonra da davetçiler o yolda yürüdü Şimdi de Allah'ın tevfikiyle biz yürüyoruz Bu yol, iman, amel, muhabbet ve kardeşlik yoludur Resulullah (a s ) onları önce iman ve amele davet etti, sonra kalblerini sevgi ve kardeşlik üzerinde birleştirdi Bunun üzerine akide gücü birlik gücüne dönüştü Cemaatleri, örnek bir cemaat oldu Tüm yeryüzü halkı ona düşmanca tavır takınsalar da, onun davetinin zafere ulaşması, sözünün her şeyin üstüne çıkması muhakkaktı "
Şehid İmam Hasan el-Benna'ya Allah'ın en büyük lütfü, müslümanları, hatalı anlayışlardan uzak, akidedeki veya ibadetteki, ya da teşri'deki her türlü şaibeden arınmış, kapsamlı ve sağlıklı bir İslami anlayışa döndürmedeki başarısıdır Ayrıca müslümanların birliğini parçalayan ihtilaflardan uzak, ifrat ve tefrite sapmadan, kardeşlik, yardımlaşma ve sevgi atmosferi içinde itidal üzere İslam'ı saf kaynağından algılaması, 'Allah'ın en büyük lütfudur
Şehit İmam ilk gün 'İhvan-ı Müslimin' davetinin, tüm talepleriyle İslam olduğunu ve İslam dışı bir şey olmadığını veya hicri ondördüncü asırdaki İslam olduğunu ilan etmişti Yine o, davetin Rabbani ve evrensel olduğunu, kıyamete kadar zaman ve mekanla sınırlı olmadığını da ilan etti O, bize çağımızda İslami Davet'in vardığı merhalelerin neler istediğini açıkladı O da, Rasul-i Ekrem ve Sahabe-i Kiram'ın, ilk İslam devletini üzerine kurdukları aynı temel üzerine, İslam devletini kurmanın ve yeniden inşa etmenin zaruretini anlattı
Ve yine Şehid İmam'ın davet yolunu Resulullah (a s )'ın yolundan aldığını görüyoruz Resulullah'ın yolu, üç kuvvet üzerine kurulmuştu: İnanç ve iman gücü, irtibat ve birlik gücü, sonra da silah ve insan gücü  
O, irşad ve öğütle yetinmedi, cemaat olmanın gereğini, zaman ve mekanı kuşatan düzenli ve sürekli cemaat çalışmasının lüzumunu pekiştirdi Bina tamamlanıncaya kadar meşru yolları belirlemenin plan çizmenin ve hedefi tesbit etmenin gerekliliğini de açıkladı
Daveti yürütme ve hareketi uygulama esnasında, tenfiz (uygulama) tekvin (oluşum) ve tarif (tanımlama) bakımından merhalelerin sınırlarını koydu Örnek müslüman ferdi; takva üzerine kurulu müslüman evini, Allah'ın davetiyle birlikte birbirlerine yardımcı olan müslüman toplumu; İslami hükümeti oluşturmakla davetin ve hareketin aşamalarını belirledi Böylece bu, İslami ülkeler ve halklar seviyesinde tamamlanmış olur, sonra İslam devleti teşekkül eder, bunun başına da İslami hilafet ve Allah'ın izniyle dünyaya liderlik etme gelir
Sonra İmam el-Benna'yı ve arkadaşlarını; derslerde, konferanslarda, ilmi toplantı ve seminerlerde, yayın, broşür, gazete ve dergilerde, cemaatlerde, askeri birlik ve garnizonlarda, koşu ve sporlarda revir, spor kulüpleri, hastane ve okul gibi kurumlarda, iktisadi kuruluşlarda ve sosyal hizmet ve hayır müesseselerinde, çalışma yöntemlerini belirleyip uyguladığını görüyoruz O, arkadaşlarıyla birlikte her alanda İslami anlayarak ve amel ederek yaşadı İslami çalışmayı mescid ve zaviyelere hapsetmedi, ya da sadece ilim ve ibadet olarak anlamadı  
Hazırlık ve hareket alanında bey'atın on rüknünü belirlediğini, cemaat çalışmasında bey'atın önemini açıkladığını görüyoruz İmam el-Benna, İslami anlamayı, ilk rükün olarak ele aldı; bu anlayışın kapsamını ve şaibelerden uzak olmasını açıklayan bir çerçeve gibi yirmi prensip koydu Daveti izah etmek için çeşitli risaleler yazdığı gibi, çalışan kardeşin ödevlerini, yıllar geçmesine rağmen hâlâ yararını ve önemi gördüğümüz yönlendirici tavsiyelerini açıkladı
