Prof. Dr. Sinsi
|
Kabir Azabı Herkes İçin Değildir
KABİR AZABI HERKES İÇİN DEĞİLDİR
Eğer kabir azabı, kalbin bu dünyaya bağlanması sebebiyle ise, hiç kimse bundan kurtulamaz Çünkü, kadın, evlât, mal ve mevkiyi herkes seviyor O hâlde kabir azabı herkese olacaktır Bundan kimse kurtulamayacaktır derse, cevabında deriz ki: Dediğin gibi değildir Öyle insanlar vardır ki, dünyadan geçmiş olurlar, onların dünyada lezzet alacakları ve rahat bulacakları yerleri yoktur Ölümü arzularlar Derviş [yâni fakîir] vaziyetindeki Müslümanların çoğu böyledir Zengin insanlar da ikiye ayrılır:
Bir kısmı, bu şeyleri sevdikleri gibi, Allahü Teâlâ'yı da severler Onlar için de, bu azab yoktur Bunlar şu kimseye benzer ki, kendisinin evi ve sarayı vardır, bunları sever Fakat, baş olmayı, saltanatı, köşkü ve bağı ondan daha çok sever Padişahın emri ile ona bir başka şehrin valiliği verilirse, ona bulunduğu yerden çıkmak hiç üzüntü vermez
Zira, evinin, sarayının ve şehrinin sevgisinden daha çok olan reislik sevgisi, diğer sevgileri siler, onlardan eser bırakmaz O hâlde, peygamberler, evliya ve zâhidlerin kalbi, kadına, evlâda, şehre ve vatana yakınlık duysalar da, Allah sevgisi hâsıl olduğu ve ona kavuşmak ünsiyetinin verdiği lezzet sebebiyle, diğerlerini siler, yok eder Bu lezzet ise ölüm ile hâsıl olur O hâlde onlar bundan emindirler
Ama, dünya arzularını daha çok sevenler, bu azabdan kurtulamazlar Bunlar daha fazladır Bunun için Allahü Teâlâ buyurur: «Sizden gideceği yer o [Cehennem] olmayan kimse yoktur Bu öyle bir iştir ki, hükmü Rabbinin irâdesi ile nihayetlenir Sonra, müttekî olanları ondan kurtarırız Kâfirleri ise dizleri üzerine çökmüş olarak terkederiz» (1)
Bu kimselere, bir müddet azab ederler Dünyadan uzun zaman ayrı kaldıkları için, dünya lezzetini unuturlar Kalbde olan Allahü Teâlâ'ya ait sevgisi tekrar zuhur etmeye başlar Bu bir sarayı, diğerinden; yahut bir şehri, diğer bir şehirden, veya, bir kadını, diğer bir kadından daha çok seven bir kimseye benzer Fakat, diğerini de seviyor Onu en çok sevdiğinden ayırırlar ve diğer sevdiğine bırakırlarsa, bir zaman ondan ayrıldığına üzülür, sonra unutur, buna alışır, işte kalbde olan o sevginin aslı, uzun zamandan sonra tekrar görünür
Fakat Allahü Teâlâ'yı asla sevmeyen, o azabda kalır Zira, o daima O'ndan uzak kalmayı seviyordu Hangi bahane ile ondan kurtulabilir? Kâfirlerin ebedi azabta kalmalarının sebeplerinden biri de budur
Biliniz ki, herkes, «Ben Allahü Teâlâ'yı severim, yahut dünyadan daha çok severim», diye iddia eder Bütün dünyadakiler bunu diliyle böyle söylerler Fakat bunun bir mihenk taşı ve miyarı [ölçüsü] vardır ki, onunla anlaşılır Bu da şöyledir: Bir kimseye şehveti ve nefsi bir şey emretse, Allahü Teâlâ'nın gönderdiği şeriat da bunun aksini emretse, kalbini Allahü Teâlâ'nın emrine doğru meyletmiş, yaklaştırmış görürse, o Allahü Teâlâ'yı seviyor demektir Bahusus iki kimseyi de seven bir kimse, bunlardan birini daha çok seviyorsa, aralarında bir ihtilâf çıktığı zaman kendini daha çok sevdiğinin tarafından görür ve onu daha çok sevdiğini bununla, anlar Böyle olmayınca, dil ile söylemekte hiç fayda yoktur Çünkü o söylemek yalan olur
Bunun için Peygamber Efendimiz (sallâllahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: «La ilahe illallah diyenler, daima kendilerini Allahü Teâlâ'nın azabından koruyorlar Bu, dünya işlerini, din işlerine tercihlerine kadar devam eder Dünyayı dine tercih edip de, La ilahe illallah dedikleri zaman, Allahü Teâlâ onlara: Yalan söylüyorsunuz Bu işten sonra la ilahe illallah demeniz yalan olur, der»
O hâlde, buradan, basiret sahiplerinin kalb gözleriyle, kabir azabından nasıl kurtulacağını görmeleri anlaşıldı Ve yine insanların çoğunun kurtulamayacağını, fakat tıpkı dünyaya bağlılıklarının farklı olması gibi azablarının da müddet ve şiddet bakımından çok farklı bulunduğunu bildikleri anlaşıldı
(1) 19 - Meryem: 71 - 72
İmam Gazali
|