İmam el-Benna, cihada ve cihad için hazırlığa çok önem verdi İh-van'ı, Filistin'de Siyonist yahudiye karşı verilen savaşa katılmaya teşvik etti Bundan sonra da İhvan'ın Süveyş kanalındaki İngilizlere karşı verdiği savaş meşhurdur Bu savaş İngilizleri çekilmeye mecbur etmişti
Böylece o, bize yolu ve yolun işaretlerini açıkladıktan sonra, davet yolunda şehit olarak Allah'a kavuşuncaya kadar, bizimle birlikte bu yolda yürüdü Mısır dışındaki Allah düşmanları, içerdeki Allah düşmanlarından yardım görüp, onun ve İhvan cemaatının aleyhine komplo düzenleyince, 1948'in aralık ayında cemaati dağıtınca, 1949'un şubat'ında onu şehit ettiler Onlar İmam-ı şehid edip cemaati dağıtınca zannettiler ki iş bitti ve kendi batıl yollarını tehdit eden hak cemaatten kurtuldular Ama hakikatta bu dava, ne Hasan el-Benna'nın, ne de onun cemaatının davasıydı O, Allah'ın ve O'nun ordusunun davasıydı O, Allah'ın bir nurudur, Allah'ın nurunu hiç bir beşer söndüremez Zira yüce Allah şöyle buyuruyor:
"Onlar Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar Kafirler hoşlanmasa da, Allah, nurunu tamamlayacaktır "
İhvan cemaati, defalarca Mısır'da ve Mısır dışında şiddetli işkence ve çilelere maruz kaldılar Çünkü dava uğrundaki çileler, Allah'ın bir kanunudur Bir yanda dava'nın sağlamlığı ve ağırlığı, diğer yanda da nitelik ve nicelik bakımından Allah'ın lütfü ve gözetimiyle müntesipleri artmıştır  Şimdi karşımızda Hasan el-Benna'nın Mısır'da diktiği kendisinin ve kendisinden önce ve sonraki şehitlerin kanı ile suladığı tevhid ağacını görüyoruz Bu ağacın kökleri derinlere iniyor, dallan göklere yükseliyor, gövdesi ise günden güne gelişiyor Müşrikler hoşlanmasa da, Allah'ın izniyle o ağaç meyvasını verecek
Bugün, İslami sahada gördüğümüz uyanış ve dinin gençler arasında kabul görmesi, bu ağacın yapraklan ve dallanndan başka bir şey değildir Yine bu uyanış, 'İhvan-ı Müslimin' ve 'Cemaat-ı İslamiye' gibi İslami hareketlerin güzel meyvaları ve eserleridir Bu diriliş hareketi, İslami kapsamlı ve sağlıklı anlama esasına; sebatçı ve savaşçılık ruhuna dayanıyor Bu öylesine bir ruhtur ki, zillet içindeki bir hayatı reddeder, bütün dünyevi gayelerin üstünde, Allah yolunda şehadeti tercih eder Zulme, bozgunculuğa ve dinsizliğe karşı koyar
"Allah yolunda kınayıcıların kınamasından korkmaz  (Bunlar) Allah yolunda cihad ederler ve hiç bir kınayanın kınamasından korkmazlar Bu, Allah'ın dilediğine verdiği lütuftur Allah'ın lütfü ve ilmi geniştir "
İşte böyle, sabahın ışıkları, karanlık perdelerin arasında üzerimize doğmaya başladı Bize tüm karanlığıyla gecenin sonunun yaklaştığını, Allah'ın izniyle her türlü batılı yok etmek için hak güneşinin doğacağını müjdeliyor Allah'a ümidimiz tamdır Bunun müslüman genç kuşağın eliyle gerçekleşmesini umuyoruz Bunun için müslüman gençliğin yetiştirilmesine büyük önem vermek gerekir Aynca yolun işaretlerini, basiret ve güvenle yürüyebilmesi için sapma şekillerini öğrenmesi maksadıyla kendisine yol hakkında bilgi vermeye de önem vermek gerekir
Allah'tan ihlas ve doğruluk istemeliyiz
Tevfik Allah'tandır
Mustafa Meşhur
|